Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Aldatma genetik mi? ''Ben değil genim aldattı''

Ben değil genim aldattı

''Beni aldatıyor mu?'' Belki de dünyanın en can acıtıcı sorusu budur. Arkasından gelen ''Neden aldatıyor?'' sorusunun yarattığı acı da az buz değildir. Birinci soruya değil ama ikinci soruya bilim adamlarının bir yanıtı var. Onlar nedenin 'aldatma geni' olduğunu düşünüyorlar. Yani, ''Kusura bakma, genim bozuk, seni o yüzden aldattım'' diye bir yanıt alırsanız, şaşırmayın. Muhtemelen doğru söylüyor. Bunun en iyi tarafı 'tedavi edilebilir' olması. Ne zaman mı? Daha zaman gerekiyor.
Türk filmlerinin senaristleri haklı çıktı. Hani, köyün güzel ve masum kızına hiç hak etmediği halde, “Sen de anan gibi ..... olacaksın” diye kehanette bulunan kötü adam ve kadınlara replik yazan senaristlerden söz ediyoruz. Ya da annesi pavyonda çalıştığı için kızı gelin olarak istemeyen esas oğlanın taş kalpli ana-babasına kötü sözler söyleten senaristlerden...

Bilim adamlarının 21. yüzyılda keşfettikleri bir gerçeği, anlaşılan onlar 20. yüzyılın ortalarında biliyorlarmış. Çünkü Amerikalı gen mühendisleri, bir aldatma geni buldukları iddiasındalar. Yani yüksek tansiyon, mavi göz, uzun boy, kolesterol gibi ‘aldatma alışkanlığı’ da kuşaktan kuşağa geçiyormuş. Yani ‘anasına bak kızını al’ ya da ‘babasına bak oğlunu alma’ durumları var ortada.

Aldatmanın tarihi, insanoğlunun tarihi kadar eski. Biri diğerini aldatmaya görsün, ‘can acıyor’, ‘hayatlar kararıyor’. Üstelik aldatma, dil, din, cins, milliyet, ırk, yaş ayrımı yapmadan herkesi vuruyor. Dünyanın en prestijli erkek ve kadınlarından devlet başkanlarına, işçilerden köylülere, yani topyekûn herkesi pençesine alan aldatma konusu, bilim adamlarının da araştırma sahasına girmeyi başardı.

Soru şu: “Neden aldatıyoruz ve aldatma geni var mı?” Son yıllarda her şeyin nedeni olarak DNA’ya başvuran genetik bilimi, eğer buna da cevap verebilirse; ezeli sorunumuz aldatmayı da rafa kaldırabileceğiz demektir.

Bu araştırma kapsamında çalışan İngiliz bilim adamları, yaşları 18 ile 60 arasında değişen 5 bin kadınla görüşmüşler. Bu kadınların yüzde 23’ü en az bir kere eşlerini aldattığını itiraf etmiş. Aynı araştırma kapsamında ikiz kadınlar da incelemeye alınmış ve bu inceleme sonunda görülmüş ki, ikizlerden biri ihanet ederse, diğerinin ihanet etme oranı yüzde 55. Bu çalışma, 1993’te başlayan, aynı zamanda eşcinselliğin de genetik olabileceğini düşündüren tartışmayı da alevlendirmiş.

Aldatma genetik mi?

Biyolojik psikiyatri üzerine çalışmalar yapan, Pamukkale Üniversitesi Psikiyatri Kliniği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Herken, aldatmanın geni olmayacağını ancak Batılıların bu tür söylemleri çok sevdiklerini belirtiyor. Doç. Dr. Herken’in yorumu şöyle: “Hiperseksüaliteye yol açan genlerin bulunduğunu söylüyorlar. Problem polimorfizm kavramında düğümleniyor. Bu kavramı anlayabilirsek, genlerle ilgili yapılan yorumları da anlayabiliriz. Gerçekte genetik çeşitlilikle ilgili bir kavram bu. Geçenlerde bilimsel aktüalite dergilerinde ‘İnancın geni bulundu’ dendi. Okurların burada anladığı, bu (VMAT2) gene sahip olanın dindar olduğu, bu gene sahip olmayanın ateist olduğu şeklindeydi. Oysa bu genin üç farklı şekli insanlarda bulunuyor ve soyut düşüncenin gelişimiyle ilgili bir gen bu. Bu genin bir formunda soyut düşünce gelişkin, birinde orta düzeyde, diğerinde zayıf oluyor. Soyut düşüncenin gelişkin kısmında birey tanrıya inanıyorsa, o zaman mesela Mevlânâ veya Yunus Emre gibi olaylara geniş ve değişik çerçeveden bakabilen kapsayıcı bir inanca sahip oluyor. İnançsız olursa, soyut düşüncesi yine gelişkin oluyor ve Nietcszhe, Jean Jacques Rousseau gibi oluyor. Mesela soyut düşüncesi zayıf olan grup futbol taraftarı olursa, holigan; dine takılırsa, şekilci, içerikten yoksun bir din anlayışı geliştiriyor ve yobaz oluyor. Dinde Mevlânâ, Yunus Emre anlayışı nerede, yobazlık nerede. Soyut düşüncesi gelişkin birey inançsız olursa, JJ Rousseau gibi, muhalif söylem sahiplerinin konuşabilmesi için ‘Gerekirse hayatımı veririm’ diyebiliyor. JJ Rousseau’nun ufku nerede holiganizmin ufku nerede.”

Günahın geni

Doç. Dr. Herken, daha önce de dürtüselliğin ve saldırganlığın derecesini belirleyen MAO ve COMT genlerinin günahkârlığı etkilediği yolundaki iddiaları hatırlatarak şunları söylüyor: “Burada da dindarlığın geni bulundu denildiğinde yapılan hata yapıldı. Dürtüsel ve saldırgan eğilimli (günaha meyilli) olan dindar da var, olmayanı da. ‘O geni taşıyan herkes günah işlemek zorunda’ diye bir şey yok. Bu, belki meyilli olmayı açıklayabilir. Fakat her halükârda irade esastır. Aldatma konusunda, mesela uçarı olma, daldan dala konma, sık gönül ilişkilerine girmekten bahsediyorsak, böyle bir şey başka bir ruhsal hastalığın belirtisi değilse, değerlendirmeye alınabilir. Bu genin de yüksek, orta ve hafif aktiviteli olmasına bağlı olarak seksüalitede farklılık olabilir. Ama bu, tek belirleyici olamaz. İnsanı insan yapan (diğer memelilerden ayıran) binlerce gen var. İnsan davranışı, bu karmaşık genlerin birden aktiflenmesi sonucunda iradi olarak ortaya çıkar. Yoksa insanın bir geni aktifleşip onun gereğini yapıyorsa, insanın diğer hayvanlardan farkının olmaması gerekirdi. Halbuki insan düşünen, birkaç seçenekten birine karar verebilen, verdiği kararı uygulayabilen, verdiği kararın sonuçlarına katlanması gerektiğini önceden bilen bir varlık. Konumuz aldatmanın geni olduğuna göre, bahsi geçen genin fazla, orta veya zayıf aktiviteli olmasına bağlı olarak aldatmaya fazla meyilden belki bahsedilebilir. ‘Fazla olan çok aldatır, az olan az aldatır’ denilemez. Çünkü insanın davranışını sadece genler yönlendiremez. İnsanın davranışında (aldatma da buna dahildir) biyolojik yapı, bireyin iç dünyası kadar sosyal değişkenler de etkili oluyor. İnsan davranışını belirlemeye yönelik genetik çalışmalara bu gözle bakmakta fayda var. İnsanın genetik yapısının şimdilik değiştirilebilmesi olanaklı görünmüyor, Fakat bu, sonradan etkilenemeyeceği anlamına gelmiyor. Şimdiki imkânlarla bile etkilemek mümkün. Belki yakın bir gelecekte değiştirmek de mümkün olacak.”

Yüzde 20’lik etki var

Psikiyatr Dr. Alp Karaosmanoğlu ise aldatma konusunda genlerin etkisi olabileceğini düşünüyor ve sonucun hazırlayıcısı olarak yüzde 20’lik bir etki bulunabildiğini söylüyor. Ancak birçok davranışta olduğu gibi, aldatma konusunda da yüzde 75-80 etki, farklı koşullardan geliyor. Psikiyatr Karaosmanoğlu, “Bulut olunca yağmur yağar ama her zaman yağmaz. Gen bir etken sadece. Örneğin bizim araştırmalarımızda, aldatan bireylerin aşırı şımartıcı anne ve uzak babaların çocukları olduğu görüldü.”

Genler etkili olabilir

Psikiyatr Dr. Armağan Samancı, aldatmanın genetik olup olmayacağı sorusuna karşılık; bir grup insanın ilişkilerinde daha süreksiz olduğunu, farklı ilişkilere kaydığını, buna karşılık bir grup insanın da bağımlı ilişkiler gösterdiğini belirtiyor. Dr. Samancı, “İnsanların kişilik özellikleri genler tarafından belirleniyor. Sosyal çevre, davranışlarda etkili olsa bile aldatmayı belirleyenin genetik özellikler olma ihtimali yüksek. Ancak, biliyoruz ki, hem psikiyatrik rahatsızlıklar hem kişilik özellikleri çoğul genlerin fonksiyonu olarak ortaya çıkıyor” diyor.

Psikiyatr Dr. Kemal Sayar ise aldatmanın genetik değil, aksine tamamen psikolojik nedenlerden kaynaklandığını düşünüyor. Dr. Sayar, “Çocukluk dönemindeki güvenlik ihtiyacı buna neden oluyor” diyor.

Genetik yatkınlık nedir?

New York’ta yaşayan Genetik Mühendisi Dr. Mesut Darendeli ise aldatmanın genetik olup olmayacağına ilişkin olarak şunları dile getiriyor: “Öncelikle şunu soralım, psikiyatrik bir hastalık geliştirmeye genetik olarak yatkın olabilir miyiz? Bu konudaki bir araştırma, kişinin verili bir patoloji geliştirmeye az ya da çok uygunluğunu belirleyen genom değişimlerini ortaya çıkartmaya çalışır. Bu risk etkenleri sayıca çoktur ve tanımlanmaları zaman alacaktır. Bugüne kadar, bu tür bulgular bildiren yayınlardan hiçbirinin doğrulandığı ise görülmedi. 1980’li yılların başından itibaren, moleküler biyoloji ve genetik analiz alanındaki gelişmeler, psikiyatrik hastalıkların incelenmesinde yeni bakış açıları sunmuştur. Aslında, patolojik süreçlerin ve belirtilen etkenlerin daha iyi anlaşılması, tedaviyle ilgili bazı ölçülere varmamızı sağlayabilir. Risk kavramı veya genetik yatkınlık, psikiyatrik hastalıkların da içine girdiği, çok etkenli hastalıklara özgüdür. Her şey DNA’nın ve daha özel olarak bir kişiden diğerine değişiminin analiziyle başlar. Genom haritası sayesinde, her kişi için bir çeşit kimlik kartı oluşturulabilir. Bunlar gerçekte, genetik belirteç olarak adlandırabileceğimiz, bir kişinin karakteristik DNA değişimleridir.

Yatkınlık veya risk etkenleri için nereye bakılması gerektiği bilinmediği için, bunların yerleri belirteçlere göre belirlenebilir. Bu yüzden, hastalık ve belirteçlerin aynı ailede nasıl bulunduğu üzerinde çalışılmaktadır. Eğer, klinik bulgular ve birbirinden bağımsız olarak geçmediklerini kanıtlayan verili bir belirteç arasında bir bağıntı kurulabilirse, bunun genetik bir ilişki olduğu söylenir.”

Aldatma üzerine araştırmalar

İngiltere’de yapılan bir araştırma sonuçlarına göre; kadınlar ‘âşık oldukları için’, erkekler ise ‘karşı cinsin cazibesine kapıldıkları için’ aldatıyor. Erkeklerin yüzde 44’ü karşı cinsin fiziksel cazibesine kapılıyor. Kadınlarda ise ‘aldatma sebebi’, yüzde 50’ye yakın oranla ‘aşk’.

Kadınların diğer ağırlıklı ‘aldatma sebepleri’ de evliliklerinde yaşadıkları mutsuzluk.

Aldatma, ‘sevgililer’ arasında daha çok yaşanıyor. Evli çiftlerde aldatma oranı yüzde 21.

Beraber yaşayan sevgililerde yüzde 51.

Türkiye’de durum

Psikiyatr Armağan Samancı’nın iddiasına göre, “Eşinizden başka bir erkekten hoşlandınız mı?” sorusuna ‘evliliği iyi’ kadınların yüzde 13’ü, ‘evliliği orta derecede’ kadınların yüzde 9’u ve ‘evliliği kötü’ kadınların yüzde 100’ü ‘Evet’ yanıtını veriyor. Psikiyatr Samancı’ya göre, evli kadınların yüzde 10’u eşini aldatıyor.

Füsun Saka
Okan Bayülgen Muhabbet Kralı 29.12.2009 Konusu :Aldatma

Hiç yorum yok: