Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

14 Eylül 2010 Salı

Hintli Maocuların dünyası

Hintli Maocuların dünyası


Alpa Şah
BBC, Hindistan




Yağda cızırdayan kimyonun kokusunu duydum. Patatesler de çıtır çıtır kızarıyordu. Ay ışığında, bir çukurda yanan ateşin üzerine yerleştirilmiş tencereyi karıştıran iki adamın silüetini seçebiliyordum.


Her zaman tatlı bir sesle konuşan, temiz giyimli bir adam olan Rameşci bana bir tabak patates körisi, mercimek ve pilav getirdi.
Gecenin ilerleyen saatleriydi. Herkes açtı ama hepimize yetecek kadar tabak yoktu.
Rameşci yanındaki genç adama dönüp, "Pankac ikimiz bir tabaktan yiyelim." dedi. İnanamadım.


Hindistan'da bu şekilde yemek paylaşıldığı pek görülmemiştir. Yemek paylaşmak, tükürük paylaşmak, sıvı alışverişi yapmak demektir ve başkalarının sıvıları "kirli" sayılır.
Kast ayrımları ve saf kalmak için belirlenmiş kurallar, Hindistan'ın kırsal kesimlerinde hayatın her alanına egemendir. Özellikle de mahrem bir eylem kabul edilen, yemek paylaşma konusuna.
Tabii bunu asla soramazdım, ama Rameşci'nin üst bir kasttan geldiğine adım gibi emindim. Bu kastlar, daha aşağı kastlardan insanları kapılarının önünden bile geçirmez.

Rameşci'nin yemeğini paylaştığı genç adamsa yoksul bir ailedendi. Ait olduğu kast "ebediyen kirli, dokunulmaz" kabul edilen cinstendi.
Etrafıma baktım. Pekçok genç adam, pilav ve mercimekle dolu tabakların başına ikişer ikişer oturmuş, elleriyle yemek yiyordu. Burası bildiğimiz Hindistan'a benzemiyordu.
Ertesi sabah 5'te, kuşlar öterken bir bardak şekerli çayla uyandırdılar beni. Ben de diğerleri gibi battaniyemi katladım, döşeğimi çırpıp sardım.
Sabah tuvaletinin zamanı gelmişti. Pankac çantasının fermuarını açıp, boş, sarı bir plastik torba çıkardı. Suyla doldurmakta yardım ister miyim diye sordu.
"Ben daha hazır değilim" dedim. Aslında biraz endişeliydim. Torbaya doldurulmuş suyla taharetlenmeyi denememiştim hiç.
Konuyu değiştirip "Pankac, çantanda ne var?" dedim. Bir ayna ve tarak. Bir kalıp ucuz sabun. İğne-iplik. Hem havlu hem de yastık olarak kullandığı kırmızı-bej kareli, pamuklu kumaş. Dış dünyaya görünmek gerektiğinde giymek üzere mavi pantolonla beyaz gömlek. Bir şişe içme suyu. Bir kavanoz acı yeşil biber. Acil durumlarda kullanmak üzere bir paket bisküvi, bir paket de nohut unu.
Üç kitap: Mao'dan alıntılar, bir savaş el kitabı ve bilgisayar kullanmayı öğrenme kılavuzu. Bir el feneri. İki havan mermisi.
"Evimi çantamda taşıyorum." dedi Pankac. Sonradan bana polisin evini yakıp, annesini de dövdüğünü anlattı. Maoculara katılmaya bu olaydan sonra karar vermiş.


Şimdi zeytin yeşili üniformasıyla, tek sıra halinde dere tepe demeden yürüyor.

Tepeden tırnağa silahlı Hindistan güvenlik güçleri bu güzelim ormanlara, tepelere ve kerpiçten yapılma evleriyle birbirinden uzaklara kurulmuş köylere girmeye devam ettikçe, isyancıların sayıları da kabarıyor.
Rameşci Maocuların önde gelen liderlerinden. Hükümetin son saldırısının amacının, bu ormanların altında yatan zengin maden kaynaklarına ulaşmak olduğunu söylüyor.
Buralarda boksit, demir ve kömür var. Ama çıkarılabilmeleri için yerel halkın sürülmesi gerektiğini söylüyor Rameşci.
Yıllardır gözardı edildiklerini düşünen yöre halkı, hükümete zaten öfkeli. Hükümet ile uluslararası şirketler arasında varılan anlaşmaları kabul etmeyi reddediyorlar. "Maocular da onların davası için savaşıyor" diyor Rameşci.
Tabii hükümetin anlattığı hikaye farklı. Onlar artan şiddetten, savaşmaya zorlanan insanlardan, demokrasinin raydan çıkarılıp, ekonominin zarar gördüğünden bahsediyorlar.
Ama ben insanların Maoculara neden katılmak istediğini anlayabiliyorum. Anlıyorum da, onlarla kalmaya nasıl dayandıklarını öğrenmek istiyorum asıl.

"Belki de," diye düşünüyorum, "Olay sadece doğal zenginliklerden, yoksulluktan ibaret değildir. "

Üst kasttan devrimci liderin, dokunulmaz kasttan bir erle aynı tabaktan yemek yemesini hatırlıyorum. Hiyerarşinin yerle bir olmasını.
Silah taşıyan kadınları, yemek pişiren erkekleri. Okuma yazma bilmeyen adamların daktilo öğrenmesini. Şarkı besteleyenleri, elektrik devreleri yapanları, kıyafet dikenleri, sıtma tedavi edenleri, havuz kazanları ve evet, bomba yapanları.
Gece ısınabilmek için birbirine sokulanları, bir battaniyenin altında buluşan dört yoldaşı. Bu insanlar, başka bir dünya yaratmışlar kendilerine.

Hiç yorum yok: