Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

21 Mart 2011 Pazartesi

Aziz Nesin’in son günleri ve vasiyeti: “Ben mezarım olsun istemiyorum”

Asıl adı Mehmet Nusret olan Aziz Nesin, 1915 yıkında İstanbul, Heybeliada yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Mizah, öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok yapıt verdi. UNESCO’nun Index Translationum bilgisine göre eserleri Türkçeden en çok yabancı dillere çevrilen yazarlar listesinin ilk sıralarında yer aldı. Politik tavrı, tutarlılığı ve korkusuzluğu ile örnek bir aydın oldu. Eliye yakın edebi ödül kazandı.
1992 de 6 Temmuz Çeşme, İzmir’de sabaha karşı geçirdiği kalp kriziyle yaşama veda eden yazarın cenazesi Çeşme Cumhuriyet Savcısı’nın isteğiyle otopsi yapılmak üzere İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’ne getirildi. 7 Temmuz 1995’de vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Nesin Vakfı’nın bahçesine gömüldü.
Aziz Nesin’in vasiyeti: “cenaze töreni istemiyorum”
Aziz Nesin’in ölmeden yakın zaman önce yazdığı şu vasiyet Vasiyetime yazacağım en önemli şey, şu cenaze töreni denilen rezillik, ikiyüzlülük… Tek sözcükle tiksiniyorum, iğreniyorum şu cenaze töreni sahteciliğinden… Nasıl sancılar saplanıyor yüreğime, bir paslı kör bıçak sokulup sokulup çıkarılıyormuş gibi… Böyle düşkün ve acılı zamanımda yapayalnız olmak isterim, Vakıfta çocuklarımın yanında olmamalıydım.
Vasiyetimi yazabilseydim, birinci maddesi “Cenaze töreni istemiyorum.” olacaktı, sonra “Ölüm ilanı da istemiyorum gazetelerde…” diye yazacaktım vasiyetime. Her yere, her işe olduğu gibi vasiyetimi yazmaya da geç kalıp yetişemedim.
Ölünce nasıl olsa cenaze töreninden haberim olmayacak ama, ölmemden az önceki şu anımda bunu biliyor ve yapılacak olan cenaze töreninin sahteciliğini duyumsuyorum ya…
Ne çok insan cenaze törenime katılıp “Son görevimizi yapıyoruz” diye rahatlayacak, sondan önceki hiçbir görevini yapmayanlar…
Ne yapmalıyım bana cenaze töreni yapılmaması için? Ah, bütün bunları yazmalıydım vasiyetimde…
Bir isordil daha alsam mı? (isordil:bir tansiyon ilacı) Sancılar gittikçe sıklaşıyor ve artıyor. Ben cesedimin Devlet hastanelerinden birine verilip, tıp öğrencilerinin kadavram üstünde ders görerek cesedimden yararlanmalarını istiyorum. Özellikle bunu çok istiyorum. Vasiyetime yazmak isterdim. Neyim varsa, neyim olmuşsa, neler yapıp üretebilmişsem, her şeyimden herkes sonuna dek yararlansın, hiçbir şeyim ziyan olmasın, boşa gitmesin istiyorum. Benden arta kalan son varlığım cesedimdir, ondan da yararlanılabildiğince yararlanılsın. Ama benim sevgili hekim dostum bu düşünceme hep karşı çıkar, nedenini açıkça söylemeden… Nedenini düşünüyorum. Belki duygusallıktır. Vasiyetimi yazabilseydim, üçüncü maddesi şu mezar konusu olacaktı. Düşüncelerim salt bana özgü, genellenmesini istemiyorum. Başkaları isteklerince mezar yaptırsınlar, ama ben mezarım olsun istemiyorum. İnsanın ölümünden sonra ruhunun varlığına inanmıyorum ki mezarı anlamlı ve gerekli bulayım.

Aziz Nesin’in oğlu son günlerini ölümü ve cenazesini anlatıyor.


..
Üzerinde tıp öğrencilerinin ders gördükten sonra kadavranın, hiç cenaze töreni yapılmadan Nesin Vakfı’nın bahçesinin herhangi bir yerine gömülmesini ve o yere taş gibi tümsek gibi herhangi bir işaret konulmamasını istiyorum. Çiçek filan da konulmasın. Göremeyeceğim, koklayamayacağım çiçeklerin cesedimin gömüldüğü toprak üstünde çürümülerine acırım. O çiçekler, verilenleri sevindirmeli. Beni gömerlerken Nesin Vakfı’nın hiçbir çocuğu oralarda bulunmamalı, onlar uzaklaştırılmalı.
Öyle ağlama, üzünç, söylev filan da istemiyorum. Gömüldüğüm yer zamanla unutulsun, bahçede herhangi bir yer… Toprağa gömülen cesedimden artık doğa, doğal varlıklar yararlansın. Vasiyetimi de yazamadığıma göre, ölümümden sonra bu mezar konusunun bir sorun yaratmasından korkuyorum.
Türkiye’de mezarlıklar dinlere göre ayrılmıştır. Dinsizler için mezar yeri yok. Bense Müslümanların “yatacak yeri yok” dediklerindenim.

Hiç yorum yok: