Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Nisan 2014 Perşembe

252 yıl sene önce dünyadaki canlıların hepsi ölmüş!


yeryüzü,dünya,tarih,arkeoloji,biyoloji,yaşam,canlı,mikrop,metan gazı 252 milyon yıl önce dünyadaki canlıların neredeyse tümünün öldüğünü bilen bilimadamları bununla ilgili asteroidler, yanardağlar ya da kömür yangınları gibi farklı teoriler üretti. Ancak MIT’den bir araştırma ekibine göre, sorumlu, metan gazı üreten bir mikrop.

Massachusetts Technology Institute MIT ekibinin başı Daniel Rothman, büyük yanardağ patlamaları ve kimyasal değişimlerin aynı döneme denk gelmesinin iklimde ve okyanusların kimyasında önemli değişikliklere neden olduğunu söylüyor. Dünyanın

1 Şubat 2012 Çarşamba

Ölümü beklerken ; En büyük pişmanlığınız nedir?

 Ölürken pişman olunan 5 şey

Avustralya’da bir hemşire ölüm döşeğindeki hastalara pişmanlıklarını sordu. Buna göre, insanlar en çok hayallerini gerçekleştirememekten yakınıyor.


Yıllarca evlerinde ölümü bekleyen hastalara bakan Avustralyalı hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra kitap yazmaya karar verdi. Hemşire Ware, hastalara “En büyük pişmanlığınız nedir?” diye sordu. Bronnie Ware yanıtlara kitabında yer verdi.

26 Ocak 2012 Perşembe

Yaşam Oyunu - Yaşam Bize Sunulan Bir Oyun Mu?

YAŞAM OYUNU VE BU OYUNDAKİ YERİMİZ






‘Gerçek başarı oynadığınız oyunu şekillendirmektir; bulduğunuz oyunu oynamak değil.’
Yaşam başlı başına bir oyundur ve bu büyük oyun içinde oyunlar, oyuncaklar gizlidir. Tüm küçük oyunlar büyük yaşam oyununda kazanmak, bu oyunun üstesinden gelmek için birer araçtır. Yaşam sınırları belli olmayan ancak kişilerin kendi çizecekleri bir oyun alanıdır. Bu alanı sınırsız çizmekte yâda sınırları dar çizmekte kişinin kendi elindedir.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Doğru seçimi yapmayı bilmek...

Günlük hayatın küçük kararlarından, her şeyi değiştirebilecek büyük çözümlere, hayatlarımız yapılan seçimlerden ibaret. Ancak bazen olasılıklar denizinde boğulurken bizim için neyin iyi olup olmadığına bir türlü karar veremiyoruz.


Kalmak mı gitmek mi? Çocuk doğurmak mı doğurmamak mı? İstifa etmek mi çalışmaya devam etmek mi? Hayatımız rahatsız edici pek çok soruyla dolu. Şüphe ve kararsızlıkların içinde tek kesinlik var; bir seçim yapmak gerekiyor. Hayatı devam ettirmenin tek şartı da bu. Peki, önümüze sunulan bunca seçenek arasından karar vermek, eyleme geçmek sonra da pişmanlık duymamak nasıl mümkün olacak? Bilinçaltımızın ya da ailemizin buyruklarından nasıl kaçacağız? Öncelikle farkındalık, kendine söz vermek ve sorumluluk almak gerekiyor.

Burçların yaşam parolaları

Koç
Ben öncü olmak istiyorum!

Boğa
Yaşamak ve yaşattırmak!

İkizler
Yeni ve heyecan veren şeyler bulmalıyım!

Yengeç
Rahat yaşamak / hissetmek istiyorum!

Aslan
Kendimi kanıtlamam lazım!

15 Temmuz 2011 Cuma

Giacomo Casanova’nın Storia della mia vita (Yaşam Öyküm) romanından uyarlanan fantastik dram

Casanova mitinin çöküşü

Ünlü kadın avcısı Giacomo Casanova’nın Storia della mia vita (Yaşam Öyküm) adlı romanından uyarlanan fantastik dram Casanova mitini tersyüz ediyor.
Sinema
İtalyan usta Federico Fellini’nin sonsuz düş gücü Casanova’nın kadınlarını değil kadınların Casanova’sını betimliyor. Çeşitli kadınlarca baştan çıkarılan, aldatılan, terkedilen, kullanılan, aşağılanan Casanova yaşamı süresince yine de karşı cinsi anlamaya, sevmeye çabalıyor.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Yoga, hayatınız boyunca uygulayabileceğiniz büyülü bir sistem

Yoga, hayatınız boyunca uygulayabileceğiniz büyülü bir sistem... Beden ezberlenmiş kalıbından, sonsuz olasılığa doğru yol almaya başlıyor.
Zeynep Çelen
Hiç kımıldadan yüzeyinizdeki havayı hissedin. Göremiyorsunuz ama elinizin üstünü kapayan birşey yoksa, elinizle o görmediğiniz şeye dokunuyorsunuz şu anda. Hiç hareket etmeden hissetmeyi araştırın. Büyük ihtimalle belli belirsiz bir his var, bu hisse biraz hayal gücü, biraz da ilkokul fen bilgisi eklerseniz, havaya dokunuyorum diyebilirsiniz. Şimdi elinizi hızlıca sağa sola sallayın ve parmaklarınızın arasından akan havayı hissedin. Şimdi çok daha belirgin bir his var, belki biraz serinlik, bir esinti, hatta elinizin yaptığı hareketten dolayı oluşan hava akımının yüzünüze çarpışını bile hissedebilirsiniz. Hareket, değişim yaratıyor ve o değişim, algılanıyor! Zaten var olan birşeyi, bu durumda havayı, hareket sayesinde daha belirgin şekilde algılamaya başladınız. Hem dikkati yönelttiniz -ki bu birinci adım ve daha önce de yapmıştınız- hem de hareket ile duyuları uyardınız. Havayı daha net hissettiniz. Havayı, eliniz aracılığı ile hissettiğiniz için elinizin yüzeyini de daha net hissettiniz. Peki, bedeninizin geri kalanını hissediyor musunuz?

Büyük bir ihtimalle yine belli belirsiz hisler var. Dikkatinizi özellikle bedeninizde gezdirirseniz belki daha fazla şey hissedebilirsiniz, genelde en çok hissedilen şeyler hastalıklar veya çeşitli sıkışıklıklar olur. Ama yine de bedeninizin büyük kısmı, kapağı yıllardır açılmamış dolaplar gibi katı, toz içinde ve havasız bir şekilde, içinde ne olduğuna dair bilgi olmaksızın hissedilmeyi bekliyor olabilir. Günlük yaşamdaki hareket alışkanlıkları da, çok kısıtlı bir alanda olduğu için o bölgeler açılamıyor. Sporda bile beden tüm kabiliyetiyle hareket etmiyor ve özellikle de hislere yönlendirilmediğiniz için, o bölgeleri hissetme olanağı aynı şekilde kısıtlı kalıyor olabilir. İşte bu noktada, bir kez öğrendiniz mi hayatınız boyunca uygulayabileceğiniz büyülü bir sistem, bu iki olguyu bir araya getiriyor: Yoga!

Yoga, bedenin değişik hareket olanaklarını araştıran ve aynı oranda dikkati de hislere yönlendiren, yani bedeni hissetme kapasitesini geliştiren ender sistemlerden biri. Yoga felsefesini ve anlamını bir kenara bırakıp hareket sistemine bakarsak, yani asana sistemine, bedeni günlük hayatta pek girmeyeceği şekillere sokarak, hareketsiz, tortulanmış, uyuyan bölgeleri uyandırıyoruz. Dolapların kapakları açılıyor, içeride her ne var ne yoksa havalandırılıyor. O alanlar kuvvetlenip, esnerken, aynı zamanda taze kan, oksijen ve lenf akışı sayesinde canlanıyor (ki bu en hızla gelen şifası). Ama en önemlisi yoga hocası o bölgeye dikkati de davet ettiği için, o bölgeye dair hisler netleşiyor. Yani bir taşla iki kuş vuruyorsunuz. Hareket ettiriyorsunuz, hareketin yarattığı hisse tanık oluyorsunuz. O bölgeyi tanımaya başlıyorsunuz, iletişim kurmaya başlıyorsunuz. Bu işin yaşı, beden şekli, cinsiyeti yok, bir bedeniniz var ve hareket edebiliyorsanız, size uygun bir yoga hareket (asana) sistemi mutlaka var demektir.


Peki bedeni hissetmek neden bu kadar önemli?

Beden zaten sürekli hissedilme halinde ve bir sonraki hareket hislere dayanarak belirleniyor içeride. Yani açlık hissedildiğinde dikkatiniz buzdolabına yöneliyor. Hücre boyutunda dahi, hücre çeperi etrafını “algılamakta” ve aldığı uyaranlara göre her an yeni bir “tepki” vermekte. Bu iş kendi kendiliğine, milyonlarca yıldır her canlının her hücresinde olmakta... Siz bu yazıyı okurken gözleriniz, kulaklarınız, burnunuz, deriniz, proprioseptif yani iç algı sisteminiz ve diğer milyonlarca hücre sürekli veri almakta, alınan veriler iç alanda değerlendirilmekte ve cevap belirmekte. Bir sonraki hareketiniz bu veriler ışığında ifade bulmakta. Beden, aldığı verilere göre cevap veren, kocaman bir hücre. Bedeninizi hissetmeniz, bunu değiştirmeyecek. Ama belki sizi o sistemle ilgili daha bilgili/hassas yapabilir ve alışılmış tepkilerin bir an bile olsa dışına çıkma ihtimalini ortaya çıkartabildiği için farklı bir dünya sunabilir.

Düşünün, sevdiğiniz bir yemekle sevmediğiniz bir yemeğin arasındaki tat farkını ne kadar da iyi biliyorsunuz. Ama açlık ile üzgünlük hissi arasındaki fark bazen o kadar belirgin olmayıp benzer hareketlere sebep olabiliyor, buzdolabına koşup yemek yemek gibi. Yoga yaptıkça ve bedeni hissettikçe yaptığınız eylemin tetikleyicisinin hangisi olduğunu daha net hissetme ihtimali doğuyor. Ne olduğuna dair bilgi, bir sonraki adımınızı etkiliyor. Bir ihtimal bir dahaki sefer üzgünken dolaba yeltendiğinizde, belki vazgeçeceksiniz yemek yemekten, ta ki gerçekten acıkana kadar.

Alışılmış, ezberlenmiş hareket biçimleri, alışılmış ve ezberlenmiş hislere dolayısıyla da tepkilere yol açıyor. Bu gittikçe daralan bir çember gibi birbirini besleyerek sıkıştırıyor ve bir kutunun içinden yaşamak gibi kısıtlayıcı oluyor. Yoga ile bedeni hareket ettirerek, hareket kabiliyetini geliştirip, hislerini netleştirirken; olasılıklar da çoğalmaya başlıyor. Sevmediğiniz birini gördüğünüzde belki kastığınız sağ bacağınızı farkedip gevşetmeyi denediğinizde o kişiyi yeniden görme olanağı doğuyor. Bunun neye dönüşeceğini bilemem, sevmemeye devam edebilirsiniz, sevmeniz de gerekmiyor zaten. Ama bedeninizin ezberden verdiği tepkileri farketmeye başladıkça, yeni bir olasılık doğuyor, yeni bir yol açılıyor, ezber bozuluyor. Beden ezberlenmiş kalıbından, sonsuz olasılığa doğru yol almaya başlıyor.

Bana sorarsanız Yoga’nın hareket sisteminin biraz daha uzun vadede de olsa en çarpıcı şifası burada yatıyor. Ezberin bozulmasında. Denklem çok basit: his netleştikçe hareket olasılıkları doğuyor, hareket oldukça his netleşiyor. Her bedenin, her yaşın, yani herkesin yoga yaparak, değişen oranlarda deneyimleyebileceği bu netleşme, size neyin iyi gelip gelmediğiyle ilgili de çok değerli bir rehber olacak. Belki basit bir yiyeceğin size dokunduğunu farkedebilirsiniz, veya yaptığınız işin, yaşadığınız şehrin, konuştuğunuz kişinin sizi kötü veya iyi etkilediğini görmeye başlarsınız. Dolayısıyla direk daha şifa verici bir hayat biçimine doğru evrilmeye başlarsınız, o bozulan ezber sayesinde her an yinelenen hislerden rehberlik alarak. Yani bir süre sonra, yeterince bedeni hissedip, his ettiklerinize güvenmeye başladığınızda, ne bu yazıya, ne bir yoga hocasına, ne de alacağınız veya çoktan aldığınız “kişisel değişim” kitaplarına veya “kendini sev” kurslarına ihtiyacınız olacak. O içinizde zaten var olan hislerin engin bilgi denizine daldığınızda, bedeniniz sürekli söyleyecek ne yöne gideceğinizi...size sürekli rehberlik etmiş ama yeterince kulak verilmemiş hocayı yeniden keşfedeceksiniz.

Zeynep Çelen
Yoga Eğitmeni
Zeynep �elen - yoga kartviziti /yoga business card
Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng Shui

2 Haziran 2011 Perşembe

Yaşam ağacı ( tree of life )

Yaşam ağacı (tree of life ) kökeni tarih-öncesi denilen devirlere kadar uzanan, başta Asya şamanist gelenekleri olmak üzere, pek çok gelenekte rastlanan bir semboldür.


Türk geleneğinde yaşam ağacı


Yakut ve Altay Türkleri’nde yaşam ağacına Dünya Ağacı da denir. Eski Türk geleneğine göre, bu, Dünya’yı ortasından (göbeğinden) öte-âleme ve Demir-Kazık Yıldızı’na bağlayan, dalları vasıtasıyla şamanlara yeryüzünden yüksek âlemlere yolculuk yapma olanağı sağlayan bir ağaçtır. Buna Demir Ağaç da denir.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Modern yaşam çocukları güçsüzleştirdi

İngiltere'de yapılan bir araştırmada, artık sokakta oynamayan çocukların fiziksel olarak daha zayıf hale geldikleri belirlendi.
Acta Paediatrica adlı çocuk sağlığı dergisinde yayımlanan araştırma, ağaca tırmanmak, ip atlamak, top koşturmak gibi oyunlar yerine bilgisayar ve televizyon başında zamanını geçiren çocukların sağlığı konusundaki kaygıyı dile getirdi.
Fitness uzmanı Dr. Sandercock ve ekibi, 2008'de 10 yaşındaki 315 çocuğun katılımıyla gerçekleştirdikleri araştırmayı, 1998 yılında aynı yaş grubundaki 309 çocuk üzerinde yapılan araştırmayla karşılaştırdıklarında, günümüz çocuklarının kaslarının

25 Ekim 2010 Pazartesi

Dünyaya gelirken bir hikâyen yoktur

Işığımızın Sırrı, Dünya Tozumuzun İçinde!

Dünyaya gelirken bir hikâyen yoktur. Önce sadece bir ışık olarak düşersin yeryüzü toprağının üstüne. Sonra toprağın tozu ile harmanlanır, bedenlenirsin. Varlığının bütünü; Dünyanın tozundan ve yıldızların ışığından oluşur. Olağanüstü güçlere ve sonsuz sayıda farklı özelliklere sahip olarak gelirsin bu boyuta. İçindeki sana ait güç öylesine büyüktür ki, senin her istediğini yaratma özelliğine sahiptir. Bu gücü, gün be gün, an be an kullanır ve en değerli hazinen gibi göreceğin öykünü yaratırsın. Hikâyeni yaratmaya başlarken de, ışığını bir çocuk yaratıcılığıyla gizlersin. Bir kişilik, bir drama yaratarak kimsenin senin parlak bir ışığın bekçisi olduğunu anlamasına izin vermezsin. Bu hikâye o kadar değerlenir ki gözünde; sadece çevrendekileri değil, kendini de inandırırsın. En kutsal varlığın olarak kabul ettiğin hikâyene

1 Ekim 2010 Cuma

Ego, kendimizi algılayışımızdır

İçimizdeki Sahte ‘Ben’lik; Ego
Ego, kendimizi algılayışımızdır. Bir nevi, içimizdeki diğer Ben’i oynayandır.

Ego, hayatına alıştığı düzende, korunaklı bir şekilde devam edebilmek için her şeyin olduğu gibi kalması yönünde direnç gösterir. Değişiklik dönemlerinde, alıştığımızdan farklı durumlarla karşılaştığımızda, aslında direnç gösteren içimizdeki şişirilmiş Ben olan, Ego’dur. Farklı bir düşünce kalıbı, ya da bakış açısıyla düşündüğümüzde ego bu değişimleri kendi varlığına yapılan bir tehdit olarak algılar. Ego değişimi istemez çünkü kendimizde yapacağımız her değişim, egonun yokluğuna; yani bir anlamda onun “ölümüne” yol açabilir.

15 Eylül 2010 Çarşamba

'Günaydın'laşıyorum evrenimle...

Rüzgâra Dokunmak...
Rüzgâra Dokunmak...
Suda erimek...
Işığa esmek...
Dalgalara kavuşurcasına, kendimi yaşamın rahmine doğurmak...
Gökyüzümü süsleyen bulutları selamlarken, geceye sabırsızlanmak, aya sarılmak özlemiyle...

Bir güne doğmak...
Bu güne...
Şimdi'ye...
'Ebedi Olan'a.

Sabah 06.50...
Uyandım.
Ağır ve mahmur bir gökyüzü; haftasonunun getirdiği yağmurun bıraktıklarıyla içleşmiş. Lakin bir o kadar da umut dolu; güneşin huzmeleriyle aydınlanmış bahçeye ilk adımlarımı atarken görebiliyorum bunu. Çimlerin üzerinde yürürken sanki toprağın içine girecekmişçesine bir yumuşaklık... Sabahın bu ilk "merhaba"sını seviyorum.
Karayemiş ağacının yapraklarındaki çiy damlaları ile yüzümü yıkayarak başlıyorum güne. Her bir yaprak, her bir çiçek bana yurdumu hatırlatıyor; yuvamı... Karışıklık içerisinde olduğum şu günlerde, bir anlık bir kucaklaşma çam dalları ile; ve yemyeşil saçlarını rüzgarda dağıtan toprağın içinden kaynağa bağlanmak, tüm o yüklü enerjilerimi salıverdi sanki. Sabahın sisi, su dolu özümü göklere taşımış, bedenimi okşayarak geçmekte... Mavinin barındırdığı huzura suyun kutsayıcılığı ve toprağın canlılığı da katılınca, ruhum hiç olmadığı kadar hafif şimdi. Uzaklaşmalardan kurtulma vakti. Hiç varolmamış, varolmayan ve varolmayacak olan... Ben'de BİR.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Düğüne giderken ne giyilir?

Düğüne giderken ne giyilir?

Düğün davetleri, özellikle yaz akşamlarının en eğlenceli etkinliklerinden. Ama bir yandan da hazırlığı insanın çok zamanını alıyor ve planlama gerektiriyor. Bu önemli gecede beyaz giyen olmasak da mükemmel görünmek isteriz.
İşte mükemmel düğün kıyafetini seçerken dikkat etmeniz gerekenler!
Düğünün yıldızı siz değil, gelin olmalı: Düğüne giderken abartıdan kaçınmanız çok önemli. Düğünün yıldızı siz değil, gelin olmalı. O yüzden abartılı ve dikkat çekici kıyafetler giyerek gelini ikinci plana atmayın. Ayrıca aşırı dekolte de düğün davetlerinde kaçınmanız gereken önemli bir detay.

3 Ağustos 2010 Salı

Zengin kadınlar daha uzun yaşıyor

Zengin kadınlar daha uzun yaşıyor

Almanya'da yapılan bir araştırma zengin kadınların fakir kadınlara göre daha uzun yaşadığını ortaya koydu.
Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (DIW) tarafından bugün sonuçları açıklanan araştırmaya göre, gelir düzeyi yüksek kadınların ömrü fakir kadınlara göre daha uzun oluyor.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Kadınlar Maço erkekleri seviyor

Kadınlar böyle erkekleri seviyor

Yapılan bir araştırma kadınların maço erkeklerden hoşlandığını ve ılımlılığı evrimsel zayıflık işareti olarak gördüğünü ortaya koydu.
Araştırmaya göre, kadınlar 'daha kadınsı' ya da 'metroseksüel' erkeklerin sayısındaki artışı sapma olarak görüyor.

Kadınlar erkeklerdeki aşırı ılımlı tavrı, iş sahibi olma yetilerini ve kazanç potansiyellerini ters yönde etkileyecek bir zayıf karakter yönelimi olarak görüyor.

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Kişileri aldıkları eşyalardan çok edindikleri tecrübeler mutlu ediyor

Mutluluğun sırrı bulundu!

Kişileri aldıkları eşyalardan çok edindikleri tecrübeler mutlu ediyor.
Amerika’da Cornell Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre; kişileri satın aldıkları eşyalardan çok edindikleri tecrübeler mutlu ediyor.

27 Temmuz 2010 Salı

Kariyer için bunlar da gerekli

Kariyer için bunlar da gerekli

İşinizde çok iyi olduğunuz halde istediğiniz noktada olmadığınızı düşünüyorsanız başarıyı destekleyen bu ipuçlarına bir göz atın...
Patronunuz, zenginler listesi ya da okuduğunuz bir başarı hikâyesi… Bu isimlerin nasıl üst düzey iş adamlarına dönüştüklerini hiç düşündünüz mü? İşteki başarılarının dışında ne yaptılar da iş dünyasının yıldızları arasında yer aldılar? Araştırmacılar 8 maddelik bir liste çıkarmış. "İş dünyasında başarılı olmak isteyenler bahaneleri bir kenara bıraksın" diyorlar…

Geyik muhabbeti: Neyi bildiğinizden ziyade kimi bildiğiniz önemli. İş dünyasının eskileri bunun doğuştan ve sadece bazıları için geçerli olduğunu düşünüyordu. Ancak bugünün "hiper sosyal network" dünyasında bu tamamen kişinin kendisine bağlı. Ve iş dünyası için her zamankinden çok daha önemli…

Dış görünüş: Teoride önemli olduğu ve fark yarattığı düşünülse de pratikte uzun, kısa, çirkin, şişman, zayıf olmak çok önemli değilmiş gibi görünüyor.
Şans: Şanslı olmak için çok becerikli ya da zeki olmaya gerek olmadığı düşünülür. Ancak iş dünyasının efsaneleri fırsatlara açık olarak, sosyal ağlarını geniş tutarak, içgüdülerini dinleyerek kendi şanslarını kendileri yarattılar.

Zamanlama: Zamanlamanın her şey olduğu söylenir. Kurumsal basamakları tırmanmak söz konusu olduğunda bu tamamen doğrudur. Bunun anlamak için çevrenizde en son terfi alanlara bakmanız yeterli…

Yetiştirilme tarzı: Zengin aileler çocuklarına iş bağlantıları yapabilecekleri kapılar açarken fakir aileler iş etiğine önem verirler. Bu iki uç arasında da sınırsız kazanımlar söz konusudur. İş dünyasında her iki yetiştirilme tarzından da örnekler yer alır. Önemli olan aileden temelde ne kazanıldığıdır…
Mizaç–huy: Söz konusu kişilik olduğunda her telden üst düzey yöneticiye rastlamak mümkün. O noktaya ulaşmada yetiştirilme kadar ilgisi yoktur bu konunun.
Giyim tarzı: İş dünyasının giyim tarzı giderek daha çok rahat ve günlük giysilere kayıyor. Ancak örneğin potansiyel bir müşteri ile ilk buluşmaya gidiyorsanız klasik bir takım giymek en iyisidir. Çünkü ilk etkiyi yapmak için sadece tek bir şansınız vardır.

Bakımlı olmak: Bill Gates gibi dahi girişimciler özensiz halleriyle de iş dünyasında kabul görürler. Bunun nedeni onların çok zeki olmasıdır. Fakat sizin bizim gibi iş dünyasının sıradan insanları söz konusu olduğunda aynı yöntem işlersiz kalır. Bakımlı olanlar dağınıklara tercih edilir.

23 Temmuz 2010 Cuma

Düğüne giderken ne giyilir?

Düğüne giderken ne giyilir?

Düğün davetleri, özellikle yaz akşamlarının en eğlenceli etkinliklerinden. Ama bir yandan da hazırlığı insanın çok zamanını alıyor ve planlama gerektiriyor. Bu önemli gecede beyaz giyen olmasak da mükemmel görünmek isteriz.
İşte mükemmel düğün kıyafetini seçerken dikkat etmeniz gerekenler!
Düğünün yıldızı siz değil, gelin olmalı: Düğüne giderken abartıdan kaçınmanız çok önemli. Düğünün yıldızı siz değil, gelin olmalı. O yüzden abartılı ve dikkat çekici kıyafetler giyerek gelini ikinci plana atmayın. Ayrıca aşırı dekolte de düğün davetlerinde kaçınmanız gereken önemli bir detay.
Beyaz giymeyin: Eğer evlenen siz değilseniz kesinlikle başkasının düğününe beyaz giyinmeyin. Beyaz giymek düğün sahibine karşı yapılacak en büyük ayıptır. Hatta bej, krem, ten rengi gibi açık renkte elbiseleri giymekten de kaçının. Geniş renk alternatifleriniz varken gelini üzmeyin.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

SEICHIM REİKİ (Yaşam Işığı Enerjisi)

Reiki ve benzeri şifacılık tekniklerinin tümü aynı evrensel yaşam enerjisi kaynağını kullanır. Özünde hepsi aynı amaca hizmet eder ve etkilidir. Ancak zaman içinde bazı arayışların etkisi ve çeşitli kaygılarla bazı Reiki master'lar tarafından enerjinin farklı uygulama teknikleri geliştirilmiştir. Tekniklerin biri ötekinden daha üstündür diyemeyiz. Önemli olan uygulayan kişinin ve tedavi alanın kendini daha iyi hissedip hissetmediğidir. Tüm teknikler Reiki'nin farklılaştırılması olduğundan orijinal ve basit olanın yani Reiki'nin en kolay uygulanan ve geçmişte olduğu gibi bu gün ve gelecekte de aynı güçte etkinliğini sürdüren teknik olarak kalacağını düşünüyoruz.

Aşağıda farklılaştırılmış tekniklerin en çok bilinenleri hakkında kısa bilgiler yer almaktadır.


SEICHIM REİKİ (Yaşam Işığı Enerjisi)

Sekhem ( seichim )cok eski Mısır tapınaklarından alınmış bir terimdir ve "güç", "kuvvet", "kudret" demektir, ama her zaman kutsal bir yan anlamla beraber anılır. Sekhem'in hiyeroglif yazısı tapınak, piramit ve mezarların duvarlarına kazınmış, kutsal belgelerde bolca referans olarak kullanılmış, hatta hermetik rahiplerin dilinin bir parcasi olmuştur ama halk bu kelime hakkında
bilgilendirilmemiştir.

Sekhem Amerikalı Reiki Master'ı Patrick Zeigler tarafindan yeniden ortaya çıkarılmıştır.Seichim, Sekhem'in sankritçesidir. Seichim yüzyıllardan beri, Sekhem'in Doğu kültürü ile yoğrulmuş ve titreşimleri biraz değiştirilmiş sekilde kullanılması ile ortaya çıkmıştır. Seichim'in temeli Sekhem üzerine oturur. Aslında hepsi ayni orijinli enerjidir.

Bu enerjilerin Reiki ile bazı ortak noktaları varsa da birbirlerine çok uzak farklılıkları da mevcuttur. Hem Seichim hem de Sekhem'in, Reiki'den daha kuvvetli enerji titreşimleri mevcuttur. Bir yere
yönlendirilebilir, yoğunluğu değiştirilebilir, başka enerjilere dönüştürülebilir. Güçleri çok fazla olduğundan bilinçli olarak kullanılmaları gerekir. Duruma göre kullanma metodları farklıdır.

Reiki ve diğer enerjilerden onu farkı; Uygulandığı sırada insanı çevreleyen güç cok daha fazladır. Diğerlerinin yarısı kadar zaman uygulansa bile diğerlerinden çok daha uzun sure vücutta
kalır. İnsanın fiziksel, ruhsal, enerji bedeni, zekası, duyguları üzerinde ayni zamanda etki gösterir. Diğer enerji sistemleri ile beraber uyumludur. Kaynak bir tanedir ama onu kaynaktan kendimize akıtma teknikleri değişiktir. Enerji kaynağı bir tanedir ama onu kendimize akıtma tekniği bir çoktur. Reiki, Sekhem, Seichim, Seichem, SKHM, Isis Seichim, Archangelic Seichim, Tera Mai Seichem vs gibi.

Seichim de Reiki gibi inisiyasyonla verilen, dereceleri ve sembolleri olan bir sistemdir. Seichim'de sistemi kullanan ve öğretenler kendilerine göre bir çok değişiklik yaptıklarından bugün yirmiden fazla sembol çalışmalarda kullanılmaktadır, net bir standart yoktur ve master'a göre değişiklik gösterir.

Reiki ve Seichim sembolleri birlikte kullanıldığında evrensel yaşam enerjisinin kullanım alanını destekleyicidirler, yada doğrudan etkilerler.
Seichim Reiki enerjisi ve 4 adet sembol ile birlikte öğrenilir, ilave olarak 2. aşama da 5 sembol eklenir. Değişim, yönlendirilme ve aktarıcı özellik içerirler. Her alanda kolaylıkla uygulanabilirler, bol pratik yaparak kolaylıkla adaptasyon sağlanabilmektedir. Semboller kullanılarak kısaca aktarım kolaylaştırılır, gizlilik içeren semboller, uyumlamadan geçen kişi dışında asla başkası tarafından kullanılmamalıdır. Tüm semboller zaman içerisinde enerjiyi yakalar, Master' ın dokunuşuyla öğrenci ve sembol arasında bağlantı sağlanır, hafızasına yerleştirilir, arınmışlığı sağlar, hepsinin yazım ifadesi içinde saklıdır. Baştan aşağıya doğru tüm vücuda çizilir.

Reiki/Seichim sembollerini Practitioner(Pratisyen) Master' lar çizmektedirler, parmaklarıyla kullanabilirlik yetisine sahiptirler. Bazen ise sadece gözleri ile çizerler. Onların çizimi uyumlama dışında, mekanlar içinde söz konusudur. Arındırma, uyumlama, bilhassa enerji kanal kontrolününün sağlanmasında, küçük niyetler için, söz konusudur. Seviyeyi tutmak, öğretmek, sembol pratiğini belirtmek, amaçlı enerji dengeleyici, kontrol sağlayıcı ve yönlendirilerek belirgin kullanımlı müvekkil tayin etmeye yarar. Nihayetinde şifasal enerjiyi daima yükseltici, aktarıcı, konular hakkında pratisyenin ihtiyaçlarını karşılayıcıdır.

Semboller, elle çizim ve kontrol içerir. Sembolü çizdiğinizde işlemi tamamlarsınız. Fakat şifasal alan için enerji aktarımını yapmak zorundasınız, aktarım işlev için son derece önemlidir. Tümünü çizerek başlamalı, bağlantı sağlamak ve olumlu sonuçlara ulaşmak için sol taraftan sembolü atmalısınız. Sembollerin adını çizim esnasında tekrarlamalısınız.Bazı eğitmenler çizim bitince de sembol isminin tekrar edilebileceğini söyler ama bu işlevin frekansını azaltıcı nitelik taşımaktadır. Söyleniş sembol çizimi ile başlamalı, bitimiyle son bulmalıdır.

5 Seichim sembolünün bilgiye eklenmesi Patrick Zeigler Seichim üzerine araştırmalarıyla tanınmaktadır, dokunmak ona göre uzaktır; eğitilmek gibi, fakat SKHM öğretmek bambaşka bir yolun ışığıdır. Patrick, Seichim'i Tom Seaman için öğrendi ("Renegade Reiki" ilave değişimler zamanını getirdi). Tom ve o bir süredir oda arkadaşıydılar, Ken Lowry (Seichim Reiki Öğretmeni) değişim ve aktarım sembollerini buldu. Hangisinin değiştirdiği, hangisinin Ken'e aktardığının bilinmemesi söz konusuydu. "Işığın içinden ileride" ve bir üniversitede yalnızca oluşumunu açıkladılar, sembollerin onlara nereden geldiğini. Seichim Reiki sembolleri, kart kullanımları, grafik üzerindeki işlevleri açıklamışlardır.

