Yazar, insan hakkı aktivisti Doğan Akhanlı, 19 yıl sonra geldiği Türkiye'de tutuklanıp 4 ay hapis yatınca, dünya çapında tanındı. Avrupa'da, edebiyat söyleşilerinin aranan ismi oldu. Savcının mahkumiyet ısararına anlam veremediğini söyleyen Akhanlı, "Ben yazar olarak algılanayım istiyorum, hukuk mağduru olarak değil" diyor.
Doğan Akhanlı Röportajı
Cezaevinden çıkınca Artvin’e, köyüne giden Akhanlı, “Babamın öldüğünü, hapiste, gazeteden öğrendiğimde, 'bir daha Türkçe konuşmayacağım' demiştim. Köylüler beni o duygu çukurundan çıkarttılar” diyor. 40 yıl sonra gittiği mezarlıkta, her insanla yeniden bağ kurduğunu, babasının, annesinin ve kardeşinin mezarına kitaplarını götürdüğünü anlatıyor: “Mezarlıktaki kitapları, köylüler alıp okudular. Bir daha gidince, mezarlık kütüphanesi yapacağım. Her mezarın bir kitabı olacak... ” Kitaplarını köyde yazma hayalini ertelemek zorunda kaldığını, bir yıllık yasaktan sonra yine geleceğini söyleyerek “İnsanın, köklerinin bulunduğu ülkeye girebilmesi için de mücadele etmesi kadar saçma bir şey yok” diyor.
“Vietnam'dan kart aldım”
Türkiye’deki davası, Akhanlı’nın, Avrupa'da, geniş bir edebiyat çevresinde tanınmasını sağlamış: “Tutuklanmam Almanya’da şok etkisi yarattı. Fransa, İsveç ile Avusturya gibi Almanca konuşulan ülkelerde tanındım. Der Spiegel iki haber yapınca, dünyaya yansıdı. Cezaevinde Arjantin’den, Vietnam’dan, Şili’den kart aldım. Geldiğimden beri haftada üç gün herhangi bir şehirde konuşmacıyım, söyleşideyim, televizyondayım. Türkiye’de etkiyi bilmiyorum... 12 Eylül’de hukuk mağduru olmuşum zaten, artık edebiyatçı kimliğimim önde olmasını istiyorum.”
“Sanata sığındım”
1991'de göç ettiği Almanya'da üçüncü kitabı Kıyamet Günü Yargıçları ile tanınan yazarın Türkiye'de 7 romanı yayınlandı. İşkence görenin ve işkencecinin gözünden iki taraflı kaleme aldığı son kitabı Fasıl ve Madonna’nın Son Hayali, Almanca’ya çevriliyor. Akhanlı, tutukluyken çıkan kitabı Fasıl’da, işkence görenin, “yaşadıklarını anlatamama duygusunu” anlatmaya çalışıyor. İşkence gören birinin oğluyla konuşma çabasını, kendi anılarından yola çıkarak anlatmaya çalışan yazarın kitabı, gerkçekte neler yaşandığı anlatılamadan bitiyor. İşkenceci ise yaşananları kendi gerekçeleriyle daha rahat anlatıyor. “Bu kitabı kendimle arama bir duvar örerek yazmaya çalıştım. Sanata sığındım” diyen Akhanlı, 12 Eylül’de, 23 yaşında, askeri darbeyi reddeden biri olarak mutlak mağdur olmadığını söylüyor. “Ancak, işkence insanı mağdur eder. Direniyorsun ama o süreçte olup bitenler sadece vücudunda değil daha çok ruhunda çok derin yaralar açıyor” diyor. Akhanlı, gerçek yaşamda yaşadıklarını kimseye anlatamamış: “Zor bir şey. Ben eşimle beraber sorguya çekildim. Biz sonra 'başımıza ne geldi' diye üç kelime etmemişizdir birbirimize...” Yıllar sonra geldiği Türkiye'de başına gelenleri, savcının neden ömür boyu hapsini istediğini anlayamadığını söylüyor: “O örgütün şefi olsam ‘aptallık ettik paçayı yakalattık’ derim. Hiç alakam olmayan bir şeyden ömür boyu hapiste kalma duygusu... Burada bir mutlak mağduriyet durumu var. Burda, aşırı keyfi bir uygulamaya maruz kalma durumu var.”
Yazından sonra tarih...
Almanya'da “Hatırlama ve Tarihle Yüzleşme” konulu seminerler, geziler düzenleyen Akhanlı, “Tarihimiz” adlı, Almanca kaleme aldığı bir araştırma kitabı üzerinde çalışıyor. Almanya’da tarihle uğraşmanın, toplumsal haraket gibi olduğunu anlatıyor. Barışçıl bir gelecek için tarihi birlikte inceleme şansına inan Akhanlı, “Böyle bir yeryüzünde, tarihle uğraşma sorunu akademik faaliyet değil güncel bir konu” diyor. Akhanlı'ya göre, geçmişte neler olup bittiği anlaşılırsa tarihi değiştirme şansı doğabilir: “Bu Walter Benjamin'in düşüncesi... Tabi ki 1915’te ölmüş olan dirilmez ancak tarihi değiştirebilmiş olsaydık 2007’de Hrant Dink öldürülmezdi. Tarih öldürmeye devam ediyor. Tarihi, tarihçilere bırakılabilmemiz için o tarihin artık öldürmekten vazgeçmesi gerekiyor. Roma tarihi kimseyi öldürmüyor o yüzden tarihçilere bırakılabilir ama 1915 hala can alıyor. Dersim can almaya devam ediyor.” “Tarihin değiştirilmesi önerisi”nin Türkiye’nin yararına olduğunu vurgulayan Akhanlı, şöyle devam ediyor: “Almanya'da, ırkçılık karşıtlığı, okullardan, spor kulüplerine kadar toplumsal bir faaliyet. Tarihle uğraşma nedeniyle, ırkçılar, parlamentoya giremiyor. Türkiye de Almanya gibi ağır geçmişi olan bir ülke. Türkiye’de ırkçılıktan daha beter milliyetçilik eğilimi var. Bence Almanya’nın tarihle yüzleşme deneyi bizim için önemli.”
Davanın bir sonraki oturumu 12 Ekim’de...
Akhanlı, 1989 yılında Eminönü’nde, bir kişinin öldüğü bir döviz bürosu soygununun talimatını verdiği iddiasıyla yargılanıyor. Öldürülenin oğlu Mustafa Tutum 1989’da emniyette kendisine Akhanlı’nın değil başkas birinin fotoğrafının gösterildiğini , Akhanlı’nın olay yerindeki üç kişiden biri olmadığını söylüyor. Savcı ise mağdurun Akhanlı'yı aklayan teşhisinin geçerli olmadığını, 1989'daki fotoğraf teşhisinin geçerli olduğunu savunuyor. İlk duruşmadan tahliye edildikten sonra, yasadışı bir şekilde sınır dışı edilen yazarın, Türkiye'ye girmesi yasak.
Yaşam ve İnsan için herşey
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder