Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

20 Mart 2011 Pazar

Hun - Hunlar zeki, kurnaz, diplomatik ve çok iyi askerdiler

Dördüncü yüzyılın sonlarına doğru Avrupa korkunç bir panik içindeydi...

Kır faresi derisinden yapılmış giysiler giyen bir takım atlılar, özellikle Avrupa'nın doğusunda görülmeye başlamışlardı. "Hun" adı verilen bu insanlar önlerine çıkan kentleri yağmalıyor, kabileleri soyup soğana çeviriyorlardı. Atlarının üstünde yiyip içiyor ve yine atlarının üstünde uyuyorlar, kendilerine direnmeyip teslim olanlara ise ağır vergiler ödetiyorlardı.






Önceleri bu insanların Xiong-nu isimli göçebe Korelilerin torunları oldukları iddia edildi.




Bugün bile onların kim olduklarına dair tartışmalar sürüyor. Önceleri bu insanların Xiong-nu isimli göçebe Korelilerin torunları oldukları iddia edildi. Çin prensleri, bu çok savaşçı olan göçebe Koreliler'e karşı ünlü Çin Seddi'ni inşa etmişlerdi. Ne var ki, Koreli göçebe kabilesi tezi bugün tamamen terkedilmiş bulunuyor. Avrupa'yı titreten Hunlar'ın Moğollar ve Türkler gibi bir Ural-Altay halkı olduğu kabul ediliyor. Kökenleri ne olursa olsun, Asya'dan Ural Dağları üzerinden Avrupa'ya giren Hunlar'ın bu eyleminin arkasındaki neden açlık ve soğuktu... Tarihte, haklarında en asılsız bilgiler üretilen topluluklardan biri oldular... Birçok batı kaynaklı kitapta onların acımasızlığından söz edildi, "Hun" kelimesi barbarlık ve terör ile birlikte anıldı.

Hunlar zeki, kurnaz, diplomatik ve çok iyi askerdiler.

Hunların çok iyi ata bindikleri, çok iyi ok attıkları ve güçlü birer savaşçı oldukları bir gerçekti... Çoğu kez esir ettikleri düşmanlarını öldürmez, onları kendi orduları içinde asimile ederlerdi. Sonuçta Hunlar, içinde küçük bir azınlık durumuna düştükleri dev bir uluslar mozaiği oldular... Bu bağlamda, Avrupa'da yeni kurulan Hun Birliği, etnik ya da ulusal bir kökene değil, siyasal temellere dayanıyordu. Bugün birçok tarih uzmanı, Hunlar'ın Avrupa'da çok geniş topraklar elde etmelerini, çok iyi diplomasi kuralları uygulamalarına, zeka ve kurnazlıklarına bağlıyor.



Bu diplomasi kurnazlığının en somut örnekleri ise Hunlar'ın efsanevi lideri Atilla'ya ait...


"Tanrının sopası" lakaplı Atilla'nın, Avrupa'daki ilerleyişini, diğer güçlerin aralarındaki anlaşmazlıkları kullanarak gerçekleştirdiği biliniyor. Gerek Doğu gerekse Batı Roma İmparatorluğu ile her zaman iyi ilişkiler kurmuş ve Roma lejyonlarıyla sürekli karşı karşıya gelmekten kaçınmıştı. Nitekim, bazı Roma imparatorları, daha kuzeyden gelecek barbar kavimlerine set oluşturması için Atilla'ya Tuna boylarına yerleşme izni vermişti.
Batı Avrupa Hun İmparatorluğu Atilla ile öylesine özdeşleşmiş, öylesine onun ince diplomasi oyunları üzerine kurulmuştu ki, M.S. 453 yılında Attila'nın ölümünden sonra kısa bir süre içinde parçalanmaya başladı. Hun Birliği'ni oluşturan ulusların her biri kendi beyliklerim ve krallıklarını ilan ettiler.



Olayların bundan sonrası ise daha da karmaşık...

Tarihçiler, bazı Hunlar'ın İtalya ve Macaristan'da kaldıkları konusunda görüş birliğine sahipler... Bazı Hunlar'ın ise tekrar geldikleri bölgelere, Volga boylarına çekildikleri tahmin ediliyor. Ama Hunlar'ın asıl büyük çoğunluğunun kendileri gibi Ural-Altay ailesinden olan Türklerle kaynaştığı sanılıyor. Bu birleşmeden doğan Avar'ların 6. yüzyılda Macaristan ovalarını istila ettikleri ve ancak 9. yüzyılda bura*lardan çekildikleri biliniyor. 7. yüzyılda bugünkü Bulgaristan'ı kuran insanların ataları olan "proto-Bulgarlar'ın da Batı Avrupa Hunları'nın devamı olduğu tahmin ediliyor. Bazı tarihçilere göre ise bugünkü Kazaklar'ın ataları da Batı Avrupa Hunları...


Atilla'nın çocukları bir yandan Avrupa'da tutunmaya çalışırken, bir bölümü yeniden Asya steplerine dönmüş ve kaderlerini Asya'ya bağlamıştı. Nitekim. 4. ve 6. yüzyıl aralarında "Beyaz Hunlar" adı verilen bir Hun kavmi önce Sasani İran'ını istila etmiş, daha sonra kuzeye, Hindistan'a doğru yönelmişti. Bu bölgelerde egemenlik süren "Gupta" devletini yıkan bu Hunlar, daha sonra Hind aristokrasisiyle kaynaşmış ve onların içinde erimişti.

Hiç yorum yok: