Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Uykusuzluk için Doğal Çözümler

Bir insan hayatının ortalama 25 senesini uyuyarak geçirir. Bu şanslı olanlar için geçerli tabi; uyumakta zorluk çeken insomniaklar için bu süre çok daha kısa. Her sorunun olduğu gibi insomnia (uyuyamama sorunu) için de bitkisel çözümler doğada mevcut.

Uyku kalitenizi artırmak elinizde; her sorunun olduğu gibi insomnia için de bitkisel çözümler doğada mevcut.

Uykusuzluğa İyi Gelen Bitkiler


Kediotu



Kediotunun küçük pembe-beyaz çiçekleriyle çekici bir görüntüsü vardır fakat köklerinin kokusu pek hoş değildir.Bu koku kedilerin çok hoşuna gider,bitkinin toprağını kazıp kökünü çıkarmaya çalışırlar.Bu yüzden bitkiye kedi otu denmiştir. Uykusuzluğa ondan daha iyi gelen bir bitki henüz bulunamamıştır. Kediotu kökünü, yatmadan 1 saat önce 2 kapsül alabilirsiniz. Ya da kediotunun çayını, tabletlerini ya da sıvı ekstrelerini kolaylıkla bulabilirsiniz.




Papatya



Sakinleştirici etkisi vardır, uykusuzluğa çok iyi gelir. Sinir sistemin rahatlatmak ve bitkinliği gidermek için papatya banyosundan oldukça iyi sonuç alınabilmektedir. Banyo suyu için 4 avuç dolusu papatya kaynamış suya konur ve normal çay gibi demlenir ve ılıması beklenir. Papatya çayı için de bir tutam papatya 1 bardak kaynamış suda haşlanır ve 10 dakika demlenir.


Lavanta



Lavanta kokusu, sinir sisteminizi gevşetir ve sizi uyanık tutan stres hormonlarını azaltır. Ayrıca lavanta kokusu, beyni rahatlatan alfa dalgalarının üretimini çoğaltır ve dolayısıyla uyumanıza yardımcı olur. Özellikle depresyonla ilgili aşırı sinirlilik durumunda yatıştırıcı olur. Dilerseniz lavanta yağı ile duştan sonra masaj yapabilirsiniz, bu gevşemenize yardımcı olacaktır.


Kereviz Sapı



Çok yaygın olarak bulunmayan bu kereviz cinsinin uykusuzluğa iyi geldiği bilinmektedir. Kereviz saplarını isterseniz çiğ olarak, isterseniz ince ince doğrayıp çorbalara veya salatalara ilave ederek kullanabilirsiniz.


Şerbetçiotu



Maya otu ya da bira otu olarak da bilinir. Uykusuzluğunuz, adet dönemin ya da menopoz ile ilgiliyse, şerbetçiotu hormonlarınızın seviyesini dengeleyecektir. Bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış şerbetçi otunu, orta boy bir su bardağı kaynamış sıcak suyla haşlanır. 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 3 bardak taze demlenmiş çay içilebilir. Çayını içtikten sonra bir tül bir kesenin içine şerbetçiotlarını koyup, yastığınızın altına da koyabilirsiniz.


Oğul Otu



Halk dilinde limon nanesi, melisa ya da kovan otu olarak da bilinen oğul otunun iç açıcı bir kokusu vardır ve sinirlerin yatışmasına yardımcı olur. 2 ya da 3 çay kaşığı dolusu ince kıyılmış oğul otuna 1 bardak kaynamış su eklenir. 10 dakika kadar demlendikten sonra süzülür. Bitki kesinlikle kaynatılmamalıdır. Dilerseniz bal ile tatlandırarak, günde 3 ya da 4 bardak içilebilir. Yatmadan önce içilmesi tavsiye edilir.


Uyumakta Güçlük Çekiyorsanız...

1) Yanında karbonhidrat almadığınız yüksek proteinli yemeklerden sonra, uyumakta güçlük çekebilirsiniz. Yüksek proteinli yiyeceklerde bol miktarda tirozin bulunur ve bu beyni “uyanık” tutmaya yarayan bir amino asittir. Etlerin yanında tam tahıllı makarna ya da kepekli pirinç yemeyi deneyin.

2) İkinci Dünya Savaşı sırasında askerlerin uyku ilacı olarak kullandığı acı marulun, sakinleştirici etkisi olduğu bilinmektedir.

3) Gece uykusunun en kaliteli olacağı saatler akşam 22.00 ile sabah 06.00 arasıdır. Vücut kendini gece 23.00 ile 01.00 arası yeniler. Bu saatlerde uyanık olmamakta fayda var.

4) Yatağa girerken çorap giymeyi ihmal etmeyin, çünkü ayaklar, vücudunuzda ilk ısı kaybeden bölgedir, ve bu uykuya dalmayı güçleştirebilir. Ayaklarınızı sıcak tutmak, uyku ilacından daha etkili olabilir.

5) Gün içinde aldığınız kafein miktarını azaltmaya çalışın. Öğlen içtiğiniz bir bardak kahve bile gece sizi uyutmayabilir.

6) Düzenli olarak spor yapanlar, yapmayanlara göre çok daha kaliteli ve düzenli bir uyku çekerler. Spor yaptıktan sonra enerjiniz artıyorsa, sabah saatlerinde yapmanız daha iyi olacaktır.

7) Bazı besinler uyumanıza yardımcı olur; süt bunların başında gelir. Ton balığı, kalkan balığı, enginar, badem, yumurta, şeftali, ceviz, kayısı, kuşkonmaz, yulaf, patates ve muz, uyku getiren diğer besinler. Mümkünse saat 20.00'den sonra hiçbir şey içmeyin. Bu, gece yatarken sık sık tuvalete kalkmanızı önler.

8) Odanız karanlık, rahat ve sessiz olsun. Işık ve ses, çoğu insanın uykusunu kaçırır. Bu nedenle odanızda bilgisayar ve televizyon bulundurmamaya çalışın. Gece kalkarsanız ana ışık kaynağını açmayın, gece lambasını açın. Odanız çok sıcak ya da soğuk olmasın.

9) Sigarayı azaltın. Yatmadan sigara içince kendinizi gevşemiş gibi hissetseniz de, bir süre sonra uykusuzluğa neden olur. Nikotinin etkisi tıpkı kafein gibidir ve vücudunuzda 14 saat etkili olur.

10) Evcil hayvanınız varsa, odanıza almayın. Kedi ve köpeğiniz sizinle mi uyuyor? Demek ki uykusuzluğa davetiye çıkarıyorsunuz, gece yarısı ayağa dikilmeye heveslisiniz. Evcil hayvanların yeri yatak değildir.

Mesir Macununda Kullanılan Baharatlar ve Faydaları



Mesir macununun genel özellikleri, hoş lezzeti ve kokusudur. Vucuda kuvvet, kalbe ferahlık verir, dimağı kuvvetlendirir, dikkati arttirir, siniri yatıştırır, nefes darlığı, başdönmesi, sırt, belağrısı, siyatik, romatizmaya iyi gelir, kanı temizler, göğsü yumuşatır, idrar zorluğunu giderir, iştah açar.
Genel halk kitleleri arasında rağbet kazanan Mesir Macununun halkın inanışlarına göre şu faydaları olduğu söylenir: Macundan yiyen kimseyi bir yıl boyunca zehirli hayvanların sokmayacağına inanılır. Nevruz günü en ağır hastalar bile yese iyi olurlar. Macunu yiyen gelinlik çağındaki kızların, o yıl içinde evleneceklerine inanılır. Çocuğu olmayanların, bu macundan yedikleri taktirde çocukları olacaklarına inanılır. Çocuk hastalıklarına da faydalı olduğu söylenir.

Mesir sözcüğü, seyir edilecek, gezilecek yer, gezinti yeri anlamına gelmekle birlikte ismini verdiği macundan dolayı bambaşka bir anlam taşımaktadır.
Mesir Macunun Mucidinin 15. Yüzyılın ikinci yarısında Denizli’nin Buldan İlçesine bağlı Sarı Mahmutlu köyünde doğduğu kabul edilen, soyu Haydar oğlu Kılıç Bey oğlu Mustafa’ya dayanan “Merkez Efendi” olduğu görülmektedir.
Merkez Efendi, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Yavuz Sultan Selim’in eşi Hafza Sultan’ın eşinin anısına yaptırdığı cami ve külliyesinin başına tayin edilir. Merkez Efendi burada bir de DARÜŞŞİFA yaptırılmasını ister.
DARÜŞŞİFA’nın inşaasından kısa bir süre sonra, Hafza Sultan hastalanır. Bu hastalığı Muslihiddin Merkez Efendi tarafından “Mesir” ile tedavi edilir. Adını İbn-i Sina’nın mesr-o sitos adıyla meşhur panzehirinden alan baharatlardan imal edilen bu karışım vasıtasıy Hafza Sultan şifa bulmuştur.


MESİR MACUNUNUN DÜNYACA ÜNLÜ FORMÜLÜ


Yüzyıllardır aynı maddelerden Mesir Macununun içindeki 41 çeşit maddenin literatürdeki isimleri ve farmakolojik özellikleri şunlardır
TİRYAK : Eski çağlardan beri kullanılan ve çeşitli maddelerden yapılmış özel bir karışımdır.
ZENCEFİL ; Nefes darlığı, astım ve gribe karşı kullanılır.
YENİBAHAR : İçindeki uçucu yağlardan dolayı kuvvet verici özelliği vardır.
ZERDE ÇÖP : Kuvvet verici ve mideyi korucuyu olarak kullanılır.
ZULUMBA : Mide hastalıklarında ve hemoroitte kullanılan tesirli bitkidir.
ANASON : Bağırsaklardaki mayalanmaya engel olduğundan, karmatif etkisi vardır.İştah açıcıdır.
HİNDİSTAN CEVİZİ ve BESBASE : Mide ve bağırsak rahatsızlıklarına etki eden özelliği vardır.
HİNDİSTAN ÇİÇEĞİ : Sindirim rahatsızlıklarında kullanılır.
ÇİVİT : Kabakulak ve pnömoni hastalıklarında kullanılır.Bebeklerin ağızlarındaki yaraları giderir.
ÇÖPÇİNİ : Astrenjen etkisi vardır. Hemoroit ve ekzama tedavisinde kullanılır.
ÇÖREK OTU : Modern tıpta diüretik ve gaz söktürücü olarak kullanılır.
DAR-I FULFÜL : Öksürük kesici ve bedeni ısıtıcı olarak kullanılır.
HARDAL TOHUMU : Çift hastalıklarında iltihap ve ağrı giderici olarak kullanılır. Hemoroit gidericidir.
HAVLİCAN : Öksürük kesmekte, balgam gidermekte ve ağız kokusunu yok etmekte kullanılır. HIYARŞENBE : Müshil olarak kullanılmasının sebebi, bileşimindeki antrokinon türevi nedenidir.
KAKULE : Uyarıcı, afrodizyak. antispazmodik olarak kullanılır.
UD-ÜL-KAHÂR : Diş tedavisinde kullanılır. Diş ağrısını giderir. Diş nezlesinde etkindir.
TEKE MERSİNİ : Vücuda zindelik verir.
TARÇIN ÇİÇEĞİ : Ferahlık verir.
TARÇIN : Baharat olarak kullanıldığı gibi kabızlığı giderici olarak kullanılır. Karın ağrılarına iyi getir
RESENE : Mide rahatlatıcı ve gaz söktürücü olarak kullanılır
SAFRAN : Sıkıntı ve çarpıntı giderici olarak kullanılır.
SARI HALİLE : İçindeki tanen yüzünden iştah kesici olarak kullanılır.
SİNAMEKİ : Bileşimindeki antrachinon türevleri ve bazı glikozitlerin etkisi ile müshil olarak kullanılır.
ŞAMLI veya ŞAŞLI : Güç verir.
ŞEKER : Macuna kıvam veren ve tatlandıran temel maddedir.
KARANFİL : Antiseptik ve ağrı gidericidir. Dış ağrılarını giderir, ağız kokusunu yok eder.
KEBABE : Modern tıpta idrar ve solunum yolları antiseptiği olarak kullanılmaktadır
KİMYON : Modern tıpta terletici, spazm giderici ve iştah aşıcı olarak kullanılır
KIRIM TARTAR : Kaşıntılı deri hastalıklarında ve egzemada etkin bir kullanış sahası vardır.
KİŞNİŞ : Bileşimdeki sfinkterler ve uçucu yağların etkisi ile gaz söktürücü ve iştah açıcıdır.
LİMON TUZU : Tatlı kıvamı hafifletmek için kullanılır.
İKSİR : Çeşitli maddeleri bağlayıcı etkisi vardır.
MA İ LEZİZ : Tat verir.
MEYAN BALI : Modern tıpta öksürük kesici, balgam sökücü, idrar artırıcı olarak kullanılır.
PORTAKAL KABUĞU : Aromatik özelliği vardır. Mideyi uyarır Koku verir
RAVEND KÖKÜ : Bağırsak perikartizmini arttırarak laksatif etkisi yapar
KETEN TOHUMU : Akciğer hastaları. Bronşite faydalıdır. Bronşları boşattır
ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ : Kan yapar. Yüksek tansiyonu düşürür, gastrit. karaciğer dalak hastaları romatizma ve mavsal intihabında faydalıdır kabızlığı giderir, kalbi kuvvetlendirir kanı temizler.
ZERDEÇAL : Bel gevşekliğini giderir, beli sıkar çocukların gece altını ıslatmasını önler.
ÇAKŞIR OTU KÖKÜ : Vücuda kuvvet ve enerji verir. Genel sıhhatini korur. Cinsel gücü arttırır.

MESİR MACUNU ŞİFALIDIR. DEVAMLI KULLANANLAR GEÇ İHTİYARLAR.

KULLANIŞI: Büyüklerde Sabah akşam aç karnına bir tatlı kaşığı çocuklara da bir çay kaşığı tavsiye edilir.İlaç değildir.

Dil Yarasının Bitkisel Tedavisi

Dil Yarasının Bitkisel Tedavisinde
Dildeki Yaralar Için Bitkisel Tedavi Bulunması Gereken Şifalı Bitkiler:

Ekşi nar kabuğu Sinirli yaprak otu Böğürtlen filizi Sumak Mersin yaprağı Meyan kökü Bal Zeytinyağı

Hazırlanış Şekli:

* Ekşi nar kabuğu suda kaynatıldıktan sonra süzülerek dinlendirilir. Dinlendirilen su ile ağız bol bol çalkalanır.
* Sinirli yaprak sumak ve böğürtlen filizi suda kaynatılır. Süzüldükten sonra elde edilen karışım merhem kıvamına gelinceye kadar zeytinyağı ile yoğrulur. Hazırlanan merhemden sabah-akşam dil üzerine sürülür.
* Meyan kökü eşki nar kabuğu mersin yaprağı kurutularak dövülür. Elde edilen toz bal ile karıştırılarak merhem kıvamına getirilir. Hazırlanan merhemden tedavi süresince dil üzerine sürülür.

Ütopyada İkirciklilik: “Mülksüzler”

Yazan: Judah Bierman
çev: Canay Özden Ursula K. Le Guin’in ütopik masalı Mülksüzler, yalnızca bilimkurgu semalarında yeni bir anarşist komün tasarısı olmakla ve dünyaya çivi çakmış tadı kalmamış demokrasilerimizden veya hemen her yerde bitiveren faşist tiranlıklardan, dolayısıyla tüm sorumluluklarımızdan bir kaçış önermekle kalmıyor. Parlak fizikçi Shevek’in ‘İkircikli bir ütopya’ altbaşlıklı bu ruhsal otobiyografisi ve ütopyacı arayışı aynı zamanda anarşist-sosyalist ütopya düşüncesinin bazı çıkmazlarını da masaya yatırıyor. Dahası, Plato ve More gibi, Le Guin de ütopyacı bir tasavvurun ‘bilen kişi’ için nasıl bir toplumsal sorumluluğu ve yabancılaşmayı dayattığını inceliyor. Ben Mülksüzler’in Anarres dünyasının iki anlamda okunabileceğini iddia ediyorum: Birincisi bu dünyanın yalnızca ikircikli bir biçimde iyi olduğu yönünde, ikincisi ise bu ikircikli durumun, kendi içindeki düzenleyici ilke doğrultusunda, hâkim yaşam tarzının kalıcı olarak belirlenmediği ve önüne geçilemez toplumsal ve çevresel değişikliklere izin verdiği hatta bunları talep ettiği şeklinde. Le Guin’in daha evvelce kaleme aldığı bilimkurgu eserleri ve büyücü hikâyeleriyle açıktan açığa bağlantılı olsa da aslında Mülksüzler diğer çağdaş ütopik hikâyelerle beraber okunması lazım gelen ahlaki bir alegoridir. Bu kitap, aynı zamanda planlı bir toplumda bilginin, ileriyi görenlerin ve bilimcinin sorumluluğu hakkındaki tartışmaya övgüye değer bir katkıdır.

Metabolik Olayların Evrimi

Metabolik Olayların Evrimi

Yerkürenin oluşumunu izleyen dönemlerde, ortaya çıkan ilk çorba veya bulamaçdaki protobiyontlar için enerji kaynağı olarak zengin organik bileşikler vardı. Protobiyontlar bu maddeleri yıkmak zorundaydı. Bu ilk canlıların enerji kaynağı olarak ATP üretip kullandıkları olasıdır. ATP bağlı bir şekilde tüm canlılarda glikolizle üretilir. Bu nedenle glikolizin canlıların gerçekleştirdiği ilk metabolik olay olduğunu rahatça söyleyebiliriz. İlerleyen süreç içinde, metabolik olayların da adım adım gelişip düzeldiği görülmektedir Metabolik olaylarda gerçekleşen her düzelme, o canlıya rakiplerine karşı bir avantaj sağlar ve onun hayatta kalma şansını artırır. Bu şekilde kendisine daha iyi yaşama koşullarını sağlayan protobiyontlar süratli bir şekilde çoğalır. Bu ise mevcut besin kaynaklarının yavaş yavaş azalmasına ve hatta yok olmasına yol açar. Az besinle enerji üretip yaşamı sürdürme zorunluğu, bazı canlılara avantaj sağladı. Böylece onlar yeni bir ATP kaynağı oluşturup, ışık emen renk maddeleri yardımı ile ışığın kullanılmasını gerçekleştirdiler. Bu şekildeki ilk fotosentez tipine günümüzdeki tuzcul bitkilerde rastlanır. Uzun süren bu evrim sürecinde, elektron nakil zincirlerinin oluşturulduğunu görüyoruz. Önceleri elektron taşıyıcı olarak H2S'in rol oynadığı sanılmakta idi. Bu şekilde fotosentez gerçekleştiren canlılar bugün yaşamaktadır. Örneğin kükürt bakterileri H2S kullanarak fotosentez yaparlar. Bu basit organizmalar günümüze kadar nasıl olur da gelebilmişlerdir? Bunlar kendileri için özellik gösteren ekolojik nişler oluşturmuşlardır. Örneğin çürümenin olduğu ortam*larda veya H2S içeren kay*nak sularında rahatça yaşamlarını sürdürmüş ve günümüze kadar gelebil*mişlerdir. Bu canlılar için bir başka önemli biyolojik aşama su parçalanması (=Fotoliz, hidroliz) kanalı ile elektron iletimidir. Bu özelliklerini kullanarak 02 de üretmişlerdir. Oksijen üretimi 2 milyar yıl önce artmaya başladı. Oksijen ise, hücre solunumu evri*mi için çok önemli bir koşul idi. Hücre solunu*munda, organik maddelerin oksidasyonu ile enerji üretilir. Eğer fotosentezin elektron iletim zinciri ile hücre solunumu karşılaştı*rılıra, her ikisinin de müşterek bir kökene sahip oldukları hemen anlaşılır.

Hücre Evrimi Nedir

Hücre Evrimi

Prokaryontların yapısı, ökaryont hücrelere göre daha basittir. Siyano bakteriler veya mavi algler de denen bazı prokaryontlar, membranların sardığı bazı organellere sahiptir. Enzim, lipid, ribonükleikasit ve hücre çeperinin yapısı, prokaryontların en azından iki gruba ayrılması gerektiğini ortaya koyar. Bir grup gerçek bakterileri ve mavi algleri (=siyanobakterileri) kapsar, diğer grup archaebakterileri içerir. Bunlar hücre çeperi ile membran yapılarının farklı oluşu ile birbirinden ayrılır.

İkinci grup bakteriler olan archaebakteriler, bazı bakımlardan yerkürenin ilk dönemlerindekilere benzer yapıdaki ekoloik nişleri işgal eder. Onların bazılarının 105°C sıcaklığındaki volkanik su kaynaklarında yaşar. Bu da adı geçen bakteri tipleri enzimlerinin denatüre olma sıcaklığının çok yüksek olduğunun kanıtıdır.

Prokaryont ve ökaryont hücrelerinin organizasyonları arasında bulunan ve günümüzde yaşayan hiç bir geçiş formu yoktur. Mitokondri ve plastidlerin köken olarak protosit oldukları ve diğer hücrelere giderek onların içinde SİMBİYOTİK olarak yaşadıkları sanılmaktadır. Bu varsayıma göre bakterilerin ataları, endositozla diğer hücreye girip, orada vesiküllerin içine sıkışarak mitokondrilere gelişmişlerdir. Kloroplast ve diğer plastidler , endosimbiyotik olan mavi alglerin atasından bu yolla gelişmişlerdir.

Bu endosimbiyont varsayıma, aşağıda belirtilen noktalar uymaktadır:
d) Her iki organel formu, ancak kendilerinin bölünmesi ile oluşur. Hücre onları yitirirse yeniden yapamaz.
b) Gerek mitokondri ve
gerekse plastidler, hücreye daha
sonra girmiş gibi iki tabakalı bir
membranla çevrilidir. Yani sanki bunların kendi membranlarını konukçunun
membranı bir kez daha sarmıştır. Bu durum hücre dışında bulunan taneciklerin
endositozla hücreye alınmasına benzer.
c) Mitokondrinin iç membranında da sadece protositlerin membramnda bulunan bir fosfolipid vardır.
d) Her iki organel de protositlerde rastlanan çıplak, yani histonlu kromozom şeklinde bağlanmamış DNA içerir. Birçok mitokondri ve bazı plastidlerdeki DNA, bakteri kromozomundaki gibi halka şeklindedir.e) Mitokondri ve kloroplastlar da, protosit ribozumunu andıran ribozomlar taşır. Yine prokaryontlardaki gibi özel bazı antibiyotiklerle inhibe edilen kendilerinin biyosentezleri vardır.

Kimyasal Evrim Nedir

Kimyasal Evrim

Özetle belirtmek gerekirse, yerkürenin oluşumunu izleyen dönemlerle bugünkü atmosfer bileşimi farklıdır. Örneğin eski sediman kayaçlarında, okside olmuş demir ve uranyum minerallerine rastlanmazdı. Bu ise başlangıç dönemlerinde atmosferde oksijenin serbest halde bulunmadığının kanıtıdır. Yerkürenin ilk oluşum dönemini andıran başka gezegenlerin atmosferleri karşılatırılarak, yerkürenin ilk atmosferi ile ilgili bilgiler elde edilebilir. O zamanki atmosfer esas itibariyle N, C02 ve su buharı içermekte idi. Bunlara, amonyak, metan, H2S ve hatta serbest haldeki H2'i de ekleyebiliriz. O dönemdeki atmosferin, indirgeyici bir yapıda olduğunu rahatça söylemek olasıdır. İlk okyanuslarda fosfat, silikat ve metal iyonları çözünmüş halde bulunmakta idi. Bu maddeler arasında olacak kimyasal tepkimeler için yüksek enerji gerekiyordu. Bu da şimşek çakarken oluşan elektriki boşalım, volkanların neden olduğu jeotermal ısı ve radyoaktivite kanalıyla sağlanmıştır. Yine o dönemlerde atmosferin ozon tabakası taşımaması nedeniyle, güneşten gelen ultraviyole ışınlar yerküre için önemli bir enerji kaynağı oluşturuyordu.

Bu koşullar altında anorganik maddelerden, basit yapılı organik bileşikler oluşmaktaydı. Hatta canlıların önemli yapıtaşlarının da bu yolla meydana geldiği ortaya kondu.

Bu hususta önce MİLLER adlı bir"öğrencinin 1953 yılında yaptığı çalışmalar, daha sonra da diğer araştırıcıların gözlem ve deneyleri ışık tutucu oldu. MİLLER içinde su bulunan kabı ısınan yerküre kabuğu ile eşdeğer tuttu. Bu kab iki elektrod taşıyan bir cam küre ile ilişkidedir. Bunlar arasında bir jeneratör, yıldırımı andıran deşarjlar oluşturuyor. Yükselen gazın soğutulması ve alçalanın soğutulması için bir ara boru gaz dönüşümünü, sanki rüzgar varmış gibi, sağlıyordu. Ayrıca kabın iç kısmı metan ve amonyak karışımı ile ilkin atmosfere benzetmek için de ilaveten ısıtılan sudan oluşan buharla doldurulmuştu. MİLLER CH4, CO, H2, NH3 ve su buharından elde ettiği gaz karışımını, 8 gün süreyle elektriki bir ışık çevrimine tabi tutarak, formik asit, formaldehid, süt asidi ve aminoasitlerini elde etti. O dönemde ortaya çıkan bu maddeleri kullanarak yıkabilecek canlılar henüz oluşmamıştı. Bu yüzden oluşan bu maddeler ilk okyanusta bulamaç gibi bir kıvamda idiler. Bu maddelerin oluşturduğu akıcı maddeye İLKİN ya da İLK ÇORBA veya BULAMAÇ adı verilir. Bu ilk çorbanın yoğunluğu, özellikle kıyı lagünlerinin oluştuğu yerlerde çok yüksekti. Bu maddeler yüksek sıcaklıklarda, bazı maddeler arasında tepkimelere yol açtı. Bunun sonucunda yoğun çözeltiler bu maddelerce emildi ve bazı bileşiklerin oluşumu sağlandı. Makromoleküllerin de bu kanalla meydana gelmiş olabileceği sanılmaktadır.
Bu tip sentez olayları deneysel olarak da gerçekleştirilebilir. Örneğin aminoasit karışımı lav kayaçları ile ısıtılırsa protein içerikli PROTEİNOİD denen bileşikler elde edilir. Isınmış proteinoid çözeltilerinin soğutulması ile 1-2 fim büyüklüğünde küre şekilli oluşumlar elde edilmiştir. Bunlara da MİKROSFER adı verilir. Bunların yarı geçirgen olan bir membranı vardır. Mikrosferler büyüyüp tomurcukla çoğalabilir