👆
Yukarıda verdiğim linkteki bilgiler hayatımı değiştirdi diyebilirim..
'Zaman ne kadar hızlı geçiyor..?' diyenlerden biri olarak, konuyu anladıktan sonra neler yaptım ve ne değişimler geçirdim seninle paylaşmak istedim. Yine de önce linkteki makaleyi okuyup, bana dönmen için seni bekliyor olacağım. 😌
💫💫
Evet, buradasın!😊
Tüm okuduklarımıza göre; aslında zaman daha hızlı yada daha yavaş geçmiyor. Bu algılarımız ve içini neyle doldurduğumuzla ilgili.
Zamanın hızlanması kaçınılmaz değil. Hayatımıza yenilik ve farkındalık kattığımızda, o “kaplumbağa hızı”nı biraz olsun geri getirebiliriz. Önemli olan, her anı dolu dolu yaşamak!
Makalede yazılanları toparlarsak ; Zamanın kendisi sabit bir hızla akar; bir saat her zaman 60 dakikadır. Ancak algımız ve o zamanı nasıl doldurduğumuz, onun “hızını” değiştirir. Yeni deneyimler, dikkat ve farkındalık zamanı “uzatırken”, rutin ve otomatik pilotta yaşamak onu “kısaltır”. Yani, mesele saatin tik taklarında değil, bizim o anları nasıl yaşadığımızda!
Bir dizi bölümü izliyorsun, “Haftaya yeni bölüm” diyorlar, ama sanki daha dün izlemişsin gibi geliyor. Ya da pazar günü sebze pazarına gidiyorsun, bir bakmışsın yine pazar günü gelmiş! Bu, tam da zaman algısıyla ilgili. 'Zaman ne çabuk akıyor' diye senin de benim gibi üzüldüğün anlar olmuştur. Çünkü bu durum hayatın hızla akıp gittiği hissini verebiliyor. Ama aslında bu, biraz da beynimizin rutinleri “sıkıştırması”ndan kaynaklanıyormuş demekki.:)
Haftalık rutinler, örneğin dizi izlemek ya da pazara gitmek, bir nevi “zaman işaretçisi” gibi. Aynı şeyleri tekrar ettiğimizde, beynimiz bu anları detaylı kaydetmiyor; hepsi birbirine karışıyor. Mesela, geçen haftaki pazarda aldığın domateslerin detayını hatırlıyor musun? Muhtemelen hayır, çünkü rutinleşmiş. Bu da haftaların “dün gibi” hissettirmesine yol açıyor.
Bu hisle baş etmek için küçük önerilerim var:
- Rutine küçük yenilikler ekle: Pazara giderken farklı bir yoldan yürü, yeni bir esnafla sohbet et ya da değişik bir sebze dene. Bu, beynine “yeni” bir şeyler verir ve zamanı daha “dolu” hissettirir.
- Haftayı işaretle: Mesela, her cuma akşamı kendine özel bir an yarat; bir kahve iç, kısa bir yürüyüş yap ya da bir şeyler yaz. Bu, haftaların birbirine karışmasını azaltabilir.
- Dizi keyfini uzat: Yeni bölümü izlemeden önce önceki bölümü kısaca hatırlamak için notlar al veya bir arkadaşla tartış. Böylece dizi anları daha akılda kalıcı olur.
- Anda kal: Pazarda alışveriş yaparken kokuları, renkleri fark et; diziyi izlerken telefonla oyalanmak yerine tamamen odaklan. Bu, anları daha “gerçek” kılar.
Üzülmek yerine, bu hissi bir hatırlatıcı olarak gör: Hayatına küçük dokunuşlarla daha çok anı biriktirebilirsin.
Şu an motiveyiz değil mi? 😃
İşte sana birkaç ekstra öneri daha :
Mini maceralar yarat: Haftada bir, sıradan bir günü özel kıl. Mesela, pazara giderken yanına bir defter al, gördüğün ilginç bir şeyi not et veya bir esnafın hikayesini dinle. Bu, “pazar rutini”ni bir maceraya çevirebilir.
Dizi ritüeli oluştur: Yeni bölümü izlemeden önce kendine bir ritüel yap; mesela sevdiğin bir atıştırmalık hazırla, ışıkları kıs, telefonunu uzaklaştır. Böylece o an sadece diziye ait olur ve daha akılda kalıcı hale gelir.
Haftalık “an” günlüğü tut: Her haftanın sonunda 5 dakika ayır ve o hafta seni gülümseten bir anı yaz. Pazardan aldığın mis kokulu bir meyve, dizideki komik bir sahne… Bu, zamanı “yakalamana” yardımcı olur.
Yeni bir şey dene: Haftada bir, minik de olsa yeni bir deneyim ekle. Yeni bir tarif, kısa bir meditasyon, hatta farklı bir dizi türü… Beynin “yeni”yi sevdiği için zaman daha yavaş akıyormuş gibi hissettirir.
Bu önerilerle, haftalar “dün gibi” olmaktan çıkıp her biri ayrı bir hikaye olabilir. Algın değişmeye başladı bile sanki😉
Düşünce ve deneğimlerini benimle paylaşırsan çok mutlu olurum !. 💓
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder