Topluluk önünde konuşmanın birçok kişi için örümcek veya yükseklik korkusundan daha önce geldiğini biliyor muydunuz? King’s Speech filminin kralından topluluk önünde konuşmaya dair 5 ipucu… Kendinize (sesinize) inanın, yardıma ihtiyacınız olduğunu kabul edin, hazırlık yapın, adımınızı atın ve kendiniz olun!
Birçok kişi için, topluluk önünde konuşmak en korkulu rüyadır. Siz de bu gruba dahilseniz vücudunuzun verdiği tepkileri iyi bilirsiniz. Bir sürü insan önünde mesajınızı ulaştırmaya çalışırken elleriniz terliyor, ağzınız kuruyor, bacaklarınız titreyip sesiniz titriyor, kalbiniz hızla atıyor ve
Kültürler ve genler çoğu zaman etiksel ve ahlaki bağlamda da kesişiyor. Bu yazıda insan embriyolarında genetik değişiklikler yapmanın, yani bir anlamda biyolojik olarak yeni bir insan yaratmanın etik boyutlarından bahsetmek istiyorum. Bu konu tahmin ederseniz oldukça geniş bir yelpazeye yayılmış durumda ve bütün argümanları burada özetlemenin bir imkanı yok. Onun yerine size önce bu konunun neden bir etik tartışma konusu olduğunu anlatmaya çalışacağım. Daha sonra Steven Pinker isimli ünlü akademisyenin bu konuda yeni kaleme aldığı düşüncelerini eleştirel bir şekilde özetleyeceğim.
İsterseniz neden rütin bir şekide onlarca can aldığımla başlayalım.
Korkunç bir canavar değilim inanın.
2013 yılında biyomedikal bilim dünyası yeni bir gen değiştirme teknolojisi ile çalkalandı. Bakterilerde virüslere karşı savunma olarak evrimleşmiş ‘CRISPR-CAS’ mekanizmasını baz alan araştırmacılar, memeli genomlarında istenen her bölgeyi ucuz, isabetli ve hızlı bir şekilde değiştirebilecek bir teknik geliştirmişlerdi. Bu teknik sayesinde bir hücrenin genomunda istenen bir değişikliği yapmak artık çok kolaylaşmıştı.
Genetik mühendisliğinde yeni bir çağa girildi.
Ben de yeni laboratuarımda bu tekniği denemek istiyordum. Evrimsel olarak ilginç işaretler gösteren ve insanlar arasında büyüme hormonunun aktivesini etkileyen bir genetik çeşitliliğin yüz binlerce yıl öncesinde ortaya çıktığını laboratuarımda göstermiştik. Şimdi bu çeşitliliğin (A ve B versiyonlarının) fonksiyonunu anlamak için yukarıda bahsettiğim tekniği kullanarak, A ve B tipi fareler yaratmak için araştırma fonumdan para(cıklar) ayırmıştım. Açıkçası, bu konuda hiç deneyimim olmadığı için çalışmayacağını düşünmüştüm. Ancak, 2 ay ve 3000 dolar kadar sonra Roswell Park Kanser Enstitüsü’nün fare odalarının birisinde B tipi bir erkek fareyle bakışıyorduk bile. Bir memelinin, insan kadar karmaşık bir canlının, DNA’sını değiştirmiştik.
Bunu anlatmamın sebebi, genetik mühendisliğinin ne kadar kolaylaştığı ve en iyi koşullarda bile genetik modifikasyonların insanın ahlâki duyargalarını
1. Herhangi bir şeye inanmayan evhamlı biri olarak anılır. İçinde yaşadığı ortamın sürekli ona kötülük vereceğini düşünmektedir.
2. Gürültüden nefret eder. Ona göre insanların çoğunluğu hor görülmeye layıktır. Kendisi insanlardan uzak ve bencil bir yaşam sürer ancak felsefesi dünyadan el çekmeyi, doğal itki ve güdülerden uzaklaşmayı öğütler.
"İyimserlik dinlerde olduğu gibi felsefede de gerçeklerin yerini almış temel bir yanılgıdır."
3. Bir nevi yeni Budizm düşler ve çileci bir yaşamı destekler.
İnsanların dünyaya yayılmaya başladığı dönemde büyük hayvanların neslinin tükenmeye başladığını bilim insanları yüz yıldır biliyor. Peki bu iki olay arasında gerçekten bağlantı var mı?
Bugün yeryüzünde 10 milyon karmaşık yapıda canlı türü olduğu tahmin ediliyor. Fakat bugüne dek nesli tükenmiş diğer canlıları da dahil edince bu sayı beş milyarı buluyor.
Yani yeryüzünde yaşamış canlı türlerinin yüzde 99'u bugün artık yok.
Kısa ve özlü, eskiden süzülüp gelmiş, halk ağzını yansıtan özellikleriyle atasözleri her yerde yaygın kullanılır.
"Emek olmadan yemek olmaz" ('no pain no gain'), "En iyi saldırı iyi savunmadır" ('The best offence is a good defence') gibi örneklerden yola çıkarak her durum için bir atasözü olduğu söylenebilir. Bunun nedeni basit: Atasözleri hayatın her alanına dokunan, bir kişinin ya da bir anın ötesine geçen gerçekler arasında bağlantı sağlayan sözlerdir.
Atasözü yerine başka kelimeler de kullanılıyor bu tür sözler için; kimi özdeyiş der, kimi
Bazıları uçmayı sevmese de zorunluluktan uçağa binmeye razıdır, bazıları içinse bu tam bir işkenceye dönüşebilir. Uçağa binerken hissedilen bu gerçek korku nasıl yenilebilir?
Uçak kazaları az olsa da bunların haberleri yaygın yapıldığı, görüntüler her tarafa yayıldığı için çoğumuz korkuya kapılırız.
Son birkaç olaya bakalım. Malezya Havayolları'nın 370 sayılı uçuşunu yapan uçağı Hint Okyanusu'na düşmüş, başka bir uçağı ise Ukrayna üzerinde vurularak
Kâğıtla az çok haşır neşir olan herkes bilir kâğıt kesiğinin çok acıttığını. Dermatologlar bunun tamamen insan anatomisiyle ilgili olduğunu söylüyor.
Dermatolog Dr. Hayley Goldbach'a göre sorunun kaynağı sinir uçlarıdır. Acıyı algılayan sinir uçlarının en çok bulunduğu yerlerden biri parmak uçlarıdır. Yüz ve genital bölgesi de acıya karşı hassastır. Vücudun başka yerlerindeki herhangi bir kesik de can sıkıcı olmakla birlikte, acının şiddeti bu hassas bölgelerdeki kadar yoğun değildir.
Bunu kanıtlayacak basit bir deney yapılabilir. Kağıt tutturmak için kullanılan ataşlardan birini açıp U şeklinde katladıktan sonra yanağınıza, ellerinize ve sırtınıza batırmaya çalışın.
El ve yüz gibi hassas bölgelerde iki uç birden hissedilir; ancak uçlar arasında belli bir aralık yok ise sırta batırıldığında tek noktada acı
Yunuslar Hakkında Bilmedikleriniz Yunuslar da yarasalar gibi yönlerini bulmak ve avlanmak için seslerini kullanırlar. Yüksek frekanslı sesin objelere ya da diğer canlılara çarpıp yansıması sonucu oluşan ekodan faydalanırlar.
Boğulmalarını engellemek amacıyla yunuslar uyuduklarında beyinlerinin sadece yarısı uykuya dalar, bu şekilde uyanık kalan yarısı sayesinde nefes almaya devam edebilirler.
Tüm memelilerden farklı olarak yunusların bebekleri anne karnından kuyrukları önde çıkar.
Yunuslar 260 metre derinliğe kadar dalabilirler. Her yunusun kendisine has imzası ya da adı olarak adlandırabileceğimiz bir “ıslığı” vardır.
Sıvı sabunlar, bulaşık deterjanları ile şampuan hammaddelerinin orantıları değiştirilmiş halidir. Sabunun sıvılaştırılmışı değildir.
Bu temizlik mamullerinin içerisindeki kimyasallar insan vücudunda karbon yapımızı kırarak veya oksijeni tüketerek tamiri imkânsız hastalıklara yol açarlar. Sentetik temizlik ürünleri vücuduma dokunmasın gitsinler istiyorsanız yapılacak bir şey vardır: -Şampuan veya body jel kullanmışsanız 2.000 kg (2 ton veya 250 orta boy kova dolusu) su ile durulanmanız gerekir.
Bu mamulleri kullandığınız zaman bir diğer tesir ve etkisi ise çevre kirliliğidir. Bunların içerisindeki kimyasalların başlıca özellikleri bulundukları yerde oksijeni tüketmeleridir. Oksijensiz bir yerde ise hayat olmaz.
Bütün bu sebeplerden ötürü kullandığımız sıvı sabunlara dikkat etmeliyiz.
Yaşam ve İnsan için herşey
Genel Kültür, Bilgi Bankası
İNSAN SESİNDEKİ MUHTEŞEM SİSTEM VE YARATILIŞ -Her insanın sesi neden farklıdır? -Neden kadınlar erkeklere göre daha ince seslidir? -Diğer canlılara oranla insan gırtlağının çok daha aşağıda yaratılmış olmasının hikmeti nedir? -Bebekler doğduklarında neden gırtlakları yukarıdadır? -Ses konuştuğumuz anda oluşmasına rağmen nasıl olup da her seferinde aynı çıkmaktadır?
Sesimizin oluşabilmesi için gırtlaktaki kaslar, dil, dişler, damak, dudaklar gibi pek çok organ ve hava birbiri ile mükemmel bir uyum içerisinde çalışır. Ancak ses oluşumunda kullanılan organlar ve hava gibi etkenler aynı olmasına rağmen her insanın sesi farklı olabilmektedir.
Ses ve konuşma çevre ile iletişim kurabilmenin, düşünceleri, sevinç, üzüntü gibi duyguları farklı ses tonları kullanarak anlatabilmenin tek yoludur. İnsan sesi çok çeşitli tonlamalar meydana getirmesi ile bugüne kadar
Tibet-Hindistan sınırında yaşayan kabilenin ileri gelenlerinden vize alan İngiliz fotoğrafçı Cat Vinton, 2 ay birlikte yaşadığı kabile ile geçirdiği zamanı fotoğraflayarak hayatlarını kayıt altına aldı.
İlk kez başınıza gelen bir olayı sanki geçmişte de aynen yaşamışsınız düşüncesine kapılma durumu déjà vu olarak adlandırılıyor. İnsanların %60-%80’inin hayatları boyunca en az bir kez déjà vu yaşadığı biliniyor. Ancak déjà vu hâlâ anlaşılabilmiş değil. Bu durumun en önemli sebebi, déjà vu’yu tetikleyen herhangi bir etken bilinmediği için laboratuvar ortamında déjà vu ile ilgili çalışmalar yapmanın çok zor olması. Déjà vu hakkında tüm bilinenler bu deneyimi yaşamış insanların söylediklerine dayanıyor.
Anılar beyinde temporal lobda saklanır. Dolayısıyla déjà vu’nun anlaşılabilmesi için temporal lob ve hafıza
Yapılması gereken bir işi neden tam vaktinde yapmıyoruz? Her ne kadar psikiyatrik hastalıklar listesinde adı geçmiyor olsa da toplum içinde bu durum "erteleme hastalığı" olarak biliniyor. Peki erteleme hastalığından nasıl kurtulabiliriz?
Erteleme, bir hastalık değil, disiplin sorunu
Yapılması gereken işleri ertelemek, toplumda yaygın olarak görülen alışkanlıklardan biri. Hemen hemen tüm argümanlar hazır olsa da yapılacak işin başına oturamamaktan şikayet edilir her zaman. Bu erteleme sorunu sabah uyanırken kurulan alarmdan sınav döneminde çalışmaları son güne bırakmaya, bilgisayar güncellemesinde hâlâ eski programı kullanmaktan en riskli işlere dahi bir türlü başlayamamaya kadar birçok yerde ortaya çıkıyor. Bütün bunların istemsiz gerçekleştiğinin sanılmasının aksine erteleme; bir hastalık değil, disiplin sorunu.
Hiç kimse mutlu bir insandan hoşlanmaz, çünkü mutlu insan diğerlerinin egosunu incitir. Mutsuz ruh hali bizim insanımızın yaşam biçimi halini almış.
Mutsuzluktan mutlu olmak!
Etrafımız mevcut durumundan memnun olmayan insan kalabalığı ile sarılmış. Bu kalabalık o kadar güçlü bir olumsuz enerjiye sahip ki onlardan biri olabilmeyi sağlamak için bizi kara delik misali içlerine çekmeye çalışıyorlar.
Bu insan kalabalığı; mutsuzlukla beslenen, başkalarının mutluluğundan rahatsızlık
Soğuk kış günlerinin ardından güneşin sıcaklığını hissettirdiği bahar aylarında hızlı biçimde ortaya çıkan mevsimsel değişiklikler tüm canlılarda olduğu gibi insanlarda da bedensel ve ruhsal dengede değişikliklere yol açabiliyor. Mevsim geçişlerinde uyum sorunu nasıl atlatılır?
Mevsimsel değişiklikleri daha rahat atlatmak için gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Zafer Atasoy “Olası bedensel
Özlenen bir şey var ve bu özlenen şey her türlü özlemin ardında yatan o şey olmalı dedi Oread. Sonra isteğini düşündü. Bir peri kızı olmak istiyordu. Olmak istemek ile olabilmek arasındaki farkı henüz bilmiyordu. Oread sadece istiyordu!
Peri ve Oread
Oread toprağa baktı. Sonra toprak olup havaya karıştı dingin mi dingin ve hava gibi engin
Öğrenmişliklerimden, bildiklerimden, bildiğimi zannettiklerimden ve bilmediklerimden aktarıyorum teker teker…
Öğretilmeli insana, her şeyin ötesinin sağlık olduğu. Sağlığını kaybetmesi takdirinde hiçbir şeyin anlamının kalmayacağı öğretilmeli. Her şeyin bir sonu olduğu, her sonun bir başlangıç
Bugün üç milyona yakın nüfusuyla dünyanın dört bir köşesine yayılmış bir halk, Molokanlar. Onlar savaşmayı reddeden, şiddete karşı çıkan, kiliseyi ve ruhban sınıfını kabul etmeyen, barıştan, dostluktan, insanca yaşamdan yana. Tarihin sürgün bahçesi Kafkasya’nın vakitsiz açan çiçekleri; solan en güzel renkleri.
Molokanlar ya da Türkiye’de halk arasında bilinen adıyla Malakanlar neredeyse 1600’lü yıllardan beri dinsel ibadet ve inançlarıyla Rus Ortodoks kilisesinden kopmuş, kendilerini ruhani Hristiyan diye adlandıran ve dinin eklentilerine yani ruhban sınıfına, ikonlara, kiliselere inanmayan Beyaz Rus kökenli bir topluluktur.
İlk başlarda “İkonoklast”lar olarak adlandırılmışlardır. Daha sonraları bu anlayışın ayrı topluluklarının oluşmasından sonra Molokanlar olarak adlandırıldılar. Moloko kelimesi Rusça olup
İşte bu soruya bir bilgisayar cevap verdi ve cevabı bizi oldukça şaşırttı diyebiliriz.
Zackrisson'un bunu söylemesindeki dayanağı bir bilgisayar. Uppsala University'de çalışmalar yürüten Zackrisson, evrenin oluşumundan şimdiki zamanına kadar bilinen bütün bilgilerini kullanarak bir bilgisayar üzerinde modelleme yaptı. Bu modelleme sonucunda ortaya çıkan bilgiye göre evrende 700 kentilyona yakın gezegen
Taş devrini sadece insanların yaşadığını, taş aletleri sadece insanların kullandığını sanırız. Oysa taşı alet olarak kullanan şempanze ve maymunlar da var.
Batı Afrika’daki yağmur ormanlarında, Brezilya ormanlarında ve Tayland sahillerinde
Sıcak banyolar, saunalar, buhar odaları, kaplıcalar… Banyo dünyanın farklı bölgelerinde farklı biçimler almıştır. Turistik gezi yapılan ülkelerde bu tecrübeyi oranın yerlileri gibi yaşamak ilgi gören bir etkinlik haline gelmiştir.
Modern toplumlarda banyo kültürü birbiriyle iç içe geçmiştir ve ısı yoluyla vücuttaki toksinleri atmak on binlerce yıl öncesine, taş devrine kadar uzanır.
Dünyanın ilk halk banyolarından biri M.Ö. 2500 yıllarında bugünkü Pakistan sınırları içindeki Indus Vadisi’nde inşa edilmişti. 1900’lerin başlarında yapılan kazılarda ortaya çıkan banyonun yapımında fırınlanmış tuğlalar kullanılmıştı. Antropologlar bu banyoların tapınak olarak kullanıldığına inanıyor. Temizlik, kirlerden arınma dini inançlarla bağlantılı görülüyordu.
MÖ 300 yıllarında halk banyoları Romalılarda yaygınlık kazandı. Zenginin de yoksulun da banyoya gitmesi toplumsal yaşamın bir parçası haline geldi. Çoğu insan için ağır bedensel çalışmanın ardından, temizlenilecek tek yer bu halk banyolarıydı. Kadınlı erkekli bu banyolara çıplak girilir, insanlar burayı toplanma ve görüşme alanı olarak kullanırdı.
Halk banyoları daha sonra dünyaya yayıldı ve her ülkenin kendi kültürü ve gelenekleri doğrultusunda şekil aldı.
Türk hamamı
Türk hamamlarının kökeni Roma ve Bizans banyolarına dayanıyor. Bedensel temizlik ile ruhsal temizlik ilişkilendiriliyordu. 600’lü yıllarda giderek yayılan hamamlar ayrıca doğum, düğün gibi önemli olayların kutlandığı yerler haline gelmişti.
Bugün de hamamlar insanların bir araya geldiği, dinlendiği bir yer. Üç kısımdan oluşan
Zamanda yolculuk yapan bir makine icat edip Dünya’nın ilk dönemlerine gitmeye kalksak kötü bir sürprizle karşılaşırdık.
Hava olmadığı için soluk alamaz, birkaç dakika içinde oksijensizlikten ölürdük.
Gezegenin oluştuğu ilk dönemlerde atmosferde oksijen yoktu. Bilim insanları bu gazın ancak 2,4 milyar yıl kadar önce oluşmaya başladığını belirtiyor.
Atmosferde oksijenin ortaya çıkması “Büyük Oksidasyon Olayı” olarak adlandırılıyor. Bu ise gezegenin başına gelen en önemli olaylardan biri olmuştur. Zira oksijen olmasaydı yeryüzünde bugün gördüğümüz canlılar da olmayacaktı.
Oksijen nasıl oluştu?
Yıllar boyunca bilim insanları ilk oksijenin nasıl ortaya çıktığını araştırdı. Uzun zaman,
Un, su ve mayayı bir araya getirdiğimizde büyüleyici bir süreç başlar ve ısıyla birlikte ekmek ortaya çıkar. Ekmeği meydana getiren bu kimyasal süreç nasıl işliyor?
Ekmek bir anlamda örgü örmek gibidir. Nasıl yapıldığını iyice incelediğinizde onun ilk nasıl bulunduğunu, nasıl düşünülmüş olduğunu merak edersiniz.
Ekmek yapımı esas olarak, karbondioksit üreten minik bir mantar olan mayanın un ve suyla karıştırılmasını içerir. Hamur yoğrulurken mayanın salgıladığı gazla un ve su karışımı elastik
"Masalsı bir atmosfer için nerelere gitmek gerekir?" sorusuna anket sitesi Quora’da verilen yanıtları derledik.
Almanya’nın Alp bölgesinde Sindirella’nın şatosunu anımasatan saray, Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi gibi fantastik eserlerin yazarı JRR Tolkien’e esin kaynağı olan Göller Bölgesi de dahil, listeye giren yedi büyülü ortamın listesini aşağıda görebilirsiniz.
Hollanda’nın lale tarlaları
Bu rengarenk muhteşem çiçek tarlaları çocuk kitaplarındaki resimleri andırıyor.
Hollanda’da çiçek tarlalarını yürüyerek ya da bisikletle veya karavanla gezmek iyi zaman geçirmek için başvurulan modern etkinliklerden biri. Lalenin Hollanda’daki tarihi eskilere dayanıyor. 16. yüzyılda ülkeye ithal edilen bu çiçekler Hollanda’nın Altın Çağı olan 17.
İnternette biraz zaman geçirmek insanların kedileri sevdiğini anlamaya yetiyor.
Fakat kedilerin insana karşı duyguları aynı netlikte bilinmiyor. Sadık olarak bildiğimiz köpeklere kıyasla kediler insanlarla çok da alakalı değiller gibi görünüyor.
Ancak kedilerin sandığımızdan daha dikkatli olduğu ve mutlu olduğumuz zamanları
Sanki binlerce iğne batırılıyor sanırız, ama biraz kımıldayınca geçer. Uyuşma ve karıncalanma olarak tanımladığımız bu ilginç hisse yol açan nedir?
Herkes yaşamıştır elindeki, ayağındaki o uyuşma hissini. İğne batırılıyor gibidir; tende uyuşma hissi olur. Uyuşma ayakta ise ayağa kalkınca vücut ağırlığını taşıyamaz hale gelir. Ama biraz sallayınca uzvunuzdaki batma hissi yavaş yavaş kaybolur.
Bu hisse ‘parestezi’ adı verilir. Uyuşma sonucu oluşan ‘geçici parestezi’ tümüyle zararsızdır. Peki, bu hisse yol açan nedir?
Vücudumuzun her yanı sinirlerle doludur. Bunların görevi beyin ile vücudun diğer kısımları arasında bilgi taşımaktır. Kol ya da bacağımıza biraz fazla basınç uyguladığımızda hem