Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

hakkında etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hakkında etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ekim 2022 Salı

Neden bu kadar savunmacıyız?

Beynimiz bizi doğal olarak savunmacı yapar, ancak daha fazla alçakgönüllülük geliştirmek için atabileceğimiz adımlar var.

Yıllar önce, alçakgönüllülük üzerine araştırmamla ilgili ilk medya röportajımı yaptığımda, bir görüşmeci alçakgönüllülük üzerine çalışmamın beni gerçekten daha alçakgönüllü yapıp yapmadığını merak ediyordu. Beni ne kadar mütevazı biri olarak algıladığını görmek için karıma sormamı istedi. 1’den 10’a kadar bir derecelendirme vermesini istediğimde karım bana 4 verdi.

Mahcubiyetim yerini savunuculuğa bıraktı. Gerçekten kafam karışmıştı - neden alçakgönüllü değildim? Alçakgönüllü niteliklerimi ve eylemlerimi listeleyerek alçakgönüllülüğümün gerekçelerini sıralamaya çalıştım (ironi tam yerinde), ancak bu başlangıçtaki savunmacılık, geçici bir süre için bu geri bildirimi gelişme göstermenin bir yolu olarak kullanmamı engelledi. Kendi tevazu eksikliğimi göremiyordum.

Alçakgönüllülük konusunda bir uzmanın bile açık görüşlü olması ve savunuculuğunu azaltması için çok çabalaması gerekir. Peki ne gereği var?
Alçakgönüllülük, önemsenmeyen ama çok önemli bir insan erdemidir. İnsanlar, bir ölçüde güveni ve güvenilirliği işaret ettiği için alçakgönüllü bir partneri veya arkadaşı tercih ederler. Entelektüel olarak ilerlemek için, toplum ya da birey olarak, bildiklerimizi ve daha da önemlisi bilmediklerimizi kabul etmeli, meraklı, yeni fikirlere açık ve dinlemeye hevesli olmalıyız. Aynı şekilde, kendi kültürel dünya görüşümüzün dünyayla ilişki kurmanın çeşitli yollarından sadece biri olduğunu kabul etmek ve öğrenme arzusu ve çeşitliliğin takdiriyle diğer bakış açılarıyla tanışmak, giderek daha küresel ve birbirine bağlı hale gelen dünyada yön tayin etmemize yardımcı olur.

Savunma içgüdülerimizi evcilleştirmeyi öğrendiğimizde, kendimizi alçakgönüllülüğün sunabileceği tüm faydalara açarız.

Neden bu kadar savunmacıyız?

/website/assets/images/my1/images/633d3b554f4ab__resim-1.jpg

Doğal olarak savunmacı olmamız insan olmamızla ilgili sert

2 Haziran 2011 Perşembe

Harem sadece Osmanlı’da mı vardı? Yapısı nasıldı?

Harem’in gizemleri

Harem sadece Osmanlı’da mı vardı? Yapısı nasıldı? Cariyeler sadece saraya satılan kölelerden mi oluşuyordu? Harem dışından biriyle evlenmek isteyen padişahların başına neler geldi? Dünden bugüne tartışmaların odağında olan haremi NTV Tarih’ten Derya Tulga ile konuştuk.




John Frederick Lewis'in 1873 tarihli tablosunda resmedilen harem hayatı.

Türk toplumunun tarihe olan ilgisi son dönemde hızla yükseldi. Tarihi romanların, tarih kitaplarının ya da televizyonlarda yayınlanan tarih programlarının artan sayısına bakıldığında bunu açıkça görmek mümkün. Son günlerde ise tarihe bakış ve beraberinde gelen tartışmalar ülke gündeminin en üst basamağına yerleşti. Tartışmanın odağında bir televizyon dizisi var. Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ın hayatlarını anlatan ‘Muhteşem Yüzyıl’ anlattıkları ve anlatmadıkları ile tartışmaları alevlendirdi. Daha önce pek de yapılmamış bir biçimde padişahın özel hayatı dizide kurgulanınca peşi sıra itirazlar yükseldi.

Sigara Hakkında Bilgi, Sigara Kullanımı

Sigaranın Tarihçesi: Dünya'da ve Türkiye'de Sigara

Sigara Hakkında Bilgi, Sigara Kullanımı


Tütün bitkisi yüzyıllar önce yani tarih öncesi dönemlerde, yeni dünya yerlileri tarafından keyif verici bir madde olarak kullanılmaktaydı. Aynı bitki Avusturalya'da da bulunmasına rağmen orada bu amaçla kullanılmamıştır.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Sigara Hakkında Bilgi, Sigara Kullanımı

Sigaranın Tarihçesi: Dünya'da ve Türkiye'de Sigara

Sigara Hakkında Bilgi, Sigara Kullanımı


Tütün bitkisi yüzyıllar önce yani tarih öncesi dönemlerde, yeni dünya yerlileri tarafından keyif verici bir madde olarak kullanılmaktaydı. Aynı bitki Avusturalya'da da bulunmasına rağmen orada bu amaçla kullanılmamıştır.

30 Nisan 2011 Cumartesi

İnisiyasyon (Süluk) - İnisiyasyon Nedir - İnisiyasyon Hakkında

İnisiyasyon (Süluk) kimi ansiklopedilerde bireyin spiritüel gelişimi için, ‘spiritüel tesir’i alıp aktarabilen bir üstadın sert ve sürekli kontrolü altında, bir düzen ve disiplin içinde, sınavlara dayalı tarzda, metodlu olarak eğitimi şeklinde tanımlanmaktadır. İnisiyasyon sözcüğünün kökeni, Latince’de “bir yere girme, iştirak etme, kabul edilme, başlama” anlamındaki “initium” sözcüğüdür. Osmanlı tarikat geleneğinde bulunan “süluk” kelimesi de, “iplik, sıra, dizi, yol, meslek, tutulan yol” anlamlarındaki Arapça “silk” sözcüğünden gelmektedir. Bir inisiyasyonda üstad (inisiyatör, mürşid) tektir, öğrenci (inisiye adayı, mürit) ancak inisiyasyonu tamamladığı zaman inisiye olur. İnisiyasyonu tamamlamamış olanlara inisiye denmez.





Aday seçimi
Tüm eski inisiyasyonlarda gizliliğe ve aday seçimine dikkat edilmiştir. İnisiyatik bir organizasyona her önüne gelen giremezdi, böyle bir organizasyon talip olan adayları kendi kriterlerine göre bir elemeden geçirirdi. Adayda geçmişinden getirdiği birtakım yeteneklerin, belirli bir moral (manevi) ve zihinsel düzeyin olup olmadığına bakılırdı. Adayda aranan gereken koşullar, gereken kapasite yeterli görüldüğünde aday birtakım sınavlardan geçirilirdi. Bu sınavlar her inisiyasyonda farklı olmuştur. Hakkında az çok bilgi sahibi olunan inisiyasyonlar arasında, eski Mısır, Moğolistan, Şamanizm, Maya, Mitraizm, Eleusis, Orfe ve Pisagor inisiyasyonları sayılabilir. Eski Mısır’daki gibi sert inisiyasyonlarda bazı sınavların ölümle sonuç verdiği anlatılmaktadır.

Eğitim
İnisiyasyonlarda üstad, bilgileri modern eğitimdeki gibi öğretmezdi. Yani bilgilerin hafızaya depolanması tarzında bir eğitim vermezdi. Yalnızca yolu ve yöntemleri gösterirdi. Öğrenci kurtuluş ya da aydınlanma denilen hedefe kendi iç çalışmasıyla erişmek zorundaydı. Nadiren de olsa, inisiyasyonu tamamlamadan ayrılmış olanların var olduğu belirtilmektedir. Bir inisiyatör, öğrencisinin kalbinden ve aklından geçenleri bilebilir ve hatta onun rüyalarını denetleyebilirdi. Bu yetenekten M.T.İ.A.D. eski başkanı Ergün Arıkdal psikoskopi adıyla söz eder. Asya’nın şamanist inisiyasyonlarında da üstadların öğrencisini öte-aleme götürüp geri getirdiği hakkında sayısız bilgi vardır. Mircea Eliade kitaplarıyla bu bilgilerin bir kısmını aktarmıştır. Benzer yetenekler Tibet’in eski Bon dininin şamanlarında da görülür.

İlk aşama ve ikinci doğuş
İlk eleme sınavlarını başarıyla atlatan öğrenciyi üç temel aşamanın ya da yedi tali aşamanın sözkonusu olduğu bir eğitim beklerdi. Bu üç temel aşamanın içerdiği ilahi hakikat bilgileri “sırlar” anlamına gelen misterler sözcüğüyle ifade edilir. Bunlar küçük misterler, büyük misterler ve hakiki misterler olarak bilinir. Kimileri küçük sırları çıraklık sırları, büyük sırları kalfalık sırları, hakiki (hakikata ait) sırları da ustalık sırları olarak adlandırır. Evrensel yasalar ile imajinasyon denetlemesi, nefs denetlemesi ve psişik yetenekler hakkındaki teorik bilgilerin verildiği birinci aşamanın sonlarina dogru aday ogrendikleri konusunda cesitli sinavlardan gecirilirdi. Bu sinavlardan basariyla gecen aday,sonunda “cehenneme iniş”,”yeraltına iniş” ya da “ölüm deneyimi” adı verilen, derin bir trans halinde geçmişiyle yüz yüze kaldığı bir gece geçirirdi. Bu tüm gerçek inisiyasyonlarda uygulanan bir deneyimdir. “İnisiyatik ölüm” de denilen bu deneyim sırasında trans halindeki aday, kimilerinin spatyum, kimilerinin esîrî, kimilerinin astral, kimilerinin gayb alemi dediği öte-alemde, görünmeyen alemde geçmişten getirmiş olduğu menfi birikimlerden vicdanî hesaplaşmayla kurtulmak zorundadır. Bu çok sarsıcı deneyimi sırasında, psişik yetenekleri çok güçlü olan üstadı onu yalnız bırakmaz, öte-alemdeki bu hesaplaşması sırasında kimilerinin astral seyahat, kimilerinin şuur projeksiyonu dediği yolla yanında olur. Platon ve Orfe, “vicdani hesaplaşma” da denilen bu deneyimin ilk etabını, zaten her insanın öldükten sonra yaşayacağı bir “kendi kendini yargılama” ve kefaretini ödeme olarak betimler. Deneyim sonunda aday, menfiliklerinden arınarak, yeryüzünde doğmadan önceki “saf şuur hali”ni elde etmiş bulunmaktadır. Kendisi ölüm-ötesi alemde yaşadıklarından sonra öyle büyük bir değişim ve dönüşüm geçirmiştir ki, bir çocuk kadar, yeni doğmuş bir bebek kadar saflaşmış durumdadır. Aslında inisiyatik dilde “birinci doğuş” denilen bu deneyime, sonradan, egzoterik kesimce, anneden doğuş ilk doğuş olarak kabul edildiğinden, ikinci doğuş adı verilmiştir.

İkinci ve üçüncü aşama
kinci aşama inisiye adayının teorik olarak öğrendiklerini uygulama aşamasıdır. Adayın yüksek şuur hallerini, görünmez alemi ve birtakım realiteleri bizzat deneyimleyerek tanımasıyla edindiği bilgilerdir. Psişik yeteneklerin de geliştirildiği bir aşamadır. Tarihteki büyük majisyenlerin hepsi inisiyelerin içinden çıkmıştır. Fakat nefislerini denetleyebildikleri için bu güçlerini çıkarları için kullanmamışlardır.

Aslında inisiyatik dildeki ikinci doğuş bu aşamanın sonunda sözkonusu olurdu. Üçüncü aşama ise adayın spiritüel tesiri manevi alemden kendi başına, yani üstadı olmaksızın çekip aktarmayı başarmasıyla, daha doğrusu bu aktarıcılık halinin süreklilik kazanmasıyla tamamlanırdı. Bunun en belirgin belirtisi sezgi yoluyla (ilham, vahiy tarzında) bilgiler ifade etmesiydi. Artık karanlıkta yolunu görebilmesi için üstadının ışığına ihtiyacı yoktu kendi yolunu kendisi aydınlatabilir, hatta karanlıktaki diğerlerine de ışık tutabilirdi. Kendisine üç kez doğuş yaşatmış inisiyatörü elbette onun için “baba”ydı, o da “oğul”du. Bu yüzden inisiyelerden söz eden pek çok tradisyonda inisiyeler “oğullar” sözcüğüyle nitelendirilir. Ustasından manevi diplomasını alan inisiye isterse başka bir yerde kendi inisiyasyonunu kurabilirdi. Buna Anadolu’da el almak denir. İnisiye olmuş kişinin kendisi de başkalarını inisiye ettiği takdirde bir zincir meydana getirilmiş olur ki, bu zincire hermetik zincir, inisiyatik zincir, guru-parampara gibi çeşitli adlar verilmiştir.

İnisiyatik ünvanlar
Antik Yunan'daki inisiyasyonlarda kutsal misterleri açıklama fonksiyonunu belirtmek üzere, üstada verilen unvanlardan biri hiyerofanttır. Bu unvan “kutsal” anlamındaki “hiereos” sözcüğü ile “göstermek” anlamındaki “phainein” sözcüklerinden türetilmiş olup, “kutsalı gösteren” anlamına gelmektedir. Mistagog ise üstada verilen bir başka unvan olup, ilk aşamayı tamamlayan adayları sevk etme fonksiyonunu belirtir. “İnisiye edilen kişi” anlamına gelen “mystes” sözcüğü ile “sevk eden” anlamına gelen “agogos” sözcüklerinden türetilmiştir. Mist (mystes) sözcüğü kimilerine göre Grek tradisyonuna eski Mısır’dan geçmiş olup, ilk aşamayı tamamlayanlar için kullanılırdı. Fakat antik Yunan'da, ilk aşamayı tamamlayanlar için, “yeni yetişen bitki” anlamındaki neofit sözcüğü tercih edilmiştir.

Büyük inisiyeler
René Guénon gibi kimi yazarlar, İsa Peygamber ve Sakyamuni Buda’nın da aslında birer inisiye olduklarını ve onların üstad oldukları organizasyondan egzoterik kesime (avamı beşere) sızan bilgilerin sonradan birer din haline dönüşmüş olduklarından söz ederler. Batı kaynaklarında bilinen büyük inisiyeler arasında geçen belli başlı isimler Hermes Trismegistus, Sakyamuni Buda, Musa Peygamber, Pisagor, Platon, Orfe ve İsa Peygamber olarak belirtilir. Kuşkusuz bu isimlere Sufilik’ten, İslam ezoterizminden (Batınilik) birçok ismi eklemek gerekir. Bu liste aslında daha uzun olmalıdır. Çünkü inisiyasyonlarda gizlenme temel bir ilke olduğundan pek çok inisiyasyon ardında fazla kimlik bilgisi bırakmadan yok olmuştur.

İslami ezoterizmde inisiyasyon
İnisiyasyon denilen eğitim, Batınilikte, genel olarak “tedris, irşat” olarak ifade edilmekle birlikte, Tasavvufçular ve İslam İlahiyatçıları inisiyasyon sözcüğünün özel anlamdaki karşılığının tasavvuf olduğunu düşünürler. Bir inisiyasyonda tek olan üstad inisiyatör adı ile ifade edilir. İnisiye adı sözcük anlamıyla başlamış, kabul edilmiş anlamına gelmekteyse de terim günümüzde, inisiyasyonu tamamlayanları ifade etmek üzere kullanılan bir terim haline gelmiştir. Batınilikte üstad için mürşit, öğrencileri için mürit terimi kullanılır.
İnisiyasyon, tradisyonel ezoterik bilgilerin belli şartları taşıyanlar arasından seçilenlere uygulanan bazı deneysel sınavlar sonucunda başarılı olanlara aktarımı olarak da ifade edilebilmekle birlikte, inisiyasyon bilgi aktarımından ibaret değildir; hedef öğrencinin iç çalışmasıyla kendini geliştirerek, “kurtuluş” denilen hale ulaştırması ve spiritüel tesiri kendi başına aktarabilecek olgunluğa ulaşmasıdır.
Bu tür seçimler inisiyatörün sahip olduğu manevi nitelikleri taşıyanlar arasında yapılır; bu manevi nitelikler, kişinin irfanı kabul edip edemeyeceğini belli eden vasıflardır. Bu niteliklere sahip kişi manevi tekamül yoluna girmek üzere kendisi bizzat inisiyasyon merkezine gidebileceği gibi, bazen inisiyatör bu tür kişileri uzaktan takip edebilir ve belli bir noktadan sonra eğitim için yanına alabileceği gibi uzaktan da eğitebilir. Mevzu bahis vasıflara sahip kişiler belirli bazı yöntemlerle imtihan addedilen bir deneme sürecine sokulur; bunlar genelde manevi niteliklerin açığa çıkarılıp uygulanmasına dönük fiili sınavlardır.
Sınavlardan sonraki aşamada inisiyelere gizli sırlar öğretisi öğretilerek kişinin bilmek'le değil olmak'la sırları çözeceği gösterilir. Bununla birlikte inisiyasyon sürecinde devam eden eğitim üç ana başlık altında toplanır: Yaratıcı Mutlak Güç, İnsan ve Sırları, Kozmoloji.

Ezoterik bilgi ile egzoterik bilginin kıyaslanması
İnisiyatik bilgi, onun dışında kalan profan ya da egzoterik bilgiden tamamen farklı bir yapıda ve haldedir. Profan bilginin fiilen yaşama dahil edilmesi zor veya dolaylıdır. Oysa inisiyatik bilgi yaşamla daima iç içe olan belli bir tahakkuk süreci gerektiren bir bilgi türüdür. Zaten profan bilginin algı merkezi bilinçteki rasyonel akıl diyebileceğimiz dünyevi zeka ve kavrayışken inisiyatik bilgi kişinin hakikati idrak kabiliyeti olan müdrike, intelect'tir. Zaten entelektüel kelimesinin gerçek anlamı da bu irfanı kavramış yetkin kişilere işaret eder. İntelect rasyonelite gibi zekaya dayalı olarak değil bizzat idrake dayalı olarak hakikati sezer ve sonrasında açıkça görür. İnisiyasyonun temel konusu olan Yaratıcı Mutlak Güç insanı kendi kemali üzre var ettiği için inisiye eğitim sürecinde esasen öğrenmeye değil zaten kendi gerçekliğinde mevcut olanı hatırlamaya çalışır ve insanın bu yönüyle Kainat'ı incelemesi dahi aslında kendindeki bilgiye ulaşma çabasıdır. Bunun içinde tüm gayretini kendini tanımaya vererek kıyaslamalı olarak Kozmolojide gördüğü manaların kendindeki sembollerini bir bir açığa çıkararak kendini gerçekleştirir.

Gizlilik ilkesi
İnisiyatik bilginin avama anlatılamayacak sır nitelikli yapısı nedeniyle bu eğitimi aktaran merkezler tarih boyunca gizlilik ilkesiyle saklanmışlardır. Aksi taktirde aktarılan irfanın, dinin ezoterik yani içrek-batıni yönünü taşıması nedeniyle yanlış anlamalara ve inanç sapkınlıklarına yolaçacağı biliniyordu. Bu nedenle inisiyatik merkezler;
1.İnisiyelerin gizli seçimlerine dayalı bir yapısal genişlemeye sahip,
2.İnisiyatik öğrenimi tamamlamış inisiyelerin başkalarını yetiştirmek üzere oluşturulan hiyerarşik yapısı sayesinde öğretisi silsile ile aktarılan,
3.Öğretinin aktarımında hem kozmolojik varoluşla yapılacak olan kıyaslamalarda kolaylık sağlamaya hem de yine gizliliği devam ettirme de rol oynaması bakımından sembolizmin ağırlıklı olarak kullanıldığı toplumdan uzak merkezlerdir.

22 Mart 2011 Salı

Tibet Kitabının Ölüler Hakkında ki Görüşü

Tarihten önce ve asırlar boyunca Tibet ve uzakdoğu düşünürleri tarafından hazırlanmış şahane bir eserdir. Kitap ayrıntılı bir şekilde, maddesel ölümden sonra, ruh'un geçtiği çeşitli devreleri anlatıyor... Bu anlatma ise Dr.Rimon Mod'un ölüme yaklaşanların raporunda anlattığı olaylara çok benzemektedir.

Şimdi Tibet kitabın da Ruh hakkında yazılanları şöyle bir inceleyelim:

Akıl veya ruh can çekişen kimsenin vücudundan ayrılır ve ruh bir baygınlık veya şok devresine girer. Kişi kendini bir boşlukta hisseder, şuuru ise yerinde kalır. Ayrıca rahatsız edici gürültüler duyabilir veya yıldırıma benzer sesler kulağına gelebilir.

Bazen de kasırgadan oluşan ıslık sesleri de duyabilir ve kendisini kuşatan aydınlanmamış gri bir sis tabakası içinde bulur. Daha sonra kendisini maddesel vücudunun dışında bulur.

Kendisini defnetmeğe gelen eş ,dost, ahbab ve akrabasını görür, hisseder
ve vücudunun başında ağladıklarını müşahade eder. Kendisi ise cevap vermek ister; fakat ne yazık ki kimse onu duymuyor ,o zaman kendisi şaşkına döner. Ben ölü müyüm? Diri miyim? Tam ölü olduğunu anladıktan sonra hayrete düşer... Ne yapacak? Nereye gidecek?

O zaman büyük üzüntüye bürünür. Belli bir süre içerisinde daha önce yaşadığı bölgenin etrafında dolaşır, daha sonra (RUHANİ VARLIK) onu çağırır ve çeker. O zaman karşısına gelen dağlar, duvarlar ve kayaları rahatça geçebilir. O zaman yapmak istediği herhangi bir yolculuk anında ve düşündüğü saniyede gerçekleşir. Bu durumda iken düşünceleri daha net, hisleri pek şeffaf ve kendisi bütün olarak sanki kemale ermiş bir durumda olur. O zaman ölmüş olan zatın karşısında (ve dolayısıyla yanında duran nurani varlıklar) hayatında yaptığı bütün iyi ve kötü işler ayna gibi gözükür. Burada yanlış veya hatalı değerlendirme yoktur ve böyle bir şey söz konusu değildir. Ayrıca şahıs hakkında verilen karar yalan olmaz...



(konuyu okurken oldukça ilginç geldi.. sanırım İslamiyet'de de buna benzer bir inanış var... kimden duyduğumu hatırlayamıyorum ama ölen kişi defnedildiği zaman öldüğünün farkına varırmış...)

20 Mart 2011 Pazar

Melucanlar Kimdir - Melucanlar Hakkında


Meluncanlar 1600’lerden bu yana özellikle Amerika’nın Tennesse Bölgesi’nde yaşayan, sayılarının yaklaşık 1 ile 3 milyon arasında olduğu düşünülen, soylarının nereye dayandığı konusu tartışmalı olan koyu tenli bir topluluktur.
Haklarında çeşitli teorilerin ortaya atıldığı Meluncanların adına ilk kez 1813 yılında Virginia’da rastlıyoruz. Kökenlerinin Kafkasya, Akdeniz bölgesi ve Anadolu’ya dayandığı düşünülen Meluncanların 1500’lü yıllarda İspanyol denizciler tarafından Amerika’ya getirildiği düşünülüyor. Bu tarihlerde, adı geçen Coğrafyalara Osmanlı hakimiyeti düşünüldüğünde soylarının Türklere de dayandığı kuvvetle muhtemeldir.
Tarihi kaynaklara göre Meluncanların hikayesi şöyle başlıyor; bilindiği gibi Amerika’da ilk koloniler 1607 yılında İngiltere’den gelen Jamestown kolonicileridir. Bunu daha sonra 1627 yılında Mayflower gemisi ile gelenler takip eder. Ancak bir takım bulgular bunlardan önce Amerika’ya gelen bir başka grubun olduğunu ortaya çıkarıyor. Meluncanlar cemiyeti kurucusu ve Başkanı Dr. Brent Kennedy’nin kitabında yer alan bilgiye göre 1571 yılında Portekiz, İspanyol ve Haçlı donanmaları ile Osmanlılar arasında yapılan savaşta 10 bin kadar Osmanlı levendi İspanyollarla esir düşmüştür. Ancak İspanyolların ve Portekizlilerin dönemin ünlü denizcisi İngiliz Kaptan Sir Francis Drake ile yaptığı bir başka deniz savaşında gemide bulunan 400 Osmanlı Levendi, İspanyol ve Portekiz tutsaklar Drake’in gemisine esir olarak geçmiştir. Drake bu esirleri Küba’da kuracağı koloniye götürmek isterken gemisi fırtına nedeniyle Amerika’nın North Carolina kıyılarına yanaşmak zorunda kalmıştır. Drake burada ülkelerine dönmeyi bekleyen İngiliz askerleriyle karşılaşmış gemide yer açabilmek için esirleri Amerika kıyılarına bırakmıştır. Burada kaderlerine terk edilen Portekiz, İspanyol, Musevi ve Türklerden oluşan esirler yaşamlarına devam edebilmek için bölgedeki değerli kabilelerle tanışıp, karışmışlardır. İşte bugün Meluncan olarak adlandırılan kişilerin bu esirlerin torunları olduğu sanılmaktadır. Ne var ki Meluncanlardan sonra Avrupa’lı koloniciler tarafından ten renkleri ve etnik kökenleri nedeniyle birtakım aşağılamalara maruz kalmış ve Apalacya eteklerine kadar çekilmişler ve soylarını hiçbir zaman açıklamak istememişlerdir.

Eskimolar, Eskimo Nedir? Eskimolar Hakkında

Eskimolar, Eskimo Nedir? Eskimolar Hakkında

Eskimo, İnuit veya İnuklar, Kanada'nın kuzeyi, Alaska, Grönland ve Sibirya'nın doğusunda yaşayan yerli halka verilen isimlerdir. Eskimolar, Eskimo - Aleut Ailesinin üyeleridir. Yupik halkı da Eskimo ailesine dahildir. Dünyada toplam olarak 100.000 - 150.000 Eskimo vardır. Bunların yaklaşık 40.000'i Kanada'dadır.
Yerel folklorda Eskimo kelimesinin "çiğ et yiyen kişi" anlamına geldiğine inanıldığı için bu kelimenin kendilerini tanımlamak amacıyla kullanılmasını hakaret kabul ederler. Bununla birlikte Eskimo kelimesi diğer lisanlarda hakaret veya küçümseme anlamı taşımaz ve antropoloji ve arkeolojide yaygın olarak kullanılır. İnuit ve İnuk kelimeleri Kanada'da resmi olarak Eskimo yerine kullanılmaktadır.
Eskimo sözcüğünün kökeni tam bilinmemekle birlikte, Kızılderili lisanı Algonkian'dan geldiğine ve "farklı dilde konuşan kişi" demek olduğuna inanılır. Eskimo sözcüğünün Cree dilinde "çiğ et yiyen kişi" anlamına geldiği savının doğruluğuna dair bir kanıt bulunamamıştır.
İnuit kelimesi İnuk kelimesinin çoğuludur. İnuk kelimesi İnuitçe'de "kişi" anlamına gelir. İnuitçe lisanının yaklaşık olarak 60.000 kullanıcısı vardır.
İki tür Inuit bulunur: Kuzey Alaska, Kanada ve Grönland'da yaşayan İnuit'ler ile, batı Alaska, Aleut Adaları ve Rusya'nın uzakdoğusundaki Yupik'ler. Rusya'daki Yupik'lere Sibirya Yupik'i ya da Yuit de denir. Yupik dilinin yaklaşık 3.000 kullanıcısı vardır. Yupik Alaskaca'da "gerçek kişi" anlamına gelir.
Ataları çeşitli bölgelere yerleştikleri için farklı kültür özellikleri geliştirmişlerdir; ama bu çok çeşitli toplulukların günümüzde de yaşayan ortak özellikleri vardır. Eskimolar, günümüzde çoğunlukla Grönland'ın, Kanada'nın, A.B.D'nin ve Rusya'nın yasal sınırlarının iki yanında yaşamaktadırlar.
Alaska'da çamur sıvalı dikdörtgen evlerde, Grönland'da taş, toprak ve balina kemiğinden yapılmış kubbeli evlerde, Kanada'da ise iglo denilen buzdan yapılmış kubbeli evlerde yaşarlar. Bununla birlikte modern evlerde yaşayan eskimolar da vardır. Kara ulaşımını köpeklerin çektiği kızaklarla, deniz ulaşımını "kayak" adı verilen kayıklarla ve bayanların kullandığı "umiak" adlı ağaç ve deriden yapılmış botlarla sağlarlar. Ancak günümüzde motorlu taşıtlar, motorlu kızaklar, ateşli silahlar ve modern kamp aletlerini de kullanmaktadırlar.
Eskimoların yaşadıkları geniş Tundra bölgesi, yılda sekiz - dokuz ay süren dondurucu kuzey kışından ötürü tarıma elverişli olmayan topraklarla kaplıdır. Bu yüzden Eskimo ekonomisi avcılık ve balıkçılığa (özellikle balina avcılığı) dayanmaktadır. Temel yiyecekleri balık, ren geyiği ve elktir. Su aygırı ve balina kemiğinden araç ve gereçler yaparlar.
Eskimoların çoğu Şaman ya da Hristiyan inançlarına sahiptirler. Hıristiyan Eskimolar "Grönland Evanjelik Lutherci Kilisesi ile Moravian ve Anglikan kiliselerine mensupturlar.
Geleneksel eskimo inanışı ise şaman denilen din adamları etrafında organize olmuş, karmaşık ve sözlü olarak nesilden nesile nakledilen bir inanç sistemidir. Epik destanlar ve şarkılı şiirli atışmalar kültürlerinde önemli bir yer tutar.


19 Mart 2011 Cumartesi

Manyetizm Nedir - Manyetizm Hakkında Herşey

MANYETİZM
Manyetik enerjilerin yoğun olarak çıktığı bölgelerin başın*da eller gelir. Yoğun bir konsantrasyonla ellerinizden çıkan bu manyetik enerjilerinizi daha da arttırabilirsiniz. Bunun hissedilişi bir sıcaklık duygusunun ellerinizi kaplamasıyla olur. Bunu siz hissettiğiniz gibi elinizi dokundurduğunuz kişi de hisseder. Bu sıcaklık hayali bir sıcaklık değildir. Gerçek anlamda fiziki bir sıcaklıktır.
Tüm eski tarihi kayıtlarda insanların ellerinde bulunan bir güçten bahsedilir...

İşte bunlardan sadece birkaç örnek:
VI. Yüzyılın ünlü Yunan hekimi Alexandre de Tralles bazı olaylarda hastaların imajinasyonunun oynadığı rolün önemin*den bahseder Hekimdeki büyük irade gücünün hastalar üzerin*deki etkilerini anlatır.

14 Mart 2011 Pazartesi

Ateş saati,Ateş saati hakkında bilgi,ateş saati nasıl çalışır

Ateş saati,Ateş saati hakkında bilgi,ateş saati nasıl çalışır,ateş saati nerelerde kullanılır,ateş saatinin özellikleri,

Ateş Saati ya da diğer ismiyle Mum Saati; Petrol lambasının alevi ile çalışan saat mekanizmasında, tüketilen yağın bölmeli bir saydam kapta izlenmesi ya da kısalan mumun gölgesinin, arkadaki bir cetvel üzerindeki boyuna göre zaman belirlenen saatdir.

13 Mart 2011 Pazar

Kuzukulağı Hakkında Bilgiler

Kuzukulağı Hakkında Bilgiler, Kuzukulağı Nedir, Kuzukulağının Sağlığa Faydaları, Kuzukulağının Faydası, Kuzukulağının Faydaları, Kuzukulağı nelere iyi gelir, Kuzukulağı Neye İyi Gelir, Kuzukulağının Yararları,

Karabuğdaygiller familyasından; nemli kırlarda yetişen, genellikle bir kaç yıl yaşayan, yeşil veya firfiri renkte orsu bir bitki cinsidir. Yaprakları hafifçe kabarık ve geniştir. Meyveleri üç köşeli veya yassıdır. Yurdumuzda yetişen türleri; Labada, büyük kuzukulağı, küçük kuzukulağı gibi çeşitleridir. Ev ilaçlarında büyük ve küçük kuzukulağının yaprakları kullanılır.
Kuzukulağının Faydaları
Yaprakları ile salata yapılıp, yenir. İdrar söktürür. Mide şişkinliğini giderir. Egzamalar üzerine kompress yapılır. Romatizmalılar, böbreklerinden hasta olanlar, yememelidir.

Kimyon Nedir, Kimyon Hakkında Bilgiler

Kimyon Nedir, Kimyon Hakkında Bilgiler, Kimyonun Sağlığa Faydaları, Kimyonun Faydası, Kimyon Neye İyi Gelir, Kimyonun Yararları, Kimyon nasıl kullanılır
Kimyon bitkisi Maydanozgiller familyasındandır. Mayıs ile Haziran aylarında bayez veya pembemsi çiçekler açan, 15 – 20 cm boyunda, bir yıllık otsu bir bitkidir. Anavatanı Mısır’dır. Yaprakları dar ince şeritler halinde parçalıdır. Çiçekleri 3-5 saplı şemsiye durumundadır. Meyveleri ovaldir. İçeriğinde, reçine, sabit ve uçucu yağlar vardır. Keskin, hoş kokuludur. Tohumları baharat olarak kullanılır.
Kimyonun Faydaları Nelerdir?
İştah açar. Hazımsızlığı giderir. Mide ve bağırsaklarda gaz birikmesini önler. Birikmiş gazı söktürür. Hava yutmayı önler. Sinirleri yatıştırır. Sinirsel başdönmelerini keser. Anne sütünü artırır. Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını sağlar. İdrar söktürür. Yüksek tansiyonu düşürür. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardımcı olur. Romatizma ve şişmanlıkta faydalıdır. Hamileler kullanmamalıdır.

4 Mart 2011 Cuma

İnisiyasyon (Süluk) - İnisiyasyon Nedir - İnisiyasyon Hakkında

İnisiyasyon (Süluk) kimi ansiklopedilerde bireyin spiritüel gelişimi için, ‘spiritüel tesir’i alıp aktarabilen bir üstadın sert ve sürekli kontrolü altında, bir düzen ve disiplin içinde, sınavlara dayalı tarzda, metodlu olarak eğitimi şeklinde tanımlanmaktadır. İnisiyasyon sözcüğünün kökeni, Latince’de “bir yere girme, iştirak etme, kabul edilme, başlama” anlamındaki “initium” sözcüğüdür. Osmanlı tarikat geleneğinde bulunan “süluk” kelimesi de, “iplik, sıra, dizi, yol, meslek, tutulan yol” anlamlarındaki Arapça “silk” sözcüğünden gelmektedir. Bir inisiyasyonda üstad (inisiyatör, mürşid) tektir, öğrenci (inisiye adayı, mürit) ancak inisiyasyonu tamamladığı zaman inisiye olur. İnisiyasyonu tamamlamamış olanlara inisiye denmez.






Aday seçimi
Tüm eski inisiyasyonlarda gizliliğe ve aday seçimine dikkat edilmiştir. İnisiyatik bir organizasyona her önüne gelen giremezdi, böyle bir organizasyon talip olan adayları kendi kriterlerine göre bir elemeden geçirirdi. Adayda geçmişinden getirdiği birtakım yeteneklerin, belirli bir moral (manevi) ve zihinsel düzeyin olup olmadığına bakılırdı. Adayda aranan gereken koşullar, gereken kapasite yeterli görüldüğünde aday birtakım sınavlardan geçirilirdi. Bu sınavlar her inisiyasyonda farklı olmuştur. Hakkında az çok bilgi sahibi olunan inisiyasyonlar arasında, eski Mısır, Moğolistan, Şamanizm, Maya, Mitraizm, Eleusis, Orfe ve Pisagor inisiyasyonları sayılabilir. Eski Mısır’daki gibi sert inisiyasyonlarda bazı sınavların ölümle sonuç verdiği anlatılmaktadır.

Eğitim
İnisiyasyonlarda üstad, bilgileri modern eğitimdeki gibi öğretmezdi. Yani bilgilerin hafızaya depolanması tarzında bir eğitim vermezdi. Yalnızca yolu ve yöntemleri gösterirdi. Öğrenci kurtuluş ya da aydınlanma denilen hedefe kendi iç çalışmasıyla erişmek zorundaydı. Nadiren de olsa, inisiyasyonu tamamlamadan ayrılmış olanların var olduğu belirtilmektedir. Bir inisiyatör, öğrencisinin kalbinden ve aklından geçenleri bilebilir ve hatta onun rüyalarını denetleyebilirdi. Bu yetenekten M.T.İ.A.D. eski başkanı Ergün Arıkdal psikoskopi adıyla söz eder. Asya’nın şamanist inisiyasyonlarında da üstadların öğrencisini öte-aleme götürüp geri getirdiği hakkında sayısız bilgi vardır. Mircea Eliade kitaplarıyla bu bilgilerin bir kısmını aktarmıştır. Benzer yetenekler Tibet’in eski Bon dininin şamanlarında da görülür.

İlk aşama ve ikinci doğuş
İlk eleme sınavlarını başarıyla atlatan öğrenciyi üç temel aşamanın ya da yedi tali aşamanın sözkonusu olduğu bir eğitim beklerdi. Bu üç temel aşamanın içerdiği ilahi hakikat bilgileri “sırlar” anlamına gelen misterler sözcüğüyle ifade edilir. Bunlar küçük misterler, büyük misterler ve hakiki misterler olarak bilinir. Kimileri küçük sırları çıraklık sırları, büyük sırları kalfalık sırları, hakiki (hakikata ait) sırları da ustalık sırları olarak adlandırır. Evrensel yasalar ile imajinasyon denetlemesi, nefs denetlemesi ve psişik yetenekler hakkındaki teorik bilgilerin verildiği birinci aşamanın sonlarina dogru aday ogrendikleri konusunda cesitli sinavlardan gecirilirdi. Bu sinavlardan basariyla gecen aday,sonunda “cehenneme iniş”,”yeraltına iniş” ya da “ölüm deneyimi” adı verilen, derin bir trans halinde geçmişiyle yüz yüze kaldığı bir gece geçirirdi. Bu tüm gerçek inisiyasyonlarda uygulanan bir deneyimdir. “İnisiyatik ölüm” de denilen bu deneyim sırasında trans halindeki aday, kimilerinin spatyum, kimilerinin esîrî, kimilerinin astral, kimilerinin gayb alemi dediği öte-alemde, görünmeyen alemde geçmişten getirmiş olduğu menfi birikimlerden vicdanî hesaplaşmayla kurtulmak zorundadır. Bu çok sarsıcı deneyimi sırasında, psişik yetenekleri çok güçlü olan üstadı onu yalnız bırakmaz, öte-alemdeki bu hesaplaşması sırasında kimilerinin astral seyahat, kimilerinin şuur projeksiyonu dediği yolla yanında olur. Platon ve Orfe, “vicdani hesaplaşma” da denilen bu deneyimin ilk etabını, zaten her insanın öldükten sonra yaşayacağı bir “kendi kendini yargılama” ve kefaretini ödeme olarak betimler. Deneyim sonunda aday, menfiliklerinden arınarak, yeryüzünde doğmadan önceki “saf şuur hali”ni elde etmiş bulunmaktadır. Kendisi ölüm-ötesi alemde yaşadıklarından sonra öyle büyük bir değişim ve dönüşüm geçirmiştir ki, bir çocuk kadar, yeni doğmuş bir bebek kadar saflaşmış durumdadır. Aslında inisiyatik dilde “birinci doğuş” denilen bu deneyime, sonradan, egzoterik kesimce, anneden doğuş ilk doğuş olarak kabul edildiğinden, ikinci doğuş adı verilmiştir.

İkinci ve üçüncü aşama
kinci aşama inisiye adayının teorik olarak öğrendiklerini uygulama aşamasıdır. Adayın yüksek şuur hallerini, görünmez alemi ve birtakım realiteleri bizzat deneyimleyerek tanımasıyla edindiği bilgilerdir. Psişik yeteneklerin de geliştirildiği bir aşamadır. Tarihteki büyük majisyenlerin hepsi inisiyelerin içinden çıkmıştır. Fakat nefislerini denetleyebildikleri için bu güçlerini çıkarları için kullanmamışlardır.

Aslında inisiyatik dildeki ikinci doğuş bu aşamanın sonunda sözkonusu olurdu. Üçüncü aşama ise adayın spiritüel tesiri manevi alemden kendi başına, yani üstadı olmaksızın çekip aktarmayı başarmasıyla, daha doğrusu bu aktarıcılık halinin süreklilik kazanmasıyla tamamlanırdı. Bunun en belirgin belirtisi sezgi yoluyla (ilham, vahiy tarzında) bilgiler ifade etmesiydi. Artık karanlıkta yolunu görebilmesi için üstadının ışığına ihtiyacı yoktu kendi yolunu kendisi aydınlatabilir, hatta karanlıktaki diğerlerine de ışık tutabilirdi. Kendisine üç kez doğuş yaşatmış inisiyatörü elbette onun için “baba”ydı, o da “oğul”du. Bu yüzden inisiyelerden söz eden pek çok tradisyonda inisiyeler “oğullar” sözcüğüyle nitelendirilir. Ustasından manevi diplomasını alan inisiye isterse başka bir yerde kendi inisiyasyonunu kurabilirdi. Buna Anadolu’da el almak denir. İnisiye olmuş kişinin kendisi de başkalarını inisiye ettiği takdirde bir zincir meydana getirilmiş olur ki, bu zincire hermetik zincir, inisiyatik zincir, guru-parampara gibi çeşitli adlar verilmiştir.

İnisiyatik ünvanlar
Antik Yunan'daki inisiyasyonlarda kutsal misterleri açıklama fonksiyonunu belirtmek üzere, üstada verilen unvanlardan biri hiyerofanttır. Bu unvan “kutsal” anlamındaki “hiereos” sözcüğü ile “göstermek” anlamındaki “phainein” sözcüklerinden türetilmiş olup, “kutsalı gösteren” anlamına gelmektedir. Mistagog ise üstada verilen bir başka unvan olup, ilk aşamayı tamamlayan adayları sevk etme fonksiyonunu belirtir. “İnisiye edilen kişi” anlamına gelen “mystes” sözcüğü ile “sevk eden” anlamına gelen “agogos” sözcüklerinden türetilmiştir. Mist (mystes) sözcüğü kimilerine göre Grek tradisyonuna eski Mısır’dan geçmiş olup, ilk aşamayı tamamlayanlar için kullanılırdı. Fakat antik Yunan'da, ilk aşamayı tamamlayanlar için, “yeni yetişen bitki” anlamındaki neofit sözcüğü tercih edilmiştir.

Büyük inisiyeler
René Guénon gibi kimi yazarlar, İsa Peygamber ve Sakyamuni Buda’nın da aslında birer inisiye olduklarını ve onların üstad oldukları organizasyondan egzoterik kesime (avamı beşere) sızan bilgilerin sonradan birer din haline dönüşmüş olduklarından söz ederler. Batı kaynaklarında bilinen büyük inisiyeler arasında geçen belli başlı isimler Hermes Trismegistus, Sakyamuni Buda, Musa Peygamber, Pisagor, Platon, Orfe ve İsa Peygamber olarak belirtilir. Kuşkusuz bu isimlere Sufilik’ten, İslam ezoterizminden (Batınilik) birçok ismi eklemek gerekir. Bu liste aslında daha uzun olmalıdır. Çünkü inisiyasyonlarda gizlenme temel bir ilke olduğundan pek çok inisiyasyon ardında fazla kimlik bilgisi bırakmadan yok olmuştur.

İslami ezoterizmde inisiyasyon
İnisiyasyon denilen eğitim, Batınilikte, genel olarak “tedris, irşat” olarak ifade edilmekle birlikte, Tasavvufçular ve İslam İlahiyatçıları inisiyasyon sözcüğünün özel anlamdaki karşılığının tasavvuf olduğunu düşünürler. Bir inisiyasyonda tek olan üstad inisiyatör adı ile ifade edilir. İnisiye adı sözcük anlamıyla başlamış, kabul edilmiş anlamına gelmekteyse de terim günümüzde, inisiyasyonu tamamlayanları ifade etmek üzere kullanılan bir terim haline gelmiştir. Batınilikte üstad için mürşit, öğrencileri için mürit terimi kullanılır.
İnisiyasyon, tradisyonel ezoterik bilgilerin belli şartları taşıyanlar arasından seçilenlere uygulanan bazı deneysel sınavlar sonucunda başarılı olanlara aktarımı olarak da ifade edilebilmekle birlikte, inisiyasyon bilgi aktarımından ibaret değildir; hedef öğrencinin iç çalışmasıyla kendini geliştirerek, “kurtuluş” denilen hale ulaştırması ve spiritüel tesiri kendi başına aktarabilecek olgunluğa ulaşmasıdır.
Bu tür seçimler inisiyatörün sahip olduğu manevi nitelikleri taşıyanlar arasında yapılır; bu manevi nitelikler, kişinin irfanı kabul edip edemeyeceğini belli eden vasıflardır. Bu niteliklere sahip kişi manevi tekamül yoluna girmek üzere kendisi bizzat inisiyasyon merkezine gidebileceği gibi, bazen inisiyatör bu tür kişileri uzaktan takip edebilir ve belli bir noktadan sonra eğitim için yanına alabileceği gibi uzaktan da eğitebilir. Mevzu bahis vasıflara sahip kişiler belirli bazı yöntemlerle imtihan addedilen bir deneme sürecine sokulur; bunlar genelde manevi niteliklerin açığa çıkarılıp uygulanmasına dönük fiili sınavlardır.
Sınavlardan sonraki aşamada inisiyelere gizli sırlar öğretisi öğretilerek kişinin bilmek'le değil olmak'la sırları çözeceği gösterilir. Bununla birlikte inisiyasyon sürecinde devam eden eğitim üç ana başlık altında toplanır: Yaratıcı Mutlak Güç, İnsan ve Sırları, Kozmoloji.

Ezoterik bilgi ile egzoterik bilginin kıyaslanması
İnisiyatik bilgi, onun dışında kalan profan ya da egzoterik bilgiden tamamen farklı bir yapıda ve haldedir. Profan bilginin fiilen yaşama dahil edilmesi zor veya dolaylıdır. Oysa inisiyatik bilgi yaşamla daima iç içe olan belli bir tahakkuk süreci gerektiren bir bilgi türüdür. Zaten profan bilginin algı merkezi bilinçteki rasyonel akıl diyebileceğimiz dünyevi zeka ve kavrayışken inisiyatik bilgi kişinin hakikati idrak kabiliyeti olan müdrike, intelect'tir. Zaten entelektüel kelimesinin gerçek anlamı da bu irfanı kavramış yetkin kişilere işaret eder. İntelect rasyonelite gibi zekaya dayalı olarak değil bizzat idrake dayalı olarak hakikati sezer ve sonrasında açıkça görür. İnisiyasyonun temel konusu olan Yaratıcı Mutlak Güç insanı kendi kemali üzre var ettiği için inisiye eğitim sürecinde esasen öğrenmeye değil zaten kendi gerçekliğinde mevcut olanı hatırlamaya çalışır ve insanın bu yönüyle Kainat'ı incelemesi dahi aslında kendindeki bilgiye ulaşma çabasıdır. Bunun içinde tüm gayretini kendini tanımaya vererek kıyaslamalı olarak Kozmolojide gördüğü manaların kendindeki sembollerini bir bir açığa çıkararak kendini gerçekleştirir.

Gizlilik ilkesi
İnisiyatik bilginin avama anlatılamayacak sır nitelikli yapısı nedeniyle bu eğitimi aktaran merkezler tarih boyunca gizlilik ilkesiyle saklanmışlardır. Aksi taktirde aktarılan irfanın, dinin ezoterik yani içrek-batıni yönünü taşıması nedeniyle yanlış anlamalara ve inanç sapkınlıklarına yolaçacağı biliniyordu. Bu nedenle inisiyatik merkezler;
1.İnisiyelerin gizli seçimlerine dayalı bir yapısal genişlemeye sahip,
2.İnisiyatik öğrenimi tamamlamış inisiyelerin başkalarını yetiştirmek üzere oluşturulan hiyerarşik yapısı sayesinde öğretisi silsile ile aktarılan,
3.Öğretinin aktarımında hem kozmolojik varoluşla yapılacak olan kıyaslamalarda kolaylık sağlamaya hem de yine gizliliği devam ettirme de rol oynaması bakımından sembolizmin ağırlıklı olarak kullanıldığı toplumdan uzak merkezlerdir.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Aldatmak Hakkında Bilmediklerimiz, Merak Ettiklerimiz

Aldatmak Hakkında Bilmediklerimiz, Merak Ettiklerimiz


Çisem İlhan


[LEFT][FONT=Verdana]Uluslararası ölçekte bir kadın araştırması yapan sosyolog, dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınlara bir soru sormuş.
Kocanızı başka bir kadınla yakalarsanız ne yaparsınız???
Soruya ülkelere göre verilen yanıtlar ise söyle olmuş:
İsveçli : Neyimi beğenmediğini sorarım.
Rus : Evi terk ederim.
Fransız : Sesimi çıkarmam, sevgilime gider beni teselli etmesini isterim.
İtalyan : Kadını vururum.
İspanyol: Kocamı vururum.
Yunanlı : Her ikisini de vururum.
Türk : Benim kocam yapmaz!

26 Mayıs 2010 Çarşamba

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Eşek (Equus asinus) Eşşek Resimleri, Eşekler Hakkında Bilgiler, Eşeklerin Çiftleşmesi, Eşeklerin Üremesi




Eşeklerin inatçı oldukları yönünde olumsuz bir inanç vardır, gerçekte de sahiplerinin bu hayvanların oldukça gelişmiş kendini koruma dürtülerini yanlış anlamalarından kaynaklanmaktadır. Bir eşeğe, zorlayarak veya korkutarak, kendi yararına olmadığına inandığı bir işi yaptırmaya çalışmak oldukça zor bir iştir.

Bu davranış atlardakinin neredeyse tam tersidir çünkü bir at, örneğin, güvensiz bir zemin üzerinde yol alma konusunda eşeklere göre çok daha sorunsuz bir tavır çizer.





Ülkemizde eşşekler genellikle yük taşımak için kullanılır. Eşekler eskiden hemen hemen tüm bölgelerimizde beslenirken şu anda eşek besleyenlerin sayısı oldukça azalmıştır. Eşekler eskiden kervanların önünde ilerlermiş çünkü eşekler yolun en düzgün koşullarında ilerler ve dibini görmedikleri suda ilerlemezlermiş.

Balıkçılık ve Balık Avlama Hakkında

AKYA BALIĞI





TANIYALIM:
Güçlü, mücadeleci ve günümüzün nadir yakalanan balılarından akya, yöresel olarak çıplak, kuzu balığı, leka ve bazen de iskender balığı gibi isimlerle de anılır. Yabancı kaynaklarda leerfish, (İng., ABD), lichia (Alm.), lichi amie (Fra.), palomide (İsp.), litsa (Yun.) gibi isimlerle bulunabilir. Vücudu elipse yakın yanlardan basıkdır. Sırtı mavi veya yeşil-kahverengi, yanal çizginin altı parlak beyazdır. Gençlerinde yanlarda kahverengimsi bantlar bulunabilir. Vücuduna çok iyi işlemiş küçük pulları vardır, bu pullar o kadar iyi işlemiştir ki balık sanki pulsuzmuş gibi durur, bu nedenle de çıplak denilir hatta bazen pulsuz olarak da anılır; kafasında pul bulunmaz. Sırt yüzgeci çifttir birinci sırt yüzgeci alışılmışın dışında sekiz dikenden oluşur ve bu dikenlerin başa yakın olan birincisi ileri dönüktür; bu dikenler sularımızdaki benzer diğer balıklardan ayırıcı özelliklerinden biridir. İkinci sırt yüzgegi ile anal yüzgeci hemen hemen aynı hizadan başlar.İkinci sırt ve anal yüzgeçlerinin uzantıları siyahımsıdır. Bu siyahlık diğer yüzgeçlerinin (yan ve kuyruk) uçlarında da görülebilir. Kuyruk yüzgeci çatal şeklindedir. Çok gelişmiş sırt ve anal yüzgeci ile akya su içinde çok hızlı hareket eden, sert manevralar yapabilen çevik bir balıktır. Kafası ve ağzı büyüktür, alt çene üste göre daha uzundur; gözleri normal boydadır. Ağzında zımpara kağıdı gibi dişler vardır, bunlar takım kesmese de ciddi şekilde yıpratır; ayrıca dilinde ve damağında avı tutucu geriye dönük dişler (vomer) bulunur. Akyanın belirgince görülen yanal çizgisi en büyük ayırd edici özelliklerindendir. Göğüs yüzgecinin ucuna kadar sırta paralel giden çizgi bu noktada sert bir eğimle karna doğru göğüs yüzgecinin altına kadar iner, tekrar yükselen çizgi kuyruğa kadar düz olarak gider.
 

20 Mayıs 2010 Perşembe

Doğal Afrodizyak Çakşır Otu Resimleri ve Çakşır Otu Hakkında Bilgiler

Viagra için yeni hammadde önerisi Çakşır Otu

En çok Hatayın yaladeğı çandır köyü civarında bulunan bu şifalı otumuzu ,önemli olan cinsel sorunlar için ,çay gibi demleyerek içilmesi tavsıye edilmektedir.İlaç olarak ta afrodizyak etkisinden yararlanılmaktadır.
Çakşır Otu (Ferula communis): 2 metreye kadar büyüyebilen, sarı renkli çiçekler açan otsu bir bitkidir. İçinde tanen, reçine, nişasta, alkaloit, saponin ve uçucu yağ bulunmaktadır.



Çakşır Otu Kökü kurutulup toz haline getirildikten sonra bal ile macun yapılarak kullanılır.
Çakşır otu kökünden 2 tatlı kaşığı demliğe konur ve üzerine 300 ml kaynar su ilave edeilerek 5-10 dakika demlemeye bıraktıktan sonra süzülerek .sabah ve akşam yemeklerden önce bir çay bardağı içilir.Bilinen bir yan etkisi yoktur.

ÇAKŞIR OTU

Prof. Dr. Düzenli, Doğu, Orta, Güney, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Akdeniz’de yoğun olarak yetişen, Türkçe ismi ”çakşır otu”, Latince ismi ise ”ferula elaeochytris” olan bu bitkinin mayıs-eylül döneminde doğadan toplandığını bildirdi.

Çakşır otunun, çok eski tarihlerden beri bilinen ve kullanılan bir bitki olduğunu, Doğu Anadolu’da haşlanıp acılığı giderildikten sonra gıda olarak kullanıldığını, turşusunun bile yapıldığını vurgulayan Düzenli, şunları kaydetti:Çakşır otu kapari bitkisi gibi erkeklerde cinsel gücü artırıcı ilaç olarak kullanılan ”viagra”ya hammadde olabilir.
HALK ARASINDA ‘KOCAKARI İLACI’
çakşır otu, doğal afrodizyak

”Bu bitki hayvan yemi olarak da kullanılır. Çakşır otunun kökleri toz haline getirilip bal ile karıştırılarak kudreti arttırıcı olarak yıllardır kullanılıyor. Buna halk arasında ‘kocakarı ilacı’ denir. Bilimsel olarak kanıtlanmış bir şey olmasa da uygulamada görülen faydaları bu bitkinin bir takım afrodizyak özelliklere sahip olduğunu gösteriyor. Savaş yıllarında bile askerlerin güçlenmesi için bu bitkinin tomurcuklarının yedirildiği söylenir.”
Çakşır Otunun yararları:

Afrodizyak olarak kabul edilir.
Cinsel gücü artırıcı etkisi vardır,
Sperm sayısını ve hareketliliğini de artırır.
Kas ağrılarını giderir.
Astım ve bronşite karşı faydalıdır.

Sprem Sayısını ve Kalitesini Artıran Cakşır Suyu:
ÇAKŞIR KÖKÜ SUYU:
çakşır otu resimleri

Çakşır; yurdumuzun güney (genellikle Hatay) bölgesinde bolca yetişmektedir. Bu bitkinin meyvelerini bölgede bolca yiyen keçi ve koyunlar; bol miktarda ikiz ve üçüz doğurmaktadır. Bunu gören Alman ve Amerikalı bilim adamları bu bitkinin bileşimini araştırmaktadır. Bölgede afrodizyak ve sperm artırıcı olarak kullanılmaktadır. Çakşır’ın köklerinden su buharı distilasyonu ile damıtılmış çakşır suyu elde edilmektedir.
Bilinen bir yan etkisi yoktur. Sperm artırıcı özelliği için minimum düzenli olarak 5 Litre tüketilmesi önerilir.

Kullanımı ;

Yemeklerden 20 dakika önce 1 kahve fincanı içilmesi tavsiye edilir.
Çakşır yağrak ve çiçeklerinden modern distilasyonlarla elde edilmiş çakşır aromatik suyudur.
İçindekiler ;Çakşır – Ferula Elaeochytris
Etkileri ;Anında ereksiyon kuvveti vermeye yardımcı olur
Cinsel kuvveti olağanüstü arttırmaya yardımcı olur.
İktidarsızlığı gidermeye yardımcı olur.
Cinsel ilişki sayısını arttırmaya yardımcı olur.
Doğurganlık etkisi sağlamaya yardımcı olur.
Sperm sayısını yükseltmeye yardımcı olur.
Spermanın kalitesini arttırmaya yardımcı olur.
Cinsel ilişkideki stresi , korkuyu ve tedirginliği yok etmeye yardımcı olur.
Erkeğin kendine olan güveninin artmasına yardımcı olur.
Çiftler arasındaki cinsel mutluluğu maksimum düzeye çıkarmaya yardımcı olur.

Kimler Kullanabilir ;
%100 doğal olduğundan dolayı CİNSEL SORUNU OLAN VEYA OLMAYAN HER ERKEK TARAFINDAN RAHATLIKLA kullanılabilir.



İktidarsızlık çekenler, ereksiyon problemi olanlar, dengesiz beslenme sonucu cinsel yetersizliği bulunanlar, cinsel birleşme sırasında stres ve korku yaparak ereksiyon olamayanlar, cinsel ilişki sayısında yetersiz olanlar, cinsel ilişki süresinde yetersiz olanlar, sperma sayısı eksik olanlar, yaşı ilerlemiş cinsel birleşme isteyen ama yapmakta zorluk çekenler ve cinsel problemi olanlar tarafından rahatlıkla kullanabilir. Ayrıca cinsel yaşamında bir problem olmayan ancak cinsel yaşamını daha güçlü ve daha da yüksek hale getirmek isteyen, cinsel bakımdan sağlıklı gö
zükenler de rahatlıkla kullanabilir.
Doğal afrodizyak Çakşır otunun Keşfedilme hikayesi
Bu çakşır otunun nasıl keşfedildiğini merak ediyorsanız anlatayım, hatayda çandır köyünde, keçilerin çifter çifter doğurması herkesi şaşırtmış ve uzun araştırmalar sonucu çakşır otu keşfedilmiş, öyleki taa japonyadan bilim adamları duymuş, ve araştırma yapmaya buralara gelmişler, biliyorsunuzki pandaların üreme zorlukları var ve panda neslinin yok olmaması için büyük mücadeleler veriyorlar, pandalarda da üremede büyük başarılar sağlanınca ünü dahada çok yayılmış, merak üzrerine insanlar üzerinde denenince doğal bir afrodizyak etkisi yaptığı, kadınlarda da yumurta sayısını oldukça arttırdığı anlaşılmış