Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

önce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
önce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mart 2011 Salı

İstanbul Boğazı'na ilk köprü 2 bin 522 yıl önce

İstanbul Boğazı'na ilk köprü, Pers kralı 1. Dareios'un İskit seferi sırasında Samoslu mimar Mandroklees tarafından MÖ 512 yılında inşa edildi.

Gemilerin birbirlerine demir kıskaçlarla çengellenmesiyle oluşturulan köprü, tarihte ilk defa iki kıtayı birbirine bağladı.

AA muhabirinin, Murat Arslan'ın ''İstanbul'un Antik Çağ Tarihi/Klasik ve Helenistik Dönemler'' adlı kitabından derlediği bilgiye göre, Pers Kralı 1. Dareios, İskitlere karşı planladığı seferi için son hazırlıklarını tamamladı ve MÖ 512 yılının baharında ordusunun başında kraliyet şehri Susa'dan yola çıktı.
İstanbul Boğazı kenarındaki Kalkhedon'a (Kadıköy) gelen Pers Kralı, oradan gemiye binerek Kyaneai Adaları'na doğru yelken açtı. Boğaz üzerinde Karadeniz'in girişindeki yüksek bir burnun ucuna oturan kral, buradan bilinen bütün denizlerin en şaşırtıcısı olan Karadeniz'in görülmeye değer doyulmaz güzelliklerini seyre daldı. Pers Kralı, tekrar gemiye binerek Samoslu mimar Mandroklees tarafından gemilerin yan yana getirilmesiyle oluşturulan İstanbul Boğazı'ndaki köprüye doğru yol aldı.

3 Mart 2011 Perşembe

Köle Isaura Gerçeği

Kim bilir belki de on dokuzuncu yüzyıl Brezilya’sındaki bir kahve tarlasında köle olarak çalışan bir Güney Amerika yerlisi ruhsal olarak bizden çok daha özgürdü. Köle İsaura’ mı daha özgürdü yoksa günümüzde yaşayan İşçi Hasan mı? Özgürlüğün ne kadar sübjektif bir durum olduğuyla ilgili bir de şu örneğe bakalım: Hapisteki bir mahkûmu ele alalım. Bu kişi hapisten çıktığında dışarıda serbestçe dolaşıp gezebildiği için bir süreliğine kendisini özgür hissedecektir. Taa ki yurt dışına çıkmak isteyene kadar. Bu kişi ülke içinde gayet serbest bir şekilde hareket edebilmekteyken mahkeme kararıyla yurt dışına çıkamayacağını öğrendiği anda özgürlüğünün kısıtlandığını düşünecektir. O artık gerçekten özgür bir insan olmadığını düşünüyor. Eğer öyle olsaydı dünyada istediği her yere gidebilirdi. Fakat şimdi bir milyon kilometrekarelik bir alanda, ülkesinde bir tutsak gibi yaşıyor. Hâlbuki yurtdışına çıkamayacağını öğrenmeden bir gün önce özgür olduğunu düşünüyordu. Şimdiyse bedbaht ve hala mahkûmluktan kurtulamadığını düşünüyor. Eğer yurtdışına çıkmak istemeseydi hala kendisinin özgür olduğunu düşünecekti. Peki, öyleyse ne değişti? Yalnızca fikirleri değişti. Bunun dışında değişen hiçbir şey yok. Değişen sadece kendi düşünceleri oldu. Klasik anlamda süregelen değer yargılarına baktığımızda aslında bizler ne özgürüz ne de değiliz. Bu tamamen konuyu nasıl düşündüğümüzle alakalı. Diğer taraftan bizlerin bu sübjektif bakış açılarımızı kendi lehlerine kullanmak isteyen kişi ve kurumların olduğunu da göz ardı etmemeliyiz ki bu başlı başlına ele alınması gereken ayrı bir konudur.

2 Mart 2011 Çarşamba

İlk modern insan 400 bin yıl önce mi çıktı?

İsrailli arkeologlar, "modern insanın" varlığına ilişkin en erken kanıt olarak gösterilebilecek, 400 bin yıl yaşında bir "diş" bulduklarını açıkladı.
Bilimadamlarının yeni savına göre, Tel Aviv'in 12 kilometre doğusundaki Roş Ha'Ayin'de, Kesem Mağarası'nda bulunan 400 bin yaşındaki diş, insanın evrim tarihini değiştirebilecek nitelik taşıyor. Tel Aviv Üniversitesi'nden bir ekip, İsrail'in merkezindeki mağarada yaptığı çalışmada ortaya çıkardığı dişin, 400 bin yıl yaşında olduğunu ve bilimsel olarak "Homo Sapiens" olarak tanımlanan modern insana çok benzeyen özellikler taşıdığını belirtiyor.
Bilinen en erken homo sapiens kalıntısı, bulunan dişin yarı yaşında. Bu sonuca ulaşmanın "çok heyecan verici" olduğunu bildiren arkeolog Avi Gopher, elde edilen sonucu kesinleştirmek için daha fazla araştırma gerektiğini ve bu keşifle "bütün evrim tablosunun değişebileceğini" ifade etti. Kabul edilen bilimsel teoriye göre, Neanderthal insan ve modern insan, Afrika'da 700 bin yıl önce yaşayan atalarından türedi. Bir grup, Afrika'dan Avrupa'ya göç etti ve Neanderthalleri oluşturdu. Başka bir grup Afrika'da kaldı ve bugünkü modern insanı oluşturdu.

'Modern insan şimdiki İsrail'de ortaya çıkmış olabilir'


Gopher, kılıntıların modern insanın atalarıyla bağlantılı olduğu kesin olarak tespit edilirse, modern insanın orijininin şimdiki İsrail olduğunun ortaya çıkacağını da söyledi. İngiltere'deki Cambridge Üniversitesi tarih öncesi dönem uzmanı Sir Paul Mellers, "Kesem Mağarası diş buluşu önemli. Ancak dişin insana ait olduğu tam kanıtlanamadı. Kesem'de kazı sürecek ve kafatasları ve kemiklere bakılarak kesin sonuca varılacak" dedi.
İsrailli arkeolog Gopher ise, kazıya devam eden ekibinin, kemik ve kafataslarına da ulaşacağına inandığını ifade etti. Tarih öncesi döneme ait Kesem Mağarası, 2000 yılında keşfedildi ve 2004 yılında kazılara başlandı. Paleontoloji, antropoloji ve arkeoloji alanlarında uzman araştırmacılar Gopher, Ran Barkay ve İsrail Herşkovitz, sözkonusu buluşu, "American Journal of Physical Anthropology" adlı dergide yayımladı.

10 Şubat 2011 Perşembe

Nefes Alan Ölüler

Ölmeden Önce Ölenler…
 
Günümüzde hiç kimse ıssız bir adada tutsak değil artık. Hâlbuki bizler gerçek tutsaklığı ruhlarımızda yaşıyoruz. Hepimizin ruhlarının derinliklerinde prangalarla sımsıkı bağlı olduğu bir tinsel adası mevcut. Bizi o adalara bağlayan prangalardan ancak bağımlılıklarımızdan ve bizi tutsak eden her şeyden özgürleşerek kurtulabiliriz. Aşkımızdan, sevgimizden, nefretimizden ve bizi biz yaptığını sandığımız tüm o saçma sapan sanrılardan özgürleştiğimizde ancak o zaman gerçekten özgür olmuş sayılırız. Egolarımızdan özgürleştiğimizdeyse kocaman bir boşlukla karşılaşmaya hazır olmalıyız. Çünkü yokluk hissinin kendisi bile kalmadığında, biz olmayacağız artık. Gerçek özgürlük budur. Gerçek özgürlük, kişinin egosundan özgürleşmesidir.

14 Eylül 2010 Salı

Tanrı karar vermeden önce Biz mutluyduk!

Kayıp Kadınlar
“Tanrı, kadının erkeğin hizmetçisi olacağına karar verinceye kadar erkek-kadın-doğa üçlüsü güzel bir bahçede mutlu- mesut yaşıyorlardı.”
Böyle yazar kutsal kitaplar… Anlattıklarının mevcut bilimselliğe uymadığından kasıtla, eski Çin ve Yunan uygarlıklarının bir takım efsanelerinde çok eskiden kadın ve erkeğin eşit ve yan yana dünyada yaşadıklarını anlatan hikayeler ise; hayal dünyasına aitmiş gibi kabul edilir.
Eski birçok uygarlığın bize bıraktığı çanak çömlekleri, resimleri, evleri, kullandıkları aletleri incelerken binlerce yıl önce yaşamış o ataların, sosyallikleri, kültürleri, örfleri, davranışları ve aile yapıları açısından da incelenmesi zorunludur. Bulduğumuz o eski tarihin kalıntıları içine saklanmış satır araları; bazen şaşırtan bir medeniyet tablosu gösterir ve çağdaş eşitlikçi düşüncenin sadece bizim çağımızın eseri olduğu yanılgısından bizi uyandırır oysaki… En yakın ve en müspet örneği olarak da kendi topraklarımızda yaşamış olan Çatalhöyük insanını inceleyebiliriz.
M.Ö 7000'li yıllarda var olduğu tespit edilen o uygarlık, pek çok alanda olduğu gibi kadın-erkek konumları açısından da ilginç bir durumdadır. Neolitik kültür diye adlandırılan bu dönemde; obsidyenin ustalıkla kullanılması neolitik dönemin en parlak çağı olmasının bir kanıtıdır. O çağda Çatalhöyük civarının ikliminin epey farklı ve bereketli olduğu tespit edilmiştir. Çatalhöyük’lülerin barış, refah, bolluk ve mutluluk içinde yaşadıklarının şüphe götürmeyecek kanıtları vardır. Çatalhöyük söz konusu olduğunda bugün bildiğiniz ne varsa unutmaya hazır olun, mekanları, araçları, iletişimi, teknolojiyi ve hatta inançlarınızı da bir tarafa koyun çünkü Çatalhöyük sizi bambaşka bir yaşam tarzının varlığına götürür. Tam 9000 yıl öncesine bir seyre giderken şaşırmaya hazır olun.