İnsan, varlığını başkalarına kanıtlamak için çoğu zaman kelimelere sığınır. Kendini tarif eder, başarılarını sıralar, iç dünyasını açığa vurur; çünkü anlaşılmak, görülmek ister. Oysa gerçek sevgi, bu anlatıların gölgesine ihtiyaç duymaz. Seven insan, sizi kelimelerinizin ötesinde tanır; ruhunuzun sessiz çığlıklarını, gözlerinizin anlatamadığı hikâyeleri duyar.
Sevgi, bir monolog değil, bir diyalogdur; ama bu diyalog sözcüklerden çok, paylaşılan anların, bakışların ve dokunuşların dilinde hayat bulur. Birini gerçekten seven, onun kendini açıklama çabasını beklemez. Çünkü sevgi, zaten anlamıştır. Onun için sizin ne olduğunuz, ne yaptığınız ya da neyi başardığınız, birer detaydır yalnızca. Önemli olan, sizin varlığınızdır; o saf, kusurlu, ama biricik varlığınız.
Kendi hikâyenizi anlatma ihtiyacı, çoğu zaman bir boşluğu doldurma çabasıdır. Anlaşılmadığınızı düşündüğünüzde, kelimeler bir kalkan olur. Ama sizi seven biri, bu kalkana ihtiyaç duymaz. Onlar, sizin zırhınızın ardındaki gerçeği çoktan görmüştür. Bu yüzden, kendinizi anlatmak yerine, sadece olmaya izin verin. Bırakın sevgi, kendi dilini konuşsun. Çünkü seven kalp, anlatılmadan anlar; kelimeler susarken bile sizi duyar.
Sevmek, birini çözmek değil, onun gizemini kucaklamaktır. Ve sevilen olmak, kendinizi bir puzzle gibi tamamlamaya çalışmak değil, sadece o puzzle’ın bir parçası olarak var olmaktır. Gerçek sevgi, anlatının yükünü sırtından atar ve sizi, sadece siz olduğunuz için sever.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder