Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

10 Haziran 2011 Cuma

Mavi bir gömlek isteyen bir çocuğa bir iş verebilir misiniz?

Mavi Gömlek
El-Habib Şobail


Çıkıp gitti, iş aramaya. Saçları kara. Gökyüzünde kurşuni bulutlar. Yitik güneş. Uykulu köy. Hızlandı. Gün ağarıyor. Açık kapı. Eşikte anası.
Güz geldi yavaş yavaş. Ağaçlarda bakır ve altın. Yolda çamur; usulca akan dereler yol kıyısında. Ufukta kızıllık, onun kızıllığında çocuğun utancı. Ana ağladı, baba üzgün.
Yitti yüzleri bulanık gözyaşlarının ardında, küçük ayaklar büyük umutlara koşarak, ana ve köy geri çekilerek, anılar eski duvarların görüntüsüyle uçup giderek. Sıcak düşleriyle açılan yollar. Sırtında yağmur. Canevinde özgürlük, ayaklarında çamur. Çamur ve özgürlük elele, birbirine karışarak, uyum kurarak ve yolda yürüyen çocuğu severek.
Küçük ayakları büyük potinlerin içinde vıcık vıcık. Potinler yoldaki taşları tekmeliyor. Yol uzuyor.
Yol uzuyor, sessiz köyü gürültülü kentten ve uykusuz bir ananın öfkesinden. Açık kapı kapandı ve ana şimdi bir şamdanı yakıyor. Bulutlar küçük köylü çocuğun yüzünü karartıyor: Yağmur olanca gücüyle yağıyor. Ayağı ağırlaşıyor çamurla. Ayağındaki çamurdan yabanıl görüntüler ve düşünceler yürüyor kafasına.
Çamur? Nedir çamur? Su ve toz mu? Gökten yağan yağmur suları düşüyor toprağa, toza bulanıp çamur oluyor, ayağa yapışıyor, zincire vuruyor ayağı. Ya özgürlük? Özgürlüğün anlamı ne? Suda büyüyor mu özgürlük? Toprağın susuzluğunu gideren su yeşile dönüp büyüyor, pişiyor ve anaların elinde besin oluyor yaşamı sürdüren. Yaşam özgürlüğü saygıyla selamlıyor, ve öz gürlük, o canevimdeki tutsak, canlanıyor. Sesimin olanca gücüyle bağıracağım: 'çamur, ekmek ve su isteyen bir çocuk iş arıyor, ona vereceğiniz iş var mı?"
Anasını, doğduğu köyü ve bir somun ekmeği seven bir çocuk iş arıyor, ona vereceğiniz iş var mı?
Çalışmak isteyen bir çocuk iş arıyor. Çalışmak isteyen bir çocuğa vereceğiniz iş var mı?
Böylece yürüdü çocuk, düşünceleriyle arkadaşlık ederek, düşünceleri uzun yolu kısaltıncaya ve kent aklarla bezenmiş bir gelin gibi, görününceye kadar.
Bir kalabalık kent. Güneş ışıyor alabildiğine. Güzel geometrik biçimler. Kent, gösteriyor kendini örtülerini atarak. Karnı aç. Partallaşmış, sırılsıklam giysilerine bakan gözler. Önü açık gömleği kaburgaları çıplak göğsüyle karmakarışık düşlerini göstererek. Çocuk gelmişti işte, kente göstermek için kendini. Yürüdü kentin kaldırımlarından, arkasında büyük potinlerinin izini bırakarak, gözlerini gözalıcı renklere, değişen biçimlere kaldırarak. Canlıydı sokaklar. Göğün mavisi ikiye bölündü, duvarlar dümdüz oldu, eğik oluşlarına karşın ağaçlar dikilip sıra oldular.
Ağaçlardan biri dikkatini çekti. Dallarından birine dokundu eliyle. Güzel, baharlı koku. Onbeş yaşın düşleriyle yüklü. Dal gibi ince çocuk, kara saçlar, beyaz gömlek, düşlü bakışlar, kuraklığın elinde uykuya varmış bir köy ve arkada bırakılmış bir ana.
Beyazı soyulmuş, kenarları yıpranmış gömleğiyle, gelen geçenlerin gülümsemelerini ve gökyüzünün maviliğini yansıtan bir aynanın önünde durdu. Kara saçları gözlerinin üstüne düştü ve köylü çocuk öne doğru eğildi, camın arkasındakini görmek için, cama dayadığı burnu yamyassı oldu. Ve ansızın, mavi bir gömlek gördü, büyülenmiş gibi, kımıldamadan kaldı öylece.
Parlak aydınlık. Camda yansıyan, delip geçen bakışlar. Yeni giysiler. Yeni düşler ve bir mavi gömlek. Büyülenmişti. Işıldadı gözleri. Elleri titredi, bütün düğmelerini İlikledi, yeni sıcaklığı, mutluluğu duyarak. Sonra gölgesini sürüyerek uzaklaştı oradan, gömleği ilk gördüğü anki gibi masmavi bırakarak, ve iş aramaya gitti. Gitti, titreyen dudaklarındaki gülümseme kalıntılarıyla, sırtında eski gömleğin lime lime olmuşluğuyla, düş kırıntıları ve yüreğindeki özgürlüğün solup yiten yanılsamasıyla. Gömlekten uzaklaşıyordu çocuk, kalabalıkta kendine yol açarak, gölgesi gölgelere karışıncaya kadar. Kent yutmuştu onu, bir daha gören olmadı.
Kalabalık bir kent, ışıyan bir güneş ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmur. Güz bitti, kış geldi, köyde ve kentte. Sonra pencereler açıldı, çiçekler tomurcuklandı ve ana kulübeyi basan suları boşalttı.
Ve genç köylü çocuk bir kez daha görüldü, sırtında mavi gömleği, pırıl pırıl ayakkabıları, saçları her zamanki gibi kara, yüzü aydınlık ve dudaklarında büyük bir gülümseme. Daha önce ürkek ürkek yürüdüğü kaldırımda bu kez sert adımlarının sesi yankılandı, ve ağaçlar, eğriliklerine karşın, bu kez yeni gömleğe hayranlıkla bakabilmek için yeniden sıralandılar.
Ağaçlardan biri dikkatini çekti çocuğun ve.yeni düşünceler belirdi kafasında. Ağaç eski günleri ansımıyordu, çamur da hiçbirşey söylemedi. Yabanıl olan neydi peki? Ağaç dilsizdi. Bir ağaçtı sadece. Çamur da öyle. Çamurun özgürlükle hiçbir ilgisi yoktu. Yolları ayrılaştı, biri ötekini kirletmesin diye. Bu düşünceler belirdi kafasında. Köylü başını kaldırdı ve dikkatle, garip bir şey görüyormuşçasına ağaca ve daha önce bir süre durup beklediği yere baktı. Kocaman potinin izini, onun yanıbaşında da bir başka büyük potinin izini, ve bir başka genç köylüyü gördü. Kafasından bir türlü çıkmayan görüntüler ve eski sözcükler duyuldu yeniden. Yürüdü çocuk, sessizlikte, kardeş mavi bir gömlek isteyen bir çocuğa bir iş verebilir misiniz?, sözlerini dinleyerek.

Hiç yorum yok: