Hayatta hiçbir şey zahmetsizce elde edilmez. Her iş, her uğraş, kendi içinde bir çaba, sabır ve fedakârlık barındırır. Kimileri bir dağın zirvesine tırmanmayı zor bulurken, kimileri için bir kitabı bitirmek bile büyük bir mücadele gerektirir. Aslında zorluk, işin doğasında değil, onu yapanın bakış açısında gizlidir. Çünkü her iş, kendine has bir emek ister; bu bazen bedensel bir yorgunluk, bazen zihinsel bir karmaşa, bazen de duygusal bir yük olabilir.
Düşünün ki bir çiftçi, sabahın ilk ışıklarıyla tarlasına gider. Toprağı işler, tohumu eker, sulama yapar ve hasadı bekler. Bu süreçte güneşin kavurucu sıcağına, yağmurun çamuruna, rüzgârın sertliğine katlanır. Kolay mıdır bu? Elbette hayır. Ama o çiftçi için bu zorluklar, emeğinin meyvesini topladığında anlam kazanır. Öte yandan bir ressam, tuvalinin başında saatlerce oturur. Renkleri karıştırır, fırçasını titizlikle kullanır, bazen bir tek çizgi için günlerce düşünür. Onun zorluğu, yaratıcılığın sınırlarını zorlamaktır. Ne çiftçinin ne de ressamın işi kolaydır; çünkü her biri, kendi yolunda bir engeli aşmak zorundadır.
Zorluk, işin büyüklüğüyle de ölçülmez. Bir anne, çocuğunu büyütürken uykusuz gecelere göğüs gerer; bir öğrenci, sınavlara hazırlanırken uykusunu feda eder. Küçük gibi görünen bu çabalar, aslında kocaman bir iradenin yansımasıdır. Herkesin hayatında, kendi "zor"u vardır ve bu zorluklar, kişiyi şekillendirir, olgunlaştırır.
Belki de asıl mesele, zorlukları bir yük olarak görmek yerine, onları birer basamak olarak algılamaktır. Çünkü kolay diye bir şey yoktur; sadece alıştığımız, içselleştirdiğimiz çabalar vardır. Önemli olan, o bedeli ödemeye razı olup olmadığımızdır. İşte bu yüzden, ne yaparsak yapalım, her işin kendine göre bir zorluğu olduğunu kabul etmek, hem kendimize hem de başkalarına karşı daha anlayışlı olmamızı sağlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder