Bir insanın özünü anlamak için, onun başkalarına değil, kendine nasıl yaklaştığına odaklanın. Çünkü insanlar, dışarıya sergiledikleri davranışlarda yanıltıcı olabilir; maskeler takabilir, roller oynayabilir. Ancak kendine karşı tutumu, sahtelikten uzak, daha çıplak bir gerçeklik sunar. İnsanın en büyük mücadele alanı kendisidir; bu yüzden kendiyle olan ilişkisi, onun karakterinin en dürüst aynasıdır.
İnsanlar, ihtiyaçları değiştikçe farklı yüzlerini gösterir. Maslow’un ihtiyaç hiyerarşisi gibi, bir insanın öncelikleri değiştiğinde, o nazik komşu bir anda çıkarları için her şeyi göze alan birine dönüşebilir. Bu, sadece hayatta kalma içgüdüsünün bir yansımasıdır; evrim, bizi ihtiyaçlarımız için esnek davranmaya programlamıştır. Yalan söylemek, manipüle etmek, hatta dolandırmak, bazen kötü niyetten değil, zor durumlardan kurtulma çabasından doğar. Ancak bu davranışlar, bir avantaja dönüştüğünde sorun başlar. “İyi gibi görünen kötüler” işte tam da bu noktada devreye girer. Bir katil ya da dolandırıcı değilse bile, sıradan insanların içindeki karanlık, psikolojik yaraların veya bastırılmış ihtiyaçların bir sonucudur.
Hepimiz netlik ararız; karşımızdaki insanın iyi mi, kötü mü olduğunu bilmek isteriz. Karmaşık davranışlar, çelişkili sinyaller bizi yorar. Ama ironik olan, kendimiz de çoğu zaman bu netliği sunmayız. İnsan doğası, bu gri alanda gezinir. Psikolojik kırılganlıklar, içsel çatışmalar, bir insanın ne zaman “düşman” olabileceğini öngörmeyi zorlaştırır. İyiden kötüye geçiş, genellikle ihtiyaçların yeniden sıralanmasıyla olur. Bir anda, sizi kendi savaşının bir parçası yapabilir.
Bu yüzden, bir insanın gerçek niyetini anlamak için, kendine nasıl davrandığına bakın. Kendini sevmeyen, sınırlarını hiçe sayan ya da kendine aşırı hayranlık duyan birinin başkalarına yaklaşımı, içindeki boşlukları doldurma çabasından ibarettir. Bu, ne vicdan, ne merhamet, ne de samimi bir iyiliktir. Kriz anlarında bu kişiler, şaşırtıcı ve hatta yıkıcı tepkiler verebilir. İşte bu yüzden, insanlar bizi sık sık hayrete düşürür.
Stratejik davrananlar, dışarıya karşı “iyi” görünmek için küçük jestler yapar: bir çocuğa gülümsemek, bir hayvanı sevmek. Bunlar, iki saniyelik manipülasyon araçları olabilir. Gerçek iyilik, bu yüzeysel gösterilerden değil, kişinin kendiyle olan dürüst ilişkisinden anlaşılır. Kendine değer vermeyen, kendini ihmal eden ya da aşırı yücelten birinin “iyiliği”, kendi eksikliklerini telafi etme çabasından başka bir şey değildir.
Farklı insan tiplerine bakalım:
- Kendini ihmal edenler: Bu kişiler, öz sevgiden yoksundur. Başkalarına iyi davranmaları, onay arayışından kaynaklanır. Kriz anlarında, bu kırılganlıkları onları öngörülemez kılar. Kendini sevmeyen, başkalarını da tam anlamıyla sevemez.
- Kendini aşırı beğenenler: Narsist eğilimli bu kişiler, egolarını korumak için iyilik yapar. Ancak bu, sadece bir sahne performansıdır. Stres altında, zayıf gördüklerine zarar verebilirler.
- Kendine acımasız olanlar: Travmalarının gölgesinde yaşayan bu kişiler, fedakârlık maskesiyle iyilik yapar. Ama bu iyilik, karşılığında manevi bir borç yaratır. Krizde, suçlayıcı ve yıpratıcı olabilirler.
- Sınırlarını bilmeyenler: “Herkes ondan faydalanıyor” denen kişiler, aslında sınır kavramını bilmez. Başkalarını kendinden üstün görürler. Krizde, bu kişiler ya sizi yok sayar ya da sınırlarınızı çiğner.
Peki, “iyi insan” kimdir? Kendine saygı duyan, sınırlarını koruyan ve empati yeteneği yüksek olanlar, başkalarına zarar vermez. Krizde bile prensiplerinden sapmazlar. Onları kışkırtarak kötülük yaptıramazsınız. İlişkilerde “alıcı-verici” dinamiği yerine, dengeyi gözetirler. Ne sizden fazla alır, ne de size borçlu hissettirirler. Bu kişiler, başkalarının sınırlarına da saygı duyar.
Sonuç olarak, bir insanın gerçek doğasını anlamak için, başkalarına değil, kendine nasıl davrandığına bakın. Kendiyle barışık olan, ne krizde ne de refahta özünden sapmaz. İyilik ve kötülük, çoğu zaman ihtiyaçların ve içsel savaşların bir yansımasıdır. Bu yüzden, insanların özünü anlamak, onların kendi aynalarındaki yansımalarını okumaktan geçer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder