Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

Nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mart 2011 Cumartesi

Televizyon, Şiddet ve Toplum !

TELEVİZYON, ŞİDDET VE TOPLUM

Uzman psikolog Serap Altekin televizyonun çocuklar ve toplum üzerindeki zararlı etkilerinden, medyanın ve ebeveynlerin üstüne düşen görevlerden bahsediyor.


Medyadaki şiddet içeren yayınların olumsuz etkileriyle ilgili gözlem ve araştırmalar uzun yıllardır süregelmektedir. Yapılan araştırmalar, medyada yayınlanan, özellikle de televizyonda yer alan şiddet olaylarının, toplum genelindeki saldırganlık oranları üzerinde istatistiksel olarak anlamlı düzeyde bir artışı tetiklediğini ortaya koymaktadır.

Bu olumsuz etki özellikle, işsizlik, ekonomik kriz ve politik belirsizliklerin olduğu az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde daha belirgindir. Bireysel boyutta ise, 0-6 yaşlar arası çocuklar ve 13-21 yaşları arasındaki ergenler bu yayınlardan ve olumsuz modellerden en fazla etkilenen, yüksek risk grubunda yer almaktadırlar. Gerek bireysel gerekse toplumsal boyutta, söz konusu olumsuz etkileri minimuma indirgeyebilmek adına; medya mensupları, aileler ve uzmanların bilinçli ve sağduyulu bir işbirliği içinde olabilmesi önemlidir.

Medyanın değerlerimizi, tutum ve davranışlarımızı şekillendirmede ne denli bir etkileyici güç olduğunu, son yıllarda basına ve klinik ortamlarımıza yansıyan birçok vaka örneği ile daha da net bir biçimde gördük. İçinde "bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz" sözleri geçen bir şarkının ardından köprüden atlayan ergenleri, "temel içgüdü" ve "testere" filmlerinin ardından gördüklerinin aynısını uygulayan genç insanları, tecavüz sahnelerini oyun zannedip arkadaşları üzerinde uygulamaya kalkan çocukları, "erkekliğin kitabını yeniden yazan" delikanlıları ve onlara hayranlık duymayı öğrenen, adeta tokat yemeyi hayal eden genç kızları, ve tabii ki "kurtlar vadisi" ile birlikta mafya olmaya iyiden iyiye öykünen "Polat"ları, "Çakır"ları sanırım hepimiz farkediyoruz.

22 Mart 2011 Salı

Kiropratik Nedir?

KİROPRATİK
Omurga ve sinir sisteminin (ilâçsız ve ameliyatsız) sağlığının korunması için tümüyle ellerle yapılan bir tedavi şeklidir.
Kiropraktik, gerçekte oldukça eski bir uygulamadır. Eski Mısır yazıtlarında kiropraktik tekniklerinin açıklamalarına rastlanmaktadır. Eski Hint, Çin, Babil ve Asur medeniyetlerinde de elle tedaviler uygulanmıştır. Teknik daha sonra unutulmuş ve ortadan kaybolmuştur.
Günümüzde ortaya çıkışı ise, Kanadalı Dr. Daniel David Palmer'in çalışmalarıyla olmuştur. İlk başarısını, kapıcısı Harvey Lilliard'ın sağırlığını boyun omurgasını elle düzelterek elde etmiş, bu ve bunu izleyen başarılarla cesaretlenen Palmer, bu tür tedavilerin anatomik ve fizyolojik temellerini daha derinlemesine inceleyerek bunlardan, kısa zamanda kiropraktik dediğimiz bir felsefe ve tedavi şekli ortaya çıkarmıştır. Palmer'den sonra kiropraktik hızla yayılmıştır. Bugün ABD, Kanada, Almanya, Fransa, Avusturalya, Yeni Zelanda, Danimarka, İsveç ve Norveç'de uygulanmaktadır. Kiropraktik dünyada en yaygın olarak tanınan ve yasallaştırılan bir alternatif tıp metodudur.
Nedir?
Kiropraktik, vücudun fonksiyonlarını yeniden dengelemek üzere elle eklemlerin düzeltildiği bir uygulamadır. En sık olarak düzeltilenler omurga eklemleridir. Kiropraktistler de modern hayatın, hepimizin karşı karşıya kaldığı travmalar, kazalar, duruş dengesizlikleri, zihni ve fiziki streslerin kas ve eklemlerde yaptığı anormalliklerle uğraşmaktadır.
Kiropraktik uzmanı hastayı sağlığına kavuşturmak için diyet, egzersiz ve dinlenmeyle ilgili öğütlerle beraber eklemleri de el ile düzeltmektedir. Bazen duruş eğitimi, masaj ve yoga'dan da yararlanır.
Nasıl Uygulanır?Önce hastanın şikayetlerini dinleyen kiroprakti uzmanı, onu fiziksel olarak muayeneden geçirirken, özellikle sinir sistemi ve omurgaya, duruş ve kas dengesizliklerine ve hassas olan bölgelere önem vererek bakar. Muhtemelen bu bölgelerle ilgili röntgen ve tahlil de ister. Bunların durumuna göre bir tedavi planı oluşturur.
Kiropraktik uzmanı temelde üç şey yapmaya çalışır.
1. Duruş bozukluklarını düzeltmek.
2. Omurga ve pelvis eklemlerine mümkün olabildiği ölçüde fonksiyonunu yeniden kazandırmak.
3. Ağrıya ve fonksiyon bozukluklarına yol açan sinir yıpranmalarını ortadan kaldırmak.
Kiropraktikte de, osteopatide olduğu gibi tehlikeler mevcuttur. Bu yüzden hasta tedavi olmak için mutlaka bu konuda uzman birisine gitmelidir.
Nerelerde Kullanılır?
Kiropraktik başlıca sırt ağrılarını, baş ve boyun ağrılarını, omuz ve kol ağrılarını, kas-iskelet ağrılarını, kayan diskleri tedavi etmek için kullanılır. Bununla beraber, kiropraktikin sinir sistemi üzerindeki etkisi sayesinde en umulmayan hallerde iyileşme görülebilmektedir. Bunlar; bazı migren vakaları, başağrıları, astım, hazımsızlık, artrit ile bazı duygusal ve stres durumlarıdır.
Özetlemek gerekirse kiropraktik, usta ellerde kısıtlı miktarda hastalığa çare olabilen bir uygulamadır.

20 Mart 2011 Pazar

Eskimolar, Eskimo Nedir? Eskimolar Hakkında

Eskimolar, Eskimo Nedir? Eskimolar Hakkında

Eskimo, İnuit veya İnuklar, Kanada'nın kuzeyi, Alaska, Grönland ve Sibirya'nın doğusunda yaşayan yerli halka verilen isimlerdir. Eskimolar, Eskimo - Aleut Ailesinin üyeleridir. Yupik halkı da Eskimo ailesine dahildir. Dünyada toplam olarak 100.000 - 150.000 Eskimo vardır. Bunların yaklaşık 40.000'i Kanada'dadır.
Yerel folklorda Eskimo kelimesinin "çiğ et yiyen kişi" anlamına geldiğine inanıldığı için bu kelimenin kendilerini tanımlamak amacıyla kullanılmasını hakaret kabul ederler. Bununla birlikte Eskimo kelimesi diğer lisanlarda hakaret veya küçümseme anlamı taşımaz ve antropoloji ve arkeolojide yaygın olarak kullanılır. İnuit ve İnuk kelimeleri Kanada'da resmi olarak Eskimo yerine kullanılmaktadır.
Eskimo sözcüğünün kökeni tam bilinmemekle birlikte, Kızılderili lisanı Algonkian'dan geldiğine ve "farklı dilde konuşan kişi" demek olduğuna inanılır. Eskimo sözcüğünün Cree dilinde "çiğ et yiyen kişi" anlamına geldiği savının doğruluğuna dair bir kanıt bulunamamıştır.
İnuit kelimesi İnuk kelimesinin çoğuludur. İnuk kelimesi İnuitçe'de "kişi" anlamına gelir. İnuitçe lisanının yaklaşık olarak 60.000 kullanıcısı vardır.
İki tür Inuit bulunur: Kuzey Alaska, Kanada ve Grönland'da yaşayan İnuit'ler ile, batı Alaska, Aleut Adaları ve Rusya'nın uzakdoğusundaki Yupik'ler. Rusya'daki Yupik'lere Sibirya Yupik'i ya da Yuit de denir. Yupik dilinin yaklaşık 3.000 kullanıcısı vardır. Yupik Alaskaca'da "gerçek kişi" anlamına gelir.
Ataları çeşitli bölgelere yerleştikleri için farklı kültür özellikleri geliştirmişlerdir; ama bu çok çeşitli toplulukların günümüzde de yaşayan ortak özellikleri vardır. Eskimolar, günümüzde çoğunlukla Grönland'ın, Kanada'nın, A.B.D'nin ve Rusya'nın yasal sınırlarının iki yanında yaşamaktadırlar.
Alaska'da çamur sıvalı dikdörtgen evlerde, Grönland'da taş, toprak ve balina kemiğinden yapılmış kubbeli evlerde, Kanada'da ise iglo denilen buzdan yapılmış kubbeli evlerde yaşarlar. Bununla birlikte modern evlerde yaşayan eskimolar da vardır. Kara ulaşımını köpeklerin çektiği kızaklarla, deniz ulaşımını "kayak" adı verilen kayıklarla ve bayanların kullandığı "umiak" adlı ağaç ve deriden yapılmış botlarla sağlarlar. Ancak günümüzde motorlu taşıtlar, motorlu kızaklar, ateşli silahlar ve modern kamp aletlerini de kullanmaktadırlar.
Eskimoların yaşadıkları geniş Tundra bölgesi, yılda sekiz - dokuz ay süren dondurucu kuzey kışından ötürü tarıma elverişli olmayan topraklarla kaplıdır. Bu yüzden Eskimo ekonomisi avcılık ve balıkçılığa (özellikle balina avcılığı) dayanmaktadır. Temel yiyecekleri balık, ren geyiği ve elktir. Su aygırı ve balina kemiğinden araç ve gereçler yaparlar.
Eskimoların çoğu Şaman ya da Hristiyan inançlarına sahiptirler. Hıristiyan Eskimolar "Grönland Evanjelik Lutherci Kilisesi ile Moravian ve Anglikan kiliselerine mensupturlar.
Geleneksel eskimo inanışı ise şaman denilen din adamları etrafında organize olmuş, karmaşık ve sözlü olarak nesilden nesile nakledilen bir inanç sistemidir. Epik destanlar ve şarkılı şiirli atışmalar kültürlerinde önemli bir yer tutar.


19 Mart 2011 Cumartesi

Perispri - Astral Beden Nedir?



Perispri - Astral Beden Nedir?

Ruh, özündeki sonsuzluk ve ilâhî kudret nedeniyle doğrudan doğruya maddeyle temas edemez. Zaten madde de ruhun enerjisini doğrudan taşıyamaz. Arada başka maddî araçlar, bedenler vardır. Bu ara vasıtalara, ara bedenlere ruhçulukta perispri adı verilir. Doğu öğretilerinde bu bedenlere astral, mantal, kozal gibi çeşitli adlar takılmıştır.
Perisprital beden, astral beden ya da diğer adıyla süptil beden, asla ruhun kendisi değildir. Sadece daha ince titreşimli bir maddeden oluşmuş bir bedendir.
Ruhçulukta, maddenin değişik vibrasyonel katmanlarından oluşturulan bu bedenlere astral bedenler ya da perisprital yapılar adı verilir. Bir örnek verelim: Kor ateşi, maşa olmadan elle tutamayız ya da elimize kalem almadan yazı yazamayız.

Manyetizm Nedir - Manyetizm Hakkında Herşey

MANYETİZM
Manyetik enerjilerin yoğun olarak çıktığı bölgelerin başın*da eller gelir. Yoğun bir konsantrasyonla ellerinizden çıkan bu manyetik enerjilerinizi daha da arttırabilirsiniz. Bunun hissedilişi bir sıcaklık duygusunun ellerinizi kaplamasıyla olur. Bunu siz hissettiğiniz gibi elinizi dokundurduğunuz kişi de hisseder. Bu sıcaklık hayali bir sıcaklık değildir. Gerçek anlamda fiziki bir sıcaklıktır.
Tüm eski tarihi kayıtlarda insanların ellerinde bulunan bir güçten bahsedilir...

İşte bunlardan sadece birkaç örnek:
VI. Yüzyılın ünlü Yunan hekimi Alexandre de Tralles bazı olaylarda hastaların imajinasyonunun oynadığı rolün önemin*den bahseder Hekimdeki büyük irade gücünün hastalar üzerin*deki etkilerini anlatır.

15 Mart 2011 Salı

Sincaplar Yavrularını Nasıl taşır ?

Bu sincap ne yapıyor?

Bugüne kadar anne leoparın yavrusunu taşıdığını, anne kuşların yumurtalarını sakladıklarını, hatta farklı türlerden 'annelerin' başka yavruları emzirdiklerini görmüş olabilirsiniz. Ama sincapların yavrularını taşıdıkları nadir fotoğraflanan bir olay... Güney Afrika'daki Kruger Milli Parkı'nda görüntülenen bu sincap yırtıcı kuşların olası gazabından korumak için yavrusunu emniyetli bir yere taşıyor.








Kamerasını hazırlayıp bir leopar, maymun ya da fil çekmeyi amaçlayan Morkel Erasmus, bu sincabı gördüğünde şaşırmış...

13 Mart 2011 Pazar

Kuzukulağı Hakkında Bilgiler

Kuzukulağı Hakkında Bilgiler, Kuzukulağı Nedir, Kuzukulağının Sağlığa Faydaları, Kuzukulağının Faydası, Kuzukulağının Faydaları, Kuzukulağı nelere iyi gelir, Kuzukulağı Neye İyi Gelir, Kuzukulağının Yararları,

Karabuğdaygiller familyasından; nemli kırlarda yetişen, genellikle bir kaç yıl yaşayan, yeşil veya firfiri renkte orsu bir bitki cinsidir. Yaprakları hafifçe kabarık ve geniştir. Meyveleri üç köşeli veya yassıdır. Yurdumuzda yetişen türleri; Labada, büyük kuzukulağı, küçük kuzukulağı gibi çeşitleridir. Ev ilaçlarında büyük ve küçük kuzukulağının yaprakları kullanılır.
Kuzukulağının Faydaları
Yaprakları ile salata yapılıp, yenir. İdrar söktürür. Mide şişkinliğini giderir. Egzamalar üzerine kompress yapılır. Romatizmalılar, böbreklerinden hasta olanlar, yememelidir.

Kimyon Nedir, Kimyon Hakkında Bilgiler

Kimyon Nedir, Kimyon Hakkında Bilgiler, Kimyonun Sağlığa Faydaları, Kimyonun Faydası, Kimyon Neye İyi Gelir, Kimyonun Yararları, Kimyon nasıl kullanılır
Kimyon bitkisi Maydanozgiller familyasındandır. Mayıs ile Haziran aylarında bayez veya pembemsi çiçekler açan, 15 – 20 cm boyunda, bir yıllık otsu bir bitkidir. Anavatanı Mısır’dır. Yaprakları dar ince şeritler halinde parçalıdır. Çiçekleri 3-5 saplı şemsiye durumundadır. Meyveleri ovaldir. İçeriğinde, reçine, sabit ve uçucu yağlar vardır. Keskin, hoş kokuludur. Tohumları baharat olarak kullanılır.
Kimyonun Faydaları Nelerdir?
İştah açar. Hazımsızlığı giderir. Mide ve bağırsaklarda gaz birikmesini önler. Birikmiş gazı söktürür. Hava yutmayı önler. Sinirleri yatıştırır. Sinirsel başdönmelerini keser. Anne sütünü artırır. Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını sağlar. İdrar söktürür. Yüksek tansiyonu düşürür. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardımcı olur. Romatizma ve şişmanlıkta faydalıdır. Hamileler kullanmamalıdır.

Kefir Nedir, Kefirin Faydaları, Kefirin Yararları, Kefir Nasıl Yapılır

Kefir Nedir, Kefirin Faydaları, Kefirin Yararları, Kefir Nasıl Yapılır,Kefirin Sağlığa Etkileri
Kefir, kefir taneleriyle elde edilen Kafkas orjinli etilalkol ve laktik asit fermantasyonlarının bir arada oluştuğu tarihi geçmişi olan bir süt içeceğidir.
Kefir çok karışık mikrobiyolojik yapıya sahiptir. Boyutları 0,5-3 cm arsasında değişir ve fındık yada buğday tanesi büyüklüğünde beyaz, beyaz-sarı arasında renklerde küçük karnabahar veya patlamış mısır görünümündedir.
İnsanlar kendi hücrelerinin 10 katı sayıdaki (100 trilyon) faydalı bağırsak mikrobu ile ortak bir yaşam sürdürmektedir. Faydalı bağırsak mikropları (probiyotikler) çeşitli yararlarının yanında dış ortamdan gelen zehirli maddelerin kana geçmesini engelleyen koruyucu bir bağırsak tabakası oluştururlar. Bağırsaktaki sağlıklı mikrop dengesinin, zararlı mikroplar lehine değişmesi, yani bağırsaktaki mükemmel dengenin bozulması çok sayıda ivegen ve müzmin hastalığa yol açar.
Son yıllarda rafine gıdaların tüketimindeki artışa paralel olarak, turşu, kefir, boza, çeşitli salamuralar gibi geleneksel fermantasyon gıdalarının az tüketilmesi, süt ve yoğurt gibi fazla tüketilenlerin ise ekşimesin ya da kesmesin diye pastörize edilmesi ya da antibiyotik katılması vücudumuzun mükemmel probiyotik dengesini alt üst etmiştir.
Kefir nasıl yapılır?

Kefir yapılışında kullanılan süt kaynatılır ve metal olmayan (tercihan cam) bir kap içinde ılıtılır (süt temiz ise kaynatılmayabilir).
Üzerindeki kaymak tabakası alınır ve 1 çorba kaşığı kadar kefir mayası atılır ve süt iyice karıştırılır.
Kabın kapağı kapatılır ve süt 20-25 C ‘de kalacak şekilde kap bir yere bırakılır. Mayalanacak kab soba ya da kalorifer yakınına getirilir. Çevre ısısı düşük ise kabın etrafı bezle sarılır. Kabın 20-30°C’ lerde olması sağlanır. Kap içindeki süt normal olarak 18-24 saat sonra pıhtılaşır. Maya miktarı düşük ve ortam soğuk ise pıhtılaşma gecikir. Mayalanmış süt madeni olmayan bir tel süzgeçten ya da tülbentten süzülür. Süzgeç üzerinde kalan daneler tekrar maya olarak kullanılır. Kefir mayası (taneleri) hemen kullanılmayacaksa ağzı kapalı bir cam kavanoz içinde buzdolabında saklanır. Bazıları kefir tanelerini saklamadan önce yıkarlar. Eğer yıkama yapacaksanız kefir tanelerinin zarar görmemesi için klorsuz su kullanın. Saklanmak istendiği zaman daneleri örtecek kadar bardağa su koymak gerekir.
Kefirin Faydaları
Mikrobik enfeksiyonlara karşı direnci arttırır,
Serinletici aromasıyla kronik yorgunluğu giderir,
Stres azaltır, sakinleştirir ve kolesterolü düşürür,
Sinir sistemini güçlendirir,
Uykusuzluğu ve sinirsel depresyonu ortadan kaldırır,
Damar sertliğini ve kas kasılmalarını önler,
Yüksek tansiyonu düzenler ve dengeler,
Kan bozukluklarını giderir ve kanı temizler,
Karaciğer rahatsızlıklarını iyileştirir,
Cildi güzelleştirir ve parlaklık verir,
Egzema ve benzeri deri hastalıklarına iyi gelir,
Yara ve yanıkların hızla iyileşmesini sağlar,
İdrar yolu iltihaplarını tedavi eder,
Mide ve bağırsak rahatsızlıklarına iyi gelir,
Safra kesesi ve böbrek hastalıklarına iyi gelir,
Sindirim sistemini mükemmel şekilde düzenler,
Sağlıklı diyet için önemlidir, kilo almayı önler.

8 Mart 2011 Salı

Bio-Ritmik Largo Tekniği Nedir?

LARGO-BAROK MÜZİK HIZLI ÖĞRENMEYİ SAĞLIYOR




Müziğin öğrenme potansiyeline bir başka sebepten dolayı da katkısının olduğunu ortaya koyan "telkin yöntemi" (suggestopedia ) psikiyatr ve eğitimci olan Bulgar Georgi Lozanov tarafından bulunmuştur.

Özellikle stressiz bir öğrenme, beden ve zihin faaliyetlerinin bir ahenk içinde çalışmasını sağlamaktadır. Bu şartlarda öğrenilen bilgiler daha kalıcı olmaktadır. Lozanov yaptığı araştırmalarda çok özel bir müziğin, yine çok özel bir ritimde olması kaydıyla, insanın beden fnoksiyonlarını stressiz bir ortama sokarak öğrenme konsantrasyonunu artırdığını keşfetmiştir.

Özellikle kolay ve kalıcı öğrenme beyin alfa dalgası ortamındayken gerçekleşmektedir. Lazanov'un test ettiği belli ritimdeki bazı kalsik müzik parçalarının beyin dalgalarını 8 ile 12 Hz. aralığına düşürerek beynin alfa dalgaları yaymaya başlamasını sağladığı gözlenmiştir. Lozanov yaptığı deneylerde her klasik müzik parçasının dinleyenleri alfa beyin dalgaları ortamına sokmadığını ve en etkili parçaların 60 vuruşlu "largo" tempolu ve 4/4 veya 3/4 ölçülü olan "barok müzik" eserlerinden oluştuğunu tesbit etmiştir.

Dünya hafıza şampiyonlarından olan Melik Duyar, bu konuyla ilgili tüm bilimsel çalışmaları inceleyerek hafıza ve zekayı geliştiren özel ritimleri ve parçaları önce kendi hafıza egzersizlerinde kullanarak test etmiştir. Elde ettiği sonuçlardan etkilenen Duyar, daha sonra bu teknolojiyi Türkiye'de herkesin kullanımına sunmak amacıyla "Bio-Ritmik Largo" adıyla bir set hazırlamıştır.

Windows Media Formatı
DİNLEYİN>> http://www.megahafiza.com/urunler/ses/bio.asf

4 Mart 2011 Cuma

İnisiyasyon (Süluk) - İnisiyasyon Nedir - İnisiyasyon Hakkında

İnisiyasyon (Süluk) kimi ansiklopedilerde bireyin spiritüel gelişimi için, ‘spiritüel tesir’i alıp aktarabilen bir üstadın sert ve sürekli kontrolü altında, bir düzen ve disiplin içinde, sınavlara dayalı tarzda, metodlu olarak eğitimi şeklinde tanımlanmaktadır. İnisiyasyon sözcüğünün kökeni, Latince’de “bir yere girme, iştirak etme, kabul edilme, başlama” anlamındaki “initium” sözcüğüdür. Osmanlı tarikat geleneğinde bulunan “süluk” kelimesi de, “iplik, sıra, dizi, yol, meslek, tutulan yol” anlamlarındaki Arapça “silk” sözcüğünden gelmektedir. Bir inisiyasyonda üstad (inisiyatör, mürşid) tektir, öğrenci (inisiye adayı, mürit) ancak inisiyasyonu tamamladığı zaman inisiye olur. İnisiyasyonu tamamlamamış olanlara inisiye denmez.






Aday seçimi
Tüm eski inisiyasyonlarda gizliliğe ve aday seçimine dikkat edilmiştir. İnisiyatik bir organizasyona her önüne gelen giremezdi, böyle bir organizasyon talip olan adayları kendi kriterlerine göre bir elemeden geçirirdi. Adayda geçmişinden getirdiği birtakım yeteneklerin, belirli bir moral (manevi) ve zihinsel düzeyin olup olmadığına bakılırdı. Adayda aranan gereken koşullar, gereken kapasite yeterli görüldüğünde aday birtakım sınavlardan geçirilirdi. Bu sınavlar her inisiyasyonda farklı olmuştur. Hakkında az çok bilgi sahibi olunan inisiyasyonlar arasında, eski Mısır, Moğolistan, Şamanizm, Maya, Mitraizm, Eleusis, Orfe ve Pisagor inisiyasyonları sayılabilir. Eski Mısır’daki gibi sert inisiyasyonlarda bazı sınavların ölümle sonuç verdiği anlatılmaktadır.

Eğitim
İnisiyasyonlarda üstad, bilgileri modern eğitimdeki gibi öğretmezdi. Yani bilgilerin hafızaya depolanması tarzında bir eğitim vermezdi. Yalnızca yolu ve yöntemleri gösterirdi. Öğrenci kurtuluş ya da aydınlanma denilen hedefe kendi iç çalışmasıyla erişmek zorundaydı. Nadiren de olsa, inisiyasyonu tamamlamadan ayrılmış olanların var olduğu belirtilmektedir. Bir inisiyatör, öğrencisinin kalbinden ve aklından geçenleri bilebilir ve hatta onun rüyalarını denetleyebilirdi. Bu yetenekten M.T.İ.A.D. eski başkanı Ergün Arıkdal psikoskopi adıyla söz eder. Asya’nın şamanist inisiyasyonlarında da üstadların öğrencisini öte-aleme götürüp geri getirdiği hakkında sayısız bilgi vardır. Mircea Eliade kitaplarıyla bu bilgilerin bir kısmını aktarmıştır. Benzer yetenekler Tibet’in eski Bon dininin şamanlarında da görülür.

İlk aşama ve ikinci doğuş
İlk eleme sınavlarını başarıyla atlatan öğrenciyi üç temel aşamanın ya da yedi tali aşamanın sözkonusu olduğu bir eğitim beklerdi. Bu üç temel aşamanın içerdiği ilahi hakikat bilgileri “sırlar” anlamına gelen misterler sözcüğüyle ifade edilir. Bunlar küçük misterler, büyük misterler ve hakiki misterler olarak bilinir. Kimileri küçük sırları çıraklık sırları, büyük sırları kalfalık sırları, hakiki (hakikata ait) sırları da ustalık sırları olarak adlandırır. Evrensel yasalar ile imajinasyon denetlemesi, nefs denetlemesi ve psişik yetenekler hakkındaki teorik bilgilerin verildiği birinci aşamanın sonlarina dogru aday ogrendikleri konusunda cesitli sinavlardan gecirilirdi. Bu sinavlardan basariyla gecen aday,sonunda “cehenneme iniş”,”yeraltına iniş” ya da “ölüm deneyimi” adı verilen, derin bir trans halinde geçmişiyle yüz yüze kaldığı bir gece geçirirdi. Bu tüm gerçek inisiyasyonlarda uygulanan bir deneyimdir. “İnisiyatik ölüm” de denilen bu deneyim sırasında trans halindeki aday, kimilerinin spatyum, kimilerinin esîrî, kimilerinin astral, kimilerinin gayb alemi dediği öte-alemde, görünmeyen alemde geçmişten getirmiş olduğu menfi birikimlerden vicdanî hesaplaşmayla kurtulmak zorundadır. Bu çok sarsıcı deneyimi sırasında, psişik yetenekleri çok güçlü olan üstadı onu yalnız bırakmaz, öte-alemdeki bu hesaplaşması sırasında kimilerinin astral seyahat, kimilerinin şuur projeksiyonu dediği yolla yanında olur. Platon ve Orfe, “vicdani hesaplaşma” da denilen bu deneyimin ilk etabını, zaten her insanın öldükten sonra yaşayacağı bir “kendi kendini yargılama” ve kefaretini ödeme olarak betimler. Deneyim sonunda aday, menfiliklerinden arınarak, yeryüzünde doğmadan önceki “saf şuur hali”ni elde etmiş bulunmaktadır. Kendisi ölüm-ötesi alemde yaşadıklarından sonra öyle büyük bir değişim ve dönüşüm geçirmiştir ki, bir çocuk kadar, yeni doğmuş bir bebek kadar saflaşmış durumdadır. Aslında inisiyatik dilde “birinci doğuş” denilen bu deneyime, sonradan, egzoterik kesimce, anneden doğuş ilk doğuş olarak kabul edildiğinden, ikinci doğuş adı verilmiştir.

İkinci ve üçüncü aşama
kinci aşama inisiye adayının teorik olarak öğrendiklerini uygulama aşamasıdır. Adayın yüksek şuur hallerini, görünmez alemi ve birtakım realiteleri bizzat deneyimleyerek tanımasıyla edindiği bilgilerdir. Psişik yeteneklerin de geliştirildiği bir aşamadır. Tarihteki büyük majisyenlerin hepsi inisiyelerin içinden çıkmıştır. Fakat nefislerini denetleyebildikleri için bu güçlerini çıkarları için kullanmamışlardır.

Aslında inisiyatik dildeki ikinci doğuş bu aşamanın sonunda sözkonusu olurdu. Üçüncü aşama ise adayın spiritüel tesiri manevi alemden kendi başına, yani üstadı olmaksızın çekip aktarmayı başarmasıyla, daha doğrusu bu aktarıcılık halinin süreklilik kazanmasıyla tamamlanırdı. Bunun en belirgin belirtisi sezgi yoluyla (ilham, vahiy tarzında) bilgiler ifade etmesiydi. Artık karanlıkta yolunu görebilmesi için üstadının ışığına ihtiyacı yoktu kendi yolunu kendisi aydınlatabilir, hatta karanlıktaki diğerlerine de ışık tutabilirdi. Kendisine üç kez doğuş yaşatmış inisiyatörü elbette onun için “baba”ydı, o da “oğul”du. Bu yüzden inisiyelerden söz eden pek çok tradisyonda inisiyeler “oğullar” sözcüğüyle nitelendirilir. Ustasından manevi diplomasını alan inisiye isterse başka bir yerde kendi inisiyasyonunu kurabilirdi. Buna Anadolu’da el almak denir. İnisiye olmuş kişinin kendisi de başkalarını inisiye ettiği takdirde bir zincir meydana getirilmiş olur ki, bu zincire hermetik zincir, inisiyatik zincir, guru-parampara gibi çeşitli adlar verilmiştir.

İnisiyatik ünvanlar
Antik Yunan'daki inisiyasyonlarda kutsal misterleri açıklama fonksiyonunu belirtmek üzere, üstada verilen unvanlardan biri hiyerofanttır. Bu unvan “kutsal” anlamındaki “hiereos” sözcüğü ile “göstermek” anlamındaki “phainein” sözcüklerinden türetilmiş olup, “kutsalı gösteren” anlamına gelmektedir. Mistagog ise üstada verilen bir başka unvan olup, ilk aşamayı tamamlayan adayları sevk etme fonksiyonunu belirtir. “İnisiye edilen kişi” anlamına gelen “mystes” sözcüğü ile “sevk eden” anlamına gelen “agogos” sözcüklerinden türetilmiştir. Mist (mystes) sözcüğü kimilerine göre Grek tradisyonuna eski Mısır’dan geçmiş olup, ilk aşamayı tamamlayanlar için kullanılırdı. Fakat antik Yunan'da, ilk aşamayı tamamlayanlar için, “yeni yetişen bitki” anlamındaki neofit sözcüğü tercih edilmiştir.

Büyük inisiyeler
René Guénon gibi kimi yazarlar, İsa Peygamber ve Sakyamuni Buda’nın da aslında birer inisiye olduklarını ve onların üstad oldukları organizasyondan egzoterik kesime (avamı beşere) sızan bilgilerin sonradan birer din haline dönüşmüş olduklarından söz ederler. Batı kaynaklarında bilinen büyük inisiyeler arasında geçen belli başlı isimler Hermes Trismegistus, Sakyamuni Buda, Musa Peygamber, Pisagor, Platon, Orfe ve İsa Peygamber olarak belirtilir. Kuşkusuz bu isimlere Sufilik’ten, İslam ezoterizminden (Batınilik) birçok ismi eklemek gerekir. Bu liste aslında daha uzun olmalıdır. Çünkü inisiyasyonlarda gizlenme temel bir ilke olduğundan pek çok inisiyasyon ardında fazla kimlik bilgisi bırakmadan yok olmuştur.

İslami ezoterizmde inisiyasyon
İnisiyasyon denilen eğitim, Batınilikte, genel olarak “tedris, irşat” olarak ifade edilmekle birlikte, Tasavvufçular ve İslam İlahiyatçıları inisiyasyon sözcüğünün özel anlamdaki karşılığının tasavvuf olduğunu düşünürler. Bir inisiyasyonda tek olan üstad inisiyatör adı ile ifade edilir. İnisiye adı sözcük anlamıyla başlamış, kabul edilmiş anlamına gelmekteyse de terim günümüzde, inisiyasyonu tamamlayanları ifade etmek üzere kullanılan bir terim haline gelmiştir. Batınilikte üstad için mürşit, öğrencileri için mürit terimi kullanılır.
İnisiyasyon, tradisyonel ezoterik bilgilerin belli şartları taşıyanlar arasından seçilenlere uygulanan bazı deneysel sınavlar sonucunda başarılı olanlara aktarımı olarak da ifade edilebilmekle birlikte, inisiyasyon bilgi aktarımından ibaret değildir; hedef öğrencinin iç çalışmasıyla kendini geliştirerek, “kurtuluş” denilen hale ulaştırması ve spiritüel tesiri kendi başına aktarabilecek olgunluğa ulaşmasıdır.
Bu tür seçimler inisiyatörün sahip olduğu manevi nitelikleri taşıyanlar arasında yapılır; bu manevi nitelikler, kişinin irfanı kabul edip edemeyeceğini belli eden vasıflardır. Bu niteliklere sahip kişi manevi tekamül yoluna girmek üzere kendisi bizzat inisiyasyon merkezine gidebileceği gibi, bazen inisiyatör bu tür kişileri uzaktan takip edebilir ve belli bir noktadan sonra eğitim için yanına alabileceği gibi uzaktan da eğitebilir. Mevzu bahis vasıflara sahip kişiler belirli bazı yöntemlerle imtihan addedilen bir deneme sürecine sokulur; bunlar genelde manevi niteliklerin açığa çıkarılıp uygulanmasına dönük fiili sınavlardır.
Sınavlardan sonraki aşamada inisiyelere gizli sırlar öğretisi öğretilerek kişinin bilmek'le değil olmak'la sırları çözeceği gösterilir. Bununla birlikte inisiyasyon sürecinde devam eden eğitim üç ana başlık altında toplanır: Yaratıcı Mutlak Güç, İnsan ve Sırları, Kozmoloji.

Ezoterik bilgi ile egzoterik bilginin kıyaslanması
İnisiyatik bilgi, onun dışında kalan profan ya da egzoterik bilgiden tamamen farklı bir yapıda ve haldedir. Profan bilginin fiilen yaşama dahil edilmesi zor veya dolaylıdır. Oysa inisiyatik bilgi yaşamla daima iç içe olan belli bir tahakkuk süreci gerektiren bir bilgi türüdür. Zaten profan bilginin algı merkezi bilinçteki rasyonel akıl diyebileceğimiz dünyevi zeka ve kavrayışken inisiyatik bilgi kişinin hakikati idrak kabiliyeti olan müdrike, intelect'tir. Zaten entelektüel kelimesinin gerçek anlamı da bu irfanı kavramış yetkin kişilere işaret eder. İntelect rasyonelite gibi zekaya dayalı olarak değil bizzat idrake dayalı olarak hakikati sezer ve sonrasında açıkça görür. İnisiyasyonun temel konusu olan Yaratıcı Mutlak Güç insanı kendi kemali üzre var ettiği için inisiye eğitim sürecinde esasen öğrenmeye değil zaten kendi gerçekliğinde mevcut olanı hatırlamaya çalışır ve insanın bu yönüyle Kainat'ı incelemesi dahi aslında kendindeki bilgiye ulaşma çabasıdır. Bunun içinde tüm gayretini kendini tanımaya vererek kıyaslamalı olarak Kozmolojide gördüğü manaların kendindeki sembollerini bir bir açığa çıkararak kendini gerçekleştirir.

Gizlilik ilkesi
İnisiyatik bilginin avama anlatılamayacak sır nitelikli yapısı nedeniyle bu eğitimi aktaran merkezler tarih boyunca gizlilik ilkesiyle saklanmışlardır. Aksi taktirde aktarılan irfanın, dinin ezoterik yani içrek-batıni yönünü taşıması nedeniyle yanlış anlamalara ve inanç sapkınlıklarına yolaçacağı biliniyordu. Bu nedenle inisiyatik merkezler;
1.İnisiyelerin gizli seçimlerine dayalı bir yapısal genişlemeye sahip,
2.İnisiyatik öğrenimi tamamlamış inisiyelerin başkalarını yetiştirmek üzere oluşturulan hiyerarşik yapısı sayesinde öğretisi silsile ile aktarılan,
3.Öğretinin aktarımında hem kozmolojik varoluşla yapılacak olan kıyaslamalarda kolaylık sağlamaya hem de yine gizliliği devam ettirme de rol oynaması bakımından sembolizmin ağırlıklı olarak kullanıldığı toplumdan uzak merkezlerdir.

30 Kasım 2010 Salı

Gerçek, Hipotez, Yasa, Kuram nedir?

Bilimin Doğasını Anlatmakta Kullanılan Terimler

Gerçek: Bilimde, tekrar tekrar doğrulanan bir gözlem pratik olarak "doğru" kabul edilir. Ancak bilimdeki "doğru"luk hiç bir zaman son değildir. Bugün için doğru kabul edilen yarın bir değişime uğrayabilir ya da tümüyle yanlış olduğu gösterilebilir.

Hipotez: Doğal dünyaya ilişkin ve sınanabilecek çıkarımları olan, değişmeye açık bir öneri. Çıkarımlar doğrulanırsa, hipotezin doğru olma olasılığı artar. Eğer yanlışlığı gösterilirse, önerilen biçimiyle hipotez terk edilir veya değişikliğe uğrar. Hipotezler daha karmaşık ilişkiler ve açıklamalar oluşturmakta kullanılabilir.

Yasa: Belirtilen koşullarda doğal evrenin bir parçasının nasıl davranacağını gösteren bir genelleme.

Kuram (Teori): Bilimde, doğal evrene ilişkin olarak bilimsel anlamda gerçekleri, yasaları, çıkarımları ve sınanmış hipotezleri içeren ve kuvvetle desteklenen bir açıklama.


Evrimin "bir bilimsel gerçek olarak değil, yalnızca bir kuram" olarak öğretilmesini isteyenler, gerçekte bu sözcüklerin genel kullanım anlamlarıyla, bilimsel anlamlarını karıştırmaktadırlar. Bilimde, bulguların birikimiyle kuramlar gerçeğe dönüşmezler. Tam tersine, kuramlar bilimin son noktasıdır. Kuramlar, yoğun bir gözlem, deney ve bilimsel yaratıcılık sonucu geliştirilmiş ileri bir anlayışı gösterirler. Çok büyük miktarda bilimsel gerçek, sınanmış hipotez ve mantıksal çıkarım içerirler. Bu anlamda evrim, en güçlü ve yararlı bilimsel kuramlardan biridir.

Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi (NAS)

Fosil Nedir?

Tarih öncesi çok eski çağlarda toprak altına gömülüp kalmış, değişik bir yapı ve görünüş alarak adeta " taşlaşmış " hayvan ve bitki kalıntıları "fosil" diye tanımlanır. Fosilleri bulunan ilk bitkiler 500. 000. 000 yıl önceden kalmış yosunlar ve bakterilerdir. Sözkonusu fosillerin incelenmesiyle,dünyada var olduğu bilinen ilk bitki türlerinin mavimsi yeşil,yeşil, kırmızı,kahverengi yosunlardan ibaret bulunduğu anlaşılmıştır.

Fosiller, insanın kendi geçmişini ve milyonlarca yıl önce yaşamış olan hayvanların, bitkilerin türlerini, niteliklerini incelemek bakımından büyük ölçüde yarar sağlar. Fosillerin incelenmesine ve daha başka yöntemlere, uygulamalara dayanarak bu konuda bilgi edinmemizi sağlayan bilim dalı "paleontoloji" adını taşır.

Bilimsel bir açıdan bakılacak olursa,fosiller milyonlarca yıl önce gömülüp kalmış gövdelerin kalıntıları değildir. Gerçekte üç tür fosil vardır. Bunlardan biri, herhangi bir organizmanın gerçek gövdesinin parçasıdır. Diğer bir tür fosil vardır ki, bu da gövdenin kalıbı veya modeli niteliğindedir. Bir hayvanın, ya da bitkinin gerçek gövdesinin orada olmamasına rağmen,bu gövdenin kalıbı, modeli kalmıştır. Üçüncü tür fosil, hayvanın çamur ya da balçık tabakası üzerinde bıraktığı "iz" niteliğini taşır. Bir ayak izi, pençe izi vs. görüşündedir.

Organizmanın kendinden kalıntı niteliğindeki fosil, sadece kabuk ya da iskelet yapısında olur. Organizmanın yumuşak kısımları bozuşmuştur. Buna rağmen,yapısının %99'u su olan ve kayalıklar içinde mükemmel fosiller bırakan

" mürekkep balığı" türünden yumuşak gövdeli hayvanların varlığı bilinmektedir. Gene bunun gibi,buzdan kalıplar içinde bulunan belirli bazı fosillerde sadece iskelet değil, kemiklerin üzerindeki et ve deri de bozulmaksızın kalmıştır.

Fosillerin incelenmesinde büyüklük ve küçüklüğün önemi yoktur. Milyonlarca yıl önce yaşamış çok küçük bazı hayvancıkların fosilleri,kehribar içinde mükemmelen muhafaza edilmiş durumda bulunabilir. Hayvanların fosillerinin muhafaza edilebilmesi şansı ve oranı,daha ziyade bu hayvanların yaşadıkları çevre-ortamla ilgilidir. En yaygın ölçüde bulunan fosiller suda yaşayan hayvanlara aittir. Bunların gövdeleri tez zamanda çamurla kaplanmış ve bozuşmaksızın korunabilmeleri mümkün olmuştur. Karada yaşayan hayvan ve bitkiler için, onların bozulmaları bakımından büyük rol oynayan su ve hava unsurlarının etkileri söz konusudur.

Fosillerin dikkatle ve bilimsel yöntemlerle incelenmesi sonucu, milyonlarca, yüz milyonlarca yıl önce yaşamış olan hayvanın hayatı hakkında bilgi edinebiliriz.Nitekim belirli kayalardan alınan fosillerin incelenmesi, bize milyonlarca yıl önce bir "Sürüngenler Çağı" olduğunu öğretir. Bu çağda uzunluğu (boyu) 25 metreyi, ağırlığı 40 tonu bulan "sürüngen" bazı hayvanların yaşadığına ilişkin bilgi verir. Sözkonusu hayvan "dinozor" dur

Deniz hayvanlarının fosilleri genellikle kireçtaşında,kara hayvanlarının fosilleri ise kumtaşı ve balçık kökenli kayalarda bulunur. Fosillerin bulunduğu toprak tabakaları ve kayalar, genel olarak, suların sürükleyerek alçaklıklara yığıştırdığı sertleşmiş kumlardan, toprak birikintilerinden oluşmuştur.

Evrim teorisiyle ilgili en güvenilir bilgiler fosillerin incelenmesiyle elde edilebilmektedir. Bitki ve hayvan fosilleri dışında,ilk insanlardan kalma fosiller de bulunmuştur.Bu fosillerden bir kısmında insanla kıyaslanmaya meydan bırakmayacak kadar ilkel nitelikler vardır.


Fosiller - Fosillere Ait Resimler

18 Kasım 2010 Perşembe

Evrim - Doğal Seçilim Nedir

Doğal seçilim

Doğal seçilim; mutasyon, göç ve genetik sürüklenmeyle birlikte, evrimin temel mekanizmalarından biridir. Darwin’in çok önemli olan “doğal seçilim yoluyla evrim” görüşü, görece basit olmasına karşın sıklıkla yanlış anlaşılmıştır. Nasıl işlediğini görmek için, bir böcek popülasyonunu gözümüzün önüne getirelim.

1. Özelliklerde çeşitlilik vardır
Örneğin, bazı böcekler yeşil, bazıları ise kahverengidir.




2. Ayrımlı üreme vardır
Çevre, popülasyonların sınırsız gelişimini destekleyemez. Bu yüzden popülasyondaki bireylerin tümü üreme potansiyellerinin tamamını kullanamaz. Bu örnekte, yeşil böceklerin kuşlar tarafından yenme olasılıkları daha yüksek olduğundan, yeşil böceklerin üremek için sağkalım olasılıkları kahverengi böceklere göre daha düşüktür.



3. Kalıtım vardır
Hayatta kalan kahverengi böceklerin kahverengi yavru böcekleri olur, çünkü bu özelliğin genetik bir temeli vardır.




4. Nihai sonuç
Böceğin daha fazla yavru oluşturmasına olanak sağlayan kahverengi renk, daha avantajlı bir özelliktir ve popülasyon içinde giderek yaygınlık kazanacaktır. Eğer bu süreç böyle devam ederse, popülasyondaki tüm bireyler sonunda kahverengi olacaktır.



Eğer elinizde çeşitlilik, ayrımlı üreme ve kalıtım varsa bunun sonucunda doğal seçilim yoluyla evrim elde edersiniz. İşte bu kadar basit.

12 Kasım 2010 Cuma

Yapay seçilim nedir

Yapay seçilim


(ing. artificial selection) İnsanların bilinçli olarak bir organizmanın belli özelliklerini seçmesi sürecidir. Örneğin insanlar bir türün (örneğin buğday bitkisinin) yalnızca kendilerine daha fazla besini daha kolay şekilde sağlayan bireylerini ellerinde tutup yetiştirerek o türde evrimsel değişime yol açabilirler. Ziraatte iyi bilinen ıslah yöntemlerinin bir çoğu yapay seçilime örnektir. Yapay seçilim doğal seçilime benzer, ancak çok önemli bir fark, doğal seçilimde insanlar yerine doğanın kendisi seçme işini üstlenmiştir.

"En iyi uyum yapan ayakta kalır"

EVRİMİN DÜZENEKLERİ

"En iyi uyum yapan ayakta kalır"


"En iyi uyum yapan ayakta kalır" sözcükleri Darwin-Wallace kuramının anahtarıdır. Fakat besin, yer, su, güneş için bireyler arasındaki savaşımın, zannedildiği gibi büyük evrimsel güç olmadığı, buna karşın döller boyunca sürekli olan popülasyonların evrimsel değişme için önemli olduğu daha sonra anlaşıldı. Bu durumda evrimsel değişimlerin birimi bireyler değil popülasyonlardır.

DOĞAL SEÇİLİM

Bir popülasyon, kalıtsal yapısı farklı olan birçok bireyden oluşur. Ayrıca, meydana gelen mutasyonlarla, popülasyonlardaki gen havuzuna yeni özellikler verebilecek genler eklenir. Bunun yanısıra mayoz hücre bölünmesinde oluşan krossing-over, sıçrayan genler, rekombi nasyonlar yeni özellikler taşıyan bireylerin ortaya çıkmasını sağlar. İşte bu bireylerin taşıdıkları yeni özellikler nedeniyle, çevre koşullarına daha iyi uyum yapabilme yeteneği kazanmaları, onların, doğal seçilimden kurtulma oranlarını verir. Seçilim uzun döller boyunca sürünce seçilen bireylerin genlerinin frekansı artacaktır. Böylece bir zaman sonra yeni mutasyonların ve rekombinasyonların meydana gelip, uygun olanlarının ayıklanmasıyla da, başlangıçtaki popülasyona benzemeyen, tamamen ya da kısmen değişmiş popülasyonlar ortaya çıkar.

Dengelenmiş seçilim: Eğer bir populayon çevre koşulları bakımından uzun süreli dengeli olan bir ortamda bulunuyorsa, çok etkili kararlı ve dengeli bir gen havuzu oluşur. Böylece dengeli seçilim, var olan gen havuzunun yapısını devam ettirir ve meydana gelebilecek sapmalardan korur. Örneğin, keseli ayılar(opossum) 60 milyon, akrepler 350 milyon yıldan beri gen havuzlarını hemen hemen sabit tutmuşlardır. Dengeli seçilimde, üstteki ve alttaki değerleri taşıyan bireyler sürekli elendiği için, popülasyon dengedeymiş gibi gözükür. Örneğin, bebeklerde kafatasının, dolayısıyla beynin ve keza vücudun büyüklüğü dengeli seçilimin etkisi altındadır. Belirli bir kafatası ve vücut büyüklüğünün üstünde olanlar doğum sırasında annenin çatı kemiğinden geçemedikleri için elenirler, çok küçük olanları da uyum yeteneklerini yitirdikleri için elenirler. Böylece, örneğin bebeklerde beyin ve vücut büyüklüğü belirli sınırların içinde kalır.

Dallanan Seçilim: Dengeli seçilimin tersi olan bir durumu açıklar. Bir popülasyonda farklı özellikli bireylerin ya da grupların her biri, farklı çevre koşulları nedeniyle ayrı ayrı korunabilir. Böylece aynı kökten, bir zaman sonra, iki ya da daha fazla sayıda birbirinden farklılaşmış canlı grubu oluşur. (ırk-alttür-tür). Özellikle bir popülasyon çok geniş bir alana yayılmışsa ve yayıldığı alanda değişik çevre koşullarını içeren bir çok yaşam ortamı(niş) varsa, yaşam ortamlarındaki çevre koşulları, kendi doğal seçilimlerini ayrı ayrı göstereceği için, bir zaman sonra birbirinden belirli ölçülerde farklılaşmış kümeler, daha sonra da türler ortaya çıkacaktır. Bu şekildeki bir seçilim "Uyumsal Açılımı" meydana getirecektir.

Yönlendirilmiş Seçilim: Doğal seçilimin en iyi bilinen ve en yaygın şeklidir. Özel koşulları olan bir çevreye uzun bir süre içerisinde uyum yapan canlılarda görülür. Genellikle çevre koşullarının büyük ölçüde değişmesiyle ya da koşulları farklı olan bir çevreye göçle ortaya çıkar. Popülasyonlardaki özellikler bireylerin o çevrenin koşullarına uyum yapabileceği şekilde seçilir. Örneğin nemli bir çevre gittikçe kuraklaşıyorsa, doğal seçilim, en az su kullanarak yaşamını sürdüren canlıların yararına olacaktır. Popülasyondaki bireylerin bir kısmı daha önce mutasyonlarla bu özelliği kazanmışlarsa, bu bireylerin daha fazla yaşamaları, daha çok döl vermeleri, yani genlerini daha büyük ölçüde popülasyonun gen havuzuna sokmaları sağlanır. Bu arada ilgili özelliği saptayan genlerde meydana gelebilecek mutasyonlardan, yeni koşullara daha iyi uyum sağlayabilecekler de seçileceğinden, canlının belirli bir özelliğe doğru yönlendirildiği görülür.

KAYNAK

Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Prof Dr. Ali DEMİRSOY; Yaşamın Temel Kuralları; Cilt I; Kısım I; Sayfa: 551-599

Charles Robert Darwin ve Doğal Seçilim Nedir?

Doğal seçme, (doğal seçilim veya doğal ayıklama ya da doğal seleksiyon) dış çevreye uyum konusunda daha elverişli özelliklere sahip birey organizmaların, bu elverişli özelliklere sahip olmayan diğer bireylere göre yaşama ve üreme şanslarının daha yüksek olması ve bunun sonucu olarak genlerini yeni kuşaklara aktarma yönünden daha avantajlı olmalarıyla işleyen mekanizmadır. Böylece dış ortama uyum sağlamakta sorunlar yaşayan bireyler ve genler organizma popülasyonundan tasfiye edilmiş olmaktadır.

Doğal seçme birey üstünde tümüyle işler ama sadece kalıtsal özellikler bir sonraki nesile aktarılabilir. Sonuç olarak yaşadıkları ortama uyum konusunda daha başarılı olan bireylerin, hayatta kalabilme, ergenlik yaşına ulaşabilme ve üreme olanakları yönünden daha avantajlı olmaları dolayısıyla, elverişli özellikler bir sonraki nesile aktarılır ve daha yaygın hale gelir.

Doğal seçilim mekanizması bu şekilde işleyerek uyum sağlamada başarılı olamayan bireylerin kalıtsal özelliklerinin popülasyondan ayıklanarak sonraki kuşaklara aktarılmasını önlemiş olur. Öte yandan uyum konusunda daha başarılı olan bireylerin kalıtsal özelliklerinin gelecek kuşaklara daha etkin olarak aktarılmasını sağlar. Sonuçta popülasyon, uyum sağlamada başarılı olan bireylerden oluşmuş olacaktır. Gerekli zaman verildiğinde bu pasif işlem adaptasyonlar ve türleşme, Uyumsal Açılım ile sonuçlanabilir.

Ek Bilgiler

DOĞAL SEÇİLİM KURAMININ ANA HATLARI

Bu kuram ana hatlarıyla iki gerçeği, üç varsayımı ortaya çıkartmıştır.

1) Tüm canlılar, ortamdaki sayılarını koruyacak matematiksel oranların üzerinde çoğalma eğilimindedir. Elemine edilen bireylerle bu fazlalık azaltılır ve popülasyonların dengede kalması sağlanır. Doğal koşullar sabit kaldıkça bu denge korunur.

2) Bir türe ait popülasyondaki bireylerin kalıtsal özelliği birbirinden farklıdır. Yani canlı popülasyonlarının hepsi varyasyon gösterir. Darwin ve Wallace, bunun nedenini tam anlayamadılar ve varyasyonların canlıların iç özelliği olduğunu varsaydılar. Bugün bu varyasyonların mutasyonlarla olduğu bilinmektedir.

Varsayımlar;

1) Ayakta kalan bireylerin sayısı, başlangıçta meydana gelenlerden çok daha az olduğuna göre, ayakta kalabilmek için canlılar arasında karşılıklı besin, yer vs. için, savaşım, ayrıca sıcaklık, soğukluk, nem vs. gibi doğal koşullara karşı bir mücadele vardır. Bu savaşım ve mücadele bir ölüm kalım kavgasıdır. Gerek besin ve yer gereksinmesi aynı olan canlı türleri arasında ve gerekse normalden daha fazla sayıda bireyle temsil edilen popülasyonlardaki aynı türe bağlı bireyler arasında, yani doymuş popülasyonlarda bir yaşam kavgası vardır. Bu görüş ilk defa Malthus tarafından ortaya atılmıştır. "YAŞAMAK İÇİN SAVAŞ "

2) İyi uyum yapacak özellikleri (=varyasyonları) taşıyan bireyler, yaşam kavgasında, bu özellikleri taşımayan bireylere karşı daha etkili bir savaşım gücü göstereceğinden, ayakta kalır, gösteremeyenler ise yok olur. Böylece bulunduğu bireye o koşullara en iyi uyum yapabilecek yeteneği veren özellikler, gelecek döllere kalıtılmış olur. Bu varsayımın anahtar cümleciği "BİYOLOJİK OLARAK EN İYİ UYUM YAPAN AYAKTA KALIR "

3) Bir bölgedeki koşullar diğerlerinden farklı olduğundan, özelliklerin seçimi de her bölgede, koşullara göre farklı olur. Çevrede meydana gelecek yeni değişiklikler, tekrar yeni uyumların meydana gelmesini sağlar. Birçok döl boyunca meydana gelecek bu tip uyumlar, daha doğrusu doğal seçilim, bir zaman sonra, atasından tamamen değişik yeni bireyler topluluğunun ortaya çıkmasını sağlar "UYUMSAL AÇILIM " Farklılaşmanın derecesi, eskiyle yeni popülasyondaki bireyler bir araya getirildiğinde çiftleşemeyecek, çiftleşse dahi verimli döller meydana getiremeyecek düzeye ulaşmışsa, artık bu iki popülasyon iki farklı tür olarak değerlendirilir. Bir ata popülasyondaki bir kısım bireyler, taşıdıkları varyasyon yetenekleriyle herhangi yeni bir ortama uyum yaparken, diğerleri de taşıdıkları farklı varyasyonlar nedeniyle daha değişik bir ortama uyum yapabilir. Böylece uyumsal açılım ortaya çıkar. Bununla beraber bitkiler ve hayvanlar, yaşam kavgasında, bulunduğu koşullarda, yararı ya da zararı olmayan diğer birçok varyasyonu da meydana getirebilir ve onları daha sonraki döllere aktarabilir. (Nötral Mutasyonlar)

Darwin'in kuramı o kadar akla yatkın ve o kadar kuvvetli kanıtlarla desteklendi ki birçok biyolog onu hemen kabul etti. Daha önceki varsayımlar, yararsız organların ve yapıların neden meydana geldiğini bir türlü açılığa kavuşturamamıştı. Bugün türler arasında görülen birçok farkın, yaşam savaşında hiçte önemli olmadığı bilinmektedir. Fakat bu küçük farkları meydana getiren genlerdeki herhangi bir değişiklik, yaşam savaşında büyük değerler taşıyan fizyolojik ve yapısal değişikliklerin meydana gelmesine neden olabilir. Uyumsal etkinliği olmayan birçok özelliği meydana getiren genler, kromozomlar içinde yaşamsal öneme sahip özellikleri meydana getiren günlerde bağlantı halinde olabilir. Bu durumda bu varyasyonlar elenmeden gelecek döllere aktarılabilir. Bu uyumsal etkinliği olmayan genler, bir popülasyon içerisinde gelecekteki değişikliklerde kullanılmak üzere, ya da genetiksel sürüklenmelerde kullanılmak üzere fikse edilmiş olarak bulunur.

Evrim Doğal Seleksiyon Nedir

Yeni mutasyonlar sürekli oluştuğundan, populasyonun genetik değişkenliği artmalıdır. Birçok populasyonda, hayatta kalabileceklerden daha fazla sayıda döl üretilir. Bu nedenle her dölün birçok bireyi daha döllemeden ölür. Diğerlerinin de döl sayısı azdır. Böylece seleksiyon gerçekleşir. Birçok genin sıklığı değişir ve bireyler bir sonraki dölün gen havuzuna farklı şekilde katılımda bulunur. Buna REPRODUKTİF FİTNES (üretgen fitnes) veya kısaca FİTNES ya da UYUM DEĞERİ denir.

Seleksiyon ve Populasyon Genetiği

Fitnes (=uyum değeri), belli bir çevredeki genotipin özelliğidir. En yüksek döl sayısı olan genotipin fitnes değeri, FD = 1 diye ifade edilir. Bundan sonra diğer genotip X'in fitnes değeri, FDX küçük olmalıdır. Bu, aşağıdaki formül ile ifade edilir. (yapay seleksiyon)

FDx = Genotip X'in dölü / En fazla döle sahip genotipin dölü Populasyonda her bireyin belli bir genotipi ve bu nedenle de belli bir fitnesi vardır. Her genotipin birey sayısı ve fitnesinden, populasyonun ortalama FD 'si hesaplanabilir Bir populasyonun ortalama fitnesinin en iyi genotipinkinden sapmasına, populasyonun GENETİK YÜKÜ denir. Genetik yük evrimin olaylanması için şarttır. Bütün bireyler olası fitnese sahip olsalardı, genetik bir değişkenlik olmaz ve böylece de doğal bir seçilim gerçekleşmezdi. Basit bir örneğe göz atalım: Fitnesin tek (A) ve (a) allellerindeki bir gentarafından saptandığını varsayalım. Organizmalar haploid (n) olsun, yani her iki alelden yalnız birine sahip olsunlar ve bu da her generasyon da fenotipte ortaya çıksın. Ayrıca döller birbiri ile kesişmesin.

Eğer bir genotip için fitnes, yani FD, bilinirse, p:q oram için populasyonun ortalama fitnesi FD hesaplanabilir. Yüksek uyum değerine sahip bireyler, diğerlerine göre daha fazla döl ürettiklerinden, populasyonun bileşimi ilk verilen örnekteki gibi öyle değişir ki yavaş yavaş FD'nin en yüksek noktasına ulaşılmaya çalışılır. Yani seleksiyonla gen sıklığı tekrar değişir ve (a) azalırken (A) artar. Bu olayın hızını açıklamak için aşağıdaki düşünceden hareket edelim:

Populasyonda (A) alelinin düşük bir payı ile (yani p daha düşük % ile olsun) başlanır. Her (A) baskın oluşu nedeniyle fenotipik olarak görüleceğinden yüksek oranda döl oluşturur. Eğer (a) aleli gen havuzunda az miktarda ise bunun saf kalıtsal olarak görülme olasılığı da azalır. Yalnız bu durumda seleksiyon etkin olacağından alel (a), seleksiyona da daha az uğrayacaktır. Yani avantajlı baskın bir alel hızla populasyona hakim olur; ama dezavantajlı çekinik aleli populasyondan tamamen uzaklaştıramaz. (seleksiyon ıslahı)

Eğer çekinik alel avantajlı (aa'nın FD=1 ise) ve önceleri az miktarda varsa, (aa) fenotipi de seyrektir. Populasyonun bileşimini değiştiren hız, başlangıçta çok azdır. Bu (a)'nm populasyondaki oranının artışı ile yükselir. Dezavantajlı (A) fenotipik olarak dikkati çekeceğinden, daima seleksiyona açıktır. Bu nedenle (a), (A)'ya karşı koymaya çalışacaktır; yani (A) taşıyıcısı olanların soyu tükenecektir.

Genetikte HETEROStS denen heterozigotlar (Aa'nın FD =1) tercih edilirse, ne (a), ne de (A) dezavantajlı olsalar bile kaybolmaz.

Darwin doğal seleksiyon örnekleri

Şimdi uyumu etkileyen (A/a) ve (B/b) alelli iki geni, model populasyonda ele alalım. Bu durumda 9 farklı genotip vardır. Bunlar populasyonda farklı sıklıkta izlenebilir. (A) ve (a) alel sıklığı p ve q, (B) ve (b)'ninki ise r ve s olsun. HARDY-WEINBERG formülü ile p:q ve ns'nin ayrı ayrı genotip oranları hesaplanabilir. Eğer tektek genotiplerin FD'si bilinirse, ortalama FD populasyondaki olası gen sıklığı için, (1) nolu formülle hesap edilebilir. Ortalama uyum değerleri (FD) bir örnek için (A/a) ve (B/b)'nin sıklığına bağımlı olarak verilmektedir.
Doğal bir populasyonda hiçbir zaman iki adet gen değişmez, çok sayıda gen değişir. Bu nedenle populasyonun durumunu grafik ile ifade etmek zor olur. Eğer uyum değeri (FD) çeşitli aleli çok sayıda gene bağlı ise populasyonun başlangıçtaki genetik bileşimine bağımlılık vardır.

Örnekler de göstermektedir ki, yeni mutasyonlar görülmese dahi, seleksiyon sadece genlerin populasyonda yeni kombinasyonu ile gen havuzunu değiştirebilir.

Seleksiyon Faktörleri ve seleksiyon yöntemleri

Farklı genotiplerin üreme oranı veya hayatta kalma olasılığını değişik bir biçimde etkileyen çevre etmenlerine SELEKSİYON FAKTÖRLERİ denir.

a) Abiyotik Seleksiyon Etmenleri
Bunlar kuraklık, rutubet, sıcaklık, soğukluk, suyun tuz oranı, toprağın besin madde içeriği ve ışık eksikliğidir.
b) Biyotik Seleksiyon Etmenleri
Bunlar yırtıcı, parazit veya besin, eş veya yaşam alanı bakımından rekabet eden türdaşlardır.
Çevrenin seleksiyon faktörleri ile bir populasyonu etkileyen etmene SELEKSİYON BASKISI denir. Ortaya çıkan dezavantajlı mutasyonlar sonraki döllerde seleksiyonla giderilebilir. Böylece döl uygun özellikler kazanır ve gen havuzunu dengeler. Buna DENGELİ SELEKSİYON denir. Ama seleksiyon genlerin sıklığı ve böylece populasyonda söz konusu özelliği de değiştirir ve populasyonun ortalama uyumu tamamen artar. Buna AKTARIMLI SELEKSİYON. Parazit, hastalık yapıcı veya yırtıcıların etkisi ile en yoğun olan formlar bile azalır ve sonuçta populasyona ekstrem özellikli formlar hakim olur. Böylece populasyon ayrılır, buna AYIRIMCI SELEKSİYON denir
Şimdiye kadarki formlara karşı, taşıyıcısına yüksek uyum kazandıran bir mutasyon görülürse, bu değer maksimum uyumdur, yani FDmax'dur. Böylece seleksiyonun yapısı değişir.

Preadaptasyon (On uyum) Nedir / Preadaptasyon (=Önuyum)

Preadaptasyon (=Önuyum)

Nötral ya da önce dezavantajlı gen veya gen kombinasyonları da, çevre değişiminde veya yeni bir yaşama alanına girerken avantajlı etki yapabilir. Burada yalancı bir uyum, yani yeni çevre koşullarına uyum olanağı söz konusudur. Değiştirici yaşama koşulları bakımından bir türün bireylerinin genetik eşitliğinin tam oluşu, o türün devamı için sadece dezavantajlı olacaktır.

Karın sürekli olarak yerden kalkmadığı bölgelerde beyaz mutantların avantajı vardır. Onlar burada koyu renklilere göre daha fazla tutunur. Örneğin kartavuğu ve buzayısı türleri beyaz mutantlardan oluşmuştur. Önuyumlar, birçok gen için heterozigot olabilen diploid canlılarda mümkündür. Dezavantajlı ve önemsiz olan resessif aleller heterozigot alel çiftinde seleksiyona uğramayıp birçok döle aktarılır. Çevre değişirse, böyle aleller yeniden avantajlı olur ve homozigot taşıyıcılarına fayda sağlar.
Preadaptif uyum, yeni yapıların evrimle gelişimini sağlayan yapı planının özellikleridir. Dört ayaklılığın oluşumu için yüzgeçler preadaptiftir. Preadaptasyon, suyu arada bir kuruyan sucul alanlarda avantajlıdır. Böylece hayvanlar karaya veya diğer sulara geçerken ya da kurak dönemlerde, çift olan göğüs ve karın yüzgeçlerini dayanak gibi kullanarak hareket eder. Bu nedenle bazı yüzgeçliler kısa bir süre için karayı işgal edebilmişlerdir. Böylece rekabet olmayan bir yaşama alanına ulaşmışlardır.

Seleksiyonun Etkisi

Seleksiyon bireyin tamamında, yani fenotipinde etkili olup, genotipinde etki yapmaz. Fenotipik olarak beliren genler seleksiyonu etkiler. Eğer özellikler çok sayıda genle belirlenirse, bütün genler seçilime uğrar. Bu nedenle bir organın evriminde (örneğin omurgalı gözü), kısımların (ağsı tabaka, mercek, kornea) işlev ve yapısını saptayan bir çok genin birlikte seçilim değeri vardır.

Seleksiyon Etkisi İçin Örnekler

Seleksiyonun doğrudan doğruya izleneceği birçok örnek vardır.
Bakterilere karşı antibiyotiklerin kullanımı, kısa sürede dirençli suşların oluşmasına yol açar. Çünkü mevcut olan preadaptif dirençli mutantlar kitle halinde çoğalır. Dirençli formların süratli seçilimi yeni ve daha etkili antibiyotiklerin üretilmesine neden olur. Dirençli formların yetiştirilmesine özgü gözlemler, zararlılara karşı insektisitlerin kullanımında da yapılmıştır.

d) Gizlenme
Birçok kelebek türünün koyu renkli mutandan endüstri bölgelerinde yaygındır (Endüstri melanizmi). Bu rengi koyu kahverenkli melanin yapar. Biston betularia adlı kelebek türü huş ağacının açık ve likenli gövdesi üzerinde saklanır . Kuşlar onu göremez. Bu yüzden onlara yem olmaktan kurtulur. Koyu renkli ırkı, beyaz renkli huş ağacı gövdesinde kolayca görülmüş ve kuşlar tarafından rahatça avlanmıştır (dengeleyici seleksiyon). Endüstriyel gelişme sonucu oluşan kirlilikle koyulaşan huş gövdesinde bu sefer açık renkli olan kelebekler kuşların dikkatini çekmiş ve onların rahatça yemi olmuştur. Bu yüzden İngiltere, Almanya ve Amerika'daki açık renkli esas
formları birkaç on yıl sonra tamamen ortadan kalkmıştır. Yani oralarda endüstrinin yol açtığı hava kirliliği, seleksiyon koşullarını değiştirmiştir. Burada seleksiyonla sadece vücut rengini etkileyen mutasyon nedeniyle huş kelebeğinin yeni bir rkı oluşturulur. Mutasyon, evrim olayı için materyali sevkeder; ama ilk önce değişen seleksiyon koşullan onun gerçekleşmesine yol açar.

Rüzgarın etkili olduğu küçük adalarda birçok kanatsız veya kanatları körelmiş kelebek veya sinek türü vardır. Körelmiş kanatlı mutantlar burada avantajlıdır. Çünkü uçabilen böcekler genellikle denize doğru rüzgarla taşınır ve orada ölür

b) Taklit
Taklit, yani MİMEZE ile gizlenme, avcıları aldatır. Çöp çekirgeleri bazı kelebek tırtılları dalcıkları andırır. Cava kelebeği oturuş durumunda da kuru bir yaprak gibidir.
c) Mimikri
Korunmanın başka bir formu da mimikridir. Burada seleksiyon baskısı düşman veya av hayvanının aldatılması yönünde etki yapar.

Hindistan'da tadlannm çok kötü oluşu nedeniyle kuşların yemekten çekindiği kelebek türleri vardır. Bunlara ait süreler içinde, tamamen benzer kelebekler yakalanmıştır. Bu kelebekler yalancı türlerdir ve kötü tadlan da yoktur. Tadı kötü olan kelebeklerin şeklini alarak kendilerini doğal düşmanlarına karşı korumuş olurlar

Mimikri sadece yapı veya renkte olmaz. Aynı zamanda belli davranış şekilleri (vücudun konumu, hareket) de aldatıcı olarak hizmet görür. Mercan resiflerinde çöpçü balıkları, yabancı balıkların parazitini ayıkladığı için, bu balıklar onu kendi vücutları yakınında görmeyi isterler. Çöpçü balık gerek dış görünüş ve gerekse davranış bakımından yırtıcı bir balığı taklit eder. Yırtıcı balık ise yabancı balıkla hiçbir şekilde beslenmemiştir; ama normalde balıklara saldırıp onları parçalar ve yer. Böyle bir mimikride besin almak için yırtıcı balığın taklit edildiği görülür. Guguk da parazit bir kuş türü olarak, kendisinden çok küçük kuş türlerinin (şimdiye kadar 200'den fazla kuş türünde saptanmıştır) yuvalarına, onların yumurta şekil, büyüklük ve rengini taklit edip, yumurtalarını koyar ve böylece yavrularını da yabancı kuş türlerine baktırır

Ophyrs türü bitkilerde çiçekler, böcek dişilerinin koku, renk ve şeklini taklit edip, o türün erkeğini uyarır. Böylece de polenlerinin başka bir çiçeğe taşınmasını ve tozlaşmayı sağlar
Bazı canlılarda çeşitli amaçlar sözkonusu olduğunda da hayvanın vücut rengi değişik şekil ve renklere dönüşür. Hemichromis fasciatus adlı hani balığı erkeğinin rengi, çeşitli davranış durumlarında değişir. Buna göre yaşama alanını koruyan erkeğin rengi ile düşmanından kaçan erkeğin rengi veya yumurta bırakan dişinin rengi farklıdır.

Konvergens ve Ko-Evrim Nedir

Ekosistemde bir türün her türlü evrim basamağı diğer türlere etki yapar, zira onların seleksiyon koşulları değişir. Örneğin bir bitkide acı bir madde oluşursa, onunla beslenenler diğer bitkileri aramaya koyulur ve böylece acı madde içeren bitki sayısı diğerlerinin aleyhine artar. Acı bitki ile beslenenler acı maddeye dayanıklılık kazanırsa, yeni bitkileri yemez ve acı maddelileri yer. Bu nedenle evrim daima birbiri ile ilişkideki canlıların Ko-Evrimi'dir (=birlikte evrim). Her evrim basamağı, diğer evrimlere yol açar. Dikkat çekici bir örnek de çiçek ve böceklerin şekil ve yapılarının birbirine uyumudur.

Konvergens Nedir

Konvergens denince, akraba olmayan organizmaların benzer, yaşam biçimi yüzünden (benzer ekolojik nişler) şekillerinin benzer olması anlaşılır. Örneğin köpekbalığı, kemikli balıklar ve balinaların balık şeklinde oluşunu ve atasal toynaklılar ve atın ayak iskeletindeki tırnak sayısının konvergens gerilemesini verebiliriz. Farklı türlerdeki konvergens aynı yönlü seleksiyonla açıklanabilir. Yeryüzünün çeşitli bölgelerindeki benzer ekolojik nişler, yaşama şekilleri birbirine uygun türler tarafından işgal edilir. Bu türler akrabalık veya konvergens nedeniyle uyumludur. Böylece yaşanılan bölgenin aynı değerliliği için, step hayvanları (nandu, devekuşu ve emu akraba oldukları halde kurt ve keseli kurt akraba değildir) örneği verilir.