SEICHIM TARİHÇESİ



Tera Mai Seichem oluşumu SEICHIM (kısaca SKHM) enerji sisteminin oluşum kapısı Patrick Zeigler tarafından Mısırda Piramitlerin içerisinde 1980 yılında başlamıştır.. Patrick piramitte kaldığı o gece oldukça yoğun bir enerjiye maruz kalmıştır. Daha sonra Sufi Seyhi Khartoum Tarafindan inisiye edilmiştir. Amerika'ya dönünce Barbara Weber Ray ile Reiki çalışmıştır.
1991 yılında Kathleen Milner'in Amerika' da L.A. Expo içerisinde Reiki workshop'una katılmış, orada Seichim bilgilerini paylaşmış, önce Seichim Master (Ağustos yıldızı olarak kazanmıştır) daha sonra Tera Mai Seichem ve Reiki/Seichim şifa sisteminde Master ünvanını (1994 sonu 1995başı) kazanmıştır. Seichim/SKHM tüm dünyaya duyurulmuştur. Kısaltılmış yazılım biçimleri şöyledir: SKHM, SEICHIM, SEICHEM, SEKHEM, SETIM, hepsi Seichim' i ifade eder.

Hindistan'da yaşayan Satya Sai Baba. 23 Kasım 1926 yılında sembol çizim ve anlamı konusunda destek olmuştur. 1991yılında Kathleen ile bağlantı bütünleşmiş ve beş kademeli olmuştur: Ascended Masters, Galactic Federation ve Angels of the Eternal Light, diğerleri healing dokunuşları ile aktarılır, Sakara, Sophiel ve Angeliclight. Ve en son aşama 1991 Kathleen Seichem Master olması ile son bulmuştur. Seichem enerjisini Sakara ile bütünleştirmişlerdir. SEICHEM yada kısaca SKHM "Master" Patrick Zeigler sayesinde dünya çapına yayılmıştır. Trans halinde aktarım söz konusudur.


SEICHIM REİKİ SEMBOLLERİ

Chokurei( çokurey)güç sembolüdür

Seiheiki ( seheyki) mental/sağlık-duygu sembolüdür

Honshazeshonen ( honşazeşonen) şifa bağlantısı/köprü sembolüdür

Daikomyu ( daykomyu) master sembolüdür


Chokuret (çokuret) cansız obje-güç sembolüdür

Angel wings potansiyel fark edilme sembolüdür

Male-Female Balance yin ve yang dengesi enerji sembolüdür

Align High ışığın yükselişi,sevgisi,yaratıcı enerjinin öze aktarımı sembolüdür
Eeeeftchay ebedi içindeki gizli gözlem sembolüdür

14 Mayıs 2010 Cuma

Nefesle Doymak

Nefesle doyabilirsiniz!
  NEfesle doymak Nefes tekniklerini kullanarak doyacak ve bedendeki yıpranmayı en aza indirerek yaşam kalitemizi belki de süresini arttırabileceksiniz.

Her ne kadar siz doymayı yalnızca midenizle sınırlasanız da ben size doymanın midenizle sınırlı olmadığını anlatacağım. Yemek yemenin temel amacı bedene yaşamak için ihtiyaç duyduğu enerjiyi vermesidir. Beden, besinlerden elde ettiği katı maddeyi kendi içinde bir dizi işlem sonucunda nefes almak, düşünmek, hareket etmek ve yaşamsal sistemlerini ayakta tutmak için ihtiyaç duyduğu enerjiye dönüştürür. Bu, oldukça karmaşık bir işlemdir ve bu işlemin sonucunda beden "sağlıklı" olarak kabul eden bir denge durumunda yaşamayı sürdürür.


Bütün canlıların yaşamak için enerjiye ihtiyaç duydukları bir gerçektir. Aslına bakarsanız bir enerji okyanusunun içinde yaşıyoruz ve gördüğümüz her şey enerjinin bir türü. Yaşam dediğimiz şey ise farklı türdeki enerjilerin birbirlerine dönüşümünden başka bir şey değil. Enerjinin en yüksek formu ise ışıktır.

Bir bitki besinini güneşten, dolayısıyla ışıktan ve topraktan alır. Güneşten gelen enerjiyi topraktan gelen besinler ile birleştirerek yaşaması ve büyümesi için gerekli olan yaşamsal enerjiyi üretir. Varoluşu için bu iki kaynaktan faydalanması gerekir ama bu kaynaklar içinde en çok güneşe ihtiyacı vardır.

Aslına bakarsanız bir hayvanın da güneşten ya da ışıktan gelen enerjiye ihtiyacı vardır. Fakat hayvanın bedeni ışıktan gelen enerjinin tamamını ömüzseyecek güçte değildir. Bu nedenle de bitki ile beslendiğinde, bitkinin içinde bulunan ve güneşten elde ettiği enerjiyi kendi bedenine almaktadır.

Et ile beslenen bir hayvan ot ile beslenen hayvana göre ışıktan daha az enerji alabilmektedir. Bu nedenle, et yiyen hayvan ot yiyen hayvanla beslenerek, bu hayvanın içinde bulunan ışığın enerjisini kendi bedenine almaktadır. Sizin anlayacağınız bitki, enerjisinin büyük kısmını ışıktan elde etmektedir. Ot yiyen bir hayvan ihtiyaç duyduğu ışığın enerjisinin büyük kısmını bitkiden, et yiyen hayvan ise ot yiyen hayvandan elde eder.

Sonuçta, et yiyen hayvan da ot yiyen hayvan da, bitki de yaşamını sürdürebilmek için ışığın içinde bulunan enerjiye ihtiyaç duyar. Doğrudan doğruya ışık ile beslenen bir canlı, daha katı maddeler ile beslenen bir canlıya oranla daha uzun yaşamaktadır. Bu anlamda, bitki ile beslenen bir hayvan da et ile beslenen bir hayvandan daha uzun yaşamaktadır. Örnek olarak kaplumbağalara bakabilirsiniz. Bazı balina türleri ve kaplumbağalar en uzun yaşayan hayvanlardandır. Elbette uzun yaşayan balina türlerinin sebze ile değil plankton ile beslendiklerini biliyorsunuz. Peki planktonların, denizlerde yaşayan mikroorganizmalar olduğunu ve tıpkı bitkiler gibi atık olarak havaya oksijen karıştırdıklarını biliyor musunuz? Aslına bakarsanız atmosferimizde bulunan oksijenin büyük bir kısmı planktonlardan gelmektedir.

Gördüğünüz gibi en uzun yaşayan hayvanların tamamı bitki ya da plankton ile beslenmektedir. Peki dünya üzerinde bilinen en uzun yaşayan canlı nedir? Bildiniz, ağaçlar!

Bana bitkilerle beslenen ama uzun yaşamayan hayvanların da olduğunu söyleyeceksiniz. Haklısınız. Aslına bakarsanız bunun basit bir nedeni var. Bir hayvanın uzun yaşamasını sağlayan şey yalnızca bitki ile beslenmesi değil aynı zamanda solunum alışkanlığıdır. Uzun yaşayan hayvanların büyük bir kısmının 1 dakikadaki solunum sayısı, daha kısa yaşayan hayvanlardan azdır. Kaplumbağa ve balina gibi uzun yaşayan hayvanların solunumları yavaş, uzun ve derindir.

Bir örnek olması açısından aşağıda bazı canlıların dakikadaki solunum sayılarını ve kaç yıl yaşadıklarını görebilirsiniz:
Canlı Solunum Sayısı (dakikada) Ömür (yıl)
Fare 163 1,3
At 8/15 50
Fil 4/6 69
Dev Kaplumbağa 2/3 190
Balina 2 220
İnsan 12-15

Gördüğünüz gibi solunum biçimi, süresi ve uzun yaşam arasında bir bağlantı vardır. Bir insan nefes teknikleri kullanarak kendisi için biçilmiş olan dolu dolu kullanabilir. Bir insanın potansiyel olarak gerçek ömrünün ne kadar olduğu bilinmemekle birlikte, 160 yıl civarında olduğu tahmin edilmektedir. Doğru nefes teknikleri bu süreye yaklaşmamızı, yaklaşamasak bile yaşam kalitemizin artmasını sağlayabilir.

Bu nedenle, sağlıklı bir yaşam sürmenin koşullarından önemli iki tanesi doğru besin seçimi ve doğru nefes alışkanlığıdır. Doğru nefes alışkanlığı hem içimize aldığımız havanın miktarını hem bedenimizden attığımız karbondioksidin miktarını hem de hava ile birlikte içimize çektiğimiz canlılığı anlatmaktadır. Nefesi etkili bir şekilde kullandığımızda yalnızca bedenimizi oksijenle doldurup karbondioksitten arınmakla kalmaz aynı şekilde içimizi yaşam enerjisi ile de doldurabiliriz. Bu enerjinin artması ise bedenin enerji depolarını dolu tutarak besinlerden aldığımız enerjiye olan ihtiyacımızı azaltmaktadır.

Bedenin doyması demek, hücrelerimizin ve tüm sistemlerimizin yaşamak için ihtiyaç duyduğu enerji ile dolması anlamına gelmektedir. Yanlış beslenme ve yanlış soluma alışkanlığı olan bir insan, midesini ne ile doldurursa doldursun doyamayacaktır. Doymak, mide ya da sindirim sistemi ile ilgili bir mesele değildir. Doymak, hücrelerimizin işlevlerini sürdürmek için ihtiyaç duydukları enerjiyi temin etmesi ile ilişkilidir. Bu nedenle eğer hücrelerimizi enerji ile dolduracak şekilde nefes almayı başarabilirsek besinlerden alacağımız enerjiye duyduğumuz ihtiyaç biraz daha azalacaktır. Bu sayede nefesle doyacak ve bedendeki yıpranmayı en aza indirerek yaşam kalitemizi belki de süresini artırabileceğiz. (Cem Şen)

Cem Şen kimdir?
1968 yılında doğdu. 1981 yılında savaş sanatları eğitimi almaya başladı. 1987 yılında Zen Budizm’in Türkiye’deki temsilcisi olan İlhan Güngören ile tanıştı ve 1987-1990 yılları arasında Güngören’in asistanlığını yaptı. Bir yandan Güngören’i Zen çalışmalarında ve Tai Chi Ch’uan derslerinde destekleyen Cem Şen aynı zamanda Namık Ekin, Mustafa Aygün gibi eğitmenlerle savaş sanatları eğitimini sürdürdü. 1990 yılında ilk çeviri eseri yayınlandı.

Sırasıyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eğitim alan Cem Şen aynı zamanda bu ustalardan farklı sistemleri öğretme yetkisi de aldı. Halen ustalar ile çalışmalarını ve dünyanın farklı yerlerinde bulunan yaşayan büyük bilgelerle iletişimini ve arayışlarını sürdürmektedir. Cem Şen Yaşam Merkezini kurmuş olan Cem Şen’in içlerinde “Enerjinin Dansı: T’ai Chi Ch’uan” ve “Dolmuşa Binme ve Dolmuştan İnme Sanatında Zen” adlı kitaplarının da bulunduğu 8 kitabı ve yaklaşık 40’a yakın çeviri eseri bulunmaktadır.