Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

22 Mart 2011 Salı

Ezoterizm Ve Erginleme


Türkçe’deki erginlemenin batı dillerindeki karşılığı olan İnisiyasyon/Initiation sözcüğü Latince initiare = başlamak sözcüğünden gelmektedir. Bu sözcük ise yürümek, gitmek anlamına gelen ire fiili ve içerisine anlamını katan in takısı ile alakalıdır. Türkçe’de yeni kullanılmaya başlayan erginleme sözcüğü aynı anlamı vermese de iyi bir karşılık olmaktadır. Daha önceleri karşılık olarak kullanılan tekris sözcüğü geniş bir kullanıma sahip değildir.

İnisiyasyon en eski gizem dinlerinden beri varlığını sürdürmektedir. İnisiyasyon, müridin bu yaşamda ölüp sonsuz yaşama dirilmesi ile sembolize edilir. Onun için ritüellerde müridin ölüm deneyimi canlandırılır. İnisiyasyon sembolizminde Nur’a ya da ışığa kavuşmak da önemli bir rol oynar.

İnisiyasyon adayın geçmiş yaşamını terk edip ezoterik toplulukta yeniden yaşama başlamasıdır. Bu süreç müridin kendi içindeki tanrısal özü bulma yolunda alınması gerekenleri aldığı bir süreçtir. Bu yönüyle inisiyasyon müridin çeşitli eğitimlerden ve sınavlardan da geçtiği bir süreçtir.

İnisiyasyon boyunca alınan eğitim mürit tarafından gizli tutulur ve dışarıdan olan hiçbir kimseye açıklanmaz. Eğitim süreci boyunca mürit çeşitli dereceler ve unvanlar alır, bu eğitimde ne kadar ileriye gittiğini gösterir.

Ezoterik inisiyasyonun bir özelliği de öğretinin yazılı aktarılmasından çok sözlü, sembolik ve ritüeller yolu ile anlatımıdır. Tarih boyunca varolan bir çok ezoterik örgütten günümüze yazılı belge kalmamasının ya da sadece sembollerin ve alegorik ifadelerin kalmasının nedeni de bundandır.

İnisiyasyon sadece bir eğitim değildir. Aynı zamanda bireyin kendi içinde yaptığı bir yolculuktur. Semboller ve ritüeller yardımı ile birey süreç boyunca kendi içinde de bir süreç yaşar ve içindeki tanrısal özü keşfe koyulur. Bu nedenle mürit kuralları harfi harfine uygulamak zorundadır.

Öte yandan Arıkdal’ın inisiyasyon konusunda yazdıkları ilginçtir :

“ Bir tanım yapmamız gerekirse Ruhsal bir tesirin nakledilişin hazır olmak diyebiliriz. Burada spiritüel (ruhsal) bir tesir söz konusudur. Bu tesirin nakledilmesi lazım. Kişiden kişiye, toplumdan topluma bu tesir nakledilecek. Zaten bütün inisiyatik çalışmaların esası, bu tesirin bir taraftan alınıp, bir tarafa naklinden ibarettir ve bu nakli kolaylaştıracak bütün çalışmalar inisiyatik çalışmalardır. “

Burada inisiyasyonun tehlikeli bir yönü ortaya çıkmaktadır. Müridin içine girdiği örgüt, örgütün ritüelleri sayesinde, müridi kendi amaçları doğrultusunda kullanabilir, onun enerjisini örgütün kolektif enerjisine dahil edebilir. Sahte üstadlar önderliğinde kurulan örgütler genelde bu şekilde ritüel uygulamaktadır.

Ezoterik inisiyasyon, özü gereği, belli bir şekilde üstadlar tarafından verilmesi gereken bir öğretidir. Tarih boyunca ezoterik öğretiler çeşitli şekillerde ortaya çıkmışlardır. Bunların çoğu içinde bulunulan topluma ve çağa özgü karakter göstermiş ve zaman içinde işlevlerini tamamlamışlardır. Günümüzde bunların taraftarı olsa da bunlar tarih içindeki işlevlerini çoktan tamamlamış öğretilerdir. Bir de tarih boyunca varolan ezoterik düşüncelerin sentezini yapmış topluluklar vardır ki onlar günümüzde de geleneksel işlevini sürdüren topluluklardır.

Bu tür bir topluluğa girmek isteyen kişi kendini sahte üstadlardan ve negatif amaçlı topluluklardan korumak zorundadır. Haluk Egemen Sarıkaya yıllar önce Kötülük ve Kaynakları isimli eserinde bu tehlikeye dikkat çekmiştir :

« Sanki son derece evrimleşmiş bir varlıkmış ya da bir öğretmenmiş gibi hareket edip de aynı zamanda beşeri alışkanlıkları ve zaafları olan bir kimse, sözde başarısı pek az bir disiplin ve kesinkeslik sonucunda elde edilmiş gibi görüleceğinden, beşerlere son derece çekici gelecektir. Bu nedenlerden ötürü, kendisi izleyenler onun kişiliğine hayrandırlar ve o da Yasa’ya aykırı olarak böyle bir hayranlığa izin verir. Bu surette, kendi gururunu şişirir ve izleyicilerinin de fizik forma olan bağlılığını pekiştirir. İzleyicilerine, kendilerine öğretilenlerdeki iyi ve kötüyü tefrik etmelerini değil de, bunlara körükörüne inanmalarını telkin eder. Sahte “öğretmen” bir kez bu körükörüne inanç tesis edildi mi, artık doğru yolda eğitim yapmasını sağlayacak olan hiçbir eleştiriye ya da yargıya maruz kalmayacaktır. Böylece , başında olduğu küçük topluluk, sahte bir spiritüel grup haline gelir ve orada , akıl , işlevini yitirir.

Bu halin kaçınılmaz sonucu olarak , obsesyonel bir durum ortaya çıkar. Bu obsesyonun iki dayanak noktası vardır :

Birincisi, sahte öğretmenin, izleyicilerinin dikkatini sadece kendi üzerinde tutarak, dışarıda daha iyi şeyler keşfetmelerini ve dolayısıyla da kendisini ayakta tutmak için katkıda bulunmalarını önlemek amacıyla gösterdiği çaba .

İkincisi, sahte öğretmenin izleyicilerinin, zekalarını kullanmaksızın keramete inanarak ve büyük bir Öğretmen’e sahip olmanın gururu ile koltuklarını kabartarak kendilerini fizik bir kişiliğe hayran olmanın uyuşuk, duygusal haline kaptırmak için duydukları arzudur.

Bu duruma sık sık rastlanabilir. Bu gerçek bir spiritüel grubun heves edilerek kurulan bir taklidinden ibarettir. Her iki tarafın da samimiyetten yoksun olmasından ötürü, hızla çözülmeye mahkumdur. Kişiliğine hayranlık duyma, sansasyonel olma ve obsesyon halleri, kısa sürede, bu kişileri her türden duygusal, şehvani ve seksüel düşkünlüklerin karanlık faaliyetlerine sürükler. Bu toprakta hilekarlık da, yıkıcılık da, sapıklık da, entelektüel çarpıklık da gelişir ve Yüksek Benlik’le olan irtibat kopar. Korkunç Kara Ayin ve kara maji törenleri de işte böyle topraklarda kök salma imkanı bulabilmiştir.
--------------------


Erginlenme ritüelleri


Eski topluluklarda erginlenme törenleri gençleri yaşamın bir aşamasından diğerine ulaştıran araçlar olarak görülürdü. Erginlenme ritüellerinin işlevi, önceden belirlenmiş bir dizi törensel kalıpları sıkıca izleyerek, adayları önce gündelik yaşamdan soyutlamak, sonra gerekli “gizli” bilgiler ile donatmak ve sonunda erginlenmiş bireyi topluluk içinde daha yüksek bir konuma getirmekti. Erginlenme, bir çocuğu bir yetişkin konumuna yükseltirdi.
Günümüzde, içinde yaşadığımız toplum, her biri ayrı değerlere, tutumlara ve inançlara sahip olan, bir çok farklı birime bölünmüş durumdadır; bu nedenle erginlenme sırasında eğitsel anlamda aktarılacak evrensel düzeyde bir “gizli” bilgiler dizgesi artık geçerli değildir. Kimi soyutlanmış topluluklarda erginlenme törenleri belki varlığını sürdürmektedir, ancak modern toplumsal gelişime karşı bu direniş pek zayıf ve etkisiz bir biçimdedir. Diğer taraftan çağdaş yaşamda erginlenme, çocukların yaklaşık beş yaşına ulaştıklarında, ailelerinden ayrılmaları ve okula yerleştirilmeleri ile, bir ölçüde eskiye benzer bir yapı gösterse de, okullar simgesel anlamlarını çoktan yitirmişlerdir. Ortalama on iki yıl süren eğitim, sıradan bilgilerin bir öğreti biçiminde sunulmasından oluşmaktadır ve aktarılan bilgilerin gerçek anlamlarına ulaşmak için ciddi bir çaba hemen hiç gösterilmemektedir. Toplumla yeniden bütünleşme aşaması, diploma aldıktan sonra gerçekleşmektedir. Ne var ki, toplumdan ayrılalı o denli uzun bir süre geçmiştir ki, bu aşama artık bir “yeniden bütünleşme” değil, “ilk kez bütünleşme” olarak değerlendirilmelidir.
İlkel insanın yaşamında erginlenme töreni, uygulanması gereken çok sayıda “Geçiş Ritleri” arasından sadece biridir. Tüm topluluk tarafından uygulanan ve izlenen “Geçiş Ritleri”, yalnızca erginleme için değil, aynı zamanda doğum, evlenme, ölüm, savaş, mevsim değişimleri ve tanrılara tapınma amacıyla da gerçekleştirilirdi. Bu tür ritüeller, topluluk üyesine önceden düzenlenmiş bir ilkeler dizgesini sunarlar, topluluğun varlığına karşı çıkan güçleri etkisiz duruma getirmek için geleneksel yöntemleri içerirler ve ayrıca topluluğun geçmişi ile geleceğini birbirine bağlama işlevini görürlerdi.
Günümüzde ritüeller, ilkel toplulukların davranışları üzerinde yarattıkları güçlü etkiyi çoktan yitirdiler. Büyük olasılıkla bu değişim, topluluktan çok bireye ağırlık vermenin getirdiği bir farklılık olarak görülebilir. Çağdaş insan da, yaşamındaki benzer olayları (doğum, evlenme, ölüm gibi) işaretlemek için ritüellere bağlılığını sürdürüyor, ancak bu törenleri çok daha edilgen bir tutum içinde ve genellikle yaşadığı deneyime yabancılaşmış bir biçimde uyguluyor. Bu uygulamaların toplumsal bilinç ile bağlantısı tümüyle silinmiş durumda. Geniş bir topluluğun psişik gereksinimlerini karşılamak için düzenlenmiş olan bayram, kandil, sünnet, askere gidiş, oy kullanma, mezuniyet gibi olgular da giderek çağdaş kültür değerleri arasında varoluş anlamlarını yitirmekteler.
Ritüel, Drama’nın ilk biçimidir. Törenin etkili olabilmesi için, kesinlikle dramatik bir yapısının olması gerekir. “The Hero, A Study in Tradition, Myth and Drama” (Bir Kahraman; Gelenek, Mit ve Drama Üzerine bir İnceleme) adlı yapıtında Raglan, iki tür ritüel bulunduğunu belirtiyor: biri birey için, diğeri topluluk için. Dişi ağrıyan bir kişinin acılarını azaltmak amacıyla kulübesinde çürük diş üzerinde sihir yapan kabile büyücüsü aslında bireysel bir ritüel uygulamaktadır. Oysa bir ritüel diğer topluluk üyelerinin gözleri önünde uygulanırsa, bundan tüm grup etkilenmekte; tüm grup üyelerini temsil etme sorumluluğunu üstlenen bir bireye uygulanan ritüeli izleyerek ve onaylayarak, bir topluluk olarak kendi varlığını, bütünlüğünü ve benzersizliğini algılamaktadır.
Erginlenme törenlerinde simgeler de büyük rol oynarlar. Jung’a göre, simgeler psikenin kolektif imgeler deposu işlevini üslenirler ve bilinçdışı enerjiyi aktarmakta kullanılırlar. Simgeler, iletişim araçlarıdır; temsil ettikleri imgenin doğrudan özü olarak algılanmamalıdırlar. Erginlenmenin yozlaşmasını yaratan nedenler, aynı biçimde simgelerin de önceden içerdikleri etkiyi yitirmelerine yol açmıştır. Çağdaş insan, düşünce ve eylemi, söz ile simgesel anlamı birbirinden ayırarak yaşamayı öğrenmiştir. Artık simgeler basit işaretler biçimine dönüşmüşlerdir. Rasyonel tanımlar, bilinçdışına bireysel ulaşımı tıkayarak, sezgisel anlamların yerini almıştır.

Masalların Erginlenmeci İşlevi

Masalların kökeni ve anlamı üzerine gelişen tartışmalarda hangi tarafta yer alınırsa alınsın, masal kahramanlarının başlarından geçen serüven ve sınavların hemen her zaman erginlenme törenleri ile bağıntılı olduklarını yadsımak olanaklı değildir.
İlk bakışta masalların yalnızca çocukları eğlendirmek için yazıldıklarını düşünebiliriz. Kalıplaşmış karakterler, olanaksız durumlar, konuşan hayvanlar ve her defasında insanı rahatsız edecek kadar mutlu gelişen sonlar, masalların vazgeçilmez nitelikleridir. İkinci bir bakış, masal metnine gizlenmiş bir ya da birkaç ders bulunduğunu ortaya koyar: yabancılarla konuşma, tembellik yapma, söz dinle, anneni ve babanı sev.
Üçüncü bakış, Bruno Bettelheim’in “The Meaning and Importance of Fairy Tales” (Peri Masallarını Anlamı ve Önemi) adlı kitabında vurguladığı gibi, masalların amaç ve değerlerini, içerdikleri zengin anlam düzeylerini anlayabilmekle kendini ortaya koyar. Diğer edebiyat türlerinden farklı olarak masallar, çocuğu kendi kişiliğini keşfetmeye yönlendirirler, karakterinin gelişmesi için ne tür deneyimlerin gerekli olduğunu belirtirler.
Jung, adını bireyleşme olarak koyduğu sürecin, aslında egonun insan yaşamının amacı olan bütünselliğe doğru gelişmesi olduğunu ve bunun da pratikte erginleşme sınavlarına benzer deneyimler sayesinde oluştuğunu gözlemler. Masalların da, gençleri çeşitli yaşam krizi aşamalarından geçişlerinde yönlendiren, erginlenme yöntemlerinden olduklarını ileri sürer.
Çağdaş kültürümüzde giderek uzayan yetişkinlik dönemi (12-13 yaşlarından ölüme dek), belirgin fiziksel değişimlerle başlar. Açıkça görülmeyen, aynı dönemde eşdeğer önemde psişik değişimlerin de oluşmasıdır. Ergen, bilincinde yeni açılan alanları doldurmak ve bezemek için ek bilgiye gerek duymaktadır. Çağdaş yaşamda, çocuklukta edinilen bilgilerin benzerleri, bu kez bir ölçüde daha geliştirilmiş biçimde, bireye aktarılmaya devam edilir. Oysa aslında ergenin gerek duyduğu, böyle sıradan bilgiler değil, bireyi topluma bağlayan, zaman ve mekan ile sınırlı olmayan, bireye kendi özgünlüğünü, tekilliğini ve topluluktaki diğer bireylere benzerliğini öğretecek, kör inançla tıkanmamış bilgilerdir.
Ergenlik yaşlarının başkaldırıcı tutumu şaşırtıcı değildir. Birey o yaşlarda, yaşamın gizlerini öğrenmesi gerektiğini sezgisel olarak kavrar, ancak bunu nasıl arayıp soracağını bilemez. Böylece yetişkinlik, bireyin belirli kabullenmelere boyun eğişi anlamını taşır. Çağdaş toplum yetişkine, yaşamın gerçek anlamını bulabilme yerine, verim sağlayan bir ürün olabilme yeteneğine bağlı olarak statü kazandırır. Böyle bir amaçla yola çıkılınca çağdaş eğitimin, içsel anlamlardan çok bilginin dışsal biçimlerine, simgelerden çok işaretlere, ritüelden çok sözlere, kavramlardan çok olgulara ağırlık veriyor olması hiç de şaşırtıcı değildir.


Erginlenme Törenlerinde Yinelenen Motifler


Farklı zamanlarda ve farklı kültürlerdeki erginlenme törenlerinin bir çok ortak noktalarının bulunması garip değildir. Bu ortaklık, mitler ve masallar için de geçerlidir. Bu ortak noktalar, hem masalların, hem de erginlenme törenlerinin, bireyin fiziksel ve tinsel gelişim süreci ile bağlantılı olduklarını kanıtlayan verilerdir.
Erginlenme törenleri, genellikle “kızlar için geçiş törenleri” ve “oğlanlar için geçiş törenleri” biçiminde ikiye ayrılırlar. Kızlar ve oğlanların birlikte erginlendikleri törenler de az da olsa vardır. Her erginlenme töreni, iki ayrı, ancak birbirini bütünleyen süreçten oluşur. Genellikle “Arayış” diye tanımlanan ilk süreç, bireyin güç ve cesaret dolu eylemler sayesinde tutkularına ve amaçlarına ulaşma iradesini sınayan aşamadır. İkinci süreç, bireyin iradesini ve tutkularını terk ederek, egosunu feda edişini ve uygulanan sınavlara boyun eğişini içerir. Bu aşamada törenin gerçek amacı aday tarafından açıkça bilinmez ve başarı kazanacağı hakkında kesin bir umudu yoktur.
İstekle boyun eğme ve kendini feda etme öğeleri, günümüzdeki düşünce tarzımıza oldukça yabancıdırlar; bugün, “köşe dönme” ya da “uğruna savaşırsan, istediğini elde edersin” yaklaşımı geçerlidir. Erginlenme törenine katılan birey, kimliksizlik sürecinin ya da kişilik yitimi deneyiminin insan yaşamında, boyun eğme ve özveri gerektiren, doğal bir süreç olduğunu anlamalıdır.

Kırmızı Başlıklı Kız

Özet:

Kırmızı başlıklı kızı annesi, bir parça pasta ve şarap vererek, hasta ninesinin ormandaki kulübesine gönderir. Kız, yolda kurtla karşılaşınca şaşırmaz ve korkmaz; kurda nereye gittiğini söyler. Kurt kızı, ninesi için çiçek toplamak uğruna, farklı bir yola yönlendirir. Acele ile ninenin evine koşan kurt, ihtiyar kadını yutar ve yatakta onun yerine yatar. Kulübeye varan kız, ninesinin kocaman kulakları, gözleri, elleri ve ağzı olduğunu fark eder. Kurt kızı yutar. Bir avcı gelir, olanları anlar, kurdun karnını makasla yarar ve kırmızı başlıklı kız ile ninesini kurtarır. Kız, uyuyan kurdun karnını taşlarla doldurur. Kurt, uyanınca devrilir ve ölür. Zorlukla soluk alan nine, şarap ve pasta ile kendine gelir. Kırmızı başlıklı kız, “yaşadığım sürece bir daha asla kendi kendime yoldan çıkıp, ormana girmeyeceğim” der. Neşe için de evine döner ve bir daha kıza hiç kimse zarar veremez.

Analiz:

Kırmızı başlıklı kız masalı, hem yetişkinler için, hem de çocuklar için evrensel bir çekiciliğe sahip olduğundan seçilmiştir. Masalın, hemen herkes tarafından bilindiği düşünülürse, erginlenme törenleri ile ilgili yaklaşıma, hızlı bir yoğunlaşma sağlanacaktır.
Erginlenme töreni bireyin 10-13 yaşları arasındayken evinden ve ailesinden ayrılması ile başlar. Masalın Grimm tarafından kaleme alınan biçiminde, anne kırmızı başlıklı kızı, yabancılarla konuşmaması için uyarmaz. Oysa Perrault tarafından yazılan biçiminde bu uyarı bir ders olarak yer alır. Kırmızı başlıklı kız, kurtla karşılaştığında şaşırmaz ya da korkmaz zira erginlenme töreninin başladığını biliyordur; her sınava boyun eğecektir. Erginlenme törenini yönetenlerin, çeşitli maskeler, kürkler, tüyler ve takma pençeler kullanarak hayvan kılıklarına girmeleri çok sık rastlanan bir durumdur. Hayvanların bir aşkınlık-yücelik simgesi olarak kullanılmaları neredeyse evrenseldir. Erginlenme törenini yönetenler de, hayvan biçimindeki tanrısal güçlerdir. Bu ritüel, büyük olasılıkla arkaik bir avcı kültürüne aittir. Masaldaki en önemli özellik, bir kahraman olarak avcının kızı gerçekten kurtaran kişi olmasıdır.
Ormandaki kulübe, erginlenme töreninin zaman dışı kutsal mekanıdır. “Bir varmış, bir yokmuş” sözleri, zaman dışı bir mekana gidileceğini açıklayan ilk uyarıdır. Bir diğer anahtar da, bu kutsal yere yine kutsal simgelerden olan şarap ve tatlı ekmek (pasta) bırakılması oluşturur (Grimm masalları kutsal Hıristiyan simgeleri ile doludur). Nine, bir çok köken mitinde karşılaşılan Ana Tanrıça ya da Toprak Ana’yı simgeler; hem besleyen, hem de yutup yok edendir. Kurt aslında nineyi, yani Ana Tanrıçayı yutmaz, sadece Ana Tanrıçanın yok edici, yutucu niteliğini simgeler.
Diğer bir erginlenme motifi, simgesel ölümdür. Genellikle erginlenme kulübesi bir yılan ya da canavar biçiminde varsayılır ve erginlenme adaylarını yuttuğu düşünülür. Karına ya da rahme geri dönüş sayesinde, kişilik yitirilir. Kurdun midesine giren kırmızı başlıklı kız, simgesel olarak ölmüştür.
Aslında kız, ninesinin yerini alan kurdu anında tanımalıydı. Oysa, yalnızca bu “yeni” ninenin olağandan büyük kimi organlarının ayrımına varır sadece. Simgesel olarak, kırmızı başlıklı kız bu erginlenmeci figürün tanrısal niteliklerini algılamaktadır.
Kız, yeniden doğduğunda, ninenin kötü yönünden hemen kurtulması gerektiğini düşünür. Yeni yetişkin statüsüne uygun olarak, ilk cesur ve kesin kararını verir. Kurdun karnını büyük taşlarla doldurur. Bir kez daha taşlar, yaşam veren bir işlev üstlenirler. Kız, yaşamsızlığın (taşların), kendi yaşamını kötülükten kurtarmak için kullanılacağını keşfeder. Burada erginlenmenin iki temel niteliğini, boyun eğme/özveri ile cesur eylemi, açıkça görebilmekteyiz. Kırmızı başlıklı kız, simgesel ölüme boyun eğmiştir ve doğanın karanlık yüzünü görmüştür; bu boyun eğiş ile öğrendiklerini, yaşamını tehdit eden tehlikeden kurtulmak için kullanmayı da becermelidir.
Anne kızını, “yoldan uzaklaşma ve şarap şişesini sakın kırma” diye öğütlemiştir. Doğal olarak, cinsel bir açıdan değerlendirilince annenin, kızının namuslu bir yolda kalması için çabaladığını ve bekaretini korumasını öğütlediğini düşünebiliriz. Oysa farklı bir düzeyde aynı uyarının, “bilgilerini arttır, yeni şeyler öğren, ama yitip gitme” anlamına gelebileceğini de değerlendirmeliyiz. Anne kızının, bir ergenlik törenine katılacağını ve bu törenin kıza, topluluk kültürünün içsel anlamlarını sağlayacağını bilmektedir. Kırmızı başlıklı kız, izlemesi gereken ve önceden belirlenmiş bir kültürel yola çıktığını anlamaktadır. Kız, masumiyetini yitirmekte, ancak bir kez daha kurtla karşılaşırsa ne yapması gerektiğini öğrenmektedir.
Erginlenme ritüellerinin belirli bir cinsel eğitimi de içerdikleri düşünülürse, “yoldan sapmama” ve “şişeyi kırmama” uyarıları, cinselliğin tehlikelerine ve namusun yitirilmesine işaret etmektedirler. Masalın sonunda cinsel değerlendirmeler daha belirginlik kazanır. Bu bölümde kadınların doğurganlık yetenekleri işlenir. Bu yetenek sayesinde kadınlar erkeklerden üstündürler. Karnındaki taşlarla, olanaksız hamileliği simgeleyen kurt gülünç duruma düşmektedir. Kız, kurdun karnına taşları doldurmuştur; bir yoruma göre burada taşlar kısırlığı simgelemektedir. Uyanan kurt bir kez sıçrayıp yere düşmüş ve hemen ölmüştür. Böylece işlediği suça uygun bir cezayı çekmiş, kısırlığın simgesi taşlar tarafından öldürülmüştür.

Ezoterik İnisiyasyon Nedir?

Ezoterik İnisiyasyon (Erginlenme, Tekris);"dışarıdaki", "yabancı", "harici", "bigâne" kişinin "içeri" alınması, "mahrem" kılınması, ezoterik topluluğun "üyesi" durumuna getirilmesi, ezoterik bilginin ışığına kavuşmasıdır.

Ezoterik İnisiyasyon; bireyde, varlığın bir alt aşamasından bir üst aşamasına geçişi ruhsal olarak gerçekleştirmeye yönelik süreçtir. Burada amaç, bir takım simgesel eylemler ve fiziksel edimler aracılığıyla, bireye yeni bir yaşama "doğmak" üzere "öldüğü" duygusunu aşılamaktır. Bu nedenle, kimi ezoterik örgütlerde inisiyasyona, İkinci Doğuş da denilmektedir.
İnisiyasyon yoluyla, kişi daha "yetkin" bir tinsel duruma girmekte, "üstün" bir evrene ulaşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, inisiyasyon, en derin anlamıyla, bir çeşit "tanrılaştırma' dır. Temel işlevi, kişinin, dış yaşamındaki her türlü koşullu durumunun ötesine geçmesidir. Böylesi bir "tanrılaştırma" eylemi, evrenin özündeki "büyük varlığın" bireyde belirmesi olgusunu varsayar. Bu varsayım temelini Panteist düşüncede bulmaktadır.
Evren ile Tanrı'yı bir ve aynı şey sayan öğretilerin ve inanç sistemlerinin genel adı Panteizm'dir. Kamutanrıcılık da denilen Panteizm'in temel ilkesine göre, evrende bulunan her şey tek bir Varlık'tan oluşmuştur. Gerçekte varolan bu tek Varlık'tır ve tüm nesne ve canlılar onun çeşitli görünümleridir. Eski gizemci ve ezoterik toplulukların çoğunda Panteist ilkeler benimsenmiştir. Felsefe olarak Stoacılık ve Neoplatonizm'de panteist anlayışlar vardır. Kabalacılık tümüyle panteisttir. Vahdet-i vücut anlayışı ile Tasavvuf 'ta da panteist olgu benimsenmiştir.

Birey, inisiyasyon yoluyla, kendinde zaten varolan bir özü canlandırmaktadır. Bu bir "iç" gerçekleşmedir. Bu nedenle, ezoterik inisiyasyon uygulanan kişinin, belirli bir takım özellik ve eğilimlere baştan sahip olması gereklidir.

İnisiyasyon'nın Batı dillerindeki karşılığı olan "initiation" sözcüğü, Latincedeki "initium" sözcüğünden türemiştir. "Initié" ise aslında "yola koyulmuş, başlamış" demektir. Ezoterizm'de en önemli kavram "İnisiyasyon"dır.

Ezoterizm (Batıniyye, İçreklik), bilgilerin ve görgülerin kapalı bir topluluk içinde ve aşamalı olarak verildiği çalışma ve öğreti sistemidir. Asıl gerçeklerin anlayabilecek yetenek ve bilgide olan kişilere aktarılabileceği görüşü ezoterik sistemin özüdür.

Sistemin üç önemli özelliği vardır:
Öğretiyi alacak olanların özenle seçilmelerinden sonra, inisiyasyon yöntemi ile topluluğa kabul edilerek, yine aynı yöntemle ilerlemeleri.


Öğretilerin bir dereceler silsilesi içinde verilmesinin yanısıra hiyerarşik yapı gözeten bir örgütlenmenin bulunması.


Öğretilerin kapsamında simge, allegori ve özdeyişlerin kullanılması.

Hiç yorum yok: