Faşizm insana düşman
"Beyaz Bant" (Das weisse Band), özgün, sert ve sorgulayan bir sinema dilinin sürükleyicisi Haneke Usta'dan, faşizm denilen lanet, zalim ve hain rejime ve elbette, yozluğu tetikleyen ve din adı verilen heyulaya yönelik köy ölçeğinde sağlam ve yoğun bir eleştiri, hiç kuşkusuz.
Etkin ve yetkin yönetmen Michael Haneke, Altın Küre’li Beyaz Bant’ta yine hileli yönlendirmeyi kullanıyor ve bizce diyor ki: “Asla, size verilen her şeye kanmayın. Bilinçli olun, kuşku duyun.” Evet, yaklaşık iki buçuk saat boyunca siyah beyaz kurgulanan acımasız ve buyurgan bir dünyaya sürükleneceğiz. Birinci Paylaşım Savaşı’nın öncesinde köyün birinde (Protestan Kuzey Almanya-1913), kadınlar ve çocuklar suiistimal edilir, erk adına salt kötülük, bazı erkeklere adanır. Gündelik yaşamın kâbusa çevrildiği yerde ilk örselenen de masumiyet olur. Gerilimi yol boyunca yedeğinde tutan öykü, bir öğretmenin anılarından demleniyor ve nazizm belasına sarınarak dünyaya korku salacak bir ülkenin temellerinin nasıl atıldığı özetleniyor. Kötülük işbirlikçisi ve tetikleyicisi bir Tanrı söylemi, sadist ve otoriter tipler, korkuyla sertleşen çocuk yürekler, hayvan muamelesi yapılan kadınlar... Kırsalın yalnızlığı, diz boyu bir bağnazlık, sömürmekle özdeş burjuvazi... Kollardaki ve saçlardaki beyaz bantlar, disiplin yelpazesi altında işlenen suçlara dair... Erek, kişiliğin gelişmemesi, mutlak istek; robotlaştırmak... İpucunu seyirciye bırakan, öğretmeye yeltenmeyen ama düşündüren bir film bu... Soğuk, mesafeli, hazmı zor... Ancak inadına güzel ve akılda kalıcı... Kaçırmayın.
Mikail, Cebrail'e karşı
“Kıyamet Melekleri” (Legion), Hollywood’un artık senaryo bulamamaktan paçavralara dadandığını gösteren, klişeler deposu ve büyük bir düş kırıklığı ile özetlenebilecek berbat bir seyirlik. Tanrı, insanları toptan cezalandırmaya karar verir ve gökten sonsuz sayıda zombiyi yeryüzüne indirtir. Melek Mikail, Tanrı’ya karşı çıkar ve insanların yanında savaşma kararı alır. Cebrail ise Tanrı’ya sıkı sıkıya bağlıdır, hem insanlara hem de Mikail’e, dünyayı dar etmek ister. Mojave Çölü’ndeki bir benzin istasyonunda sıkışan bir avuç zavallı beşer, zombilerle çatışırken destek kuvvet Mikail (kanatlarınız terk etmiştir) yardıma gelir. O, insanlığın kurtarıcısına (yeni bir peygamber) hamile olan bir kadını korumalıdır, üstelik Tanrı’ya karşın. Bu absürt kıyamet hikâyesi, ikinci hatta üçüncü sınıf bir macera filmine denk düşüyor, eğlenmek ve kafa dağıtmak dışında herhangi bir albenisi yok. Zaman ve para kaybı, önermiyoruz.
Romantizm, şiir ve gencecik bir ölüm
“Parlak Yıldız” (Bright Star), becerikli ve duyarlı yönetmen Jane Campion’ın, çeyrek asırlık yaşamına üç unutulmaz şiir kitabı sığdırmayı başaran İngiliz şair John Keats’in (katili veremdir), son birkaç yılını dillendiren bir yapım. Keats’ın, moda öğrencisi Fanny Brawne’la yaşadığı aşk ile harmanlanan ‘Parlak Yıldız’, şüphesiz başarılı ve incelikli bir biyografi, özellikle dönem filmlerini sevenler, şiir tutkunları ve sevi öykülerine koşulsuz inananlar, mutlaka izlesinler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder