Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

reİkİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
reİkİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ekim 2011 Çarşamba

Kaplıcaların Faydaları

Kaplıcaların Faydaları

Kaplıca, sıcak yeraltı sularından yararlanmak için yeryüzüne çıktıkları kaynakların çevresine kurulan hamam görünümündeki tesislere verilen isimdir. İnsan sağlığı açısından yararlı olduğu, bazı hastalıkları iyileştirici özelliği bulunduğu bilinen kaplıcalar, turizm açısından da önem taşırlar.


• Solunum Sistemi Hastalıkları

Astma bronşiyal, Aronik bronşit, Alerjik üst solunum yolu hastalıkları, Pnömokonyoz'dır. Bu tür hastalıklarda daha çok klimaterapi uygulanmaktadır.

• Cilt Hastalıkları

Egzema, Akne, Psöriasis, Nörodermit, Kronik rezidüel ürtiker.

• Kas- İskelet Sistemi Hastalıkları


Dejeneratif eklem hastalıkları(Kireçlenmeler), Yumuşak doku romatizmaları, Bazı inflamatuar romatizmal hastalıklar (örneğin Ankilozan Spondilit, Romatoid Artrit), Ortopedik girişimler sonrası, Travmalar sonrası'dır. Bu tür hastalıklarda daha çok banyo kürleri uygulanmaktadır.

• Kalp-Dolaşım Sistemi Hastalıkları

Kompanse kalp yetmezliği, Fonksiyonel dolaşım bozukluğu, Esansiyel hipertansiyon, Varisler, Periferik arter hastalıkları, Esansiyel hipontansiyon (özellikle ortostatik)'dır. Bu tür hastalıklarda daha çok banyo ve iklim kürleri uygulanmaktadır.


• Mide-Bağırsak- Metabolizma Hastalıkları


Mide hastalıkları, Şeker hastalığı, Obesite, Gut, Karaciğer-Safra kesesi fonksiyonel yetmezlikleri'dir. Bu tür hastalıklarda içme kürleri ve şifalı çamur ağırlıklı olarak uygulanmaktadır.


• Böbrek ve İdrar Yoları Hastalıkları


Kronik piyelonefrit, Kronik sistit, Kronik prostatit, Böbrek taşları, Fonsiyonel yetmezlik. Bu tür hastalıklarda içme kürü, şifalı çamur ve banyo kürü ağırlıklı olarak uygulanmaktadır.


• Kadın-Doğum Hastalıkları


Genital organların müzmin hastalıkları, Vejetatif over yetmezliği, Fonksiyonel sterilite (kısırlık), Ameliyatlar sonrası adhezyon profilaksisi, Dismenore, Fluor. Bu tür hastalıklarda daha çok banyo kürü uygulanmaktadır.


• Nörolojik Hastalıklar


Merkezi ve periferik kronik inflamatuar hastalıklar, Omurga hastalıkları, Travmatik lezyonlar, Spastik paraliziler, Nöro ve myopatiler, Vasküler nörolojik hastalıklar, inme rehabilitasyonu, Nöro-vejetatif distoni'dir.

Etkin Bir Kaplıca Tedavisi Nasıl Olmalıdır?


Etkin bir kaplıca tedavisi, konu ile ilgili uzman doktorun yönlendirmesi ve yetkili doktorun gözetiminde yapılmalıdır. Kaplıca kür tedavisi yetkili olan doktor tarafından düzenlenmeli ve takip edilmelidir. Ayrıca aşağıda belirtilen genel mahiyetteki hususlar tavsiye edilmektedir.
• Banyo suyunun sıcaklığı 34-36 ºC, 36-38 ºC, 40-42 ºC olmalıdır.
• Banyo sayısı haftada 3-6 gün arasında değişebilir.
• Günde tek veya iki banyo uygulanabilir.
• Yeterli sıvı desteği sağlanmalıdır.
• Kürde toplam banyo sayısı 15-20 arasında olabilir. Banyo kürünün süresi en az 2, en çok 6 hafta sürer.
• Termal havuz içinde yüzülmemeli, fazla hareket etmeden dik veya oturur pozisyonda durulmalıdır.
• Su içi egzersiz yapılacaksa vücudun ne sıcak ne de soğuk hissettiği 34-35 ºC veya daha düşük sıcaklıklarda sular kullanılmalıdır. Kesinlikle daha sıcak sularda egzersiz yapılmamalıdır.
• Kişi banyodan sonra mutlaka iyice kurulanmalı ve termal konfor koşullarına uygun ısıtılmış (24-25 ºC) bir odada yarım ile bir saat kadar dinlenmelidir.
• Dinlenmeden sonra kişi masaj ve egzersize alınabilir veya sportif aktivitelere katılabilir.

Kaynakça
KARAGÜLLE M.ZEKİ, DOĞAN MAHMUT B.,“Kaplıca Tıbbı ve Türkiye Kaplıca Rehberi”, İstanbul, 2002, Nobel Matbaacılık.

Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng Shui

8 Haziran 2011 Çarşamba

REİKİ Ne Değildir

REİKİ Ne Değildir:
*Reiki belli bir düşünce ya da inançla ilgili değildir.
*Reiki konsantrasyona bağlı değildir.(Tersine geniş farkındalık gerektirir.)
*Reiki belli bir yana ya da belli kişilere ait değildir.
*Reiki bir kuruluş ya da Reiki Master dan öğrenilemez.
(Öğretmen öğrenciye ancak yolu gösterir, yürümek ya da yürüme biçimini belirlemek öğrenciye aittir.)
*Reiki prensibi nedeniyle asla kötüye kullanılamaz.
(Ne verirsen onu alırsın prensibiyle çalışır.)
*Reiki reddedilecek bir şey değildir, o zaten vardır.

İçimizdeki Güç Reiki

İÇİMİZDEKİ GÜÇ
REİKİ


Uzakdoğu Şifa Yöntemi olarak anılan Reiki yi tanımlamak tan kaçınmış, Yaşam Biçimi olarak algıladığımı paylaşmıştım.
Reiki (yaşam enerjisi) diğer şifa yöntemlerinden ayrı değildir hepsini içinde barındırır. Reiki yapmanın amacı, iyileşmek ve iyileştirmeye yardımcı olmaktır. Hedefimiz, gerçekte kim olduğumuzu bilmek, gerçeklik içinde mutlu ve huzurlu yaşamaktır.

Reiki için kaynakların verdiği metodolojik bilgileri akış için de bulacaksınız.
Reikinin bu kadar olmadığını yol aldıkça farkedecek, anlamaya başlıyacak ve kendi deneyimlerinizle tanımınızı siz yapacaksınız.

Bu anlam da benim tanımım; Reiki elle, gözle, söz ve davranışlarımızla, duygu ve düşüncelerimizle, yaşam içindeki duruşumuzla gerçekleşen bir şifa gücüdür.



Şifa ancak, gerçek senin kişiliğin sevginin renkleriyle boyandığında gerçekleşir.
Şifa ancak, Tüm kavgalara son verdiğin, korkunun gölgesini aydınlanmanın ışığıyla yok ettiğin de gerçekleşir.
Şifa gücünü tanımladığın zaman göremezsin, ancak seninle bir araya geldiğinde tanımlıyabilirsin.
Varoluşumuzla DNA larımıza kodlanan Reiiki enerjisine açık hale geldiğimiz de o bizim için işler...

İnsan içselleştiremediği hiç bir olguya uyumlanamaz. Bir çok teknik öğrenip yol almaya yönelsek de zoraki bir yolculuk olur bu.

Daha önce, uyumlama yapıp yapmadığımı soran bir arkadaşıma ''Hayır'' demiştim. Reikiyi öğrenmek isteyen sayısız öğrencim den çok az sayı da kişiye uyumlama verdim. Sanırım yukar da verilen kısa bilgiler nedenini vurgulamıştır. Reiki nin amacına ters olduğunu bildiğim den kazanç kaygım hiç olmadı.

Ve karşıma çıkan vermeme olanak sağlayan herşeye teşşekkür içindeyim.

Siz de eğer ilgi duyuyorsanız; Yolculuğu başlatan siz. yardımcınız reiki olacaktır. Yola çıktığınız andan itibaren Reiki nin anlamını anlıyacaksınız. Reiki yi anlamaya çalışırken bakmamız gereken ilk yer; olumsuz duygu ve düşünce kalıplarımız, yanılgılarımız olacaktır. Hasta yanlarımız.
Bu anlam; İçimiz deki Güç tür.

S.Pekgöz

İçimize Dönüş Yolculuğu - S.Pekgöz

FARKINDALIĞIN DÖNÜŞÜMÜ

Bu konuya yazılan her mesaj, önceki mesajlarda başlatılan sohbetin devamı niteliğin dedir. Mesajlar da var görülen noksanları bütünü takip ederseniz tamamlanacaktır.
-sohbete katılmanız birlikte daha ileri bilgilere gitmemizi hızlandıracaktır. -

Burada paylaşacaklarımızın sürekli iki düzey arasın da değiştiğini göreceksiniz.

Bir düzeyde; REİKİ için kaynakların ve master ların verdiği metodolojik bilgiler verilecek...
Bir düzeyde ise, içinde yaşadığımız çağda acımızın, yanılgılarımızın en büyük kaynaklarından biri olan yanlızlığın tek çözümü; Gerçek kimliğimizi anlamak ve bu anlayışın sonucunda doğmayan ve ölmeyen gerçekliğimizin farkına vararak gerçek mutluluğa, sarsılmaz güven duygusuna ve bilgeliğe ulaşmaktır.
Kendimizi nasıl yanlış tanıdığımızı, derine daha derine ulaştıkça farkedeceğiz.
Bu düzeyde sözcükler çoğunlukla, okurken sizi bu bilince çekmek için tasarlanmış olacaktır.
Reiki Nedir? Reiki Hakkında; Reiki Dereceleri, Çakralar, Uyumlama



Paylaşırken derinleriniz den gelen tepkilere dikkatinizi verirseniz; Size zaten sahip olduğunuz bir şeye nasıl daha derin bir şekilde girebileceğinizi göstermeme izin vermiş olacaksınız.Zaman zaman zorlayıcı bulacağınız anlatımlar, _Evet, bunu biliyorum diyen içinizdeki o yere dokunmak içindir.

Reiki satın alınacak bir şey değil ve kullanmak için ulaşılmaz bir ustalık da gerektirmez.

İnsan yaşam ve zaman içinde dikkatli bir yolculuk yaparak, etkileşimlerle oluşan olağanüstü güzellikleri, bilerek ya da bilmeyerek yapılan titreşimlerin nasıl olumsuzluklara neden olduğunu görerek ve herşeyin karşısındaki gücünü keşfederek bilgiyi kendisinde hazır bulur. .. Aramak için uzağa gitmeye gerek yok...

Reikinin işleyişini ve sonuçlarını tanımaya başladıkça kendi içimiz de olan değişikliği hayretle izleyeceğiz. Ben buna - İçimize Dönüş Yolculuğu- diyorum...
Yeni koşulların geldiğini, yeni ufukların ve yolların açıldığını göreceğiz.
Yeni bakış açısı giderek daha fazla ve daha bizi saracak ve gelişmemiz için bize gerekli olan herşey gerçekleşecektir.

Reiki sizi ilerletmek ve daha iyi koşullara ulaştırmak için sabırsızdır.

Reikiyle yaşadığım deneyimler hayatımı öyle zenginleştirdi ki, teşekkür içindeyim.

Chi
S.Pekgöz

Geleneksel Reiki'nin Öyküsü

GELENEKSEL REİKİ'nin ÖYKÜSÜ

Geleneksel Reiki nin öyküsü 1800'lerin ortaların da Japonya'da bir Üniversite Rektörü ve aynı zamanda Hıristiyan rahip olan Mikao Usui ile başlar...

Öğrencileri ondan; ''İsa nın şifa yöntemini''öğretmesini isterler. Usui bunu öğrenmek için 10 yılını verir. Japon ya daki Hıristiyan otoriteleri bu şifadan bahsetmenin ve öğrenmenin sözkonusu bile olamayacağını söylerler.
Usui, Hindistan'da ki Buda ve İsa'nın hayatı arasında çarpıcı benzerlikler bulur.
Hindistan'a gider. Budist keşişler -eski ruhsal şifa yöntemlerinin- kaybolduğunu ve ona ancak Budizm in Aydınlanma Yolu ile ulaşabileceğini söyler.
Bunun üzerine Usui ABD ye gider ve 7 yıl kalır. Oradaki Hıristiyan yetkililerden de cevapları alamayınca Chicago Üniversitesi nin İlahiyat Fakültesine yazılır ve -Karşılaştırmalı Dinler ve Felsefe- üzerine doktora yapar.
Bundan sonra Mikao Usui nin ne Hıristiyan ne de rahip olarak adı geçmez.

Japonya ya döndüğünde o artık bir Budist dir. Ve manastıra yerleşir.
Şifa formüllerini anlatan orjinal metinleri Zen Budist Manastır ında bulur.
Ne var ki bulduğu metinler enerjinin nasıl kullanılacağı bilgisini vermez.
Japon ya daki Kurama Dağın da inzivaya çekilir. 21 günlük oruç, dua ve meditasyon sonunda USUi 1920 de Şifa yöntemlerini çözmüş ve semboller kendisine gönderilmiştir.

(Bu oluşun ayrıntıları Reiki2 ve Reiki3 bilgilerinde verilir.)
USUİ bu şifalı enerjiye; Evrensel Yaşam Gücü Enerjisi adını verir.



Başarılı bir şekilde Reiki yi uygulamak için, enerjinin çıkış noktası hk. herhengi bir inanç geliştirmek son derece sakıncalıdır.

Reiki, hiç bir izm'e ve hiçbir ist'e ait değildir. Her yana aittir.
Böylece kişisel olarak kimsenin de tekelin de değildir. Herkese aittir. Ve zaten her birimiz de bulunmaktadır. Sadece hatırlamaya ihtiyacımız var.

**** Bir kaç dakika da Reiki ci yaratacağımızı söyleyip, Usui hocanın kemiklerini sızım sızım sızlatmayalım. (Bu sözün gittiği yere...)

Sizler sevgiyle kalın arkadaşlar....

Seda Pekgöz

Çakraların Çalışma Sistemi

ÇAKRALARIN ÇALIŞMA SİSTEMİ






KÖK ÇAKRASI

DÜZENLİ ÇALIŞMASI:


Bu çakranın açık ve diğerler ile uyumlu çalışması neticesinde, dünya ve yaşamla derin bir ilişki kurabilirsiniz. Kökleri bozulmamış bir yaşam enerjisi, mutluluk ve iç gücü kazanabilirsiniz. Hayat sevincinizi üretici olarak şekillendirme arzusu duyabilir, dünyasal amaçlarınıza daha kolay ulaşabilirsiniz. Sarsılmaz güven duygunuz ve dünyayı her şeyinizi karşılayan güvenilir bir yer olarak algılayabilirsiniz. Kendinizi dünya yaşamına güvenle açar ve sizin için sakladığınız her şeyi memnuniyetle kabullenmenizi sağlar.







DÜZENSİZ ÇALIŞMASI:


Bu çakranızın dengesiz çalışması halinde zevk düşkünü ve düşüncesiz olabilir, korku gibi olguları oluşturabilirsiniz. Neticesini görmeden her şeyi arzu edersiniz. Özgürce alıp verme konusunda zorlanırsınız, mesafe sağlama konusunda belirgin anlamda eğilim sergilersiniz. Bedensel anlamda kabızlık, şişmanlığa yol açabilir. Eylemleriniz kişisel ihtiyaçlarınız yerine getirmek üzerine kurulu olur. Sağlık, beslenme, dinlenme, uyum konularında dengeyi bulma yolunda, başkalarının da ihtiyaçları olduğunu küçümser ya da bilinçsizce ihmal edersiniz. Tutkularınızın esiri olur, sinirli, huzursuz, öfkeli hatta saldırgan olursunuz. Zorlayıcı tutumlarınız ise sağlıksız bir mulahadra sahibi oluşunuzla bağlantılıdır. Bütün bunların arkasında size güven veren,kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan bazı şeyleri yitirme korkunuzdur. Dünyanın doğal dengesinin bozulması, doğal kaynakların sömürülmesi nüfus çoğunluğunda gözüken mulahadra çakra belirtileridir.



YETERSİZ ÇALIŞMASI:

Engelli veya kapalı olan mulahadra çakra fiziksel zayıflık eğilimi getirir. Maddi ve duygusal direnç yokluğu, belirsizlik hissi, endişeler, kararlılık ve başarı gücünden yoksunluk duyabilirsiniz. Hayat size mutluluk vermekten ziyade yük gibi gelebilir, daha hoş, daha basit, daha az derecede yorucu hayat arayışına girebilirsiniz. Yüksek çakralarınız düşüklere oranla daha çok gelişme göstermiş ise, dünyaya ait olamama duygusu,bu çakranızdaki yetersizlik halinin habercisidir. çakralar arasındaki dengesizlik neticesinde bu çakranın etkisi temel yaşam eksikliği duymanıza bağlı olarak iştahsızlık yaratabilir. Bu ise olay ve insanlardan kaçma arzunuzu belirtir. Holistik gelişim yolunuz için değerini kabullenmediği- niz sürece hayatın sorunlarıyla karşılaşacaksınız.







SAKRAL ÇAKRA

DÜZENLİ ÇALIŞMASI:

Bu çakranız uyumlu ise kendinizi yaşamın ve duyguların doğal akışında gösterirsiniz, karşı cinse daha kolay içinizi açar ve doğal davranırsınız.


Cinsel birleşmede dişil ve eril enerjilerin yaratılışında sizde etki gösterir. Böylelikle doğa ile kucaklaşarak yavaşça içsel bütünlüğe ulaşırsınız. Zihniniz bedeniniz ve ruhunuzdan akan yaratıcı bir yaşam enerjisi hissedebilir-siniz. Bu yaratılışın mutluluğuna katılabilirsiniz.


Hayat sürekli olarak size coşku ve hayret vericidir. Yaratıcı eylemler, reel duygular sadece size ait değil başkalarının üzerinde de canlandırıcı etkinin sahibidir.



DÜZENSİZ ÇALIŞMASI:


Bunun kökeni ergenlik döneminde başlar. Cinsellik konusunda çocuklukta algılanan yanlış kavramlar, algılanamayan doğru kavramlar sizi cinselliğin inkar düzeyine dek sürükleyebilir. Bu da karşı cinse bağlı belirsiz ve gerilimler demektir. Eğiliminiz cinsel isteklerinizi bastırma, kaba olarak dışa vurma olabilir. Zamanında oluşa gelen bedensel temas eksikliği ve şefkattir. Başarısızlığın nedeninin içinizde var olduğunu bilemeden daimi olarak tam bir cinsel haz arayışı içinde yaşarsınız. Doğal duygu ve masumiyetin kaybı neticesinde enerjilerle ilgilenirken onların doğadaki ifadelerini küçümseyebilir, Yin Yang kuvvetlerinin etkileşimine açık olamaz ve yaşamsal mucizelere karşı çocuksu bir tavırla şaşkınlık yaşayabilirsiniz.



YETERSİZ ÇALIŞMASI:


Çoğu durumda bu merkezin yetersiz anlamda çalışması çocukluk devresine dek dayanabilir. Ebeveynlerinizin cinselliklerini bastırması, tutku, dokunuş, sevgi, şefkat uyarımlarından sizin yoksun bırakmasına neden olur. Sizde tensel anlamdaki mesaj alan antenlerinizi geri çekebilirsiniz. Ergenlik çağındaki cinsel enerjinizin önünü kapatarak öz güven eksikliğinize, cinsel soğukluğunuza sebebiyet verebilirsiniz. Yaşam size yaşamaya değmezmiş gibi gelebilir.





MİDE ÇAKRASI

DÜZENLİ ÇALIŞMASI:


Ahenkli, sorun yaratmayan, açık bir çakra bir üçüncü çakra'dır.


Benliğinizde genel olarak hayatta ve yaşamdaki yerinize dair içsel denge ve huzur duygusu yaratır. Kendinizi kabullenirsiniz. Başkalarının duygularına ve kişilik farklılıklarına önem verirsiniz. Beraberlik ve bütünlüğe ulaşarak tüm eylemleriniz evrensel, dünyasal denge kurallarına
ahenk gösterir. Işık ve sevgi dolar, içinizdeki pozitif ışık bedeninizi adeta sararak sizi koruyucu görevler görür. İçsel gözünüz ve Sahasrara çakranızda açıksa maddelerin değişik ısı titreşimlerinden oluştuğunu fark edebilirsiniz. Işık enerjisi ile alakanız yakın olduğu için arzularınız kendiliğinden oluşur, her şeyi adeta kendinize çekersiniz. Bolluk bilincinin ilahi bir miras olduğunu da unutmamalısınız.







DÜZENSİZ ÇALIŞMASI:


Kendi arzularınızı isteminiz dahilinde hareket etmeniz bu çakranızın tek yönlü veya kötü çalışması anlamına gelmektedir. İç huzursuzluk, lanetleme, tatmin olamama duygusu yaşarsınız. Geçmiş yılların içinizde bulamadığınız tatmin, kabulleniş ve maddi dünya üzerinde arayışınızdır. İçsel huzura ihtiyaç duyuşunuz neticesinde olayları akışına bırakmayı zorlanarak tercih ediyorsunuz. Kabul görme, maddi refah sizin açınızdan önemlidir. Hatta bunları elde etme konusunda zorlanmazsınız. Sizin açınızdan imkansız olmadığı için istem dışı her şeyi bastırmaktasınız. Ancak bazen bu duygularınız kontrol dışına çıkıyor, kolayca üzülebiliyorsunuz. Ancak bu iniş ve çıkışlar uzun dönem sonunda içinize attığınız öfkenin dışa vurumudur denilebilir. Sonuçta kimsenin üzerinde uzun vadeli tatmin kuramayacağınızı bilmelisiniz.



YETERSİZ ÇALIŞMASI:


Kendinizi kırgın, mutsuz, üzüntülü hissedebilirsiniz. İsteklerinize ulaşmanızı engelleyen basamaklarla karşılaşmanız olasıdır. Geçmişten gelen birikimlerle duygularınızı anlatmakta zorlanarak Manipura çakranızın parlak enerjisini söndüren ve kendiliğinden gelen güçlü eylemlerinizi, duygularınızı sizden yok eden duygusal sirkülasyonlar sizi sarmış durumdadır. Hala boyun eğip, başarı ve ödül kazanma uğraşındasınız. Ancak kendi yaşamsal istemlerinizi dışlamaktan başka bir şey değildir bu.


Sıkışınca fevri davranabiliyorsunuz, hareketleriniz yanlış,dengesiz olabiliyor. Yaşam mücadelesinden kendinizi soyut bırakmayı tercih ediyorsunuz. Anlaşılmadık şeyleri dengelemek sizi ürkütüyor ve hayatta kalma mücadelesinde kendinizi eksik hissediyorsunuz.





KALP ÇAKRASI

DÜZENLİ ÇALIŞMASI:


Bu çakranın tam anlamıyla açık olması ilahi sevgi için bir köprüdür.


Dünyanızı değiştirecek derecede kalp enerjisinin sahibisiniz. İnsanlar üzerinde ahenk sağlar, birleştirici olur ve onları uyumlu hale getirirsiniz. Natürel bir sıcaklık, içtenlik ve samimiyet sergilersiniz. Bu çevrenizdeki kişilerin neşesini arttırır, onlara güven verir ve kalplerini aydınlatır. Yardımseverlik arzusu size çok natürel gelir.


Duygularınız içsel çalkantılarınızdan, şüpheden ve belirsizlikten uzaktır.


Koşulsuz seversiniz. Yaratılışta ahenkli, güvende huzurlu olursunuz. Sevgi yüceliğiniz, hayattaki birleşme ve ayrılma oyununun bilincine varmasını sağlar. Bilgeliğin kalbinizdeki yolu aracılığı ile kişisel olaylara yeni bakış açınızdan bakabilirsiniz. Sevginin Yaratana duyulan sevginin gelişimi yolunda büyük destektir.Tüm yaşamı rahatlıkla benimseyebilirsiniz.İlahi sevginin anlatımını benimseyerek öğretebilirsiniz.



DÜZENSİZ ÇALIŞMASI:


Koşullu sevmenizi sağlayacaktır. Karşılıklı verme çabanız sonucunda hüsrana uğrayabilirsiniz. Size insanların vereceği sevgiye ihtiyaç duymadığınızı düşünebilirsiniz. Şefkat sizi rahatsız edecektir. Bedensel olarak bu davranışı tamamlayıcı saldırı ve acılara karşı savunma
mekanizmanızı genişletecek bir kalkana ihtiyaç duyabilirsiniz.



YETERSİZ ÇALIŞMASI:


Sizi başkalarının sevgisine karşı bağımlılık sahibi yapabilir. Kırılganlık ve dışlanmışlık duyabilirsiniz. Bu hal sizi kabuğunuzun içine hapsedebilir. Kederli olduğunuzu hissedebilirsiniz. Sevgi eksiğinizi gidermek için arkadaş düşkünü bir yardımcı olarak görünebilirsiniz. Bu çakranız tamamiyle kapalı ise kendinizi kayıtsız, kalpsiz görebilirsiniz.


Dışsal dürtülere ihtiyaç duyabilirsiniz.





BOĞAZ ÇAKRASI

DÜZENLİ ÇALIŞMASI:


Tam anlamıyla açık olması halinde düşünce, duygu, korkusuzluk,özgürlük şeklinde ifade edebilirsiniz.Zayıf yanlarınızın açığa çıkışı esnasında güç gösterisi yapabilirsiniz Kendinizi ifade etme yeteneği kazanacaksınız. Kalbinizin yönlendirmesi ile başkalarını daha verici bir halde dinleyebilirsiniz. Yaratıcı ifadeniz sayesinde de melodili bir ses frekansına sahip olabilirsiniz ayrıca bilgelik ve doğruluğa kavuşursunuz.


Baskılara karşı kendinize dürüst olarak hayır cevabını verebilirsiniz.


Farklı düşünceler sizin bağımsızlığınızı korumanıza, azimli ve özgür olmanıza neden olacaktır. Ön yargınız olduğundan dolayı gizemli boyutların gerçeklerini görebilirsiniz. Onlar gönül sesinize yol göstererek yaşamınızı yönlendirir, yaşamsal tezahürlerin bir mesaj olduğunu anlarsınız. Diğer oluş katmanlarındaki yaşamlarla iletişim kurma yeteneği kazanırsınız. Yeri ve zamanı geldiğinde bu bilgileri görevlilerle paylaşırsınız. İçsel bağımsızlığınızdan ve varlığınızın özgür ifadesinden bütünlük duygusu çağrıştırılır.





DÜZENSİZ ÇALIŞMASI:

Bu çakranın engelli enerjileri beden ve zihin arasındaki titreşim ve etkileşimi bozabilir. Duygularınızı tam anlamıyla ifade edemezsiniz. İzin verdiğiniz duyguları ancak yargılayabilirsiniz. Gerçek varlığınızı adeta bir kalkanla öretmeye çalışıyorsunuz demektir. Ses frekansınızı yükseltmek zayıf olduğunuzu göstermez, sadece güçlü görünmeye çalışmaktasınız. Bu çakranın istem dışı olarak çalışması başkalarının karşısında ifade yeteneğinizi kandırmanızdan başka bir şey değildir. Tıkalı olan enerji varoluşun gizemli boyutlarında barınamaz. Geniş bakış açısından esirgenirsiniz. Dışsal yargılamalardan korktuğunuzu için içsel bilginizi açıklayamayabilirsiniz. Düşük olan çakra enerjisi gerekli olan güç ve dayanıklılığı yüksek çakralara veremeyebilir.



YETERSİZ ÇALIŞMASI:

Kendinizi ifadeden yoksun olursunuz. İçe dönük, utangaç ve belirsiz duyguların sahibi, sezgisel güçlerde dahi güven eksikliği duyan biri olursunuz. Bu çakranın gelişmemesi halinde potansiyeliniz sınırlar dahilinde kalacak ilerleme gösteremeyecektir. Sizin gözünüzde sadece dışsal dünya geçerli halde olacaktır.



ÜÇÜNCÜ GÖZ ÇAKRASI

DÜZENLİ ÇALIŞMASI:


Bu çakra gelişimini tamamlamamasına rağmen diğer çakralardan daha ahenkli bir sistem dahilinde çalışır. Bu çakra kendini aktif zihin ve gelişmiş kabiliyetler şeklinde kendini sergiler. İdealler sizin anahtarınızdır denilebilir. Bilgilerinizi farkındalık yeteneğinizle pekiştirirsiniz. Duyu üstü algılar sayesinde tüm enerjileri daha rahat algılarsınız. İçsel sezgiler sayesinde başarınız bir kat daha artacaktır.



DÜZENSİZ ÇALIŞMASI:


Hayatın zihinsel alanındaki mantıklı kapasiteniz doğal dengenin dışına çıkabilir. Sanatsal alanlara yönelerek bunu düzene sokabilirsiniz. Bu durumda Manipura çakra dengeyi kaybeder, Anahata ve Sahasrara çakra ise dengesiz çalışmaktadır. Ajna çakranız açık olsa dahi doğal akışına ters düşebilir. Bütün bu dengesizliklerde dış dünyanıza yansıyarak sizi zor durumlara düşürebilir.



YETERSİZ ÇALIŞMASI:


Eğer enerji akışınız devinimini tamamlamamış yada tamamlayamamışsa dışsal dünyayı tek gerçeğiniz olarak görebilirsiniz. Yaşamınız bastırılmış duygularla doludur. Kurulu olan toplum bilinci dahilinde düzen sahibi olabilirsiniz. Duygusal kalıpların etkisinde kalırsınız.









TEPE ÇAKRASI

DÜZENLİ ÇALIŞMASI:


Bu çakra diğerlerinin işleyişinden çok daha farklıdır. Bu çakranın açılması halinde içsel ve dışsal hayat arasında zaman içinde kopukluklar yaşarsınız. Bilinciniz açıktır. Gerçek benliğinizi oluşturan bireysel egonun evrensel egoya dönüşümüdür. Gerçek dediklerinizin yansıma olduğunu göreceksiniz. Yedi yıllık evrelerin dönüşümünde, imkânsızı gerçekleştirebilirsiniz. Bölünmemiş bir birliğin farkına varabilirsiniz.



DÜZENSİZ ve YETERSİZ ÇALIŞMASI:


Bütünlüğün dışında olduğunuzu düşünerek korkulara kapılabilirsiniz.
Duygularınızı kontrol altına alabilmek için sorumluluğunuzun bilincine varmalısınız.

Aksi halde kısıtlı bir benlik ve yüzeysel bir yaşamın içinde sınırlı kalabilirsiniz.

Hayatınızı her an yeni baştan yaratabilirsiniz!



Araştırmalar ruhsal açıdan güçlü insanların zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel bakımdan da güçlü olduklarını gösteriyor.
Siz de ruhsal bilinç geliştirerek yaşamda karşı karşıya bulunduğunuz zorluklar karşısında güçlü olabilirsiniz.

Hayatınızı her an yeni baştan yaratabilirsiniz!
Önce kim ve ne olduğumuzun bilgisine ulaşmamız gerekir


KİMİM BEN?..


Herkes kendisini tanıdığını iddia edebilir ancak kendimizi tanımak neyi, niçin yaptığımızı anlamamız demektir. Çoğu kez tepki verirken davranışımızı analiz etmeyiz. Herkes için aynı olan bir olay karşısında farklı tepkiler gösteririz. Gösterdiğimiz farklı tepkiler neye bağlıdır? Tabii ki dünyaya nasıl baktığımıza.. Bunu belirleyen nedir? Öğrendiklerimiz.. inançlarımız.. alışkanlıklarımız... ve sormamız gereken ... bunlar bize fayda sağlar mı yoksa zarar mı veriyor ?


Farkındalık bilinci geliştikçe alışkanlıkları ayıklamayı öğreniriz. Davranışların altında yatan nedenleri, hangi düşünce ve duygu kalıplarının bize hizmet ettiğini, hangilerinin etmediğini anlarız. Farkındalık süzgecinden geçmemiş tüm alışkanlık kalıpları zararlıdırlar. ( Olumlu olsalar bile ! ) Farkındalık geliştirmek başlıbaşına bir çalışma gerektirir.
Bu çalışma yoluyla çeşitli teknikler kullanarak bize hizmet etmeyen inançları nasıl pekiştirmiş olduğumuzu öğreniriz. Bu inanç kalıplarını nasıl değiştirebileceğimizi de ! İşin tuhaf tarafı bu inanç kalıplarına sıkı sıkıya bağlıyken bile onların farkında olmamamız ! Bu yüzden iletişim kurarken veya zor bir durumla başa çıkmaya çalışırken gösterdiğimiz tepkinin sonucu da kontrolümüz dışında olabiliyor. O zaman bu durumdan kendimizi veya başkalarını suçlamadan önce şunu bilmeliyiz. İnanç kalıplarının farkında olmadığımız ve değiştirmediğimiz müddetçe aynı olay sürüp gidecektir. Ve biz sonuç kontrolsüz ve başarısız olmaya devam edeceğiz. Bu böyle hayatımızda tekrar eder durur. Her seferinde 'kör talihimize ' lanet okur ama gerçekte bizi isabetsiz sonuçlara götüren nedenleri bir türlü anlayamayız. Ta ki tepkilerimizin ardında yatan, bilinçaltına atılmış ve daha sonra da unutulmuş duygu ve düşüncelerimizi su yüzüne çıkarana kadar !
Herşey düşüncede başlıyor.
Dolayısıyla önce düşünce ve onun sonucu olan duygularımızı gözden geçirmemiz gerekecek. Öyleyse şimdi siz de bir düşünün. Bir olay karşısında kendinize sorun : " Bu tepkiyi neden veriyorum? Niçin böyle davranıyorum? Bu şekilde bir yaklaşımın faydası ve zararı ne? Gösterdiğiniz tepkinin sonuçlarından memnun musunuz?
Beğendiğiniz yönleriniz neler? Bunların ne kadarının farkındasınız? Beğenmediğiniz yönleriniz var mı? Beğendiklerinizden fazla mı? Beğendiğiniz özelliklerinizi arttırmak için bir şey yapıyor musunuz? Ya beğenmediklerinizi azaltmak için?

Beğendiğimiz veya beğenmediğimiz özelliklerimizi masaya yatırma zamanı şimdi!
Kendimizle yüzleşebilirsek elimizi kolumuzu bağlayan, bizi inciten, yaralayan yanımızı iyileştirebiliriz. Yüzleşmeyi kabul edersek değişimi de isteriz. Ya da yerimizde sayar, tekrarlayan hatalarımızla, pişmanlıklarla yaşar dururuz.

Beğenmediğimiz tarafları görmezden geliriz. Onu yok sayınca bir süre sonra gerçekten de varolmadığına inanırız. Bilinçaltının toprağına gömeriz. İşin içinden çıkmamızı, ilişkilerimizi güçleştiren ve bize başarısızlık olarak geri dönen bu ciddi açmazı görmezden gelmemek lazım. O halde bizi hedefimizden bu kadar uzağa iten düşünce kalıplarını ortaya çıkarıp bir bilinçaltı temizliği yapalım. Tavanaramızı süpürelim. Beynimizdeki köşeler örümcek ağı tutmuşken, rahat nefes alan bir zihne sahip olamayız. Hazır mıyız sağlıksız yönlerimizle yüzleşmeye? Neden istediğimiz sonuçlara ulaşamadığımızı öğrenmeye O zaman işe başkalarının suçu olmadığını bilmek ve sorumluluğu üstlenmekle başlayabiliriz. Kendimizi savunmadan ! Mazeret aramadan! Hiçbir bahane öne sürmeden ! " Evet, ben buyum! " diyebilir miyiz? "

Değişmeye hazır olmadığımızda, hatanın bizde olduğunu kabul etmek yerine en olmayacak şeyleri suçlayabiliyoruz. Sırf değişmek istemediğimiz için! Alıştığımız, bildiğimiz şeyler yanlış bile olsa,bizi mutsuz etse dahi korkuyoruz değişmek zorunda kalmaktan. Değişim içi gerekli gücümüz yok sanıyoruz. O gücün içimizde olduğunu bilmiyoruz. Oysa çok yüksek nitelikli bir gücümüz var ki bizim ister kozmik, spritüel, doğal ne derseniz deyin sonuçta bu yetenekler özümüzde kayıtlı ve biz onları istediğimiz zaman kullanabiliriz.Yeter ki yaşamın temel ilkelerine uygun hareket edelim.

Bu güçleri kullanmayı bilen az sayıdaki kişiye "ERMİŞ" bizim başımıza gelince de " MUCİZE "diyoruz


Evrenin işleyiş ilkeleri ve sürecini algıladıktan sonra kendinizi ve yapabileceklerimizi de anlarız. Ruhsal doğamıza uygun davrandığımız zaman, ancak o zaman, olmaz sandığımız olur. Mucize gerçekleşir. Sadece ve Sadece değişmek istiyorsak, buna hazırsak değişebiliriz. Ve biz yalnızca kendimizi geliştirebiliriz. Başkalarını ya da olayları değiştirebilmek gibi bir gücümüz yoktur. Ne varki biz değiştikçe olaylar ve kişiler de değişmeye başlarlar. Bunu olaylara ve kişilere karşı tutumumuzu değiştirerek başarabiliriz.

30 Nisan 2011 Cumartesi

Carmen Electra'dan yoga dersleri

Carmen Electra'dan yoga dersleri

ABD'li model ve oyuncu Carmen Electra, yoga konusundaki ustalığını kanıtladı. İlk kez Playboy dergisine verdiği pozlarla tanınan, 'Sahil Güvenlik' dizisiyle ününü pekiştiren ve Beyaz Show'un konuğu olarak Türkiye'ye gelen 39 yaşındaki yıldız, bu fotoğraflarla formunu başarıyla koruduğunu kanıtlıyor.







Carmen Electra'dan yoga dersleri









Carmen Electra'dan yoga dersleri








Resimlerle yoga




yoga dersleri








Carmen Electra'dan yoga dersleri


29 Nisan 2011 Cuma

Lightarian Reiki Nedir?



LIGHTARIAN REİKİ

Yuksek Katlardaki Master Buda’nın ruhunun ilham vermesi ve öğretisi ile ortaya çıkan Lightarian Reiki şu anda mevcut enerji sistemleri içindeki en güçlü ve etkili şifa verici tekniklerden biridir.

Lightarian Reiki, Lightarian Enstitüsünün kurucusu Jeannine Marie Jelm’in, Yüksek Katlardaki Master Buda’nın ruhuna kanal olması suretiyle, 1997 de ortaya çıkmıştır. Jeannine’ninBuda’ya kanallık ettiği sırada söylediğine gore Reiki’nin, enerji titreşiminin büyüklük ve şiddetine göre 8 değişik enerji bandı mevcuttur ve Lightarian bunlardan 3 ile 8 inci sırada olan, 6 bandı içinde barındırır.

Birinci Band Usui sistem enerji çalışmalarını içerir. Usui sistemde enerji kullanımına uyumlanmış kişiler kendi titreşimlerini arttırmaya ve ruhen gelişmeye calışırlar.

İkinci Banddaki enerji ile çalışan kişiler Karuna temelli Reiki ve Lightarian Buddhic Boost gibi enerjileri kullanırlar.

Üçüncü ile Sekizinci bant arasındaki enerji çalışmaları ise Lightarian Reiki çalışmalarını içerir. Enerji calışmalarını geliştirmek için kişi mutlaka Usui temelli Reiki Master Seviyesinden başlamalıdır. Bedeni yavaş yavaş bu enerjiye alışınca, 2. band olan Lightarian Buddhic Boost veya Karuna Reiki ile devam edip, kendini daha kuvvetli enerji titreşimlerine hazırlamalıdır. Bundan sonra kişi artık çok kuvvetli titreşimlere sahip Lightarian Reiki’ye başlangıç yapabilir. Master Buda tarafından öğretilen bu çok kuvvetli 6 enerji bandına kişi yavaş yavaş , belli zaman aralıkları ile uyumlanır. Usui Temelli master seviyesi denince Usui Reiki Master, Shamballa Reiki Master veya Seichim Reiki Master gibi seviyeler akla gelmelidir.

Lightarian Reiki’nin bu 6 enerji bandında hiçbir sembol öğretilmemiş ancak uyumlama sırasında öğretmen ve öğrencinin zihnini tamamen boşaltıp, temiz tutması istenmiştir. Eğitim verilirken 4 seviyede verilir:

1. Seviye: Lightarian Reiki 1&2
2. Seviye: Lightarian Reiki 3
3. Seviye: Lightarian Reiki 4
4. Seviye: Lightarian Reiki 5&6

1 Seviye eğitimde, Lightarian Reiki’nin temel prensipleri öğretilir, Master Buda’nın ruhu öğretmene ilk uyumlama için yol gösterir ve öğrenci ilk Ligharian Reiki uyumlamasını alır. Daha sonraki 3 seviye için öğrencinin vücudu enerjiye alıştırılır.

2. Seviye eğitimde, Gaia yani Ana Dünya enerjisi ile öğrenci arasında bağ kurulur.

3. Seviye eğitimde Yaratıcı’dan çok yüksek titreşimli, kuvvetli enerjileri bu uyumlama için göndermesi istenir.

4.Seviye eğitimde Master Sananda’nın ruhu ile ilişki kurulur, ayrıca Ana Dünya ve Yaratıcı’dan, Master Buda’nın ruhundan tekrar yardım istenir ve öğrenciye şifa çalışmalarında yardımcı Kutsal Şifa Grubu oluşturulur.

Her bir seviye uyumlama için 30 ar gün aralıklarla beklemek gerekmektedir.

Reiki Uygulama Tekniği > Kendimize Uygulama

REİKİ UYGULAMA TEKNİĞİ
KENDİMİZE UYGULAMA


Reiki’nin temelinde kişinin kendine düzenli olarak yaptığı uygulama büyük önem taşımaktadır. Herhangi bir hastalık ya da rahatsızlığımız olsun ya da olmasın, düzenli uygulama bedenimize gerekli enerjinin sürekli olarak üst düzeyde tutulmasını, yorgunluklarımızın giderilmesini, uykunun düzenlenmesini ve sağlığımızın mükemmel düzeyde korunmasını sağlayacaktır. Düzenli uygulama fizik sağlığın yanısıra iç huzuru, çevreye uyum, tolerans ve stresten arınmayı da getirir. İç barışımızı, yaratıcılığımızı, sağduyumuzu, doğru karar verme yetimizi, zihin berraklığını ve sevgiyi arttırır.

İlk uygulamalar :

1. Derece inisiyasyonu sonrası hemen başlayacağımız 21 günlük bir arınma süresi boyunca aksatılmadan hergün tercihen yaklaşık aynı saatlerde kendimize Reiki uygulamak gerekir. Bu sürede vücudumuz, biriktirmiş olduğu çeşitli toksinleri atarak enerjinin saf halde kullanılmasına zemin hazırlayacaktır.

İnisiyasyon sonrası ilk bir kaç gün içinde kendimizi sanki daha kötüymüşüz gibi hissetmemiz, sebepsiz moral bozukluğu yaşamamız çoğunlukla beklenebilir. Ayrıca mevcut bazı hastalık ve kronik rahatsızlıklarımızın bize verdiği sıkıntının arttığını da gözleyebiliriz. Ancak bu etkiler son derece normaldir ve Reiki’nin üstümüzde çalışmaya başladığının göstergesidir. Bu etkiler birkaç gün içinde geçer ve kendimizi süratle çok daha iyi hissetmeye başlarız. Bu etkilerin görülmemiş olması, Reiki’nin işe yaramadığı anlamına gelmez, aksine, bedenimizin bu yeni enerji akışına çok çabuk uyum sağladığını gösterir.

Bu 21 günlük ilk arınma döneminde bedenimizin dışa açılan her gözeneğinden sürekli bir toksin atışı gerçekleşir:

- Aşırı terleme

- Dışkı düzeninin bozulması, renginin değişmesi

- Sık aralıklarla ve bol idrar yapma, renk değişikliği

- Geğirme, yellenme

- Öksürme, balgam çıkarma, tükürük birikmesi

- Gerinme, esneme ihtiyacı, esnemeyle gelen gözyaşı...
Bunların hepsini ya da sadece birkaçını yaşayabileceğimiz gibi, önce de söylediğimiz gibi belki de hiç biriyle karşılaşmayacağız. Ancak görülmesi normal olan bu etkiler birkaç gün içinde başlar ve azalarak genelde bir hafta içinde normale döner. Bu noktada en önemli şey Reiki vermeyi aksatmamaktır.

Dikkat edilecek noktalar:

İnisiyasyondan birkaç gün öncesinden başlayarak, tüm 21 günlük arınma süresi boyunca alkol alınmaması, aşırı yağlı, baharatlı yemeklerden ve kırmızı etten kaçınılması, çay, kahve, şeker, sigara tüketiminde mümkün olduğunca azaltmaya gidilmesi, aşırı stres ortamından mümkün olduğunca uzak durulması Reiki'nin çok çabuk etkisini göstermesi açısından gereklidir. Reiki uygulamasını gerek kendimize gerekse başkasına yapacağımız zaman kendimizin ve uygulayacağımız kişinin son 24 saat içinde alkol almamış olmasına dikkat etmeliyiz. Alkol enerji kanallarını olumsuz etkiler, Reiki’yi işlevsiz bırakır.

Arınma süresi sonrası normal yaşantımızda, sıraladığımız bu zararlı unsurların olumsuz etkileri de aşırıya kaçılmadığı sürece bir ölçüde Reiki sayesinde kontrol altında tutulabilecektir.

Uygulamaya hazırlık:

Her Reiki uygulaması öncesi ve sonrası ellerin akan su ve sabunla yıkanması gerekir. Bunun yapılma imkanı olmayan durumlarda uygulama öncesi ve sonrası avuçların 15-20 kez kuvvetlice birbirine sürtülmesi önerilir.

Reiki uygulaması sırasında hem kendimizin hem de uygulayacağımız kişinin üzerindeki metallerin çıkarılması gerekir.

Uygulama sırasında kol, el, bacak ve ayakların üst üste gelecek şekilde çaprazlanmaması, yani kolların kavuşturulmaması, bacak bacak üstüne atılmaması gerekir.

Bir hatırlatma:

Reiki uygulamalarında yanlış yapma ya da kendimize veya başkasına zarar verme ihtimali yoktur. Evrenin yaşam enerjisi kendi içinde, varlığı hissedilen bir bilgeliğe sahiptir; İlk aşamada tamamen mekanik ve kendi kendine çalışır: Reiki enerjisini almak niyetimiz olmasa bile ellerimizi doğru pozisyonlara yerleştirdiğimizde bizim bilinçli olarak yönlendirmemize gerek kalmadan bedenimiz, ihtiyacı olan enerjiyi kendiliğinden çeker.

En ideal konum, sessiz ve rahat bir ortamda oturarak Reiki’ye konsantre olup bedenimizi hissederek Reiki uygulamaktır. Ancak Reiki’yi televizyon seyrederken, yatarken, başkalarıyla sohbet ederken, yolculuk sırasında araçta otururken, sinemada, maçta… kısacası her ortamda uygulayabiliriz ve her şartta işlevini yerine getirir.

BİRİNCİ DERECE REİKİ UYGULAMA TEKNİĞİ

Reiki uygulama tekniği dereceler arasında temel uygulamalar açısından farklılık göstermez. İleri dereceler sadece temel uygulamanın ruh ve beden bütünlüğümüze sağladığı uyumla hazır hale gelmemiz sonrası ilave ettiğimiz teknikleri içerir ve Reiki uygulamasını hem çok kolaylaştırır hem de güçlendirerek bize yeni ufuklar açar.

Ellerin kullanımı:

Reiki ellerimiz aracılığı ile uyguladığımız bir tekniktir. İki elimiz birlikte kullanılır ve vücudun belirli bölgelerinin üzerine yerleştirilerek her bir pozisyonda 3-5 dakika süreyle durulur. Normal bir Reiki seansı yaklaşık 60 dakika sürer. Ancak çoğu zaman vücudun bütün bölümlerini kapsayan bu uygulama yerine, temel çakraları hedef alan ve yaklaşık 30-40 dakika süren kısaltılmış uygulama yapılır. Asgari sürelere uyulması önem taşımaktadır. Reiki’ye siz ve bedeniniz alıştıktan sonra keşiflere başlayıp, Reiki’nin hislerinizi yönlendirmesiyle sizin için neyin o anda uygun olduğunu bilebileceksiniz.

Temel seans dışında özellikle rahatsızlık hissedilen bir organ mevcutsa, ellerinizi o bölgenin üstüne koyarak ekstra Reiki verebilirsiniz. Bazı önemli hastalıkların ve rahatsızlıkların Reiki ile tedavisinde değişik pozisyonlar, spesifik uygulama tekniği ve farklı uygulama süreleri vardır ve bu konuda özel çalışma, araştırma ve derinleşmeyi gerektirir. Ancak Reiki’de yanlış yapmak ihtimali olmadığından en kötü ihtimalle özel uygulamanız sadece işe yaramayabilir, o kadar.

Reiki uygulaması sırasında ellerinizi yerleştirdiğiniz bölgelerde avuç içlerinizde çeşitli derecelerde ısınma hissedeceksiniz. Bu normaldir. Genellikle bu ısınmanın derecesi ilgili çakranın ihtiyaç duyduğu ve çektiği enerjiyle doğru orantılıdır. Nadir durumlarda hiç ısınma hissedilmemesi, başkasına uyguladığınızda sizin ısınma hissetmeniz ama uyguladığınız kişinin ısınma hissetmemesi veya tam tersi görülebilir. Bütün bu durumlar normaldir ve ısınma olsun ya da olmasın Reiki çalışmaktadır.

Ellerin Duruşu:

Ellerimiz bazı pozisyonlar dışında seans süresince parmaklar bitişik şekilde tutulur. Vücuda bastırılmadan rahatça yerleştirilir. Oturarak veya yatarak kollarımızın ve ellerimizi rahatsız hissetmeyeceğimiz ve yorulmayacağımız bir pozisyon almalıyız.

DOĞRU EL DURUŞ ŞEKLİ




Baş parmaklarımızın elimize bitişik tutulması bir süre sonra sıkıntı verebilir. Bu durumda bazı açılmalar ister istemez olabilir. Bunu çok fazla sorun etmeyin. Reiki huzur içindir; Huzursuzluk yaşamanız için değil! Her an sağlanamayacak ideal koşullar olmasa bile Reiki işini bilir ve mükemmelen yararlı olur.

REİKİ EL DURUŞ POZİSYONLARI VE SIRASI

Kendimize Uygulama ( Kısa uygulama )[/color]




,


REİKİ EL DURUŞ POZİSYONLARI VE SIRASI

Kendimize Uygulama ( Kısa uygulama )





REİKİ EL DURUŞ POZİSYONLARI VE SIRASI
Başkasına Uygulama ( Kısa uygulama )

Samsara Nedir?

SAMSARA

Evrensel Karma yasasıyla bağlantılı olan bir olgu da Samsara gerçeğidir. Samsara kelimesi evrende devamlı olarak gerçekleşen yeniden 'doğum, yaşam ve ölüm döngüsü' anlamına gelmektedir. Samsara döngüsü Karma sayesinde gerçekleşmektedir. Karma yasası Samsara döngüsünü düzenlemektedir.

Samsara olarak adlandırılan 'ölümden sonra yeniden doğum döngüsü' doğum, yaşam ve ölümden oluşan sonsuz bir kısırdöngüdür. Bu döngüyü günlük hayatımızda da yaşarız. Her gün uyanırız ("doğum"), gün boyunca bilinçlilik halinde yaşarız ve gece uyuruz ("ölüm").

Her yedi senede bir beden hücreleri yenilenir ve yeni bir bedene sahibiz. Bu bakış açısından, her yedi senede bir yeniden doğuruz ve yedi yıl önceki insan değilizdir. Geçen her gün, her yedi yılla bireyin deneyimleri farklılaşır ve farklı bir insana dönüşür.

Birey deneyimlerini hazmedip içselleştirerek değişmektedir. Bedende tek değişmeyen şey ruh'tur. Her yedi sene bir yeni bir bedene sahibiz ama ruh değişmezdir. Ruh ve ruh'tan gelen bilinç bizde aynı insan olduğumuza ilişkin hisse yol açar. Bilinç ve hafıza yaşamlarımıza süreklilik kazandırır, ama her yedi sene geçince önceki insanın aynısı değiliz. İnsan farkına varmadan değişmektedir, bireyde aynı insan olduğu izlenimini uyandıran bilincin sürekliliğidir. Böylece her yedi yıldan bir yeni bir bedene sahibiz. Tıpkı bunun gibi, fiziksel bedenin ölümünden sonra yeni bir beden almaktayız.

Ölüm ve yeniden doğum yaptığımız eylemlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Rasyonel evrende rastlantıya yer yoktur. Bu yüzden doğal felaketlerin de karmik nedenleri vardır. Doğal felaketler toplumların yaptığı olumsuz eylemlerin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bir çiftçi tarlasını sürerek karıncaların yuvalarını dağıtmakta ve külle kaplı zengin bir toprak elde etmek için tarlasını yakarak küçük hayvanları da ateşe vermektedir. Bu eylemlerin sonucu olarak çiftçinin evi yanıp kül olursa, buna şaşırmamalıdır.

Karma yasası edimlerin ürettiği tepkilerin biriktirilmesine, insanın eylemlerden sorumlu tutulmasına ve telafi edilmesine olanak sağlamaktadır. Peki, bu yaşamda telafi edilmemiş eylemlere ne olacaktır? Bunun için de yeniden bedenlenme vardır. Ruhi varlık yaptıklarının karşılığını almak için yeniden maddi beden almaktadır. Bu da tekrardoğuş yasasıdır.

Karma ve Tekrardoğuş yasaları birlikte işlemekte ve insanı geçmişe, şimdiye ve geleceğe bağlamaktadır. Ruhi varlık dünyaya birçok defa gelmektedir. Doğum, yaşam, ölüm ve tekrardoğuşun sürekliliği evrensel Karma yasası ile yönetilmektedir. Birey önceki hayatında yaptıklarının sonucunu bu yaşamda almaktadır ve bu yaşamda yaptıklarının sonuclarıyla sonraki hayatında yüzleşecektir. Böylece Karma sebep-sonuç ilişkisinin ahlaki yasasıdır.

Tekrardoğuş yasası gezegenimizde bulunan dini kitaplarda da verilmiştir. Fakat çeşitli dini tarikatlar bu yasanın mevcut olmadığına karar vermiştir. Örneğin, birçok Hristiyan tarikatı M.S. 553 yılında tekrardoğuş kavramını yasakşamıştır. Bu, tarikat uyelerini kontrol etmek için yapılmıştır. Eğer tarikat üyesi tarikat liderinin dediklerini yapmazsa, ebediyen cehennemde yanacaktır. Böylece insanları korku içinde tutarak kontrol etmek için birçok Hristiyan tarikatı evrensel tekrardoğuş yasasını inkar ederek uydurma kavramlar ortaya sürmüştür. Gerçi tekrardoğuş yasasını kabul eden Hristiyanlar da vardır, çünkü İsa tekrardoğuş yasasını çok net bir şekilde açıklamıştır.

Bazı "tantra" tarikatları dünyanın bir okul olduğuna ve ruhun bu dünyaya gelmesinin nedeni de öğrenmek ve gelişmek olduğuna inanmaktadır. Bu tarikatlara göre, ruhun tam gelişmesi için ruh bu evrende yedi veya ondört kere tekrar doğmalıdır. Bu mantıksız inançlar gerçeklere dayanmayan spekülasyonlardan kaynaklanmaktadır.

Birincil olarak Evrensel Ruhtan tezahür eden bireysel ruhlar mükemmeldir ve tam bilgiye sahiptir. Mükemmel bilgiye sahip olan bireysel ruhların bu cahaletle dolu maddi evrende öğreneceği hiçbir şey yoktur. Tam tersi, maddi evrene inen bireysel ruhlar illüzyon enerjisiyle örtülmekte ve sahip oldukları bilgileri unutmaktadır. Tabi ki, cehalet içinde olan bireysel ruhlar bir şeyler öğrenmek zorundadır ama onların maddi evrene gelme nedeni eğitim değildir. Bireysel ruhlar Tanrıdan özgür olma isteğiyle buraya gelmekte ve bu isteği gerçekleştirmek için Tanrıyı unutmak zorunda kalmaktadırlar. İllüzyon enerjisi bireysel ruhu örtmekte, Tanrıyı unutturmakta ve ona özgür olduğu hissini vermektedir.

İkincil olarak bireysel ruh ebedidir ve istediği kadar maddi evrende kalabilir. Maddi evrende kalmak için de bireysel ruh tekrar tekrar bedenlenmelidir. Böylece bireysel ruhlar bu evrende yüzlerce, binlerce, milyonlarca bazen ise sonsuza kadar tekrar doğmaktadır. Bu, ruhun isteğine bağlıdır.

Son zamanlar, varoluşun amacının bireyin ruhsal tekamülü olduğuna dair yaygın bir yanlış anlama ortaya çıkmiştir. Bu, bilgi yetersizliğinden kaynaklanan bir spekülasyondur. Her şeyden önce, eğer varoluşun amacı ruhsal tekamül olsaydı, o zaman etrafımızda sayısız çökmüş ruhlar olmazdı. İkincisi, eğer maddi evren tekamül etme yeriyse, o zaman ruhi düzeyden gelen ruhlar mükemmel değil ve gelişmeye ihtiyaçları var. Bu pürüzlü sonuç iddianın ne kadar mantıksız olduğunu göstermektedir. Gerçek şudur ki, ruhi varlıklar maddi evrene Tanrı'dan bağımsız olarak yaşamak ve Tanrı gibi olmak için gelmektedir. Bu sonuç, "Acaba Tanrı olabilirmiyim?" merakından kaynaklanmaktadır.

Maddi evrene gelen ruhlar bu merakı gidermek için eylemlerde bulunmakta ve Karma ağına yakalanarak Samsara döngüsünde dolaşmaktadır. Bu döngüden kurtulmak isteyen ruhlar ruhsal tekamül araçlarına baş vurmakta ve ruhsal tekamül o zaman başlamaktadır. Böylece maddi evren ruhsal tekamül için değil, meraklı ruhların isteklerini karşılamak için tezahür etmiştir.

Geçmiş hayatlardaki eylemler bireyin şimdiki kişiliğini oluşturmaktadır. Sebep-sonuç yasası olan Karma sürekli bir fenomen olan benliği yönetmektedir. Karma, hem kişiliğin genel özelliklerine, hem de pozitif veya negatif şartlara neden olmaktadır. Karma yasası anlaşıldığında, "masum" bir çocuğun neden feci bir kazada öldüğü ya da büyüyünce nasıl bir canavara dönüştüğü açıklanabilir. Bu yasa, iyi bir insanın niçin hep acı çektiğini ya da kötü bir kişinin neden başarılı olduğunu açıklamaktadır.

Karma hayatın her yönünü kontrol etse de, insan Yoga sayesinde kendi Karma'sını değiştirebilir, Karma'nın gidişatına müdahile edebilir, karmik tepkilerin tezahür etme şeklini etkileyebilir ve onlardan kurtulabilir.

Piyasada bulunan bir "karma" kitabında, "dünyada doğmamızın sebebinin çeşitli karmaların çözülmesi üzerine çalışmak olduğu" yazılmaktadır. Bu tür mantıksız iddia bilgi yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Aslında, bu dünyada doğmamızın nedeni önceki hayatlarda yaptıklarımızdır. Önceki hayatlarda ektiklerimizi biçmek için bu dünyada doğuyoruz. İnsan karmik etkilerden örülmüş bir ağ içinde doğmaktadır.

Ruhi varlığın Karma'sı ve tekrardoğuşu çok boyutlu bir gerçeklik yapısı içinde işler. İnsan aynı anda varoluşun üç boyutunda hareket etmektedir:
1. Fiziksel Boyut
2. Astral Boyut
3. Nedensel Boyut

Bir insan olarak içinde var olduğumuz üç boyut, çok daha büyük bir gerçeğin parçasıdır.

Zamanın akışıyla ruhi varlık "doğum" ve "ölüm" denilen bir süreç aracılığıyla bu üç boyutta bedenlenmektedir. Bu dünyada bir insan olarak hareket eden ruh üç boyuta denk gelen üç bedene sahiptir:
1. Fiziksel Beden
2. Astral Beden
3. Nedensel Beden

Astral boyut sıradan bir insanın algılamadığı bir düzeydir. Fiziksel beden öldükten sonra astral bedende bulunan ruh astral düzeye geçmektedir. Bu bakış açısından astral boyuta hayatın "öte tarafı" deyebiliriz.

Astral boyut üç düzeye ayrılmaktadır:
1. Üst Astral Düzey
2. Orta Astral Düzey
3. Alt Astral Düzey

Bazı kitaplarda üst astral düzeyin cennete, alt astral düzeyin ise cehenneme karşılık geldiği söylenmektedir. Bu yanlış bir yorumdur. Dini öğretilerde söz edilen cennet ve cehennem üst ve alt gezegen sistemleridir. Oysa astral düzeyler dünya gezegenine ait olan boyuttur.

Dünyanın fiziksel boyutuna hakim olan prensip maddedir, astral boyuta hakim olan prensip ise zihindir. Astral varlıkların ince enerjetik bedeni vardır. Ölüm zamanı fiziksel bedeni terk eden astral beden, fiziksel bedenin tam bir kopyasıdır. Yoga teknikleri sayesinde insan potansiyel teteneklerini geliştirince, astral boyutu görebilir ve astral varlıklarla doğrudan iletişim kurabilir.

Üst astral düzeyde pozitif enerjiyle yüklü varlıklar bulunmaktadır. Orta astral düzeyde pozitif ve negatif enerji arasında bir denge tutturmuş varlıklar bulunmaktadır. Alt astral düzeyde negatif enerjiyle yüklü varlıklar bulunmaktadır.

Mutluluk ve memnuniyyet içinde bedenini terk eden ruh üst astral düzeye yerleşir ve orada o mutluluğu yaşayarak uzun süre kalabilir. Dengeli bir insan olarak yaşayan, işine ve ailesine büyük bir bağlılık içinde bedenini terk eden ruh orta astral düzeye geçmekte ve kısa bir süre içinde yeniden doğmaktadır. Büyük acı, nefret ve öfke içinde bedeni terk eden ruh alt astral düzeye yerleşmekte ve orada kapana sıkışarak uzun süre kalmaktadır.

Ruhun yaşadığı duyguya olan bağlılık derecesi onu tutsak eder. Bu bağın ortadan kalkması uzun yıllar almakta ve bu süre boyunca ruhi varlığın olumsuz duygu ve düşünceleri çevresini olumsuz bir şekilde etkilemeye devam etmektedir. Astral varlıklar duygu ve zihinlerinin yarattığı bir dünyada yaşamakta ve çoğunlukla fiziksel bedenlerinin öldüğünün farkında bile olmamaktadırlar.

Yeniden bedenlenme süreci birçok kuralla idare edilir. Alt astral düzeyde bulunan varlıklar bedenlenmek için orta astral düzeye geçmelidirler. Astral varlıkların yeniden bedenlenmesi Karma tarafından yürütülmekte ve idare edilmektedir. Fiziksel dünyada yeniden doğmak için ruhi varlık belli bir ayıklama sürecinden geçmeli ve bir dizi şarta uymalıdır. Yeniden bedenlenmek kolay bir şey değildir.



Alt astral düzeyindeki varlıklar oradaki negatif koşullardan kurtulmak için bu dünyada doğmak ister. Güçlü istek sayesinde bu negatif varlıklar, bazen karmik güvenlik ağının arasından zorla bir yol açıp bir kadının rahmine girebilirler. Ancak böyle bir gebelik doğumla değil düşük ile sonuçlanmaktadır. Genellikle bu tür varlıklar düşürülür ve alt astral düzeye geri gönderilir. Bazen doğmak isteği o kadar şiddetli olur ki, varlık doğum aşamasına erişir. Fakat giriş yönteminin anormal olması sonuçu bu varlık deforme olarak doğmaktadır. Deforme beden varlığın eylemlerini engellemekte ve böylece negatif eğilimlerinin ortaya çıkmasını sınırlamaktadır. Birey ne kadar olumsuz eylemlerde bulunursa, o kadar sınırlı beden almaktadır. Böylelikle Karma bireyin negatif edimlerinin tezahür etmesini engellemektedir. Birey özgür iradesini ne kadar suistimal ederse, o kadar sınırlanır.

Çocukların ebeveynlerine fiziksel olarak benzemelerine rağmen karakterlerinin şaşırtıcı derecede farklı olmasının sebebi tabii ki Karma'dır. Çocuklar ebeveynlerin genetik havuzlarından yararlansalar bile, Karma gen zincirinde değişikliklere neden olmaktadır. Bu nedenle aynı ebeveynlerin çocukları farklı karakterlere sahipler.

Bir çocuk, dünya hakkında fazla bilgi ve deneyim edinmemiş ve sahip olduğu birçok özellik önceki hayatından gelen huyunun devamıdır. Çocuklar kısa süre önce ayrıldıkları astral boyutun anılarını doğumdan sonraki birkaç yıl boyunca taşır. Bu yüzden, bazen çocuklar önceki hayatlarını tüm detaylarıyla anlatır. Orta astral düzeyden gelenlerin önceki hayatındaki aileleri bulunabilir.

Ölüm anındaki hisler, duygular, düşünceler ve istekler astral boyuta götürülmekte ve öteki dünyada sürecek olan varoluş şartlarını belirlemektedir. Büyük bir bağlılık, korku ve acı içinde ölen kişi alt astral düzeye gitmektedir. Yogi ölüm anını bilinçli olarak seçmekte ve fiziksel bedenini terk ederek ruhi aleme yükselmektedir.

Sıradan insan karmik olarak belirlenmiş hayat sürecinin sonuna geldiğinde ölür. İnsan ömrünün sonuna gelmemişse, ağır hastalığa yakalansa bile, kesinlikle iyileşecek ve Karma izin verdiği güne kadar yaşayacaktır. Yogi Karma'nın etkisinden özgür olduğu için istediği kadar yaşayabilir.

Ruhi konularda farkındalığını geliştirmemiş sıradan bir insan ölüm esnasında da olup bitenlerin farkında değil. Fiziksel bedeni terk etmiş olmasına rağmen ölümün gerçekleştiğinin hemen farkına varamaz. Ruh fiziksel boyutta sahip olduğu enerjiyi tutmağa çalışır, bundan beslenir ve fiziksel boyutta faaliyet göstermeye çalışır. Bu enerji bir iki hafta içinde tükenir ve ruhi varlık fiziksel boyutta yaşayan insanlarla irtibat kurmak ve onların enerjisinden yararlanmak için çabalar.

Hala hayatta olduğunu düşünen ruhi varlık dayanılmaz bir açlık ve susuzluk hisseder ama bu hissi gideremez. Acı veren bu durum ruhi varlığın olup bitenleri anlayana kadar devam eder. Ruh fiziksel ölümü kabullendikten sonra Karma ile belirlenmiş yeni yaşamına doğru hareket etmeye başlar.

Yas törenleri ölen kişinin yeni durumunun farkına varmasına yardım etmektedir. Bir kazada veya bir savaşta ölen kişiler ölüm anında gelen korkuya kapılmakta ve alt astral düzeyde bu korku içinde yaşamaktadır. Bu kişiler için "öldüklerini" fark etmek çok zordur ve yüzlerce, bazen binlerce yıl astral boyutta kalmaktadırlar.

Ruhi evrim açısından fiziksel bedene sahip olarak fiziksel boyutta bulunmak çok daha avantajlıdır. Astral boyut, nesnel gerçeklikten daha çok öznel gerçeklik olduğu için tekamül etmek çok zordur. Bu yüzden, evrim etmek için astral boyuttaki varlıklar yeniden fiziksel beden almalıdırlar.

Ölüm anında kişinin bilincini ve enerjisini doğru yönde yönetmesi çok önemlidir. İnsan bilincini tümüyle Evrensel Ruh'a yöneltirse, ruhi boyuta yükselecektir. Ancak dünyadaki herhangi bir şeye veya kişiye zihinsel olarak takılıp kalırsa, astral boyuta geçecek ve yeniden bu gezegende bedenlenecektir.

Doğum ve ölüm detayları geçmiş olaylarla yakından bağlantılıdır. Eğer Yogi belli bir karmik düğümü çözümlemek isterse, ölümü bile erteleyebilir.

Karma ve Samsara olguları açıkça belirlenmiş kurallar tarafından idare edilmektedir. Bu olgular, yerçekimi ve elektromanyetizm gibi doğa yasaları tarafından inceden inceye düzenlenmektedir. Doğum ve ölüm olguları da belirli kurallara göre gerçekleşmektedir.

Ölüm anı geldiğinde kalp atışları durmaktadır. Eğer hayatta kalmak için Karma başka bir imkan sunmuyorsa, ölüm gerçekleşmektedir. Bu yaşamdaki eylemlerin sonuçlarını, karmik tohumlar şeklinde kaydeden astral beden harekete geçer.

Anahata Çakra merkezinde bulunan ruh astral bedene geçer. Bireyin bilinci hangi Çakra düzeyindeyse, ruh ölü bedenden dışarıya o Çakra'dan çıkar. Ruh bedeni terk ettiğinde yaşam güçü ve zihinsel enerji de onunla birlikte gider. Karma ruhun hangi boyuta gideceğini, nasıl yaşayacağını, nerede ve ne zaman doğacağını belirlemektedir. Bireyin Karma'sı ruhun hangi Çakra'dan çıkacağını belirler. Bu da ruhun bedenin ölümünden sonra hangi boyuta geçeceğini gösterir.

Karma yaşam boyunca tüm Çakra düzeylerinde birikmektedir. İnsanın bilinçi hangi Çakra düzeyindeyse, o düzeydeki karmik tepkiler bireyin davranışlarını ve karakterini en çok şekillendirmektedir. Bireyin ruhi gelişimi ölüm anındaki en aktif Çakra'yı belirler. Ruh bu Çakra düzeyinden bedeni terk eder ve bu düzeyde birikmiş Karma sonraki yaşamı en çok etkiler.

Güçlü maddi bağlılık Karma'sına sahip olan insanın ruhu Muladhara Çakra'dan bedeni terk eder ve astral boyutun alt düzeyinde ıstırap dolu bir yaşam sürer. Bu ruhi varlıklar çok bencildirler ve bağlılıkları o kadar kuvvetlidir ki uzun süre tekrar doğmaktadırlar.

Güçlü cinsel bağlılık Karma'sına sahip olan insanın ruhu Svadhisthana Çakra'dan bedeni terk eder ve kendini astral boyutun orta düzeyinde bulur. BU ruhi varlıklar Karma'larına göre bir süre sonra bedenlenmektedir.

İşine ve görevine kuvvetli bağlılık Karma'sına sahip olan insanın ruhu Manipura Çakra'dan bedeni terk eder ve astral boyutun üst düzeyinde zevkli yaşam sürer. Bu ruhi varlıklar rüya gibi neşeli yaşama kendilerini kaptırırlarsa, uzun süre yeniden doğmazlar.

Yaşamını kişisel kazancından ziyade insanların iyiliğine adamış, sevgi ve şefkatla dolu insanın ruhu Anahata Çakra'dan çıkmakta ve cennet denilen bir üst düzey gezegen sistemine ulaşmaktadır. Ruhi varlıklar cennet gezegenlerinde ya haz dolu yaşama kendini kaptırır ya da Yoga yaparak ruhi tekamülüne devam eder.

Spiritüel öğretmenlik yapan kişinin ruhu Vişuddha Çakra'dan bedeni terk eder ve daha üst gezegen sistemine ulaşır. Burası sevgi ve zeka ile dolup taşan bir boyuttur. Burada ruhi varlıklar Yoga yoluna devam eder.

Reiki ve Şifa Veren Buda kitabından

Reiki ve Şifa Veren Buda




Maureen J. Kelly; Çeviren: Fevziye Peker
Okyanus Yayıncılık; Tıp, Hastalıklar ve İlaçlar;
İstanbul, 2005, 16 x 24 cm., 191 sayfa, Türkçe, Karton kapak, ISBN 9756529296


Çok tanınan Amerikalı bir Reiki Üstadı bir gün bana 'Reiki'nin ötesine geçtiğini' Üstatlık düzeyinde geçirdiği birkaç yılın sonunda bir Reiki uygulayıcısı, sanki bir çıkmaz sokağa sapmış gibi hissedebilir. Böyle bir şey olduğu zaman, daha fazla derinlik ve anlayışa sahip olmak amacıyla Reiki'nin kaynağına, zengin ve anlaşılması güç mirasına geri uzanmak gerekir...

(Arka Kapak'tan)

Sabah Yogası

Günler aydınlandıkça vücudumuz daha fazla hormon salgılamaya ve daha çok oksijen almaya başlıyor. Metobolizma ve hücre yenileme süreçlerini uyararak bu işlemleri hızlandırıyor. Kış gelince devreye giren "enerjini sakla" sinyali ilkbaharla "tüm enerjini ortaya dök" e dönüşüyor.

Sabahları uyanmak her zamankinden daha mı zor geliyor? Şaşılacak bir şey yok, vücudunuza güvenmelisiniz: İlkbaharın gelişine inatçı bir tembellikle tepki veriyor. Özellikle sabahları güne başlarken büyük zorluklar yaşayabilirsiniz ve ne yazık ki bu mevsimsel yorgunluğun nedeni henüz tam olarak açıklanamadı.

Doktorlar bunun, organizmanın karanlık kış aylarında yeterli vitamin, mineral ve eser elementlerle beslenemezken, bağışıklık sistemi için çok fazla enerji harcanmasından kaynaklanabileceğini düşünüyorlar.

Sabah yogası size etkin tazelenme önerileri sunuyor.

GÜÇ DALGALARI

Beş dakikalık keyif: Kalkmadan önce yatakta bir süre daha uzanın ve kapalı gözlerle, size gün içinde enerji verecek bir yer hayal edin. Örneğin dalgaların sahile vurduğu bir deniz kenarı, gün doğarken ilk güneş ışıklarının aydınlattığı ıssız bir kumsal…Bu esnada, avuç içleri birbirine bakacak şekilde ellerinizi birbirine yapıştırırsanız konsantrasyonunuz artar.

GÜNE CANLI BAŞLAYIN

Vücut, sabahları metabolizma için enerjiye ihtiyaç duyar. Çünkü, uyurken karaciğerdeki karbonhidrat deposu boşalıyor. Depoyu yeniden doldurmak için en ideali, tahıl ve meyve. Örneğin, müsliyi muz ve fındıkla karıştırın. Bu karışım, mutluluk hormonu, B6 gibi stres önleyici vitaminler, magnezyum ve potasyum içeriyor. Ayrıca süt, canlandırıcı etkiye sahip bir aminoasit olan fenilanin sağlıyor vücuda. Kuru karanfil ve ginseng çayı, dolaşım sistemini kahveden daha iyi uyarıyor. Ekstra enerjiye ihtiyacı olanlar için: Aç karnına, içine bir limon sıkılmış bir bardak sıcak su içebilirsiniz.

DERİN UYKU İZLERİ….

Uykunun izleri yüzünüzden bir türlü gitmek bilmiyor mu? Bu sorunu iki küçük havlu rahatlıkla çözebilir. Bir tanesini sıcak diğerini buz gibi soğuk suya daldırıp sıkın. Havluları değişimli olarak 15 saniyelik sürelerle yüzünüze bastırın. Beş kez tekrarladıktan sonra tazelenmiş olarak güne başlayabilirsiniz.

DUYULAR İÇİN ENERJİ

Gözleriniz bir türlü açılmak bilmiyor ve kendinize gelmeniz iyice gecikiyorsa, buzdolabında bekleteceğiniz göz jeli size yardımcı olur. Termal su ve soğuk süte batırılmış pamuğu gözlerinizin üstünde 10 dakika bekletmek de ferahlatıcı etki yaratıyor.

Burun yoluyla canlılık: Üstüne birkaç damla nane yağı döktüğünüz mendili burnunuza tutup derin nefes alın. Hemen zihninizi açacaktır. Bedeniniz duştan sonra bile uyumaya devam ediyorsa, canlandırıcı bir vücut spreyi iyi gelir. Özellikle de bacaklarınızda daha etkili sonuç alırsınız.

Kulak yoluyla canlılık: İşaret ve başparmağınızla kulak kepçelerinizden tutup güçlüce çekiştirin. Sonra yukarıdan aşağıya doğru kulağınıza masaj yapın. Size baştan aşağıya canlılık verecektir. Çünkü kulakta bütün vücuda ait çok önemli refleks merkezleri bulunuyor.

ENERJİ DEPOLAYIN

Gevşemiş bir şekilde ayakta durun, ayak parmaklarınızla yeri hafifçe kavrayın. Yüz kaslarınızı gevşetin ve gülümseyin. Kollarınızı yana doğru açın ve yavaş yavaş yukarı doğru kaldırın. Nefes alın ve kafanızın üstünde birleşecek şekilde kollarınızı kaldırmaya devam edin.

Şimdi kollarınızla enerji toplayıp kafanızın içine doldurduğunuzu düşünün. Nefesinizi verin ve yavaşça vücudunuzun yanına bırakın. Bu sırada vücudunuz kat kat enerjiyle dolacak. Sonunda bacaklarınıza doğru hızlı bir el hareketiyle bütün yorgunluğunuzu dışarıya atın.

KAHRAMAN DURUŞU

Bacaklarınızı iyice yanlara doğru açın, ayaklar ileriye doğru bakmalı. Kollarınızı, omuz hizasında yanlara doğru uzatın, avuçlarsa aşağıyı göstermeli. Parmaklar, dirsekler ve omuzlar aynı hizada nefesinizi verin ve sağ dizinizi hafifçe bükün. Başınızı bükülen dizinizin yönüne çevirin. Çenenizi hafif yukarıya kaldırın ve ileriye doğru bakın. Kendinizi rahatsız hissetmeye başlayıncaya kadar bu pozisyonda durun.

GÖKYÜZÜNÜ TAŞIYIN

"Ve yeryüzünü hissedin" diyor bir Uzakdoğu egzersizi: Bacaklarınızı kalçanızın genişliğinde açın, dizinizi gevşetin. Nefes alırken sağ kolunuzu yukarıya doğru kaldırın, sol kolunuzu bacağınıza bastırın. 2-3 saniye nefesinizi tutun. Nefesinizi verin, kolların yerini değiştirin. Bunu 8 kez tekrar edin.

GÜÇ VEREN NEFES

Hemen hücrelere oksijen taşıyor: Yatakta oturun, burnunuzdan hızlı hızlı 10 kez nefes alıp verin. Dik durun, derin nefes alın ve bu sırada kollarınızı öne doğru kaldırın. Yavaşça nefes verin, kollarınızı indirin. Bunu 15 kez tekrarlayın.

BAŞTAN AYAĞA TAZELENMEK

Yüzünüz yorgun mu görünüyor? Japonların uyguladığı Do-In masajı size iyi gelecektir.

1- Kaşlarınızı işaret parmağı ve başparmağınız arasında tutun ve burun kökünden şakaklara doğru sıkıştırarak masaj yapın. 3 kez tekrarlayın.

2- Her iki işaret ve orta parmağınızla daire çizerek burun kökünden ucuna kadar masaj yapın. Bunu üç kez tekrarlayın. Biraz destek de ayaklarınıza vermelisiniz: Ayaklarınızı kremleyin, baş parmaklarınızı kullanarak, daire şeklinde hareketlerle ayağınıza aşağıya ve yukarıya doğru masaj yapın.

Sonra ayak parmaklarınızı tek tek işaret ve baş parmağınızın arasına alıp hafifçe parmak köküne doğru bastırın. Sonra da her bir ayak parmağını tutup hafifçe çekiştirn.



Alternatif Tıp,tamamlayıcı tedavi,şifalı bitkiler,şifa,reiki,yoga,taşlar,
meditasyon,biyoenerji,fitoterapi,tıp,sağlık

Yoga'nın Amacı Nedir?

Yoga'nın Amacı Nedir?

Yoganın amacı; kişinin vücut ve ruh dengesini yakaladıktan sonra kişisel aydınlanmasını sağlamaktır.
Fiziksel, ruhsal ve zihinsel bedenlerimizin birleşmesiyle 'Tanrı Bilinci'ne erişmektir.
Bu Tanrı Bilinci meditasyonun son aşaması olan Samadhi'dir.

Yoganın Tanımları - Yoga Biçimleri



Yoga bir çok farlı dalları olan bir bilimdir.
Yoga çeşitli din mensuplarınca uygulanmakla birlikte, hiçbir dinsel unsuru konu edinmeyen, çeşitli derinliklerde trans hallerinin, içe dönme halinin, “değişik şuur hallerinin sözkonusu olduğu bir nefsini denetleme sistemidir.
Yoga maya aleminin (yaşadığımız, aldatıcı illüzyonlardan ibaret olan dünya) ötesindeki birtakım hakikatlere ulaşmayı amaçlayan ve bu nedenle maya aleminden duyumlarımla gelen aldatıcı etkilere kapıları kapatarak duyum sınırları ötesindeki aşkın realitelere ulaşmaya çalışan mistik bir yoldur.
Yoga eşyayı (nesneleri) göründükleri gibi değil de, oldukları gibi görebilmeyi amaçlayan, bu amaçla aşama aşama yükselen şuur hallerinin deneyimlendiği spiritüel bir eğitimdir ki, bu aşamalar şuurun iç realiteye yönelmesinden yüksek şuur haline (samadhi) varıncaya değin 7 aşamadan oluşurlar.

Yoga-Sutra’lar ve yedi aşama

Yoga hakkındaki en eski metinler Patanjali adlı yoginin yazdığı Yoga-sutra'lardır. Patanjali’nin kim olduğu ve bu metinlerin ne zaman yazılmış olduğu halen tartışmalı bir konudur. Yoga-sutralar 4 bölümden oluşur:
Samadhi halini ve ilkelerini açıklayan bölüm.
Samadhi haline ulaşma araçlarını ve disiplinlerini açıklayan bölüm.
Psişik (paranormal) yetenekleri (siddhis) açıklayan bölüm.
Kurtuluştan (aydınlanma) söz eden bölüm.
Patanjali’ye göre, sekizinci aşama olan Samadhi’ye ulaşabilme yolundaki 7 aşama şunlardır:
1- Yama: Ahimsa, Satya, Asteya, Brahmacarya, Aparigraha olmak üzere beş bölümden oluşur.
2- Niyama: Sauca, Santosa, Tapa, Svadhyaya, Isvarapranidhanat olarak beş bölümdür.
3- Asana: Bedensel dururuşları içerir.
4- Pranayama: Çeşitli, solunumu denetleme yöntemlerini içerir.
5- Pratyahara: Algıların denetlenmesi demektir.
6- Dharana: Meditasyon nesnesine odaklanmayı belirtir.
7- Dhyana: Zihnin tam olarak denetim altına alınması demektir.
SAMADHİ ise,özne ile nesnenin ya da, gözleyen ile gözlenenin bir olması demektir. Samadhiye varınca Y O G A tamamlanmış olur.

Yoga Biçimleri

Hindistan'ın kutsal kitabı Bhagavad Gita'ya göre yoganın çeşitli uygulamaları vardır. En çok ilgi toplayanlar: Jhana Yoga, Karma Yoga, Bhakti Yoga, Mantra Yoga, Raja Yoga, Tantra Yoga, Kriya Yoga, Swara Yoga ve Hatha Yoga (İzer, Müheyya; Çağdaş Yoga).
Başlıca Yoga biçimlerinin Tanımları:
Bhakti-Yoga: İlahiliğe sevgi ve tapınmayla erişmeyi önerir.
Hatha-Yoga: Aslında bir yoga biçimi değildir. Batı’da yanlış algılanmıştır. Yalnızca Raja-Yoga’nın bir tekniğidir. Üstün şuur hallerine hazırlık uygulamalarından ibarettir. Çeşitli arınma egzersizlerine ve bedensel pozisyonlara dayalı bir tekniktir. Batı’da daha ziyade fiziksel sağlık amacıyla uygulanmaktadır.
Jnana-Yoga: Bilgi yolu olarak kabul edilen Jnana-Yoga, aşkın realitelere, aydınlanmaya bilgi ve zihinsel analiz yoluyla ulaşmayı önerir. Bu sistemde gözlem, çalışma ve deneyim yoluyla kazanılmış bilgiler hakkında meditasyon yapılır.
Karma-Yoga: Diğerkamca hizmet yolu olarak kabul edilir. Karma-Yoga kişinin görevlerini yerine getirmesini, bununla birlikte yerine getirdiği görevlerden bir karşılık beklememesini, yani yaptığı hareketlere ve sonuçlarına ilgisiz kalmasını önerir.
Mantra-Yoga: Mantralar kullanan bir sistemdir, dua ve ses yolu olarak kabul edilir.
Raja-Yoga: En metafizik yoga olarak kabul edilir. Kimilerince bu, aydınlanma yolundaki diğer bütün yoga yollarını kapsar. Konsantrasyon, nefes denetimi, bedensel pozisyon, meditasyon ve kontamplasyon aracılığıyla zihni denetleme olarak tanımlanır.
Kundalini-Yoga: Kundalini gücünü uyandırmaya ağırlık verir. Bu amaçla bedensel pozisyonlardan ve mantralardan yararlanır.
Laya-Yoga: Kundalini gücünü uyandırmak amacıyla, meditasyon, nefes denetlemesi, mantralar, vizüalizasyon ve bedensel pozisyonlar kullanan yol olarak tanımlanır.
Ölüm Yoga’sı: Tibet’te uygulanan bir yoga biçimidir. Kişinin imajinasyonunu,duygu ve düşüncülerini denetleyebilmesi amacına yönelik bir disiplin içerir. Bu yogada yapılan deneyimler, Tibet yogilerine göre kişiyi ölüm-ötesine de hazırlar, yani kişiye ölüm sonrası yaşamında büyük kolaylık sağlar.

Yoga'nın Amacı

Farklı yoga türlerinin amaçları hemen hemen birbirinin aynıdır: İnsanı "esir" eden duygu ve düşüncelerden kurtararak yücelmesine yardımcı olmak

Gerçek Yogiler

Batı’da yoga biçimlerinin oluşmasında ve yayılmasında en büyük etki Teozofi Cemiyeti’nin yanı sıra, Ramakrishna, Sri Aurobindo, Ramana Maharishi ve Yogananda adlı Hintli mistiklerden gelmiştir. Yoga felsefesinde psişik yetenekler elde etmek gibi bir amaç yoktur. Yani psişik yetenekler amaç değil, sonuçtur. Yogi sözcüğü yoganın Batı’da ilk geçişi sırasında yanlış kavranmış bir sözcüktür. Batı’da yogi denildiğinde ilk zamanlarda, genellikle vücuduna garip şekiller verebilen, birtakım gösteriler yapan, saçı sakalı ve tırnakları uzamış, temiz olmayan insanlar akla gelmekteydi. Kimilerine göre bu imajın yaygınlaşmasına neden olanlar yoganın şarlatanlarıdır. Aslında Yogi adı Asya’da hazırlık aşamalarını çoktan geçmiş, zihinsel deneyimin ileri aşamalarına başlamış kimselere verilen bir addır. Asya’nın çeşitli ülkelerinde rastlanan bu gerçek yogiler, ıssız dağlarda ve ormanlarda inzivaya çekilmiş, dinle ilgilenmeyen, mal mülk edinme ve evlenme gibi hedefleri olmayan, az yiyen, az konuşan, az hareket eden, çeşitli uygulamalarla nefsini terbiye etmeye çalışan, şiddete karşı olan kimselerdir. Uzmanlar yoganın yanlış tanıtılmasının halen sürdüğüne, günümüzde, Hint’te değerli biri olamayacaklarını anlayan ve bu yolu gereğince bilmeyen pek çok Hintli’nin farklı ülkelere göç edip mürit grupları edindiklerine ve yoganın çıkar amaçlı olarak kullanılabildiğine dikkat çekmekteler. Oysa Asya’daki gerçek yogiler mala mülke değer vermeyen, henüz kendisinin kurtuluşa ermemiş olduğunu bildiğinden öğrenci edinmek için de bir çaba göstermeyen kimselerdir.

Kökenleri ve Tarihi

Geçmişi, genellikle 4000 yıla tarihlenen yoga, Alman Profesör Max Mueller'e göre 6000 yıla dayanmaktadır. Faklı kaynaklar yoganın çıkışını daha bile eskiye tarihlemektedirler. Avrupa'da ise yoga, 40-50 yıldan bu yana ciddi anlamda tanınmaktadır. Bunun nedeni bilimin, yogilerin (yogayı uygulayanların) binlerce yıl önceki bulgularının doğruluğunu ancak bugün kanıtlamakta olmasıdır. Yogayı ilk kimin uyguladığı tam olarak bilinmiyor. Yoga, geçmişte, kulaktan kulağa, üstaddan öğrenciye aktarılan bir bilimdi (İzer, Müheyya; Çağdaş Yoga).
Meditasyon halindeki ilk Yogi imajları yapılan kazılarda 6-7 bin yıl önce yaşandığı düşünülen Indus Vadisi Uygarlığında tespit edilmiştir. Yoga'nın yer aldığı ilk yazılı kayıtlar M.Ö. 1500-1200 yılları arasında kodifiye edilen Rig Veda'da yer almaktadır. Rig Vedalar şifahen aktarıldığından Yoga'nın ortaya çıktığı zaman dilimini kesin olarak tayin etmek imkansızdır. İlk yoga metini yoganın babası Patanjali tarafından yaklaşık M.Ö. 200 yılında yazılmış, bu yoganın ilk üstadıdır ve metinde kişinin zihnini sükunete kavuşturması ve sonsuza katılması için gereken "sekiz kol/basamak" ile Yoga tarif edilmiştir.
Yoga'nın ilkeleri ve hedeflerinin ilk kez tam tarifi M.Ö. 8 ve 4. yüzyıllar arasında derlenen Upanişadlarda bulunmaktadır. Upanişadlarda harici tanrılara sunulan kurbanlar ve seremoniler yerini dahili kurban ve Yüce Varlıkla (Brahman veya Mahatman olarak işaret edilir) ahlaklı olmak, nefsi zapt etme ve zihnin talimi yoluyla bir olma haline bırakan bir anlayışa bırakmıştır.
Patanjali'nin Yoga Sutralarındaki klasik yoga, altı "orthodox" (Bu ifadeyle Vedaların otoritesinin kabulü anlaşılır) darshana (Hindu felsefe okulları)'dan biridir. "Yoga" olarak bilinen Hindu felsefe okulunun kökeni yine Hindu felsefe okullarından olan Samkhya ile Upanişadlardadır.

Yoga ve Din

Yoga bir Din değildir, kişinin bedeni, zihni ve ruhunu birleştirmesine yarayan eski bir bilimdir; yoga sözcüğü de zaten birlik anlamına gelir. Batılılar birlik kavramının yerine bütünlük sözcüğünü kullanabilirler. Yoga duruşları bedeni iyileştirmek ve gençleştirmek, güçlü duyguları sakinleştirmek ve zihni berak bir hale getirmek için geliştirilmiştir, duruşlar yanlızca bu amaçla yapılabilir. Bununla birlikte, çalışmanın gerçek ürünü meditasyon olduğu kabul edilir (Kelder, Peter; Tibet'in Gençlik Pınarı, ikinci kitap)
Hindu, Budist ve Jain geleneklerinde yoganın manevi/ruhsal hedefleri yoganın bir parçasını oluşturduğu dinlerden ayrılabilir görülmektedir. Bazı yogiler dini daha çok kültür, değerler, inançlar ve ritüeller, yogayı da daha çok kendi kendini gerçekleştirmek (self-realization)yani yüce hakikatin doğrudan deneyimi olarak görerek din ile yoga arasında süptil bir ayırım yaparlar. Sri Ramakrishna dini kabuk doğrudan deneyimi ise öze benzetmektedir. Her ikisine de ihtiyaç vardır "fakat eğer kişi öze ulaşmak istiyorsa kabuğu aşmalıdır".



Alternatif Tıp,tamamlayıcı tedavi,şifalı bitkiler,şifa,reiki,yoga,taşlar,
meditasyon,biyoenerji,fitoterapi,tıp,sağlık
Yoga; gelişimi ve türleri

İndus vadisinde yapılan kazılarda ortaya çıkartılan bazı taş mühürlerde yoga duruşlarını gösteren figürlere rastlanmıştır. Yogaya ilişkin ilk yazılı kaynaklar ise Veda’lardır (Rig-Veda, Sama-Veda, Yajur-Veda, Atharva-Veda). Vedaların ardından Brahmana, Aranyaka ve Upanişad'lar yazılmıştır. Tahminen 2 bin yıl önce Patanjali tarafından Yoga öğretimi çok kısa bir şekilde Yoga-Sutra kitabında anlatılmıştır. Yoga- Sutra’da anlatılana göre Raja Yoganın, yani orijinal yoganın, sekiz basamağı şunlardır;
1. Yama - Ahlaksal kurallara uymayı öğretir. Şiddeti, hırsızlığı, açgözlülüğü, kişinin kendi nefsine hakim olamayışını yasaklar. 2. Niyama - Öz disiplini öğretir. Saflığı, sadeliği ve çalışmayı hedefler. 3. Asana - Belirli pozisyonlardaki vücut egzersizleridir. 4. Pranayama - Belirli ritimlerde nefes alıp vermeyi öğretir. 5. Pratyahara - Duyguları kontrol etmeyi sağlar. 6. Dharana - Belli bir fikir üzerinde konsantre olmayı öğretir. 7. Dhayana – Meditasyon çalışmalarıdır. 8. Samadhi - Meditasyonun ulaşacağı son hedef olup; beden ve duyular dinlenirken, aklın ve ruhun uyanık kalması, üstün bilince erişme halidir.
Zaman içerisinde yoga farklı uygulamalar ile farklı ekollere ayrılmıştır. MÖ 300 yılında yazılan ve Hint destanının önemli bir bölümünü oluşturan Bhagavad Gita da, yoga, birer yaşam disiplini olarak Karma Yoga, Bhakti Yoga ve Jnana Yoga olmak üzere üç temel bölümde incelenmiştir.
Karma Yoga: Sanskrit bir sözcük olan “karma”, davranış/ eylem demektir. Karma yasasına göre her hareketin bir sebebi ve bir de sonucu vardır ve bunlar bağıldır. Karma yoga bireyin hareketlerinin neden ve sonuçlarına odaklanan doğru hareket ve kendini düşünmeden yardım yoluyla, Tanrı’yla bütünleşmeyi sağlayan bir yaşam tarzı uygulamasıdır.
Bhakti Yoga: Sevmek ve kalbini kutsal olana açmak, kişisel adanmanın mistik bir yolu olan bhaktinin amacıdır. Bhakti, “Kutsal olana hizmet etmek” demektir. Sevgi ve tam bir teslim oluşla, tüm yaratılmışlarda mevcut olan ilahi öze yol almaktır. Bu yolun İslam sufizmi uygulamaları ile benzerlik gösterdiği ve Mevlana’nın aşk yolu ile yaratana kavuştuğu söylenebilir.
Jnana Yoga: Bilgelik yoludur ve en zor yol olarak düşünülür, çünkü anlama ve sezgi yeteneğinde radikal bir değişiklik gerektirmektedir. Amaç, hepimizin içinde olan bilgiyi sorarak, meditasyon yoluyla ve düşünerek araştırmaktır. Jnana öğrencisi zihnini kendi doğasını araştırmak ve Tanrı yoluyla bilgiye ulaşmak için kullanır. Zaman içinde meditasyonda verimi ve etkinliği artırmak için çeşitli uygulamalar bu ekol altında geliştirilmiştir. Bunlardan bir tanesi de bugün Batı’da dahi yaygın bir uygulama alanı bulan “Hatha Yoga” dır.
Hatha Yoga: Fiziksel ve zihinsel mükemmelliğin yolu olan Hatha Yoga, modern batı yaklaşımına göre öncellikle bir fiziksel terapi formudur. Ancak Hatha Yoganın temel kitabı “Hatha Yoga Pradipika” Hatha Yogayı Raja Yogaya başlamanın bir yolu olarak gösterir.

Hatha Yoga Felsefesi ve Egzersiz Sistemi

Sanskrit dilinde "Ha" sözcüğü hem olumlu akım(pozitif), hem de güneş, "Tha" sözcüğü ise olumsuz akım (negatif) ve ay anlamına gelmektedir. "Hatha Yoga" bu iki akımın ya da enerjinin uyumlu birleşimi anlamak amacıyla verilmiş bir addır. Yogilere göre insanın sağlığı bu iki enerjinin bedende dengeli bir biçimde seyrine, dolaşımına dayanır. Bu enerjilerden biri dengesini yitirdiğinde bir hastalığın belireceğine inanılır. Hatha Yoga sağlıklı yaşamın yolunu gösteren bir yöntemdir (İzer, Müheyya; Çağdaş Yoga).
Hatha Yoga çalışmaları 3 temel temrin üzerinde durur; Pranayama (Nefes Egzersizleri), Asana(yoga postürleri) ve meditasyon.
Pranayama / Nefes Egzersizleri: Sanskritçeden incelendiğinde Prana; hava ve havadaki yasam enerjisi, Yama; kontrol etme ve yönlendirme ve Pranayama; hayat enerjisinin kontrol edilerek yönlendirilmesi olarak ifade edilebilir.
Yine, Sanskrit kök prana, “nefes” sözcüğünü de karşılamaktadır, ancak yogada Prana salt nefes demek değildir. Yoga felsefesi evrende görülen her oluşun Prana'nın tezahürü olduğunu ve evrende tezahür eden enerjinin bütününe Prana adı verildiğini ifade etmektedir.Prana solunum hareketine neden olan güçtür, nefesteki canlılıktır ancak onu salt güç diye adlandırmak yanlış olacaktır, zira güç sadece onun bir tezahürüdür.
Nefes yoluyla pranayı alış veriş Pranayama'dır. Yoga felsefesinin babası Patanjali, Pranayama' hakkında ayrıntılı bilgi vermemektedir, ama daha sonraları başka yogiler konu üzerinde gelişmeler kaydetmişler, buluntularını bilimsel hale getirmişlerdir. Yoga Sutra’da Patanjali, Pranayamayı bir yöntem olarak kabul etmekle birlikte buna takılıp kalmamıştır. " Nefesle havayı dışarı atın, sonra ciğerlerinize çekip bir müddet tutun, böyle yapınca varlığınız biraz daha sakinleşecektir." bu bilgi ile başlayan akım daha sonra Pranayama adı ile başlı başına bir bilim olmuştur.
Düzgün nefes alıp verme vücuttaki pek çok fonksiyonun düzgün işlemesini sağlamaktadır. Pranayama çalışmalarında doğru nefes tekniği ile ; Kanın temizlenmesi, vücuttaki zehirli maddelerin atılması, Solunum esnasında akciğerlerin genişleyip daralması ile karın bölgesine yapılan masajın sindirim organları, karaciğer, böbrekler vb organların olumlu etkilemesi Göğüs kafesinin daralması ve genişlemesi sayesinde koroner damarlardaki tıkanmaların önlenmesi, Kronik soğuk algınlığı, sinüzit, alerji, horlama vs gibi rahatsızlıkların hafiflemesi söz konusudur.
Solunum tekniklerini uygulayıp tam verim alabilmek için; düzenli pratik yapmak, çalışmaları dik duruşta (oturarak, ayakta yaslanarak) ve temiz havada yapmak gerekebilir. Burun kanatlarının kontrollü değişimiyle solunum (Anuloma Viloma), diyafram kullanımıyla gerçekleşen solunum (Kapalabathi), karın solunumu, göğüs solunumu gibi çeşitli uygulama biçimleri mevcuttur.
Asana / Yoga Postürleri: “Asana” Hatha Yoga duruşlarına verilen ad olup, kelime anlamı itibarı ile "rahat duruş, hoş duruş, latif poz" olarak ifade edilmektedir. Hatha Yoga asanaları koordine edilmiş beden pozları ve nefes tekniklerinin fizik beden, zihinsel yapı ve ruh varlığı üzerindeki tesirlerini belirli konsantrasyonlar ile deneyimlemektir.
Daha önceden de belirtildiği gibi Hatha Yoga, Raja Yoga için bir hazırlıktır. Hatha Yoga'da birçok Asana varken, Raja Yoga'da sadece birkaç tane Asana vardır ve nihai olarak tek bir Asana'ya varılmaktadır ki buna Dhyana Asana ya da meditatif poz denir.
Bunun yanında her bir asana, kendi grubuna göre fizik yapıyı dengelemekte, esnetmekte, katı ve sert haldeki kas yapılarını gerektiği zaman sertleşecek şekilde uzun ve esnek hale getirmektedir. Hatha Yoga çalışmaları bir zayıflama yöntemi olmamakla birlikte vücudun bu şekilde esnetilmesi onun gereksiz dokulardan kurtulmasını ve böylece form almasını temin eder. “Asana'lar, Hatha-Yoga'nın ilk adımını oluşturduklarından uygulayıcıya ilk aşamada açıklanır. Asana'lar kişiyi dayanıklı, hastalıklardan uzak, eklemlere bağlı uzuvları da hafif kılar” Asanalar beden sağlığı için önemli egzersizlerdir ve günlük yaşantıda bedeni zorlamadan rahatlıkla uygulanabilir. Yüksek ya da orta şiddetli sportif egzersizlerde kaslar kasıldığında depolanmış şeker parçalanarak laktik aside dönüşür ve bir enerji açığa çıkarır. Laktik asidin daha sonra su ve karbondioksite dönüşmesi gerekir, bunun için de oksijene ihtiyaç vardır. Egzersiz sonrası kaslarda laktik asit birikmesi beraberinde yorgunluğun azalmasını sağlayan bir toparlanma sürecini getirir. Oysa Hatha Yoga duruşlarında oksijen alımı fazla olduğundan oksijen borçlanması daha az, toparlanma süreci daha kısa olacaktır. Yogik asanalar sinerjik ve antagonist kasların düzgünlüğünü, esnekliğini ve dayanıklılığını geliştiren izometrik egzersizlerdir ve araştırma sonuçları asanaların statik motor performansı, el-göz koordinasyonunu, kardiovasküler dayanıklılığı, anareobik gücü geliştirdiği, 6-12 aylık çalışmanın esneklik süresi ve dayanıklılık performansında artış, aşırı bitkinlik hallerinde azalış sağladığını göstermiştir. Meditasyon: Meditasyon, Raja Yoga'nın yedinci basamağı Hatha Yoga çalışmalarının son basamağındaki uygulamadır. Meditasyon bir şuur akışıdır, şuurun bir sıçrayışı, bir çekişi ya da itimi değildir. Meditasyon, benlik-analizi veya yaşamın ideallerine olan adanma denilebilecek kişinin kendi Özben'ini samimi olarak araştırması yoludur. Hatha Yoga Pradipika’ da meditasyon “aklın doğal durumu” olarak ifade edilmektedir.
Meditasyon, yoganın temel taşlarından biridir. Yoga ile ulaşılacak, evrenle birleşip bütünleşme haline meditasyon uygulaması olmadan gelmek mümkün değildir. Örneğin, İslam Sufizminde benzer uygulamalara sıklıkla rastlanmaktadır ki, en bilinen örnek “sema” meditatif hal sağlanmadan uygulamada devamlılığın kolay kolay gerçekleşmeyeceği bir çalışmadır. Yogada uygulanan mantraları, yani kutsal sözleri tekrarlayarak gerçekleştirilen meditasyonun sufizmdeki karşılığı “zikir”dir. Uygulamada solunuma ya da sema veya duaya odaklanma gibi farklılıklar olsa da, meditatif hale geçildiğinde karşılaşılan fizyolojik değişimler aynıdır. Bunu yanında her iki meditasyon esnasında da kişilerin neşeli, güçlü duygular, zamansızlık hissi, farkındalıkta artış, zihinsel dinçlik, iyi olma hissi ve genel gevşeme hissettiklerini ifade ettikleri görülmektedir.
Meditasyon teolojik felsefedeki görüntüsünün dışında gündelik yaşamda kolaylıkla yer alabilmiş bir mental aktivitedir. Duyulardan kaynaklanan düşüncelerin artık söz konusu olmadığı bir bilinç durumudur ki buna göre, meditasyon düşüncenin konsantre olunan konuda doğru ve düzenli akışı olup konsantrasyonun hemen arkasından ortaya çıkan hal olarak ifade edilmektedir.

Yoga ve Din

Yoga ve Din



Yoga bir Din değildir, kişinin bedeni, zihni ve ruhunu birleştirmesine yarayan eski bir bilimdir; yoga sözcüğü de zaten birlik anlamına gelir. Batılılar birlik kavramının yerine bütünlük sözcüğünü kullanabilirler. Yoga duruşları bedeni iyileştirmek ve gençleştirmek, güçlü duyguları sakinleştirmek ve zihni berak bir hale getirmek için geliştirilmiştir, duruşlar yanlızca bu amaçla yapılabilir. Bununla birlikte, çalışmanın gerçek ürünü meditasyon olduğu kabul edilir (Kelder, Peter; Tibet'in Gençlik Pınarı, ikinci kitap)

Hindu, Budist ve Jain geleneklerinde yoganın manevi/ruhsal hedefleri yoganın bir parçasını oluşturduğu dinlerden ayrılabilir görülmektedir. Bazı yogiler dini daha çok kültür, değerler, inançlar ve ritüeller, yogayı da daha çok kendi kendini gerçekleştirmek (self-realization)yani yüce hakikatin doğrudan deneyimi olarak görerek din ile yoga arasında süptil bir ayırım yaparlar. Sri Ramakrishna dini kabuk doğrudan deneyimi ise öze benzetmektedir. Her ikisine de ihtiyaç vardır "fakat eğer kişi öze ulaşmak istiyorsa kabuğu aşmalıdır".


Alternatif Tıp,tamamlayıcı tedavi,şifalı bitkiler,şifa,reiki,yoga,taşlar,
meditasyon,biyoenerji,fitoterapi,tıp,sağlık

Hatha Yoga Felsefesi ve Çalışma Prensibi

Hatha Yoga Felsefesi ve Egzersiz Sistemi



Sanskrit dilinde "Ha" sözcüğü hem olumlu akım(pozitif), hem de güneş, "Tha" sözcüğü ise olumsuz akım (negatif) ve ay anlamına gelmektedir. "Hatha Yoga" bu iki akımın ya da enerjinin uyumlu birleşimi anlamak amacıyla verilmiş bir addır. Yogilere göre insanın sağlığı bu iki enerjinin bedende dengeli bir biçimde seyrine, dolaşımına dayanır. Bu enerjilerden biri dengesini yitirdiğinde bir hastalığın belireceğine inanılır. Hatha Yoga sağlıklı yaşamın yolunu gösteren bir yöntemdir (İzer, Müheyya; Çağdaş Yoga).
Hatha Yoga çalışmaları 3 temel temrin üzerinde durur; Pranayama (Nefes Egzersizleri), Asana(yoga postürleri) ve meditasyon.
Pranayama / Nefes Egzersizleri: Sanskritçeden incelendiğinde Prana; hava ve havadaki yasam enerjisi, Yama; kontrol etme ve yönlendirme ve Pranayama; hayat enerjisinin kontrol edilerek yönlendirilmesi olarak ifade edilebilir.
Yine, Sanskrit kök prana, "nefes" sözcüğünü de karşılamaktadır, ancak yogada Prana salt nefes demek değildir. Yoga felsefesi evrende görülen her oluşun Prana'nın tezahürü olduğunu ve evrende tezahür eden enerjinin bütününe Prana adı verildiğini ifade etmektedir.Prana solunum hareketine neden olan güçtür, nefesteki canlılıktır ancak onu salt güç diye adlandırmak yanlış olacaktır, zira güç sadece onun bir tezahürüdür.
Nefes yoluyla pranayı alış veriş Pranayama'dır. Yoga felsefesinin babası Patanjali, Pranayama' hakkında ayrıntılı bilgi vermemektedir, ama daha sonraları başka yogiler konu üzerinde gelişmeler kaydetmişler, buluntularını bilimsel hale getirmişlerdir. Yoga Sutra'da Patanjali, Pranayamayı bir yöntem olarak kabul etmekle birlikte buna takılıp kalmamıştır. " Nefesle havayı dışarı atın, sonra ciğerlerinize çekip bir müddet tutun, böyle yapınca varlığınız biraz daha sakinleşecektir." bu bilgi ile başlayan akım daha sonra Pranayama adı ile başlı başına bir bilim olmuştur.
Düzgün nefes alıp verme vücuttaki pek çok fonksiyonun düzgün işlemesini sağlamaktadır. Pranayama çalışmalarında doğru nefes tekniği ile ; Kanın temizlenmesi, vücuttaki zehirli maddelerin atılması, Solunum esnasında akciğerlerin genişleyip daralması ile karın bölgesine yapılan masajın sindirim organları, karaciğer, böbrekler vb organların olumlu etkilemesi Göğüs kafesinin daralması ve genişlemesi sayesinde koroner damarlardaki tıkanmaların önlenmesi, Kronik soğuk algınlığı, sinüzit, alerji, horlama vs gibi rahatsızlıkların hafiflemesi söz konusudur.
Solunum tekniklerini uygulayıp tam verim alabilmek için; düzenli pratik yapmak, çalışmaları dik duruşta (oturarak, ayakta yaslanarak) ve temiz havada yapmak gerekebilir. Burun kanatlarının kontrollü değişimiyle solunum (Anuloma Viloma), diyafram kullanımıyla gerçekleşen solunum (Kapalabathi), karın solunumu, göğüs solunumu gibi çeşitli uygulama biçimleri mevcuttur.
Asana / Yoga Postürleri: "Asana" Hatha Yoga duruşlarına verilen ad olup, kelime anlamı itibarı ile "rahat duruş, hoş duruş, latif poz" olarak ifade edilmektedir. Hatha Yoga asanaları koordine edilmiş beden pozları ve nefes tekniklerinin fizik beden, zihinsel yapı ve ruh varlığı üzerindeki tesirlerini belirli konsantrasyonlar ile deneyimlemektir.
Daha önceden de belirtildiği gibi Hatha Yoga, Raja Yoga için bir hazırlıktır. Hatha Yoga'da birçok Asana varken, Raja Yoga'da sadece birkaç tane Asana vardır ve nihai olarak tek bir Asana'ya varılmaktadır ki buna Dhyana Asana ya da meditatif poz denir.
Bunun yanında her bir asana, kendi grubuna göre fizik yapıyı dengelemekte, esnetmekte, katı ve sert haldeki kas yapılarını gerektiği zaman sertleşecek şekilde uzun ve esnek hale getirmektedir. Hatha Yoga çalışmaları bir zayıflama yöntemi olmamakla birlikte vücudun bu şekilde esnetilmesi onun gereksiz dokulardan kurtulmasını ve böylece form almasını temin eder. "Asana'lar, Hatha-Yoga'nın ilk adımını oluşturduklarından uygulayıcıya ilk aşamada açıklanır. Asana'lar kişiyi dayanıklı, hastalıklardan uzak, eklemlere bağlı uzuvları da hafif kılar" Asanalar beden sağlığı için önemli egzersizlerdir ve günlük yaşantıda bedeni zorlamadan rahatlıkla uygulanabilir. Yüksek ya da orta şiddetli sportif egzersizlerde kaslar kasıldığında depolanmış şeker parçalanarak laktik aside dönüşür ve bir enerji açığa çıkarır. Laktik asidin daha sonra su ve karbondioksite dönüşmesi gerekir, bunun için de oksijene ihtiyaç vardır. Egzersiz sonrası kaslarda laktik asit birikmesi beraberinde yorgunluğun azalmasını sağlayan bir toparlanma sürecini getirir. Oysa Hatha Yoga duruşlarında oksijen alımı fazla olduğundan oksijen borçlanması daha az, toparlanma süreci daha kısa olacaktır. Yogik asanalar sinerjik ve antagonist kasların düzgünlüğünü, esnekliğini ve dayanıklılığını geliştiren izometrik egzersizlerdir ve araştırma sonuçları asanaların statik motor performansı, el-göz koordinasyonunu, kardiovasküler dayanıklılığı, anareobik gücü geliştirdiği, 6-12 aylık çalışmanın esneklik süresi ve dayanıklılık performansında artış, aşırı bitkinlik hallerinde azalış sağladığını göstermiştir. Meditasyon: Meditasyon, Raja Yoga'nın yedinci basamağı Hatha Yoga çalışmalarının son basamağındaki uygulamadır. Meditasyon bir şuur akışıdır, şuurun bir sıçrayışı, bir çekişi ya da itimi değildir. Meditasyon, benlik-analizi veya yaşamın ideallerine olan adanma denilebilecek kişinin kendi Özben'ini samimi olarak araştırması yoludur. Hatha Yoga Pradipika' da meditasyon "aklın doğal durumu" olarak ifade edilmektedir.
Meditasyon, yoganın temel taşlarından biridir. Yoga ile ulaşılacak, evrenle birleşip bütünleşme haline meditasyon uygulaması olmadan gelmek mümkün değildir. Örneğin, İslam Sufizminde benzer uygulamalara sıklıkla rastlanmaktadır ki, en bilinen örnek "sema" meditatif hal sağlanmadan uygulamada devamlılığın kolay kolay gerçekleşmeyeceği bir çalışmadır. Yogada uygulanan mantraları, yani kutsal sözleri tekrarlayarak gerçekleştirilen meditasyonun sufizmdeki karşılığı "zikir"dir. Uygulamada solunuma ya da sema veya duaya odaklanma gibi farklılıklar olsa da, meditatif hale geçildiğinde karşılaşılan fizyolojik değişimler aynıdır. Bunu yanında her iki meditasyon esnasında da kişilerin neşeli, güçlü duygular, zamansızlık hissi, farkındalıkta artış, zihinsel dinçlik, iyi olma hissi ve genel gevşeme hissettiklerini ifade ettikleri görülmektedir.
Meditasyon teolojik felsefedeki görüntüsünün dışında gündelik yaşamda kolaylıkla yer alabilmiş bir mental aktivitedir. Duyulardan kaynaklanan düşüncelerin artık söz konusu olmadığı bir bilinç durumudur ki buna göre, meditasyon düşüncenin konsantre olunan konuda doğru ve düzenli akışı olup konsantrasyonun hemen arkasından ortaya çıkan hal olarak ifade edilmektedir.


Alternatif Tıp,tamamlayıcı tedavi,şifalı bitkiler,şifa,reiki,yoga,taşlar,
meditasyon,biyoenerji,fitoterapi,tıp,sağlık