Kontrolsüz Düşünme, Ayağımın Prangası
Zihnimiz her an yaşadığımız ya da yaşayacağımız deneyimlere ilişkin onlarca senaryo oluşturur. Tüm senaryolar düşüncelerimizin bir parçasıdır ve senaryolarımızın içerikleri bizim bakış açımızla doğru orantılıdır. Kendimize göre biçimlendiririz.
Farkında olmadığımız zamanlarımızda zihnimizde senaryo yaşanan geçmiş deneyimlerin sonuçlarından yola çıkarak başımıza gelen olayların dış dünyada başkaları tarafından oluşturulduğu varsayımıyla bizi her şeyden ayrı bir varlık olduğumuz yanılsaması içine sokar. Bu hal içinde bilincimiz bizi dış dünyadan ayırır ve bizim her birimizi diğerlerinden ayrıymış gibi hissettirir.
Zihnimiz ve düşüncelerimiz bu durumda bizim dışımızda gelişmekte olan olaylara karşı kendini savunma, olan olayları kontrol etme ihtiyacındadır. Yani sürekli bir mücadele hali içindedir. Böylece bilincimiz açıkken kendi içimizle bağlantımızı kesmiş oluruz. Süregelen durumda farkındalıkta olamadığımız için düşüncelerimiz de kontrolden çıkar ve sözcüklerle ifade bulur.
Oysaki bizler enerji varlıklarıyız, düşüncelerimizi yansıtan sözcüklerimizde birer enerjidir. Her bir düşünce, sözcük bir manyetik alan oluşturur bu manyetik alanın çekim gücü sayesinde sözcüklerle ifade edilenler ve /veya düşüncenin ardındaki niyetler, duygular yaşanmak üzere birer deneyim olarak hayatımızda yerini alır. Madde zihinden doğar.
Kuantum fiziğinde düşüncelere odaklanılmadığında ‘dalga’ adı verilen, fiziksel varlığı olmayan ancak sonsuz olasılıklar içeren enerji alanları vardır. Bunlar fiziksel dünyaya ait değildirler. Dalgalar ihtimalleri, olasılıkları içerirler, elverişliliktirler. Yani düşüncelerimiz odaklanmadığımızda dalga gibidirler ve biz odaklandığımızda parçacık haline gelirler. Gerçek dünyada gerçek olan şey budur. Bu deneyimin ta kendisidir.
Biz dış dünyaya bakarken, dış dünyayı işitirken, bir şeylere dokunurken yaşamı algılarız. Algılama sürecimizde onlarca düşünce zihnimizin içinde hareket halinde akar durur. Ne zaman biz dikkatimizi onlardan birine veririz işte o zaman düşüncelerimiz ve onların bağlantı kurduğu duygularımız yeni bir deneyimi yaratır. Bunu iki şekilde yaparız. Ya bilinçli ya da farkındalıklı ya da bilinçsiz yani farkında olmadan.
Farkındalık hali gözlemleme halidir. Bir şeyi onun bilincinde olmaksızın gözlemleyemezsiniz. Gözlemleme odaklanmayı getirir ki o zaman yaşamımızda neyi olduruyorsak bunu bilerek, isteyerek yapıyoruz demektir.
Senaryolarımızı düşüncelerimizle ifade etmeye başlayarak onları enerji olarak harekete geçiririz. Harekete geçen enerji olasılıklar alanında bir dalganın parçacık haline geçmesi ve gerçeğe dönüşmesi ise o zaman bazen zihnimizdeki senaryoları farkında olmadan ifade ettiğimizde istemediğimiz sonuçlarla karşı karşıya geleceğimiz anlamı çıkmaktadır. Özellikle geçmiş deneyimlerin sonuçlarıyla genellenmiş senaryolarda zihin geçmiş ile geleceği birbirine karıştırır. Tıpkı kuantum fiziğinde olduğu gibi zaman içinde ileri ve geri hareketler olur ve maddesel olaylar arasında fark kaybolur. Zihinde senaryonun eyleme dönüşümü geçmişte mi, yoksa gelecekte mi olduğu ayırdına varılamaz. Geçmiş ile gelecek birbirine karışır ve böylelikle istemediklerimizi yaşamak zorunda kalarak bir anlamda kendi düşüncelerimizle kendimizi istemediğimiz bir deneyimi yaşamaya mahkûm etmiş oluruz.
Durum böyleyse düşüncelerimizi kontrol etmeye ihtiyacımız var demektir. Düşüncelerimizi kontrol edebilmek için öncelikle düşüncelerimizle zaman arasındaki ilişkiyi anlamamız önemlidir. Zihnimizde geçmişi düşünmeye başladığımızda zaman hızla akıp gidiyormuş gibi gelir. Olanları bilinçli bir şekilde gözlemlemeye başlarsak zaman birden çok dingin, duruyormuş gibi gelir. Zamanı kaybederiz, adeta zamanın kendisi oluruz. Böylece şimdi ve burada olabilme deneyimini de başlatmış oluruz. O anda düşüncenin kontrolüne ihtiyaç yoktur. Düşünceyle beraber hareket ediyoruz demektir. O zaman senaryo da ortadan kalkar.
Bunu başarabildiğimizde olanla kendi ilişkimizi de kurabilmiş, başka bir deyişle kendi içsel dünyamızla buluşmuş ve ihtiyaçlarımızı gözlemlemiş oluruz. Farkettiğimiz deneyimlerin yaratıcısının kendimiz olduğudur. Bu farkındalık bizi dış dünyadan ayırmak yerine bizim dış dünya ile bir olduğumuz gerçeğini açığa çıkarmamızı sağlar ki böylece kendi yaratılışımızı da anlamış oluruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder