Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

gerçeği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gerçeği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Mart 2011 Perşembe

Köle Isaura Gerçeği

Kim bilir belki de on dokuzuncu yüzyıl Brezilya’sındaki bir kahve tarlasında köle olarak çalışan bir Güney Amerika yerlisi ruhsal olarak bizden çok daha özgürdü. Köle İsaura’ mı daha özgürdü yoksa günümüzde yaşayan İşçi Hasan mı? Özgürlüğün ne kadar sübjektif bir durum olduğuyla ilgili bir de şu örneğe bakalım: Hapisteki bir mahkûmu ele alalım. Bu kişi hapisten çıktığında dışarıda serbestçe dolaşıp gezebildiği için bir süreliğine kendisini özgür hissedecektir. Taa ki yurt dışına çıkmak isteyene kadar. Bu kişi ülke içinde gayet serbest bir şekilde hareket edebilmekteyken mahkeme kararıyla yurt dışına çıkamayacağını öğrendiği anda özgürlüğünün kısıtlandığını düşünecektir. O artık gerçekten özgür bir insan olmadığını düşünüyor. Eğer öyle olsaydı dünyada istediği her yere gidebilirdi. Fakat şimdi bir milyon kilometrekarelik bir alanda, ülkesinde bir tutsak gibi yaşıyor. Hâlbuki yurtdışına çıkamayacağını öğrenmeden bir gün önce özgür olduğunu düşünüyordu. Şimdiyse bedbaht ve hala mahkûmluktan kurtulamadığını düşünüyor. Eğer yurtdışına çıkmak istemeseydi hala kendisinin özgür olduğunu düşünecekti. Peki, öyleyse ne değişti? Yalnızca fikirleri değişti. Bunun dışında değişen hiçbir şey yok. Değişen sadece kendi düşünceleri oldu. Klasik anlamda süregelen değer yargılarına baktığımızda aslında bizler ne özgürüz ne de değiliz. Bu tamamen konuyu nasıl düşündüğümüzle alakalı. Diğer taraftan bizlerin bu sübjektif bakış açılarımızı kendi lehlerine kullanmak isteyen kişi ve kurumların olduğunu da göz ardı etmemeliyiz ki bu başlı başlına ele alınması gereken ayrı bir konudur.

29 Nisan 2010 Perşembe

Yeni Çağ’ın bu Yüce Gerçeği ile insanın düşük bilinci



Kadınıneli bağlı; modern hayatta mesleki işler, ev işleri, günlük işlerden başka şeye yetişemiyor. Vakit yok. Kadının eli bağlı; kaldırıp elini masaya vuramıyor: artık yeter bu baskı diye!
Kadının ayağı bağlı; istediği her saatte mesela gece yalnız çıkıp yürüyemiyor bile… Kadının ayağı bağlı; toprağa çıplak ayak basacak yer bulamıyor; ayaklar ayakkabılara bağlı.
Kadının bedeni bağlı; kimi zaman bir çarşaf ardında saklı kimi zaman seksi-yapay görüntülerin ardında saklı.
Kadının gözü bağlı; göremiyor üzerindeki baskıyı, alışıyor hatta üzerindeki baskıya, hatta kimi zaman kendi kapıyor gözlerini boyun eğiyor baskıya…
Kadının bedeni özgür değil. Çekiştiriliyor dört bir yandan.
Peki insan – kadın, önce ruh olduğunu bilse, bunu yaşasa kim ve nasıl onun bedenine zincir vurabilir?
Çünkü ruhun kendi zaten özgür ve kadın özgür ruh olduğunu idrak etse; ne ruhuna ne de bedenine hiçbir şeyin ve hiç kimsenin zincirler vuramayacağını bilir.
Ve hangi özgür ruh, kendine veya çevresine yapılan hangi baskıya hangi haksızlığa tahammül edebilir ki?