Ömürlerimizin uzun olmasının evrimsel açıdan pek bir avantajı yoktur. Çünkü evrim, üreme anına kadarki hayatta kalma becerimizle ilgili bir mekanizmadır. Sosyal bir hayvan türü olarak insanda belki biraz da
çocukların doğum sonrası bakımlarını yapabilecek zinde ebeveynleri olması avantaj sağlayacaktır. Ancak bu noktadan sonra, ömrün uzunluğu çok da büyük öneme sahip değildir. Bunu diyor olsak da, şunun altını da çizelim: Yine sosyal bir hayvan türü olmamızdan ötürü, "deneyimli yaşlıların" popülasyon içerisinde bulunması, hem ailelerin destek alması, hem de hayatta kalma açısından dolaylı bir katkı sağlıyor olması açısından atalarımıza avantaj sağlamıştır. Bu nedenle, uzun ömür belli bir avantaj sağlıyor olabilir. Fakat bu ömür miktarının evrimsel seçilim baskısı altında kalması o kadar zordur ki (çünkü ürediğiniz anda sizin evrimsel amacınız tamamlanmış olur; artık geri kalan ömrünüzü belirleyen genler üzerinde bir seçilim baskısı yok denecek kadar azdır), çoğu zaman bu miktarı belirleyen faktörler seçilimden ziyade şans faktörleridir (evrimin genetik sürüklenme mekanizması gibi). Dolayısıyla ömür miktarının artmasında bakacağımız ilk doğa yasası evrim değildir. Gerçekten de, atalarımız 20-30 yıl yaşıyor olmalarına rağmen vahşi hayatta başarıyla hayatta kalabilmişler, üreyebilmişler ve türlerini sürdürebilmişlerdir.
Bu durumda, ömür uzunluğunun artması daha ziyade bebek ölümlerinin azalması ve modern teknikler sayesinde daha etkili beslenebiliyor, sağlık sorunlarımızın üstesinden kat kat kolay gelebiliyor olmamızdır. Aklınıza hemen "İyi ama her şey yapay günümüzde; doğal bir şey kalmadı!" safsatası gelebilir. Bu ayrı bir yazının konusu olsa da, bunun pek doğru olmadığını söyleyelim. Çoğu zaman "Doğal yapaydan iyidir." algısı, hatalı ve bilimsel olarak geçersiz bir algıdır. Bu durum, ömürlerimizin uzaması konusunda da net bir şekilde kendini göstermektedir.
Çocuk ölümlerinin miktarı, ömrü etkileyen en kritik faktörlerden birisidir. Öyle ki, bir insanın yaşadığı yıl miktarı arttıkça, ömür beklentisi de artar. Çünkü çocuklukta çok muhtemel olan ölümü atlatmayı ve o evreden uzaklaşmayı başarır. Demograflar (insan popülasyonları üzeirnde çalışan istatistik bilimciler) doğum, ölüm ve göç gibi verilerden yola çıkarak yaşa bağlı doğurganlık veya ömür beklentisi gibi istatistiki sonuçları ortaya çıkarırlar. Ömür beklentisi (bir insanın ne kadar daha yaşayacağının istatistiki miktarı) konusunda, genellikle "yaşam tablosu" denen tablolar hazırlanır. Bu tablolara ihtiyaç duymamızın sebebi, ömür beklentisinin yaşa bağlı olmasıdır.
Örneğin, ABD tarafından hazırlanan Sosyal Güvenlik Hesap Makinesi uygulamasından görebileceğiniz gibi, Temmuz 1990'da ABD'de doğan bir insanın ömür beklentisi (kabaca, "öleceği yaş" olarak düşünebilirsiniz):
- Doğduğunda 75.22 yıl,
- 25 yaşına ulaştığında 82.33 yıl,
- 62 yaşına ulaştığında 86.2 yıl,
- 67 yaşına ulaştığında 87.2 yıl,
- 70 yaşına ulaştığında 87.9 yıldır.
Tabii ki, birey büyüdükçe ömür beklentisi artsa da, yaş ilerledikçe bu artış da giderek azalmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder