Çok az buluşun gerçekten yeni olduğunun iddia edilebileceği, çağdaş keşiflerin çoğunluğunun eski bilgi ya da deneyimin yeniden – keşfinden başka bir şey olmadığı bunların sonra dünyaya genellikle çağdaş bir tarzda yeniden sunuldukları söylenir. Bu özellikle kuvars kristallerini itici güç olarak kullanan çağdaş teknolojimiz açısından, kuşkusuz, büyük ölçüde doğrudur. Eski zamanların sisleri, atalarımızın keşfettikleri ve bu alçak gönüllü madenle ilgili birçok kullanım alanını görmemizi hala engellemekteyse de, bir ölçüde ayrıntılı bilgi dünyanın her yanındaki birçok medyum kanalıyla yavaş yavaş yeniden yüzeye çıkmaya başlamakta ve kuvars kristallerinin insanlığa çok uzun bir zamandır hizmet etmekte oldukları giderek anlaşılmaktadır.
İlk önce efsanevi Atlantis kıtasında kullanılan kuvars kristalleri, çok kısa bir zaman sonra, bu madenin kendisine yüklenen herhangi bir gücü depolama ve büyütme konusundaki gizemli yeteneğinden yoğun biçimde yararlanan o zamanın insanları için vazgeçilmez hale gelmişlerdi. Çağdaş uygarlığımızın hala tümüyle bilmediği bir tarzda bu insanlar, büyük sentetik kristaller kullanarak evlerini ve kentlerini aydınlatıyorlardı. Yine bu kristaller vasıtasıyla çeşitli ulaşım araçlarını çalıştırıyorlardı. Çağdaş bilim yavaş yavaş bu kayıp bilginin bir bölümünü yeniden kazanmaya başlıyor, ve bugün sentetik kristaller Birleşik Devletlerde fırlatılan bazı uzay mekiklerinde kullanılmaktadır.
Atlantis döneminde, kristal gücünün gelişimine rahipler öncülük etmişlerdi; bunlar insanların zihinsel, fiziksel ve ruhsal bedenlerinde değişiklik yaratmak için kristallerin doğal elektromanyetik enerjilerinden yararlanmışlardı. Atlantis uygarlığının ilk devrelerinde, kristaller büyüdükleri geniş mağaralarda doğal hallerinde bırakılıyorlar ve bu mağaralar rahipler tarafından şifa odaları olarak kullanılıyorlardı. Bu geniş krsital oluşumlar, güçlü bir enerjiyle nabız gibi atıyorlar ve rahipler, yasaları çiğneyen varlıklarda bir kişilik değişimi meydana getirmek için bu enerjiyi kullanıyorlardı. Suçluları böyle bir mağaraya götüren inisiye rahipler, önce onları önüne yerleştirmek için uygun bir kristal seçiyorlardı. Sonra kristal oluşumunun elemental zekasına uyumlandıktan sonra kristal de güçlü bir elektromanyetik enerji salarak karşılık veriyordu. Sonra suçlu, kendisinin negatif düşünce örgüsünü pozitif, yapıcı düşünce ve davranışlara dönüşmesini sağlayacak bu güçlü titreşimi massetmek üzere yalnız bırakılıyordu. ( Günümüzde ciddi bir bunalıma girmiş hastaların başlarına uygulanan elektrod tedavsinin bu çoktan unutulmuş faaliyeti yansıttığı düşünülebilir)
Atlantis’in daha geç bir döneminde , bu kuvars kristalleri kesilip, uygarlığın birçok sömürgesine dağıtıldılar ve buralarda yine rahipler tarafından yönetilen çoğunlukla geniş mühendislik merkezlerine benzeyen şifa yurtlarında kullanıldılar. Atlantis sık sık volkanik patlamalara maruz kalan bir kıtaydı ve insanların yaşam tarzlarını buna göre ayarlamaları gerekiyordu. Ve onlar bir yanardağın merkezine ulaşıp, onun gazlarını , buharını ve jeotermal sularını yukarı çekerek, bunları evlerinin ve kentlerinin ısıtılmasında kullanıyorlardı. Atlantisliler arasında en kusursuz uygarlığı geliştirenler, Toltek kavmi oldu. Toltekler kuvars krsitallerini birçok amaç için kullanıyorlardı. Rahipler tapınaklarda, özel olarak eğitilmiş genç kadınların vizyon görme ve sezgi yeteneklerini geliştirmelerini sağlayan krsital aynalar yaratarak bu kristallerin kullanımını kusursuzlaştırdılar. Onlar aynı zamanda sesin ve rengin de yararlı etkilerinin farkındaydılar ve şifa odalarında daha önce yer altı mağaralarında yaptıkları şifa yöntemlerini daha da geliştirdiler.
Suçlular – genellikle toplum yasalarına uymayı reddedenleri her renk ve büyüklükte kristallerle dolu bir odaya koyuyorlar ve sonra rahiplerden biri, bir kristal seçip ona küçük bir değnekle vuruyor ve odayı terk ediyordu. Tüm kristaller – insanoğluyla ortak bir niteliğe haizdir – bireysel bir ‘'nota’’ yada ‘’ses’’ e sahip olmak gibi; ve kristal sesini eter’e salar salar salmaz onun rezonansı diğer kristallerinde kendi seslerini salarak karşılık vermelerine neden olur. En sonunda tüm oda kristallerin titreşimiyle dolar . Bu titreşimler eterde renk modelleri yaratırlar: ve bu ses ve rengin uyumlu birleşimi her bir kristalin saldığı nabız gibi atan elektromanyetik enerjiyle birleşince, bu odada bulunan kişide şaşırtıcı değişimler ve iyileşme yaratır.
Ahrimanik güçler İncilde onlardan ‘’ Belial(şeytan) Oğulları'' olarak sözedilir. Dünyada ortaya çıkışlarıyla birlikte Atlantis’te hayatın gidişi hızla değişti. Ahrimanik güçler kendi kontrollerine giren varlıklara daha sonra kusursuz sentetik kristaller yetiştirmeyi öğrettiler, çünki tüm doğal örnekler rahiplerin kontrolündeydi. Bu sentetik kristaller görünüşte yaralı amaçlar için geliştirilmişlerdi, ancak çok geçmden yıkım silahlarına dönüştüler.
Kristaller kanalıyla genç kadınlara gelen sezgiler Atlantisli erkeklerin arasında kıskançlık doğmasına neden oldu. Oysa bu genç kadınlar disiplinli bir eğitimden geçerek bu bilgilere sahip olmuşlardı. Ahrimanik güçler sentetik kristalleri kullanarak erkeklere telematik iletişimi öğrettiler her biri radyo alıcısına benzer gibi iletişim halindeydiler . Bu durum günümüz falcılığına benzer bir durumdu. Açık olan bu iletişim kanalında her türlü bilgiye ulaşabiliyorlar ve manipüle edebiliyorlardı.
Bu karanlık güçlerin rehberliği altında, Toltekler dünyayı kuşatan eterde yer alan dier enerji formlarının olduğu gibi, yıldızların radyo aktif enerjilerini çekebilen kristal tiplerini kusursuz hale getirdiler. Bu güçlü enerjiler, güneşin yakalanmış ışınlarıyla birlikte geniş kristal depolarına aktarılıyor ve çeşitli ulaşım araçlarına küçük kristaller vasıtasıyla yöneltiliyordu.
Ne yazıkki çok geçmeden Ahrimanik güçler Rahiplerle güç savaşına girdiler.
* Eter : Atomlar arası boşluğu ve tüm evreni doldurduğu varsayılan, tartışılamayan süptil madde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder