Bilgi Değil, Öğrenme Sevgisi
Enformasyon çağında her şey parmaklarımızın ucunda: İnternet, yapay zeka, olgular… Peki, öğretmene ne gerek var? Eğer mesele sadece bilgi olsaydı, ne internete ne de yapay zekaya ihtiyaç duyardık. Bilgi zaten orada, her yerde. Ama öğretmen, bilgiyi aktaran bir makine değil; “insan oyununu” öğreten, bireyi hayata hazırlayan bir rehberdir. Ne yazık ki pek çok öğretmen, tıpkı yozlaşmış toplumsal kurumlar gibi, kolaycılığa kaçmış, yüzeysel bir bilgi aktarıcısına dönüşmüştür. Oysa gerçek öğretmen, öğrenmeyi sevendir; bilginin ruhbanı, öğrencinin yol arkadaşıdır.
Öğretmenin Asıl Görevi
Eskiden enformasyona erişim zordu; öğretmen, bilgiyi taşıyan bir elçiydi. Artık bilgiler herkesin avucunda, cümlelerin hükmü azaldı. İşte tam da bu yüzden öğretmenin asıl işine dönme vakti geldi. Eğitim, ezberletmek değil; araştırma, sorgulama, iletişim, öz-denetim ve düşünme gibi beceriler kazandırmaktır. Öğretmen, öğrenciye yalnızca bilgi değil, erdemli olmanın bilgisini, kendi algılarını yönetme sanatını öğretir. Gerçek öğretmen, sınıfta geçirdiği anlarda insanlığın ortak aklını, sağduyusunu ve kamuoyunun vicdanını aktarır. Öğrencilerle insanca bir bağ kurar, onları geleceğe hazırlar.
Enformasyon Çağında Öğretmenlik
Kimileri öğretmenliğin yok olacağını söylüyor, oysa tam tersine, bu çağda öğretmenlik daha da değerli. Öğrenci, her yerden akan enformasyon denizinde ne yapacağını bilemez. Aileler, toplumun değişen normlarını yakalamakta zorlanıyor; kuşaklar arasındaki uçurum büyüyor. Gelecek, bilgiyle değil, bu bilgiyi anlamlandıracak rehberlerle şekillenecek. Öğretmen, bu kaotik enformasyon çağında bir pusula, bir koruyucudur. Toplumun ortalamasını anlamak, gençleri geleceğe hazırlamak için öğretmenlik artık bir zorunluluk. Ancak bu, öğretmenin kendisini sürekli yenilemesini, öğrenmeyi bir yaşam biçimi haline getirmesini gerektiriyor. Öğretmenlik zorlaştı, çünkü öğrenmeyi sevmeyen bir öğretmen, çağın hızına yetişemez.
Öğrenmeyi Seven Öğretmen
Öğretmen, öğrenciyi hayata nasıl hazırlar? Önce kendisi bir öğrenci olmalı; günceli takip eden, entelektüel merakı hayatının merkezi yapmış bir bilgin olmalı. Bilginin ruhbanı, öğrenmenin âşığıdır. Ne yazık ki böyle öğretmenler nadir, gelecekte daha da nadir olacak. Okulların yaygınlaşması, öğretmen maaşlarının düşüklüğü ve mesleğin cazibesizleşmesi, bu ideal tipi gölgeliyor. Ama gerçek öğretmenler, öğrenmeyi bir görev değil, bir tutku olarak görenlerdir. Onlar, bilgiyi biriktiren değil, bilgiye âşık olanlardır.
Tüm büyük insanlar –peygamberler, filozoflar, dahiler– öğretmendi. Topluma bir şeyler öğrettikleri, insanları geleceğe hazırladıkları için büyüktüler. Ve öğretirken kendileri de öğrendiler. Öğretmenlik, bir ömür boyu öğrencilik demektir.
Öğrencinin Aradığı: Vizyon ve Limit
Öğrenciler, öğretmenlerinde bir vizyon, bir güç görmek ister. Özenilecek bir model olmadan öğretmen etkisizdir. Gençler, kendilerini geliştirecek zorluklarla karşılaşmak, sınırlarını test etmek ister. Ama bu sınırlar, bir hedefe, bir kıyıya işaret etmelidir. İnsanlık, etiketlerle düşünür; öğrenciler de öğretmenlerini yargılar, onları bir role oturtur. İşte bu yüzden öğretmen, baştan net kurallar koyan, vizyoner ve ilham verici bir rehber olmalıdır. Teknik bilgi eksik olsa bile, bir öğretmen, rol model olma, sebep-sonuç ilişkisi kurma, risk alma gibi becerileri öğreterek öğrenciyi geleceğe hazırlayabilir. Tıpkı zorunlu askerliğin disiplin aşıladığı gibi, öğretmen de hayatın mücadelelerine alıştırır.
Şimdi, Geçmiş ve Gelecek
Geleceği bilemeyiz, ama şimdiyi biliriz. Gelecek, şimdinin içinde saklıdır; geçmiş ise geleceğin tohumudur. Eğitim, insanlığın birikimini aktarır; “ben”i “biz” yapar, bireyi hem kendisi hem de başkası kılar. Geçmişi unutmak, geleceğe saplanmak kadar tehlikelidir. Geçmişe takılıp kalmak, pratik çözümleri göz ardı eder; gelecek kaygısı ise merhamet ve iş birliği gibi insanlığın temel kurallarını unutturur. Bu yüzden öğretmen, “şimdi”ye odaklanmalı; öğrencilerle o anı paylaşmalı, onların dünyasını aydınlatmalıdır. Çünkü ne geçmiş ne gelecek yaşanır; sadece “şimdi” vardır.
Yeni Kuşağın Derdi
Yeni kuşağın meselesi eğitim değil; hiç olmadı. Onların derdi, YouTube’un arka planda çalışmaması, telefonlarının bozulması ya da en pahalı şeylere sahip olamamak. Hayatla bağları koptu; üretime yabancılaştılar, hazır düşünceleri, hazır ürünleri kabul ettiler. Ekmeği, suyu dışarıdan aldığımız gibi, düşünceleri de dışarıdan almaya başladık. Telefonun nasıl çalıştığını bilmeden kullandığımız gibi, siyasetin, toplumun nasıl döndüğünü bilmeden yaşıyoruz. Kendi dilimizi, kimliğimizi unuttuk; küresel piyasaların dayattığı anlamlara teslim olduk.
Ama bu, her kuşakta böyle değil mi? Çocuk gence, genç yaşlıya zavallı görünür. Yaşlılar şikâyet eder, gençler yaramazlık yapar. Bu, insan oyununun bir parçası. Öğretmenin görevi, bu döngüde gençlerin odağını değiştirmek; onların dünyasına girip o anı aydınlatmaktır. Öğrenmeyi seven bir öğretmen, öğrencileriyle bir sohbet başlatır; bu sohbet, gerçek eğitimi doğurur.
Öğretmenlik: Ömür Boyu Öğrencilik
Öğretmenlik, her zaman zordu; gelecekte daha da zorlaşacak. Bireyi yetiştirmek, toplumu ileri taşımak için verilen emek, tarih boyunca artarak devam etti. Eğitimde nicelik arttıkça nitelik azalıyor; bu, toplumsal gelişimin bir bedeli. Ama öğretmen, bu bedeli ödemek yerine, niteliği yeniden inşa edebilir. Öğrenmeyi seven öğretmen, sınıfta öğrencilerinden öğrenir; onlarla bir diyalog kurar. Teknik bilgiyi aşar, erdemli olmanın bilgisini aktarır. Para için değil, öğrenme aşkı için çalışır. Onun boş zamanı yoktur, çünkü her an bir öğrenme anıdır.
Geleceğin öğretmeni, ideal insan modelidir. Öğrencilerin özenle bakacağı, ilham alacağı bir rehberdir. Öğrenmeyi sevmek, öğretmenliği bir meslekten bir yaşam biçimine dönüştürür. Ve bu sevgi, hem öğretmeni hem öğrenciyi geleceğe taşır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder