Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

27 Mayıs 2025 Salı

İyi Bir Dinleyici: Sessizliğin Gücü

İyi bir dinleyicinin nadirliği, dinlemenin gücü ve insanların bu beceriyi neden geliştirmekte zorlandığı üzerine bir deneme..


Bir kahve dükkânında iki kişi oturuyor. Biri anlatıyor, kelimeler dökülüyor ağzından; diğeri ise telefonuna bakıyor, arada başını sallıyor. Anlatan, bir an susuyor ve soruyor: “Dinliyor musun?” Diğeri, suçlu bir gülümsemeyle, “Tabii, tabii,” diyor, ama gözleri hâlâ ekranda. Bu sahne, modern dünyanın bir özeti gibi. Herkes konuşmak istiyor, herkes duyulmak istiyor, ama iyi bir dinleyici? O, bir hazine, bir naber naber bulunan bir inci.

İyi bir dinleyici, sadece kulaklarını değil, kalbini açandır. Sözcüklerin ötesine bakar; bir ses tonundaki titremeyi, bir gözdeki gölgeyi, bir suskunluktaki fırtınayı fark eder. Dinlemek, bir sanattır; sessizliğin içinde bir dünya kurma sanatı. Ama neden bu kadar az insan bu sanatı icra edebiliyor? Çünkü dinlemek, sabır ister, fedakârlık ister, kendini bir anlığına geri plana atmayı ister. Modern dünya ise hız üzerine kurulu; herkesin bir sonraki cümlesi hazır, herkes kendi hikâyesini anlatma derdinde. Dinlemek, bu koşuşturmada unutulmuş bir erdem.

Bir köyde, yaşlı bir nineyi düşünün. Her akşam, mahallenin çocukları onun kapısına toplanır. Nine, bir masal anlatır; ama asıl büyüsü, çocukların anlattıklarını dinlemesindedir. Küçük bir kız, “Bugün okulda düştüm,” der, nine sadece dinler. Soru sormaz, öğüt vermez, sadece gözleriyle sarılır. O kız, o an kendini görülmüş hisseder. İşte iyi bir dinleyici budur: Bir insanın varlığını, sadece var olarak onaylayan bir ayna. Çocuklar, ninenin kapısına bu yüzden koşar; çünkü orada dinlenirler, gerçekten dinlenirler.

Ama şehirlerde, kalabalıkların arasında, dinlemek bir lüks gibi. İş yerinde bir toplantı: Herkes konuşuyor, kimse dinlemiyor. Bir arkadaş buluşması: Biri derdini anlatırken, diğeri kendi acısını araya sıkıştırıyor. “Senin derdin ne ki, ben neler yaşadım!” Bu, bir yarış değil mi? Kimin hikâyesi daha büyük, kimin acısı daha ağır? Oysa iyi bir dinleyici, bu yarışı durdurur. “Anlat,” der, “ben buradayım.” Ve o an, dünya bir anlığına susar; sadece bir yürek diğerine konuşur.

Dinlemenin gücü, toplumu da dönüştürür. Bir mahallede, bir komşu diğerinin kapısını çalıp, “Bir şey mi lazım?” diye sorarsa, bu bir dinleme hareketidir. Bir mültecinin hikâyesini sabırla dinleyen bir gönüllü, o insanı görünmez olmaktan kurtarır. 2020 pandemi günlerinde, telefonun ucunda bir dostun sesini duyanlar, yalnızlığın gölgesinden kurtuldu. Dinlemek, bir köprü kurar; iki insan arasında, iki mahalle arasında, iki kültür arasında. Dinlenmeyen bir toplum, parçalanır; çünkü kimse birbirini gerçekten görmez.

Peki, neden iyi bir dinleyici olmak bu kadar zor? Çünkü dinlemek, egoyu susturmayı gerektirir. Kendi sesimizi, kendi fikirlerimizi, kendi doğrularımızı bir kenara bırakmayı. Bir tartışmada, karşımızdakini anlamak yerine, kendi argümanımızı hazırlamakla meşgulüz. Bir derdi dinlerken, kendi çözümümüzü sunma telaşındayız. Oysa iyi bir dinleyici, sadece var olur. Yargılamaz, öğüt vermez, sadece kulak verir. Bu, bir nevi teslimiyettir; karşımızdakinin dünyasına misafir olma cesaretidir.

Bir hikâye anlatayım: Bir lise öğrencisi, öğretmenine bir mektup yazdı. “Kimse beni anlamıyor,” diyordu, “ailem, arkadaşlarım, hepsi konuşuyor, ama kimse dinlemiyor.” Öğretmen, bir gün derste bir oyun oynattı. Her öğrenci, sırayla bir dakikalığına kendini anlatacaktı; diğerleri sadece dinleyecek, tek bir kelime bile söylemeyecekti. O bir dakika, bazıları için bir ömür gibi geçti. Susmak zordu, ama dinlemek daha zordu. O öğrenci, ilk kez kendini duyulmuş hissetti. “Sanki biri beni gerçekten gördü,” dedi sonra. İşte dinlemenin mucizesi bu: Bir insanı var etmek.

Toplumlar, dinlemeyi unuttukça yalnızlaşır. Sosyal medya, bir çığlık korosu; herkes bağırıyor, ama kimse kulak vermiyor. Politikacılar konuşuyor, ama halkı dinlemiyor. Aileler masada oturuyor, ama birbirinin gözüne bakmıyor. Oysa dinlemek, bir hediye. Bir annenin çocuğuna, “Bugün ne yaptın?” diye sorması ve sabırla beklemesi. Bir arkadaşın, diğerinin gözyaşlarını sessizce paylaşması. Bir yabancının, sokakta bir evsizin hikâyesine kulak vermesi. Bu küçük anlar, dünyayı değiştirir.
İyi bir dinleyici, bir bahçıvan gibidir. Karşısındakinin ruhuna tohumlar eker; umut, güven, sevgi tohumları. Dinlenmek, bir insanın “Ben varım” demesinin en güzel yoludur. Ama bu, herkesin istediği, fakat az kişinin başarabildiği bir şey. Çünkü dinlemek, sadece sessiz kalmak değil; kalpten bir bağ kurmaktır. Bir dünya hayal edin: Herkes bir an dursa, kulak verse, gerçekten duysa. O dünya, daha az yalnız, daha çok insan olurdu.

İyi bir dinleyici olmak, bir seçimdir. Telefonu bırakıp göz göze bakmayı seçmek. Kendi sesini susturup karşındakinin hikâyesine yer açmayı seçmek. Bir kahve dükkânında, bir köy meydanında, bir sınıf odasında, bir sokakta… Dinlersen, görürsün. Dinlersen, iyileşirsin. Dinlersen, dünyayı iyileştirirsin. Çünkü iyi bir dinleyici, sadece bir kulak değil; bir yürektir.

Yaşam ve İnsan için her şey Genel Kültür, Bilgi Bankası

Hiç yorum yok: