Artık indigolar yönetimde söz sahibi olmaya başladı. Statükocu zihniyetin yerini yavaş yavaş ışık işçisi, barış savaşçısı indigo zihniyeti alıyor. Bu değişim kaçınılmaz.
İçinde bulunduğumuz çağda artık yeni bir şeyler söylemenin zamanı geldi. Bugüne kadar alışılmış bütün kalıplar yıkılıp yerine yeni bir dünyanın temelleri atılıyor. Bu temeller bundan sonraki yaşayacak nesil olan kristal çocukların yeni insanlık binasının temelleridir. Artık indigolar yönetimde söz sahibi olmaya başladı. Statükocu zihniyetin yerini yavaş yavaş ışık işçisi, barış savaşçısı indigo zihniyeti alıyor. Bu değişim kaçınılmaz. Çünkü fikirler değiştikçe hayat tarzları ve düşünce sistemleri de değişiyor. Her şeyin sorgulandığı yeni bir çağda yaşıyoruz. Sadece yaşam tarzlarının değil dinlerin ve felsefelerin de sorgulandığı bir çağ…
Artık insanlar bilgeliğe ulaşmak için acı çekmek istemiyor. Kendi hayat tecrübelerimizde bir ruhun sadece acıyla değil sevgiyle de olgunlaşabileceğini anladık. Öyle ki artık ulaştığımız bu bilinç boyutunda bazen eski filozofların sözleri bile yetersiz kalabiliyor... Mevlana, geçtiğimiz yüzyılların en büyük sufisi, en büyük tasavvuf ekollerinden birinin kurucusu olarak insanlığı aşk mumuyla aydınlattı. Ama artık yeni bir dünya ve yeni bir insanlık çağı başlıyor ve Mevlana’nın yaktığı mumu da söndürmeden yeni bir mum daha yakmanın zamanı geldi. Aşkın da ötesinde yeni bir hayatın kapısı ruhlarımıza aralandı. Koşulsuz sevginin kapısı…
Aşkı hissetmek farkındalık yolunda önemli bir adımdı ama artık yeni bir adım daha atmak zamanıdır. Aşkın ateşten gömleğini çıkarıp koşulsuz sevginin denizine atmalıyız kendimizi. İlk bakışta aşk ve sevgi birbirinin aynı şeylermiş gibi görünseler de aslında yolun bir kısmından sonra yönleri ayrılan iki farklı kavram. Yeniçağ insanı aşk ateşiyle yanıp hiç olmayı değil, koşulsuz sevgiyle yaşayıp bir olmayı seçiyor. Ateşte yanmayı değil, sevgi yağmurunda ıslanmayı tercih ediyor. Bu istek bizlere yeni bir düşünce sisteminin de kapısını aralıyor. Artık ne batının pozitivizmi ne de doğunun oryantalizminin bir önemi kalmadı. Önemli olan tek şeyin sevmek ve sevgiyle yaşatmak olduğu anlaşıldı. Ama aşkla değil! Sevgiyle yaşamak ve yaşatmak... Aşkın doğurabileceği yegane tehlike, o ateşle yanıp kül olduktan sonra divane gibi ortalıkta dolanıp bu dünya hayatına hiç değer vermeme durumudur. Bu da aslında son derece yanlış ve farkındalığı baltalayan bir durum. Divane olmak aşkın tatlı ızdırabının içinde çekici gelebilir belki. Ancak yeniçağda aşkı da tanıyıp ne olduğunu bilen, ama divane değil, farkındalığı yüksek ve sevgiyle dolu bireylere ihtiyacımız var. Çünkü yaşam bizden bunu istiyor...
Çile dönemi sona erdi. Bir şeylerin farkına varmak için kırk gün halvet odasına girip çile çekip sonra belki ermiş belki delirmiş olarak çilehaneden çıkmaktansa gökyüzüne sevgiyle bakabilmeyi, varoluşun her anını sevgiyle kabullenmeyi seçmeliyiz. Ateş gibi kavruk olan aşkı değil su gibi berrak olan sevgiyi seçmeliyiz. Yeni dünyada böylesi daha sağlıklı. Değişen frekanslara ayak uydurmak istiyorsak hiçliğin değil, birliğin farkına varmalıyız. Yeniçağda hiçlik isteyen hiç olur gider. Artık birlik farkındalığının dönemi başladı. Zaman, tüm evrenle bir ve birlikte uyum içinde yaşamak zamanıdır. Bedenlerimize ve ruhlarımıza eziyet etmeden, kâinat nehrine karşı gelmeden suyun içinde damla olup keyifle yüzmenin zamanı…
Aşkla yaşamaya alışmış bünyeler için başlangıçta bu durumu kabullenmek pek kolay olmayabilir. Hatta karşı bile çıkacaklardır. Aşkın hayatta ne derece önemli olduğunu ve hayatlarının merkezinde olduğu için ne kadar mutlu olduklarını söyleyeceklerdir. Ama bunları söylerken hiçbirinin aklına kıskançlıkları, uykusuz geçirdikleri geceler ve berduşlukları gelmeyecek. Bazı ruhlar içten içe acı çekmekten zevk alabilir. Çektiği acıdan ders almak yerine acıya daha fazla bağımlı hale gelebilir. Fakat yeniçağa ayak uydurmaya hazır olan ruhlar için her tecrübe olgunlaşma yolunda atılan bir adımdır. Acının kendi farkındalığını deneyimledikten sonra burada daha fazla kalmayarak varoluşun başka limanlarına gidecekler. Bindikleri geminin yelkeni farkındalık, rüzgarı da sevgi olacak. Bu geminin yakıtı acıdan ve her türlü koşullanmadan arındırılmış saf sevgi olacak kurşunsuz süper benzin kıvamında…
Sevgili Mevlana ne mumlar yaktı bize! Sadece aşk mumuyla değil, aynı zamanda hoşgörü mumuyla da aydınlandık yüzyıllarca. Ebetteki burada Mevlana'nın anlattıklarından değil bugüne kadar oluşan hatalı algıdan dem vurduk. Sözlerimize Mevlana’yla başladık madem yine Mevlana’yla bitirelim. Üstadın Çekim yasasını en önce çözdüğü nasıl da belli bu dizelerden:
Kardeşim sen düşünceden ibaretsin,
Geriye kalan et ve kemiksin,
Gül düşünür gülistan olursun,
Diken düşünür dikenlik olursun
(Mevlana Celaleddin Rumi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder