Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

30 Nisan 2011 Cumartesi

Çakralar, Kundalini ve Okült Anatomi - İnsanın ruhsal yapısı ve gizli anatomisi

İnsanın ruhsal yapısı ve gizli anatomisi ile ilgili bilgi dünyanın her tarafını saran bir gizli öğretiler ağının bir parçasıdır. Bu bilgi, insanın psişik gelişmesini hızlandıran tekniklerle ve varlığı zamanımızda bilim çevrelerce yeni yeni fark edilen, fakat henüz tam anlaşılmayan çok ince psişik mekanizmalarla yakın bir ilişkisi olduğundan, çağlar boyu gizli tutulmuştur. Bu kadim öğretilerden Uzak-Doğudakiler günümüze denk korunmuş, hatta ayrıntılı bir şekilde kaleme alınmıştır. İçerdiği teknikler hazırlıksız kişiler tarafından uygulanması bazı tehlikeler arz etmesi yönünden, Uzak-Doğuda ancak özel eğitilmiş kişiler tarafından programlı bir şekilde aktarılır. Oysa, Batılı kadim uygarlıklarda izleri yer yer görülmekle beraber, bu konuda bir öğreti olarak elimizde herhangi bir açık ve ayrıntılı belge geçmemiştir. Ancak, bazı öğretiler belirli ezoterik örgüt ve tarikatlar tarafından aktarıldığı söylenmektedir. Özellikle Hıristiyanlığın yayılması ile bir çok eski eser imha edilmiş ve mister kültlerin öğretileri adeta tarihten silinmiştir. Uzak-Doğu Tradisyonu Batıda yaşanan bilgi katliamından nispeten sıyrılmıştır. Ancak Batının da kendine has bazı öğretileri de günümüze dek varlığını korumuştur. Bu konuyu da farklı başlıklar altında açıklayacağız. Oysa, Batı öğretilerin önemli bir kaynağı eski Mısır'da majikal, şamanik ve tantrik öğretilerin bir bütün olarak tek bir çatı altında faaliyet ettikleri konusunda bazı ipuçları görmekte mümkündür. Aşağıda, okült anatomi, psişik enerjiler ve çakralarla ilgili bu öğretileri kısmen aktarıyoruz. Ayrıca, Gurdjieff öğretileri, Teosofi, Antroposofi ve modern psikolojide bulunan konumuz ile ilgili bilgiler de aktarılmıştır.

Çakra sözcüğü daha kısa bir süre önce pek duyulmazdı. Şimdi ise pek çok insanın ağzında dolaşıyor. Bu konuyla ilgili bazı farklı yorum ve tekabüller bulunmakta, aşağıdaki yazıda bir yandan en sağlam ve sağlıklı kaynaklardan bilgiler toparlarken, diğer yandan güvenilir bir şekilde belgelenmiş deneyimlere, kendi deneyimlerimiz (ki bunlar da var) ve özel merakımız olan konunun Batı ezoterizmle kesişme noktalarını ele aldık. Maalesef, bu konuya gerektiği gibi fazla ayrıntılı girmemiz şimdilik pek mümkün değildir.

Brahman - Atman

Hindistan sanki ayrı bir dünya veya en azından kıta gibidir, bir sürü farklı iklim, ırk, dil ve dini barındırır, tarihi dünyanın en eski uygarlıklarını uzanır. Mohenjo-Daro uygarlığı, eski Mısırlılar ve Mezopotamya'da Sümerler ile yan yana mevcut diğer bir nehir uygarlığıydı. M.Ö. 2000 yıllarında Aryanlar istila ettiği zaman bu kadim kültürün kökünü kazmaya çalıştılar, yakıp yıktılar. Ancak zamanla eski uygarlığın öğretileri ortaya çıkmaya başladı ve Ari kökenli Vedik kültürü ile kaynaştı. Bu yine kültürde eski Tantrik inanışlar tekrar yüzeye çıktı. Tantrik tanrı Şiva yeni panteonda, trimurti'de Brahma ve Vişnu ile birlikte gözükmekteydi. Aslında Brahma, Vişnu ve Şiva üçlüsü tek bir tanrının farklı yüzleridir. Brahma yaratıcı, Vişnu koruyucu ve Şiva yok edici olarak evrenin yaratılış, varoluş ve yok ediliş sürelerinin kozmik hakimini gösteriyordu.

Hint kutsal metinler ve edebiyatında Vedalar, Puranalar, Brahmanalar, Upanişatlar, Tantralar, Mahabararata ve Ramayana gibi klasikler mevcuttur. Bunların arasında Tantralar ve Yoga sutralar bazen de insan bedeninim suptil yanı ve uyarılmasıyla ilgili oldukça teknik bilgiler verirler.

Upanişatlar ormana çekilmiş ve münzevi bir hayat yaşayan kutsal adamların müritlerine aktardıkları, bazen de sade öğretilerden oluşmuştur. Bunların birinde insanın yüksek benliği olan atmanı bir baykuşa benzetilir. O bir ağacın en üst dalında sakin ve hareketsiz dururken, alt dalda egoyu simgeleyen serçe daldan dala atlıyor ve sürekli sağına soluna bakıyor. Atman ve Brahman özde birdir. Diğer bir deyimle insanın yüksek benliği Tanrı ile birdir. Upanişatlar'daki bazı bilgileri özetleyip modern bir kılıfa soksak şöyle bir sonuca varabiliriz...

Kendimize soracağımız ilk soru "ben" nedir? Benlikten söz edildiği zaman birbirine aykırı bir çok şey aklımıza gelir. Ayrıca "bedenim", "duygularım", "düşüncelerim" gibi bir çok kavram kullanırız. Bu tip sözlerde sahip olma hali gözükmektedir, "ben" duygulara, düşüncelere sahip olma durumundadır ve genelde benle bir tutulan bir çok özelliğe sahiplenmiş gözükmektedir. Burada "ben" sanılan şeylerin ve "gerçek ben" ayırımı yapmamız gerekiyor. "Gerçek ben" nedir? Buna bilim cevap verememektedir. Çünkü bilim cisimlerin incelenmesine dayanıyor. Oysa, bu "gerçek ben" cisimlerin sanki bulunduğu zaman-mekan ikilisinin dışında faaliyet gösterir. O gözlenemiyor çünkü gözleyen kendisidir. Buna rağmen onun algılama aracı olan duyu organlarından ayrı olduğu kesin, çünkü duyu organları kullanılmadığı zamanlarda da onun faaliyeti sürmektedir. O halde, neden "ben" kendisinden ayrı olan bir çok şeyle kendisini bir tutuyor. Birisi "benim ülkem", "benim evim" ve hatta "benim karım" dediği zaman kendisini farklı bir takım dış nesnelerle ve varlıklarla bir tutmaktadır. Hatta zaman zaman insan kendisini o kadar kaptırır ki bir nesne ile adeta aynı hüviyete girebiliyor. Bunun sebebi "ben"in yapısından kaynaklanıyor. "Ben" her türlü kılığa, kalıba ve nesneye girebilir ve kaynaşabilir. İnsan araba kullandığı zaman ayaklarına ve kollarına uzantılar eklemiş oluyor. Örneğin, kullandığı araba bedeni ile bütünleşmiş oluyor ve adeta ikinci bir beden oluşturuyor. Bir çok durumda araba, sürücü için bedenleşmiştir ve sürücü insanlıktan çıkıp dört tekerlekli, hızlı hareket edebilen ve korna çalabilen metal bir canlı haline gelmiştir. Giyim eşyaları bedenin diğer bir uzantısıdır. Bunlar bedende ikinci bir deri tabakası oluşturur. Bir çok durumda, iklim şartlarına karşı bir koruyucu tabaka oluşturur. Ancak, genelde insan giysileri bir süs aracı olarak kullanılır ve kişiliğini başkalarına yansıtmak için özenle seçilir. Giyimini değiştirdiği vakit kişilik de o giyime uygun bir biçimde değişime uğrar. Sırf bu hali yaşamak için insanlar mağazadan mağazaya dolaşırlar.

Bir bakıma bedeni beynin uzantısı olarak görebiliriz. Yapısı açısından beden sanki beyini taşımak için giriş ve çıkış üniteleri olan hareket eden bir donamındır. O halde beyin "ben" midir? Buna cevabımız hayır olması gerek, çünkü "ben"in işleyişi sadece bilgisayar gibi bilgi toplayan, depo eden ve işleten bir işleyişin üstündedir, ama, yine de zihinsel faaliyetlerinin yöneticisidir. Ancak, insan, onun başka hüviyetlere girme özelliğinden dolayı kendini düşünce faaliyetlerine o kadar kaptırabilir ki "ben" ve düşüncenin arasındaki ince farkı görmeyebilir. Ancak akıl ve "gerçek ben" arasında ki bu fark, meditasyonda açıkça ortaya çıkar. O halde madem ki "ben beden veya akıl değil, o ne olabilir?

Ona kişilik veya şahsiyet diyebilir miyiz? Kişiliği nasıl tanımlarız? Gurdjıeff'e göre insanda kişilikten yanı sıra bir de öz vardır. Kişilik bizim dış tesirlerden aldıklarımızdan oluşmaktadır, buna karşın "öz", bizim doğal iç varlığımızı içerir. Kişiliğin unsurları arasında isim, cinsiyet, aile, ırk, din, memleket sayabiliriz. Ayrıca saç rengi, irsi özellikler sosyal mevki, meslek, yemek zevklerini ve her çeşit kişisel özellikleri de sayabiliriz. Bu somut özellikler dışında bir de Doğu'da Karmik özellikler denilen bir kavram vardır.

Karma Sanskritçe'de davranış, hareket anlamına gelen "kr" kökünden gelmiştir, ve reenkarnasyon doktrini ile yakın bir bağı vardır. Bir insanın Karmik yapısı onun davranış şeklini belirler, ve ona uygun bir şekilde gelecek çevresel tesirleri çeker. Eğer onu bir iyilik ve kötülük bilançosu olarak idrak edersek, onu en basit şekilde yorumlamış oluruz. Genelde Uzak-Doğu'da bir insanın bu hayatta yaptıkları bir daha ki hayatını etkileyeceği inanılır. Mesela, kaba bir örnekle, yaşamını bir alkolik olarak geçiren biri, karaciğeri sakat doğabilir. Aynı şekilde cezalar olduğu gibi ödüller de vardır. Bunların haricinde günlük hayatta gelen şanslar ve felaketlerde karmik sebeplere dayandırılıyor. Bu açıdan kader kavramına benzer ancak karmik açıdan "kör talih" diye bir şey yoktur, zira ne ekersek onu biçeriz. Bütün bu anlattıklarımızdan aslında daha ince bir mantık işlendiği var sayılır. Günümüzde, geçmiş hayatlara dayanarak regresyona başvuran psikoterapi yöntemleri mevcuttur. Bu şekilde Freud psikoterapisinin temelinde yatan sorunların çözümlerinde çoğu kez unutulmuş olan, geçmiş hadiselere dönmek yöntemi de, geçmiş hayatlar için de ayrıca uygulanır. Geçmiş hayatlara dönme yöntemine ekminezi denilir. Ekminezi genelde hipnoz ile doğum öncesine "regresyon" ile gerçekleşir.

Gerek insanın hüviyetini oluşturan, gerek dış etkenler tarafından şekilenen özellikler ve karmik yapısını içeren iç özellikler yine de "gerçek ben" değildir". Bunun sebebi insanın son aşamada karmik tesirlerin üstesine gelmesi gerektiği prensibinde yatar. Hint Upanişadlar'da aktarılan Vedanta felsefesine göre "Gerçek Ben" veya Atman, sürekli olarak etrafında olup bitenle, gelip geçici nesnelerle ile özdeşleşme durumunda olan ve Sanskritçe'de Ahamkara olarak bilinen alt benliği aşmakla erişilir. Şahsiyet kelimesinin Batı dillerindeki karşılığı Latince'de maske anlamına gelen "persona" dan türemiştir, o halde bir maskenin arkasında gerçek bir kimlik olması gerek. Doğu yöntemlerde "Gerçek Benliğe" ulaşmanın bir yöntemi de, meditatif bir faaliyetle kişiliği soğan gibi soymakla erişilir, bütün zarlar kalktıktan sonra en içte kalan öz "Gerçek Benlik"tir. Başka bir yöntemle bir nehrin pınarını arar gibi düşüncelerin kaynağına inilir. İnsan zihni bir bilgisayar gibidir, ve programların gizli bölümlerine girmek için samiyet ve ciddi bir arayış parola görevini görür.

Atman, Monad veya Yüksek Benliğin modern psikolojide karşılığı superego'dur, ancak bu tam karşılığını vermez. Upanişadlar'da Atman ve Brahman'ın bir olduğu söylenir, yani Yüksek Benlik ve Evrensel Şuur veya Tanrı birdir. Yüksek Benlik "ilahi kıvılcım" veya jivatma'nın mekanıdır, ki bu daha önce belirtiğimiz gibi evrensel şuurun bir parçasıdır. İnsanda "ilahi kıvılcım" kendi ruhsal evrimini gerçekleştirmek üzere bir dizi enkarnasyonda çeşitli bedenler kullanır.

Suptil Bedenler

Teosofik öğretilere göre yüksek Benliğin mekanı kozal bedendir, kozal beden bir dizi yaşamdan en yüksek özellikleri etrafında toplayan inşaat halinde bir bedendir. Sutratma Yüksek Benlik ve ego arasındaki bağdır, geçmiş kişilikler bu bağ üzerinde birer boncuk gibi dizilirler. O halde, bir bakıma kişilik ölümden sonra varlığını sürdürmez, ama gelecek kişiliklerin karmik yapı malzemesini teşkil eder. Ölümsüz olan sadece ilahi kıvılcım veya jivatma'dır ve kullandığı bedenler işlerini gördükten sonra terk edilen birer araçtır. Ezoterik doktrinler insanda birden fazla bedenin bulunduğunu öğretir. Bunların arasında en kaba fiziksel bedendir. Şimdi bu bedenlere yakından bakalım.

Ezoterik doktrinlere göre bizim duyu ile algıladığımız fiziksel dünya dışında onunla aynı mekanı paylaşan duyu üstü alemler mevcuttur. Bunlara teosofistler kozmik planlar adını verdiler ve evrende yedi kozmik plan olduğunu belirtiler. Bu planların en kabası bizim algıladığımız fizik planıdır, diğerleri giderek suptileşiyor. Bir soğanın tabaklarına benzetsek en içteki tabaka en ruhsal ve suptil (ince) olandır ve en dıştaki en kaba ve fiziksel olandır. Bundan dolayı bazı okültistler bunlara iç planlar demeye tercih etmişlerdir. Kozmik planların birkaç tabakası olduğu gibi, bunların tam karşıtı olarak insanda da aynı şekilde maddenin en kaba türünden en suptil madde şekillere uzanan birkaç içsel tabakası bulunmaktadır. Bu tabakalar insanın çeşitli bedenlerini oluşturmaktadır. Fizik planında insanın bir fizik bedeni vardır. Aynı zamanda vital beden veya pranamayakoşa olarak bilinen eterik beden de, fizik planın daha yüksek titreşimli maddelerinden oluşmuştur. Her ne kadar eterik madde fizik planın bir parçası ise, hennüz bilim tarafından keşfedilmemiştir, ancak bio-enerji ve elektro-mağnetik alanlarla ilişkisi olduğu sanılmaktadır. Astral beden ise astral maddeden oluşmuştur ve astral plan onun doğal mekanıdır. Aynı fizik bedeni gibi, onun da yüksek ve alçak tarafı vardır, alt astral arzuları ve duyuları kontrol eder ve yüzden ona bazen arzu bedeni veya Kama-Rupa denilir. Mental beden ise mental maddeden oluşmuştur ve metal plan onun doğal mekanıdır. Onun da, yüksek bir ve alçak bir tarafı vardır, Buddhi-Manas ve Kama-Manas. Mental beden zihinsel olması dolayısıyla, yüksek yanı felsefik ve yaratıcı düşünceleri içerir ve tali tarafı somut düşünce, bellek ve entellekti içerir.

Dördüncü seviyede ilahi kıvılcım, Monad'ın vazıtası kozal beden yer alır, ona ruh diyebiliriz. Ona ruh dememiz yanlış olmaz ve aynı diğer bedenler gibi onun da ömrü vardır, bundan dolayıdır kimine genç, kimine yaşlı ruh denilir. Birçok metafizik doktrinlerde dört değil de, yedi kozmik plandan söz edilir. Bu dört kozmik planın üstünde üç ruhsal plan vardır, ancak, konumuz insan bedenleri olduğundan pratik açıdan ilk dört planı almamız yeterlidir. Qabalah ayrıca dört alemden oluşmuş bir sistemi verir. Gurdjieff sistemi insanda bulunan bu dört unsurun karşılıklı iletişim ve ilişkileri konusunda ayrıntılı bilgi verir. Gurdjieff Vedalar'dan alınma atlı araba örneğini vererek arabayı fizik bedenine, atı duygulara, sürücü zihine ve yolcuyu "benliğe" benzetilmiştir. Hisler ve arzuları simgeleyen at, arabayı hareket ettirmektedir, ancak zihni simgeleyen sürücü atların dizginlerini elinde tutarak onları istenilen istikamette sevk etmesi gerek. Eğer araba ağır ise atlar onu çekmekte zorluk çeker ve hareket yavaş olur, ancak sürücü atları idare edemiyorsa, atlar vahşi ve ondan güçlü ise arabanın istikametini onlar belirler. Gurdjieff'e göre bazen yolcu arkadan emirler iletmektedir, ancak sürücü bunları duymamaktadır ve arabayı kendi düşüncesine göre sürdürmektedir.

Yukarıdaki şekil psikolog Carl Gustav Jung'a göre insandaki unsurları göstermektedir. Prensip olarak yukarıda söz edilen dörtlü, kadim Vedik tasnifinden farkı yoktur. Bu durumda sezgi dördüncü ruhsal prensiple aynıdır, ve duyular da fizik bedenine aittir.

İnisiyasyon (Süluk) - İnisiyasyon Nedir - İnisiyasyon Hakkında

İnisiyasyon (Süluk) kimi ansiklopedilerde bireyin spiritüel gelişimi için, ‘spiritüel tesir’i alıp aktarabilen bir üstadın sert ve sürekli kontrolü altında, bir düzen ve disiplin içinde, sınavlara dayalı tarzda, metodlu olarak eğitimi şeklinde tanımlanmaktadır. İnisiyasyon sözcüğünün kökeni, Latince’de “bir yere girme, iştirak etme, kabul edilme, başlama” anlamındaki “initium” sözcüğüdür. Osmanlı tarikat geleneğinde bulunan “süluk” kelimesi de, “iplik, sıra, dizi, yol, meslek, tutulan yol” anlamlarındaki Arapça “silk” sözcüğünden gelmektedir. Bir inisiyasyonda üstad (inisiyatör, mürşid) tektir, öğrenci (inisiye adayı, mürit) ancak inisiyasyonu tamamladığı zaman inisiye olur. İnisiyasyonu tamamlamamış olanlara inisiye denmez.





Aday seçimi
Tüm eski inisiyasyonlarda gizliliğe ve aday seçimine dikkat edilmiştir. İnisiyatik bir organizasyona her önüne gelen giremezdi, böyle bir organizasyon talip olan adayları kendi kriterlerine göre bir elemeden geçirirdi. Adayda geçmişinden getirdiği birtakım yeteneklerin, belirli bir moral (manevi) ve zihinsel düzeyin olup olmadığına bakılırdı. Adayda aranan gereken koşullar, gereken kapasite yeterli görüldüğünde aday birtakım sınavlardan geçirilirdi. Bu sınavlar her inisiyasyonda farklı olmuştur. Hakkında az çok bilgi sahibi olunan inisiyasyonlar arasında, eski Mısır, Moğolistan, Şamanizm, Maya, Mitraizm, Eleusis, Orfe ve Pisagor inisiyasyonları sayılabilir. Eski Mısır’daki gibi sert inisiyasyonlarda bazı sınavların ölümle sonuç verdiği anlatılmaktadır.

Eğitim
İnisiyasyonlarda üstad, bilgileri modern eğitimdeki gibi öğretmezdi. Yani bilgilerin hafızaya depolanması tarzında bir eğitim vermezdi. Yalnızca yolu ve yöntemleri gösterirdi. Öğrenci kurtuluş ya da aydınlanma denilen hedefe kendi iç çalışmasıyla erişmek zorundaydı. Nadiren de olsa, inisiyasyonu tamamlamadan ayrılmış olanların var olduğu belirtilmektedir. Bir inisiyatör, öğrencisinin kalbinden ve aklından geçenleri bilebilir ve hatta onun rüyalarını denetleyebilirdi. Bu yetenekten M.T.İ.A.D. eski başkanı Ergün Arıkdal psikoskopi adıyla söz eder. Asya’nın şamanist inisiyasyonlarında da üstadların öğrencisini öte-aleme götürüp geri getirdiği hakkında sayısız bilgi vardır. Mircea Eliade kitaplarıyla bu bilgilerin bir kısmını aktarmıştır. Benzer yetenekler Tibet’in eski Bon dininin şamanlarında da görülür.

İlk aşama ve ikinci doğuş
İlk eleme sınavlarını başarıyla atlatan öğrenciyi üç temel aşamanın ya da yedi tali aşamanın sözkonusu olduğu bir eğitim beklerdi. Bu üç temel aşamanın içerdiği ilahi hakikat bilgileri “sırlar” anlamına gelen misterler sözcüğüyle ifade edilir. Bunlar küçük misterler, büyük misterler ve hakiki misterler olarak bilinir. Kimileri küçük sırları çıraklık sırları, büyük sırları kalfalık sırları, hakiki (hakikata ait) sırları da ustalık sırları olarak adlandırır. Evrensel yasalar ile imajinasyon denetlemesi, nefs denetlemesi ve psişik yetenekler hakkındaki teorik bilgilerin verildiği birinci aşamanın sonlarina dogru aday ogrendikleri konusunda cesitli sinavlardan gecirilirdi. Bu sinavlardan basariyla gecen aday,sonunda “cehenneme iniş”,”yeraltına iniş” ya da “ölüm deneyimi” adı verilen, derin bir trans halinde geçmişiyle yüz yüze kaldığı bir gece geçirirdi. Bu tüm gerçek inisiyasyonlarda uygulanan bir deneyimdir. “İnisiyatik ölüm” de denilen bu deneyim sırasında trans halindeki aday, kimilerinin spatyum, kimilerinin esîrî, kimilerinin astral, kimilerinin gayb alemi dediği öte-alemde, görünmeyen alemde geçmişten getirmiş olduğu menfi birikimlerden vicdanî hesaplaşmayla kurtulmak zorundadır. Bu çok sarsıcı deneyimi sırasında, psişik yetenekleri çok güçlü olan üstadı onu yalnız bırakmaz, öte-alemdeki bu hesaplaşması sırasında kimilerinin astral seyahat, kimilerinin şuur projeksiyonu dediği yolla yanında olur. Platon ve Orfe, “vicdani hesaplaşma” da denilen bu deneyimin ilk etabını, zaten her insanın öldükten sonra yaşayacağı bir “kendi kendini yargılama” ve kefaretini ödeme olarak betimler. Deneyim sonunda aday, menfiliklerinden arınarak, yeryüzünde doğmadan önceki “saf şuur hali”ni elde etmiş bulunmaktadır. Kendisi ölüm-ötesi alemde yaşadıklarından sonra öyle büyük bir değişim ve dönüşüm geçirmiştir ki, bir çocuk kadar, yeni doğmuş bir bebek kadar saflaşmış durumdadır. Aslında inisiyatik dilde “birinci doğuş” denilen bu deneyime, sonradan, egzoterik kesimce, anneden doğuş ilk doğuş olarak kabul edildiğinden, ikinci doğuş adı verilmiştir.

İkinci ve üçüncü aşama
kinci aşama inisiye adayının teorik olarak öğrendiklerini uygulama aşamasıdır. Adayın yüksek şuur hallerini, görünmez alemi ve birtakım realiteleri bizzat deneyimleyerek tanımasıyla edindiği bilgilerdir. Psişik yeteneklerin de geliştirildiği bir aşamadır. Tarihteki büyük majisyenlerin hepsi inisiyelerin içinden çıkmıştır. Fakat nefislerini denetleyebildikleri için bu güçlerini çıkarları için kullanmamışlardır.

Aslında inisiyatik dildeki ikinci doğuş bu aşamanın sonunda sözkonusu olurdu. Üçüncü aşama ise adayın spiritüel tesiri manevi alemden kendi başına, yani üstadı olmaksızın çekip aktarmayı başarmasıyla, daha doğrusu bu aktarıcılık halinin süreklilik kazanmasıyla tamamlanırdı. Bunun en belirgin belirtisi sezgi yoluyla (ilham, vahiy tarzında) bilgiler ifade etmesiydi. Artık karanlıkta yolunu görebilmesi için üstadının ışığına ihtiyacı yoktu kendi yolunu kendisi aydınlatabilir, hatta karanlıktaki diğerlerine de ışık tutabilirdi. Kendisine üç kez doğuş yaşatmış inisiyatörü elbette onun için “baba”ydı, o da “oğul”du. Bu yüzden inisiyelerden söz eden pek çok tradisyonda inisiyeler “oğullar” sözcüğüyle nitelendirilir. Ustasından manevi diplomasını alan inisiye isterse başka bir yerde kendi inisiyasyonunu kurabilirdi. Buna Anadolu’da el almak denir. İnisiye olmuş kişinin kendisi de başkalarını inisiye ettiği takdirde bir zincir meydana getirilmiş olur ki, bu zincire hermetik zincir, inisiyatik zincir, guru-parampara gibi çeşitli adlar verilmiştir.

İnisiyatik ünvanlar
Antik Yunan'daki inisiyasyonlarda kutsal misterleri açıklama fonksiyonunu belirtmek üzere, üstada verilen unvanlardan biri hiyerofanttır. Bu unvan “kutsal” anlamındaki “hiereos” sözcüğü ile “göstermek” anlamındaki “phainein” sözcüklerinden türetilmiş olup, “kutsalı gösteren” anlamına gelmektedir. Mistagog ise üstada verilen bir başka unvan olup, ilk aşamayı tamamlayan adayları sevk etme fonksiyonunu belirtir. “İnisiye edilen kişi” anlamına gelen “mystes” sözcüğü ile “sevk eden” anlamına gelen “agogos” sözcüklerinden türetilmiştir. Mist (mystes) sözcüğü kimilerine göre Grek tradisyonuna eski Mısır’dan geçmiş olup, ilk aşamayı tamamlayanlar için kullanılırdı. Fakat antik Yunan'da, ilk aşamayı tamamlayanlar için, “yeni yetişen bitki” anlamındaki neofit sözcüğü tercih edilmiştir.

Büyük inisiyeler
René Guénon gibi kimi yazarlar, İsa Peygamber ve Sakyamuni Buda’nın da aslında birer inisiye olduklarını ve onların üstad oldukları organizasyondan egzoterik kesime (avamı beşere) sızan bilgilerin sonradan birer din haline dönüşmüş olduklarından söz ederler. Batı kaynaklarında bilinen büyük inisiyeler arasında geçen belli başlı isimler Hermes Trismegistus, Sakyamuni Buda, Musa Peygamber, Pisagor, Platon, Orfe ve İsa Peygamber olarak belirtilir. Kuşkusuz bu isimlere Sufilik’ten, İslam ezoterizminden (Batınilik) birçok ismi eklemek gerekir. Bu liste aslında daha uzun olmalıdır. Çünkü inisiyasyonlarda gizlenme temel bir ilke olduğundan pek çok inisiyasyon ardında fazla kimlik bilgisi bırakmadan yok olmuştur.

İslami ezoterizmde inisiyasyon
İnisiyasyon denilen eğitim, Batınilikte, genel olarak “tedris, irşat” olarak ifade edilmekle birlikte, Tasavvufçular ve İslam İlahiyatçıları inisiyasyon sözcüğünün özel anlamdaki karşılığının tasavvuf olduğunu düşünürler. Bir inisiyasyonda tek olan üstad inisiyatör adı ile ifade edilir. İnisiye adı sözcük anlamıyla başlamış, kabul edilmiş anlamına gelmekteyse de terim günümüzde, inisiyasyonu tamamlayanları ifade etmek üzere kullanılan bir terim haline gelmiştir. Batınilikte üstad için mürşit, öğrencileri için mürit terimi kullanılır.
İnisiyasyon, tradisyonel ezoterik bilgilerin belli şartları taşıyanlar arasından seçilenlere uygulanan bazı deneysel sınavlar sonucunda başarılı olanlara aktarımı olarak da ifade edilebilmekle birlikte, inisiyasyon bilgi aktarımından ibaret değildir; hedef öğrencinin iç çalışmasıyla kendini geliştirerek, “kurtuluş” denilen hale ulaştırması ve spiritüel tesiri kendi başına aktarabilecek olgunluğa ulaşmasıdır.
Bu tür seçimler inisiyatörün sahip olduğu manevi nitelikleri taşıyanlar arasında yapılır; bu manevi nitelikler, kişinin irfanı kabul edip edemeyeceğini belli eden vasıflardır. Bu niteliklere sahip kişi manevi tekamül yoluna girmek üzere kendisi bizzat inisiyasyon merkezine gidebileceği gibi, bazen inisiyatör bu tür kişileri uzaktan takip edebilir ve belli bir noktadan sonra eğitim için yanına alabileceği gibi uzaktan da eğitebilir. Mevzu bahis vasıflara sahip kişiler belirli bazı yöntemlerle imtihan addedilen bir deneme sürecine sokulur; bunlar genelde manevi niteliklerin açığa çıkarılıp uygulanmasına dönük fiili sınavlardır.
Sınavlardan sonraki aşamada inisiyelere gizli sırlar öğretisi öğretilerek kişinin bilmek'le değil olmak'la sırları çözeceği gösterilir. Bununla birlikte inisiyasyon sürecinde devam eden eğitim üç ana başlık altında toplanır: Yaratıcı Mutlak Güç, İnsan ve Sırları, Kozmoloji.

Ezoterik bilgi ile egzoterik bilginin kıyaslanması
İnisiyatik bilgi, onun dışında kalan profan ya da egzoterik bilgiden tamamen farklı bir yapıda ve haldedir. Profan bilginin fiilen yaşama dahil edilmesi zor veya dolaylıdır. Oysa inisiyatik bilgi yaşamla daima iç içe olan belli bir tahakkuk süreci gerektiren bir bilgi türüdür. Zaten profan bilginin algı merkezi bilinçteki rasyonel akıl diyebileceğimiz dünyevi zeka ve kavrayışken inisiyatik bilgi kişinin hakikati idrak kabiliyeti olan müdrike, intelect'tir. Zaten entelektüel kelimesinin gerçek anlamı da bu irfanı kavramış yetkin kişilere işaret eder. İntelect rasyonelite gibi zekaya dayalı olarak değil bizzat idrake dayalı olarak hakikati sezer ve sonrasında açıkça görür. İnisiyasyonun temel konusu olan Yaratıcı Mutlak Güç insanı kendi kemali üzre var ettiği için inisiye eğitim sürecinde esasen öğrenmeye değil zaten kendi gerçekliğinde mevcut olanı hatırlamaya çalışır ve insanın bu yönüyle Kainat'ı incelemesi dahi aslında kendindeki bilgiye ulaşma çabasıdır. Bunun içinde tüm gayretini kendini tanımaya vererek kıyaslamalı olarak Kozmolojide gördüğü manaların kendindeki sembollerini bir bir açığa çıkararak kendini gerçekleştirir.

Gizlilik ilkesi
İnisiyatik bilginin avama anlatılamayacak sır nitelikli yapısı nedeniyle bu eğitimi aktaran merkezler tarih boyunca gizlilik ilkesiyle saklanmışlardır. Aksi taktirde aktarılan irfanın, dinin ezoterik yani içrek-batıni yönünü taşıması nedeniyle yanlış anlamalara ve inanç sapkınlıklarına yolaçacağı biliniyordu. Bu nedenle inisiyatik merkezler;
1.İnisiyelerin gizli seçimlerine dayalı bir yapısal genişlemeye sahip,
2.İnisiyatik öğrenimi tamamlamış inisiyelerin başkalarını yetiştirmek üzere oluşturulan hiyerarşik yapısı sayesinde öğretisi silsile ile aktarılan,
3.Öğretinin aktarımında hem kozmolojik varoluşla yapılacak olan kıyaslamalarda kolaylık sağlamaya hem de yine gizliliği devam ettirme de rol oynaması bakımından sembolizmin ağırlıklı olarak kullanıldığı toplumdan uzak merkezlerdir.

Carmen Electra'dan yoga dersleri

Carmen Electra'dan yoga dersleri

ABD'li model ve oyuncu Carmen Electra, yoga konusundaki ustalığını kanıtladı. İlk kez Playboy dergisine verdiği pozlarla tanınan, 'Sahil Güvenlik' dizisiyle ününü pekiştiren ve Beyaz Show'un konuğu olarak Türkiye'ye gelen 39 yaşındaki yıldız, bu fotoğraflarla formunu başarıyla koruduğunu kanıtlıyor.







Carmen Electra'dan yoga dersleri









Carmen Electra'dan yoga dersleri








Resimlerle yoga




yoga dersleri








Carmen Electra'dan yoga dersleri


B.K.S. Iyengar - Light On Life Yoga Bedava İndir Download


B.K.S. Iyengar - Light On Life Yoga
Audiobook | ISBN: 1405087870 | English | MP3 128.00 kbps | 288 MB
If this book is to lay any claim to authenticity, it must make one point clear above all others. It is this: By persistent and sustained practice, anyone and everyone can make the yoga journey and reach the goal of illumination and freedom. Krishna, Buddha, and Jesus lie in the hearts of all. They are not film stars, mere idols of adulation. They are great inspirational figures whose example is there to be followed. They act as our role models today. Just as they reached Self-Realization, so may we.
Many of you may worry that you are unable to meet the challenges that lie ahead. I want to assure you that you can. I am a man who started from nowhere; I was heavily disadvantaged in many ways. After much time and effort, I began to reach somewhere. I literally emerged from darkness to light, from mortal sickness to health, from crude ignorance to immersion in the ocean of knowledge by one means alone, namely by zealous persistence in the art and science of yoga practice (sadhana). What held good for me will hold good for you too. Today you also have the benefit of many gifted yoga teachers.

Download (Hotfile)
Hotfile.com: One click file hosting: BKS_Iyengar_Light_on_Life_YOGA.rar
Mirror (Fileserve):
Free File Hosting, Online Storage &amp File Upload with FileServe
Mirror (Filesonic):
Download BKS_Iyengar_Light_on_Life_YOGA.rar for free on Filesonic.com

“Kehribar Taşı“, “Şifalı Taşlar”

Kehribar Taşı“, “Şifalı Taşlar” arasında sarı renk skalasında yer alır.
Pozitif düşünce üzerine çok etkili bir taştır.
Mutluluk, kendine güven, stres azaltıcı, depresyon üzerinde etkili bir taştır. Geçmişten günümüze kazanç taşı olarak bilinir.
Bunun yanında özellikle “negatif enerji” “astım , bronşit , alerji , guatr” üzerinde şifalı etkiye de sahiptir.

  • Astım, bronşit, alerji, guatr, grip gibi rahatsızlıklar için tedavi edici özelliktedir.
  • Sol el ile taşındığı zaman bedendeki negatif elektriği toplar ve depresyonu giderir.
  • Ağrıyan bölgeler üzerinde tutulduğu zaman ağrıları azaltır.
  • Şifa yüklü enerji vererek bedeni canlandırır.
  • Zihinsel ve ruhsal gelişimi etkiler.
  • Para getiren taşlardan olduğuna inanılır ve bu sebepten dolayı para kasalarına da konur.

29 Nisan 2011 Cuma

Lightarian Reiki Nedir?



LIGHTARIAN REİKİ

Yuksek Katlardaki Master Buda’nın ruhunun ilham vermesi ve öğretisi ile ortaya çıkan Lightarian Reiki şu anda mevcut enerji sistemleri içindeki en güçlü ve etkili şifa verici tekniklerden biridir.

Lightarian Reiki, Lightarian Enstitüsünün kurucusu Jeannine Marie Jelm’in, Yüksek Katlardaki Master Buda’nın ruhuna kanal olması suretiyle, 1997 de ortaya çıkmıştır. Jeannine’ninBuda’ya kanallık ettiği sırada söylediğine gore Reiki’nin, enerji titreşiminin büyüklük ve şiddetine göre 8 değişik enerji bandı mevcuttur ve Lightarian bunlardan 3 ile 8 inci sırada olan, 6 bandı içinde barındırır.

Birinci Band Usui sistem enerji çalışmalarını içerir. Usui sistemde enerji kullanımına uyumlanmış kişiler kendi titreşimlerini arttırmaya ve ruhen gelişmeye calışırlar.

İkinci Banddaki enerji ile çalışan kişiler Karuna temelli Reiki ve Lightarian Buddhic Boost gibi enerjileri kullanırlar.

Üçüncü ile Sekizinci bant arasındaki enerji çalışmaları ise Lightarian Reiki çalışmalarını içerir. Enerji calışmalarını geliştirmek için kişi mutlaka Usui temelli Reiki Master Seviyesinden başlamalıdır. Bedeni yavaş yavaş bu enerjiye alışınca, 2. band olan Lightarian Buddhic Boost veya Karuna Reiki ile devam edip, kendini daha kuvvetli enerji titreşimlerine hazırlamalıdır. Bundan sonra kişi artık çok kuvvetli titreşimlere sahip Lightarian Reiki’ye başlangıç yapabilir. Master Buda tarafından öğretilen bu çok kuvvetli 6 enerji bandına kişi yavaş yavaş , belli zaman aralıkları ile uyumlanır. Usui Temelli master seviyesi denince Usui Reiki Master, Shamballa Reiki Master veya Seichim Reiki Master gibi seviyeler akla gelmelidir.

Lightarian Reiki’nin bu 6 enerji bandında hiçbir sembol öğretilmemiş ancak uyumlama sırasında öğretmen ve öğrencinin zihnini tamamen boşaltıp, temiz tutması istenmiştir. Eğitim verilirken 4 seviyede verilir:

1. Seviye: Lightarian Reiki 1&2
2. Seviye: Lightarian Reiki 3
3. Seviye: Lightarian Reiki 4
4. Seviye: Lightarian Reiki 5&6

1 Seviye eğitimde, Lightarian Reiki’nin temel prensipleri öğretilir, Master Buda’nın ruhu öğretmene ilk uyumlama için yol gösterir ve öğrenci ilk Ligharian Reiki uyumlamasını alır. Daha sonraki 3 seviye için öğrencinin vücudu enerjiye alıştırılır.

2. Seviye eğitimde, Gaia yani Ana Dünya enerjisi ile öğrenci arasında bağ kurulur.

3. Seviye eğitimde Yaratıcı’dan çok yüksek titreşimli, kuvvetli enerjileri bu uyumlama için göndermesi istenir.

4.Seviye eğitimde Master Sananda’nın ruhu ile ilişki kurulur, ayrıca Ana Dünya ve Yaratıcı’dan, Master Buda’nın ruhundan tekrar yardım istenir ve öğrenciye şifa çalışmalarında yardımcı Kutsal Şifa Grubu oluşturulur.

Her bir seviye uyumlama için 30 ar gün aralıklarla beklemek gerekmektedir.

Reiki Uygulama Tekniği > Kendimize Uygulama

REİKİ UYGULAMA TEKNİĞİ
KENDİMİZE UYGULAMA


Reiki’nin temelinde kişinin kendine düzenli olarak yaptığı uygulama büyük önem taşımaktadır. Herhangi bir hastalık ya da rahatsızlığımız olsun ya da olmasın, düzenli uygulama bedenimize gerekli enerjinin sürekli olarak üst düzeyde tutulmasını, yorgunluklarımızın giderilmesini, uykunun düzenlenmesini ve sağlığımızın mükemmel düzeyde korunmasını sağlayacaktır. Düzenli uygulama fizik sağlığın yanısıra iç huzuru, çevreye uyum, tolerans ve stresten arınmayı da getirir. İç barışımızı, yaratıcılığımızı, sağduyumuzu, doğru karar verme yetimizi, zihin berraklığını ve sevgiyi arttırır.

İlk uygulamalar :

1. Derece inisiyasyonu sonrası hemen başlayacağımız 21 günlük bir arınma süresi boyunca aksatılmadan hergün tercihen yaklaşık aynı saatlerde kendimize Reiki uygulamak gerekir. Bu sürede vücudumuz, biriktirmiş olduğu çeşitli toksinleri atarak enerjinin saf halde kullanılmasına zemin hazırlayacaktır.

İnisiyasyon sonrası ilk bir kaç gün içinde kendimizi sanki daha kötüymüşüz gibi hissetmemiz, sebepsiz moral bozukluğu yaşamamız çoğunlukla beklenebilir. Ayrıca mevcut bazı hastalık ve kronik rahatsızlıklarımızın bize verdiği sıkıntının arttığını da gözleyebiliriz. Ancak bu etkiler son derece normaldir ve Reiki’nin üstümüzde çalışmaya başladığının göstergesidir. Bu etkiler birkaç gün içinde geçer ve kendimizi süratle çok daha iyi hissetmeye başlarız. Bu etkilerin görülmemiş olması, Reiki’nin işe yaramadığı anlamına gelmez, aksine, bedenimizin bu yeni enerji akışına çok çabuk uyum sağladığını gösterir.

Bu 21 günlük ilk arınma döneminde bedenimizin dışa açılan her gözeneğinden sürekli bir toksin atışı gerçekleşir:

- Aşırı terleme

- Dışkı düzeninin bozulması, renginin değişmesi

- Sık aralıklarla ve bol idrar yapma, renk değişikliği

- Geğirme, yellenme

- Öksürme, balgam çıkarma, tükürük birikmesi

- Gerinme, esneme ihtiyacı, esnemeyle gelen gözyaşı...
Bunların hepsini ya da sadece birkaçını yaşayabileceğimiz gibi, önce de söylediğimiz gibi belki de hiç biriyle karşılaşmayacağız. Ancak görülmesi normal olan bu etkiler birkaç gün içinde başlar ve azalarak genelde bir hafta içinde normale döner. Bu noktada en önemli şey Reiki vermeyi aksatmamaktır.

Dikkat edilecek noktalar:

İnisiyasyondan birkaç gün öncesinden başlayarak, tüm 21 günlük arınma süresi boyunca alkol alınmaması, aşırı yağlı, baharatlı yemeklerden ve kırmızı etten kaçınılması, çay, kahve, şeker, sigara tüketiminde mümkün olduğunca azaltmaya gidilmesi, aşırı stres ortamından mümkün olduğunca uzak durulması Reiki'nin çok çabuk etkisini göstermesi açısından gereklidir. Reiki uygulamasını gerek kendimize gerekse başkasına yapacağımız zaman kendimizin ve uygulayacağımız kişinin son 24 saat içinde alkol almamış olmasına dikkat etmeliyiz. Alkol enerji kanallarını olumsuz etkiler, Reiki’yi işlevsiz bırakır.

Arınma süresi sonrası normal yaşantımızda, sıraladığımız bu zararlı unsurların olumsuz etkileri de aşırıya kaçılmadığı sürece bir ölçüde Reiki sayesinde kontrol altında tutulabilecektir.

Uygulamaya hazırlık:

Her Reiki uygulaması öncesi ve sonrası ellerin akan su ve sabunla yıkanması gerekir. Bunun yapılma imkanı olmayan durumlarda uygulama öncesi ve sonrası avuçların 15-20 kez kuvvetlice birbirine sürtülmesi önerilir.

Reiki uygulaması sırasında hem kendimizin hem de uygulayacağımız kişinin üzerindeki metallerin çıkarılması gerekir.

Uygulama sırasında kol, el, bacak ve ayakların üst üste gelecek şekilde çaprazlanmaması, yani kolların kavuşturulmaması, bacak bacak üstüne atılmaması gerekir.

Bir hatırlatma:

Reiki uygulamalarında yanlış yapma ya da kendimize veya başkasına zarar verme ihtimali yoktur. Evrenin yaşam enerjisi kendi içinde, varlığı hissedilen bir bilgeliğe sahiptir; İlk aşamada tamamen mekanik ve kendi kendine çalışır: Reiki enerjisini almak niyetimiz olmasa bile ellerimizi doğru pozisyonlara yerleştirdiğimizde bizim bilinçli olarak yönlendirmemize gerek kalmadan bedenimiz, ihtiyacı olan enerjiyi kendiliğinden çeker.

En ideal konum, sessiz ve rahat bir ortamda oturarak Reiki’ye konsantre olup bedenimizi hissederek Reiki uygulamaktır. Ancak Reiki’yi televizyon seyrederken, yatarken, başkalarıyla sohbet ederken, yolculuk sırasında araçta otururken, sinemada, maçta… kısacası her ortamda uygulayabiliriz ve her şartta işlevini yerine getirir.

BİRİNCİ DERECE REİKİ UYGULAMA TEKNİĞİ

Reiki uygulama tekniği dereceler arasında temel uygulamalar açısından farklılık göstermez. İleri dereceler sadece temel uygulamanın ruh ve beden bütünlüğümüze sağladığı uyumla hazır hale gelmemiz sonrası ilave ettiğimiz teknikleri içerir ve Reiki uygulamasını hem çok kolaylaştırır hem de güçlendirerek bize yeni ufuklar açar.

Ellerin kullanımı:

Reiki ellerimiz aracılığı ile uyguladığımız bir tekniktir. İki elimiz birlikte kullanılır ve vücudun belirli bölgelerinin üzerine yerleştirilerek her bir pozisyonda 3-5 dakika süreyle durulur. Normal bir Reiki seansı yaklaşık 60 dakika sürer. Ancak çoğu zaman vücudun bütün bölümlerini kapsayan bu uygulama yerine, temel çakraları hedef alan ve yaklaşık 30-40 dakika süren kısaltılmış uygulama yapılır. Asgari sürelere uyulması önem taşımaktadır. Reiki’ye siz ve bedeniniz alıştıktan sonra keşiflere başlayıp, Reiki’nin hislerinizi yönlendirmesiyle sizin için neyin o anda uygun olduğunu bilebileceksiniz.

Temel seans dışında özellikle rahatsızlık hissedilen bir organ mevcutsa, ellerinizi o bölgenin üstüne koyarak ekstra Reiki verebilirsiniz. Bazı önemli hastalıkların ve rahatsızlıkların Reiki ile tedavisinde değişik pozisyonlar, spesifik uygulama tekniği ve farklı uygulama süreleri vardır ve bu konuda özel çalışma, araştırma ve derinleşmeyi gerektirir. Ancak Reiki’de yanlış yapmak ihtimali olmadığından en kötü ihtimalle özel uygulamanız sadece işe yaramayabilir, o kadar.

Reiki uygulaması sırasında ellerinizi yerleştirdiğiniz bölgelerde avuç içlerinizde çeşitli derecelerde ısınma hissedeceksiniz. Bu normaldir. Genellikle bu ısınmanın derecesi ilgili çakranın ihtiyaç duyduğu ve çektiği enerjiyle doğru orantılıdır. Nadir durumlarda hiç ısınma hissedilmemesi, başkasına uyguladığınızda sizin ısınma hissetmeniz ama uyguladığınız kişinin ısınma hissetmemesi veya tam tersi görülebilir. Bütün bu durumlar normaldir ve ısınma olsun ya da olmasın Reiki çalışmaktadır.

Ellerin Duruşu:

Ellerimiz bazı pozisyonlar dışında seans süresince parmaklar bitişik şekilde tutulur. Vücuda bastırılmadan rahatça yerleştirilir. Oturarak veya yatarak kollarımızın ve ellerimizi rahatsız hissetmeyeceğimiz ve yorulmayacağımız bir pozisyon almalıyız.

DOĞRU EL DURUŞ ŞEKLİ




Baş parmaklarımızın elimize bitişik tutulması bir süre sonra sıkıntı verebilir. Bu durumda bazı açılmalar ister istemez olabilir. Bunu çok fazla sorun etmeyin. Reiki huzur içindir; Huzursuzluk yaşamanız için değil! Her an sağlanamayacak ideal koşullar olmasa bile Reiki işini bilir ve mükemmelen yararlı olur.

REİKİ EL DURUŞ POZİSYONLARI VE SIRASI

Kendimize Uygulama ( Kısa uygulama )[/color]




,


REİKİ EL DURUŞ POZİSYONLARI VE SIRASI

Kendimize Uygulama ( Kısa uygulama )





REİKİ EL DURUŞ POZİSYONLARI VE SIRASI
Başkasına Uygulama ( Kısa uygulama )