Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

15 Eylül 2010 Çarşamba

Tatil Felsefesi

Felsefe peşinde koşturup yorulmaktan korkmayın. Öyle bir gün gelecek ki, para yerine herkes felsefeye muhtaç olacak. Cebiniz zengin, zihniniz fakir kalmasın.

  Cesaret ister hayatı kendimize has kılmak, o halde de saklamak. Aynı noktada tekrar tekrar açılan deliklerin üzerinden çok kez geçip yama yapmak gerekir, mükemmel yaşamı aktifleştirmek için. Bıraktığımız gibi kalmayacak olan çok detay var hayatımızda. Felsefe bunları kapsar işte. Değişkenlik gösterebilen, bireysel düşünce tarzımız. Sadece korkuluk görevi görmemesi gerek beynimizin tam ortasında durup. Düşünceleri korumaktan çok, desteklemek için var edilmiştir kendileri. Bir başına ortaya salınmış felsefe, kimsenin ekmeğine yağ sürmez. Düşünce; yağ sürülmüş ekmek ile güne başlar, kahvaltı niyetine. Uyandığında yanında görmek isteyeceği şey felsefedir. O’nu kendimize özel kılmayı öğrenmeliyiz.
Felsefe peşinde koşturup yorulmaktan korkmayın. Öyle bir gün gelecek ki, para yerine herkes felsefeye muhtaç olacak. Cebiniz zengin, zihniniz fakir kalmasın. Birkaç zaman evvel memur olmayana verilmeyen kızlar, az bir zaman sonra beyin fakiri olanlara verilmeyecek. Çünkü insanlar yöneticinin felsefe, yönetilecek olanın düşünce olduğunu anladı ve daha da iyi kavrayacak. Maneviyatın taban yaptığı bir dönemi analiz ediyoruz şu sıralar. Bir tanıdığımızın bilgi edinmemiz için verdiği ansiklopedilerin, kitapların yerini, arkadaş sohbetlerinde satılan felsefeler aldı artık. Rekabet ortamı doğdu tabi ve sahteler türedi doğal olarak. Bu hususta ''korsan yapılanma'' benim için; başkasının düşünce tarzını benimsemektir, felsefesini edinmektir. Okuduğumuz kitaplardan esinlenip her satırını karakterimize zorla kabul ettirmek demektir. Bunlara hiç gerek yok…
Her gün yükselen hayat grafiğini gözlemlemenin temeli; kendi felsefelerimizi oluşturmaktan geçiyor. Soyutlamak gerek kendimizi her şeyden. Tamamen değil, sadece bir parça. Etrafımızdakilerin gözlerine bakarken, kendi aklımızı çalıştırmak çok zor olmasa gerek öyle değil mi? İki işi bir arada yapabilecek kadar yetenekli varlıklarız ne de olsa. Ufak yaşlarda sergilediğimiz davranışlarımız tutarsızdır. Yetişkin olunca da işler böyle giderse, sorun teşkil etmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden, yetişkin olunca düşünerek hareket etmek mecburiyetindeyiz. Düşünmek, felsefe oluşturur. Felsefe hayatımızı özel kılar. Sadece kendimize ait olanı hissetmeliyiz. O’nu oluşturmak zorundayız. Yaşamadığımız bir olayı, yaşamış gibi anlatmak ile bir başkasının felsefesinin çatısının altına sığınmak benim kıstaslarımda eş değer. Peki, neden değişken bir ortamda sabit felsefelere mahkûm bırakıyoruz kendimizi? Hem de geçmişten bugüne? ''Yaşam koçu'' denilen tabir, benim için felsefelerimizdir. Bu koçluğun eğitim süreci de, tecrübelerimizdir. Belki biraz basit yargılıyor olabilirim olayı fakat neden olmasın? Kendi bildiklerimizi, ortaya sunabilmeyi başarmalıyız. Bilgi alışverişi elbet şart ama karşılıklı olmalı. Hep alış, sürekli tüketim bizi yanlışa itiyor. Biraz üretim, aza kanaat daha yararlı bir tarz. Dilimize her geleni serbest bırakmamalıyız. Aklımıza düşen her fikri ortaya atmamalıyız. Bilgileri süzgeçten geçirmeden rafa kaldırmamalıyız. Her birey önce kendisinin, daha sonra başkalarının kahramanı olmalı. Deneyimleri önce kendimizde yaşayıp, sonra etrafa yaşatmalı, anlatmalıyız. Sorguları sualleri kendimiz aşıp, sonra etrafımızdakilere bu konuda yardımcı olmalıyız. Her şeyin kusursuz olması imkânsız fakat herkesin doğrularının olması mümkün. Saygı temelini elden bırakmadan, felsefe piramidimizi kurabiliriz. Başkasının kurduğu bir piramidin en tepesinde, gökyüzüne yakın olmak bence aynı hazzı vermez. Demek ki neymiş? Kendi felsefelerimiz olursa, uygulandığında alacağımız haz daha farklı olacakmış… Bu bizim doğal hobimiz. Kullanmayı reddedemeyiz. Zaman bize hiçbir şey öğretmez, tecrübelerimiz öğretir. Hesap kitap sadece matematikte yapılmaz. İç dünyamızda matematikten çok daha fazla denklem, formül ve işlem var. O yüzden okumayı bırakmadan, aşağıdaki hayat denklemine bir göz atın.
Zihninizi boş bir tarla olarak hayal edin. Felsefeleri filiz misal eyleyin. Kendinizi de ziraat mühendisi kadar konuyla alakalı tecrübeli varsayın. Varsayımlar kimseye zarar vermez. Besleyip büyütün filizlerinizi. Tecrübe burada, filizlerin büyüyeceği süreci temsil ediyor. Rolünüz çok basit, sadece gözlemlemek ve tarlanıza sahip çıkmak. Ürününüzün kalitesi, sizin hayatta ki değeriniz. Etrafınızda aynı eylemi gerçekleştiren birçok kişinin olduğunu unutmayın. Ona göre her hasat zamanı ardından daha iyiyi yapabilmek için çabalayın. Hayalin sonunda ne mi olacak? İlk satırlarda bahsi geçen şey olacak. Bir gün gelecek ki, felsefenin en az para kadar değerli olduğu ortaya çıkacak. Sizde bu durumu stoklu bir şekilde karşılamış olacaksınız. Zihin çatışmalarında da, bilgi alışverişlerinizde de yıllanmış felsefelerinizi koz olarak kullanacaksınız.
Kim bilir belki de bu benim geleceğe dair görmek istediğimdir. İnsanlık için hayalimdir. Belki de şuan benim tam keşfedemediğim fakat sizin yaşadığınızdır. Ben şunu temenni ederim ki; umarım bir gün herkes kendi doğrularını listeleyebilir, bunların uğruna yaşayabilir, kendi felsefelerini savunabilir. Bilgilerini üslubuna göre çatışmalara sokabilir. Nüfus arttıkça felsefelerin aynı oranda olgunlaşması gerek. Ne de olsa, biz yeni gelenlere göre daha alaylı, daha tecrübeliyiz...
Felsefe şehrinin içerisinden geçmeden gidilen yolun sonuna ulaşılmaz, yani tatile varılmaz. Genel anlamda yaşamın bize tatil kadar keyif verebilmesi için bu şehrin içinden geçip, tatile çıkmalıyız. Hiç uzakta değil, haritasız bile gidebilirsiniz. Felsefe şehri büyük düşünce tarlalarının arasında inşa edilmiş, nüfusu değişken, iklimi ılıman, herkese açık, her tarza uygun bir şehir. Hepinize bir adımdan bile yakın. “O” kendi kafanızın içerisinde! Başkalarınınkinde ya da esinlendiklerinizinkinde değil. İşte hepinize tatil şansı! Çalışıp çalışmayan herkes bu şehre toplansın, aynı şehirde fakat birbirimizden uzak güzel bir tatilin, yani yaşamın keyfini çıkartalım…

Hiç yorum yok: