Yalnızlığı seçen insanlar, genellikle başka ruhlarla bağ kurmakta güçlük çekerler. Onların dünyası, derin bir içsel yolculukla şekillenir; bu yüzden kalabalıklar arasında kaybolmaktansa, kendi iç seslerini dinlemeyi tercih ederler.
Yüksek bir manevi farkındalığa sahip olanlar, çoğu zaman az ama öz insanla çevreler kendilerini. Çünkü onlar, insanların maskelerinin ardındaki gerçek niyetleri, ince hesapları ve gizli emelleri kolayca fark ederler. Bu keskin algı, onları hem bilge hem de temkinli yapar.
Kalabalığa uyum sağlamak, onların doğasına aykırıdır. Uyum sağlasalar bile, bu durum içlerinde bir ikilem yaratır: hem derin bir anlayış hem de sessiz bir hayal kırıklığı.
İnsanların toplandığı yerlerde çatışmalar, paranın döndüğü ortamlarda ise entrikalar eksik olmaz. Bu tür kaotik ortamlar, onların ruhunu yorar. Bu yüzden kendi sakin limanlarına çekilirler; kitapların sayfalarında kaybolur, müziğin melodilerinde huzur bulur, felsefenin derin sularında düşünceye dalar ya da manevi arayışlarla kendilerini zenginleştirirler.
Sosyal etkinlikler ya da yüzeysel eğlenceler onlara cazip gelmez; çünkü bu tür ortamlar, onların derinlik arayan ruhlarına hitap etmez.
Dışarıdan bakıldığında, sanki dünyadan kopuk gibi görünebilirler. Oysa gerçekte, dünyayı en berrak şekilde görenler onlardır. Onlar, hayatın karmaşasını çözmüş, sahteliği fark etmiş ve kendi iç dünyalarında anlam arayan bir avuç cesur ruhtur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder