Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mart 2024 Pazar

Sosyolojik film eleştirisi nedir?

Sosyolojik film eleştirisi seyircinin filmleri kendi kültürel kaygıları ya da arzularını ifade eden yönleri kavrayarak seyretmesine ve değerlendirmesine, böylelikle film olduğu kadar sosyal bir varlık olarak kendisini ve içinde yer aldığı toplumsal yapıyı anlamasına yardımcı olmaktadır 


Abstract Cinema, political and social perspective is regarded as a cultural mirror of society, and generally reflects the existing reality to the screen.Movies content shows a similar development as experienced from the beginning to the social events. The social changes that occurred periodically has been the subject of films always. People close to them that wants to watch movies in a movie theater is made up of the stories he found. Classical cinema as an entertainment tool familiar to the audience by telling the stories of the halls. In this way, it is interesting colorful world based on the star system and the individual finds himself in this familiar story. In recent history, experienced the phenomenon of internal migration literature and has been subject also to the cinema frequently. This migration also creates its own culture in urban areas is exemplified in the Turkish cinema. Homesickness Bird film has reflected the success of the first period and the migration is from movies. In this study, the foreign land birds migration experienced in Turkey over the film aims to look at sociological and cinematic terms.

Yaşam ve İnsan için herşey Genel Kültür, Bilgi Bankası
Sosyolojik film eleştirisi nedir?

19 Mart 2011 Cumartesi

Küflenmiş Gerçekliğin Son Sahnesi: Matrix Devrimleri

Matrix serisinin ilk filmi 1999’da sinemalarda vizyona girdiğinden bu yana aradan dört yıl geçti. İkinci filmin gösterildiği ve üçüncü filme dair spekülasyonların özellikle son aylarda ayyuka çıktığı bu dört yıl içinde filmin evreni, hayranları ve eleştirmenlerinin ötesine taşarak daha önce hiç bilimkurguyla ilgilenmemiş sinema izleyicisinden günlük gazetelerin köşe yazarlarına, dini cemaatlerden felsefe topluluklarına değin yayılarak bir hayli genişledi. Böylece bugün, Matrix, sinema tarihinde çok az sayıda filme nasip olan, kült filmler kategorisinde tartışmasız sağlam bir yer edinmiş oldu. Peki neydi Matrix’i döneminin tüm diğer filmlerden ayırarak baş köşeye yerleştiren?

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Sinema da Mat Etkisi : Mat boyama olarak bilinen Matte Painting

Yüzüklerin Efendisi (Lord of The Rings )

Mat boyama olarak bilinen Matte Painting, 1900’lü yılların başında ilk örneklerini veren, temelinde gerçekte olmayan bir yerin veya ortamın gerçekmiş gibi çizilip, renklendirilip boyut katılarak inandırıcı bir hale gelmesini sağlamaktır.






Yıldız Savaşları-Şehir (Star Wars-City)

Bu teknik, bilgisayar teknolojisinin günümüzde gelmiş olduğu noktayla beraber çok daha fazla gelişmiş, özellikle de sinema sektörü başta olmakla beraber reklamcılık ve bütün özgün sanatlarda kendini göstermektedir.
İşte beyazperde de etkisini gösteren mat boyama tekniğinin uygulandığı film ve çalışmalardan bazıları...


26 Haziran 2010 Cumartesi

Simgesel Anlatım Mı, Photographing mi?

Sinema hem bilinen bütün sanatları kapsar hem de teknolojiyi... Ses ve görüntü teknolojisi geliştikçe sinemanın da dili gelişir, yenilenir. Ama Lumiére Kardeşlerin 1895'te Paris'te yaptıkları; bir salon, bir beyaz perde ve bir şerit üçlüsünü ilk defa bir araya getirdiği ilk sinema gösterisinden sonraki ilk otuz yıl, sinemanın dili hızla oluşuyor.1927'ye yani, sesli sinemanın doğuşuna kadar olan bu süreç; ölçeklerin, kamera hareketlerinin ve elbette montaj dilinin de ana hatlarıyla oluştuğu önemli bir süreçtir. Bu dönemde sinemanın "sessiz" olması, görüntü dilinin oluşması için en elverişili ortamı oluşturmuştur.

Kurgu kelimesi 'fiction'ı da karşıladığı için biz montajı tercih ediyoruz. Zaten yabancı kelimeler bu sanat dalında bir terminoloji oluşturmuştur ve biz de aynen bu terminolojiyi kullanmaktayız. (Kamera, mikrofon, efekt, fotoğraf, röportaj, televizyon, film, sinema, vs.) Dramatik olaylar örgüsüne de kurgu (fiction) deniyor. Bu olay örgüsünü oluşturmaya da kurgulama deniyor. Bu yüzden biz burada "montaj"ı kullanacağız.

Filmsel zamanın ne olduğundan, montaj dilinde "eksiltme"ler yaparak planları birleştirdiğimizden senaryo konusunda bahsetmiştik. Şu ana kadar gerçekçi bir dille filmleştirmeyi gördük. Montaj bizim için şu ana kadar ayıklama işleminden başka bir misyon yüklenmemişti. Ayşe'nin uyarlama ödevinde kafede iki kız arkadaşın yaptığı konuşmalar sırasında ekrana gelen görüntüler ise farklı bir üsluptu.

"Esen hafif bir rüzgar masanın üstündeki minik yaprağı havalandırır. Merve ve Hatice konuşmaya devam ederler..."

Şiir ve Sinema - Luis Bunuel

Şiir ve Sinema-Luis Bunuel




Octavio Paz şöyle demişti: "Zincire vurulmuş bir adamın, dünyayı parçalayacak gücü kazanması için gözlerini kapaması yeter"; ben de bu sözü biraz daha açarak şunu ekliyorum: "Evreni parçalamak için, perdenin beyaz göz kapaklarının kendisine özgü ışığı yansıtması yeter." Ama şimdilik rahatça uyuyabiliriz, çünkü sinemanın ışığı büyük bir dikkatle ayarlanmakta ve zincirlenmektedir. Geleneksel sanatların hiçbiri ortaya koyduğu olanaklar ile gerçekleştirdikleri arasında böylesine bir orantısızlık göstermiyor. Sinema, somut varlık ve nesneleri sunarak seyirciyi doğrudan doğruya etkilediğinden, sessizlik ve karanlık yardımıyla seyircinin "ruhsal çevre"si diyebileceğimiz şeyi yalıttığından, öbür bütün insancıl anlatım araçlarından çok daha iyi bir şekilde esrime durumuna geçirebilecek yetenektedir. Ama yine öbür bütün araçlardan çok seyirciyi aptallaştırmak yeteneğindedir de. Yine ne yazık ki, bugünkü sinema yapımının büyük bir çoğunluğunun bundan başka bir görevi yok gibidir: Perdeler törel ve ansal boşluğun sergisini meydana getirmekte, sinema bu boşlukta yan gelip yatmaktadır; gerçekte sinema, roman ya da tiyatroya öykünmekle yetinmektedir; şu farkla ki, ruhbilimi yansıtmakta sinemanın araçları bunlar kadar zengin değildir; sinema, 19. yüzyılın anlatmaktan yorulduğu ve çağdaş romanlarda hâlâ anlatılmağa devam edilen aynı öyküleri gına getirinceye kadar tekrarlamaktadır.

Orta derecede kültürlü bir insan, en büyük filmlerde anlatılan kanıtlardan birini içine alan herhangi bir kitabı küçümsemeyle fırlatıp atacaktır. Bununla birlikte, karanlık bir salonda rahatça oturan, üzerinde hemen hemen uyutucu bir güç etkisi bırakan ışık ve hareketten gözleri kamaşmış, insan yüzlerinin çekiciliği ve yerlerin hemen değişmesiyle büyülenmiş bu aynı kültürlü sayılabilecek insan, aşağının bayağısı şeyleri kuzu kuzu kabul eder.

Sinema seyircisi bu uyuklatıcı tutma (inhibition) yüzünden ansal yetilerinden önemli bir bölümünü yitirir. Detective Story (Karakolda) adlı filmden somut bir örnek vereceğim. Filmin konusunun yapısı eksiksizdir, yönetmen çok iyidir, oyuncular olağanüstüdür, yönetim dâhicedir, v.b. Ama bütün bu anıklık, bütün bu "beceriklilik", filmin yapımıni gerektiren bütün çapraşıklıklar budalaca bir öykünün, şaşılacak bir törel düşüklüğün hizmetine konmuştur. Bu bana olağanüstü bir makina olan Opus 11'i hatırlatıyor. Hani şu en iyi çelikten yapılmış, binlerce karışık dişlisi, boruları, kollan, kadranları olan, bir transatlantik boyundaki saat kadar doğru işleyen dev gibi aygıt ki, tek işi posta pullarını yapıştırmaktır.

30 Nisan 2010 Cuma

Asla, size verilen her şeye kanmayın. Bilinçli olun, kuşku duyun.

Faşizm insana düşman

"Beyaz Bant" (Das weisse Band), özgün, sert ve sorgulayan bir sinema dilinin sürükleyicisi Haneke Usta'dan, faşizm denilen lanet, zalim ve hain rejime ve elbette, yozluğu tetikleyen ve din adı verilen heyulaya yönelik köy ölçeğinde sağlam ve yoğun bir eleştiri, hiç kuşkusuz.
Etkin ve yetkin yönetmen Michael Haneke, Altın Küre’li Beyaz Bant’ta yine hileli yönlendirmeyi kullanıyor ve bizce diyor ki: “Asla, size verilen her şeye kanmayın. Bilinçli olun, kuşku duyun.” Evet, yaklaşık iki buçuk saat boyunca siyah beyaz kurgulanan acımasız ve buyurgan bir dünyaya sürükleneceğiz. Birinci Paylaşım Savaşı’nın öncesinde köyün birinde (Protestan Kuzey Almanya-1913), kadınlar ve çocuklar suiistimal edilir, erk adına salt kötülük, bazı erkeklere adanır. Gündelik yaşamın kâbusa çevrildiği yerde ilk örselenen de masumiyet olur. Gerilimi yol boyunca yedeğinde tutan öykü, bir öğretmenin anılarından demleniyor ve nazizm belasına sarınarak dünyaya korku salacak bir ülkenin temellerinin nasıl atıldığı özetleniyor. Kötülük işbirlikçisi ve tetikleyicisi bir Tanrı söylemi, sadist ve otoriter tipler, korkuyla sertleşen çocuk yürekler, hayvan muamelesi yapılan kadınlar... Kırsalın yalnızlığı, diz boyu bir bağnazlık, sömürmekle özdeş burjuvazi... Kollardaki ve saçlardaki beyaz bantlar, disiplin yelpazesi altında işlenen suçlara dair... Erek, kişiliğin gelişmemesi, mutlak istek; robotlaştırmak... İpucunu seyirciye bırakan, öğretmeye yeltenmeyen ama düşündüren bir film bu... Soğuk, mesafeli, hazmı zor... Ancak inadına güzel ve akılda kalıcı... Kaçırmayın.

29 Nisan 2010 Perşembe

Sinema Tarihinin en Büyük Makyaj Değişimleri

Türk sinemasının altın çağını yaşadığı son aylarda izleyicilerin ilgisi Hollywood yapımlarından yerli yapımlara yönelmiş durumda. Ancak milyar dolarlık bütçeleri ile Türk yapımcıların kıskanarak baktığı Hollywood, beyazperdede mükemmeli yakalamak için hiçbir masraftan kaçınmamaya devam ediyor.Artık her filmin olmazsa olmazı haline gelen özel efekt ve makyajın en çarpıcı kullanımlarını sunalım istedik.


1. Brad Pitt – The Curious Case of Benjamin Button








F. Scott Fitzgerald’ın ünlü çocuk kitabından uyarlanan The Curious Case of Benjamin Button filminde Brad Pitt, yaşlı olarak dünyaya gelmiş ve yıllar geçtikçe gençleşen bir karakteri canlandırıyor. Doğumundan itibaren yaşadığı her dönemin başarılı sahnelerle aktarıldığı bu filmde Pitt, Fight Club ve Babel sonra en etkileyici performanslarından biri sergiliyor.



2. Heath Ledger – Batman: The Dark Knight