Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

26 Haziran 2010 Cumartesi

Joyoga - An Introduction To Yoga With Joy Nielen- Groen

Joyoga - An Introduction To Yoga With Joy Nielen- Groen



JOYOGA


RapidShare: 1-CLICK Web hosting - Easy Filehosting
RapidShare: 1-CLICK Web hosting - Easy Filehosting
RapidShare: 1-CLICK Web hosting - Easy Filehosting
RapidShare: 1-CLICK Web hosting - Easy Filehosting
RapidShare: 1-CLICK Web hosting - Easy Filehosting
RapidShare: 1-CLICK Web hosting - Easy Filehosting
RapidShare: 1-CLICK Web hosting - Easy Filehosting

Alternatif Tıp,tamamlayıcı tedavi,şifalı bitkiler,şifa,reiki,yoga,taşlar,
meditasyon,biyoenerji,fitoterapi,tıp,sağlık

Depresyon VE Yoga

DEPRESYON VE YOGA

İnsanlar mutluluk arayışıyla yaşamlarını sürdürür ancak çok azı erişir gibi görünür.

Kendilerini mutlu edeceğini düşündükleri aktivitelerle oyalanır– televizyon, sinema, spor — fakat kısa bir süre bulunabilse bile sürekli mutluluk duygusu yakalayamazlar…

İnsanlar güç, statü ve materyal de mutluluk ararlar. Bunun karşılığında birçok kişi korku, nefret,başarısızlık, yetersizlik, güvensizlik, ülser, kalp krizi, akli bozukluklar gibi şeylerden muzdarip olur…

Aslında hayatta mutluluğa ve hayata karşı pozitif ve dışa dönük bir tutum basittir, o kadar basit ki aslında insanlar onu hiç denemezler ve hatta düşünmezler bile...

Cevap: Farkındalığınızı arttırmak, zihnin sonsuz derinliklerine dalmaktır. Daha önce deneyimlediğiniz diğer huzur türlerini aşacak huzuru bulacağınız yer burasıdır. Zihninizi tanıdığınızda tüm küçük şeyler ve tartısmalar önemlerini yitireceklerdir. Hala dünyada yaşayacak ve işinizi yapacaksınız, diğer insanlarla etkileşeceksiniz fakat devamlı bir tatmin durumu hissedeceksiniz. Çoğu insanın saplandığı yüzeyselliklerle değil, anlamı olanla etkileşimde olacaksınız.


İnsanın en büyük problemlerinden biri değişikliğe adapte olamamasıdır. Yüzyıl önceye kadar ve hatta şimdi de teknolojik bir toplum geliştirmemiş ülkelerde bu bir problem değildi zira yıldan yıla neredeyse hiç değişiklik olmuyordu. Ancak teknolojik toplumlar devamlı bir değişim hali içindeler. Değişimler zihnin onlara adapte olma hızından daha hızlı şekilde meydana geliyor. Sonuç, kişiye göre değişen, küçük ya da büyük ölçekte zihinsel rahatsızlıklar. Psikoloji bu problemi gördü ve değişiklikle yüzleşme kapasitesi geliştirmenin kesin yolu olarak Meditasyonu önermekteler.

Birçoklarımızın hayatta gerçek bir mesleği, bazı şeyleri yapmak için doğal bir yeteneği vardır fakat bunları bilmediğimizden, bunları hiç yapmayız . Bir bakıma devamlı bir düş kırıklığı hali içersindeyizdir. Bu potansiyeli dışa vurabilirsek artık kendimizi gerçekleştiren, yaratıcı ve mutlu hayatlar yaşarız. Metot meditasyon yoluyladır. Bu şekilde iç varlığımızı bulabilir ve sonra bunun doğuştan gelen doğasını uygulayabiliriz. En iyi olduğumuz şeyi yapmaya başlayabiliriz.

Dış olguları yaşamalıyız zira bu hayatın bir parçasıdır. Fakat dış hayatımızı iç hayat ile beslemeliyiz. Bu şekilde materyal hayatın tadını daha fazla alırız. Şu anda birçoğumuz bilgisizce neredeyse tamamen dışa dönük bir yaşam sürmekteyiz. Meditasyonun amaçlarından biri de bilincimizi dışarıdaki dolambaçlardan kısa bir süre için bile olsa almak ve onu içimize yönlendirmektir. Amaç iç yaşama küçük bir bakış atmak ve sonunda onu dış hayatla bağlamaktır. Bu bağlantı hep vardır ama biz bu gerçeğin hiçbir zaman bilincinde değilizdir. Meditasyon bizi bu bağlantıya bilinçli yapar ve mutluluk ve huzura götürür.

Meditasyon karamsarlık, depresyon ve benzerleri gibi insanların hayatın normal bir parçası olarak kabul ettiği zihin durumlarını etkisiz hale getirmenin kesin yoludur. Psikologlar bile artık buna inanmaktalar ve psikoloji alanında modern ileri düşünürler bu fikri ortaya koyarlar. Yoga gibi onlar da artık insanın normal durumunun sürekli bir mutluluk ifadesi olduğuna inanıyorlar. Meditasyon moralini kontrol altında tutmak, olumsuz durumları ortadan kaldırmak ve yerlerine iyi hissetme durumları koymak için herkes tarafından kullanılabilir. Böylece amaç var olan kompleksleri, fobileri, önfikir yüklü zihinsel programı kırmak ve yerine arınmış zihinsel programı yerleştirmektir

Vücudun dövüş ya da kaç savunma mekanizması

Vücudun dövüş ya da kaç savunma mekanizması sempatetik sinir sistemi ve adrenal bezleridir. Sempatetik sinir sistemi ve adrenal bezlerinin aktiviteleri bayağı bir süredir bilinmektedir; bu iki sistem birbirini tamamlar. Stres, tehlike veya korku anında adrenal bezleri vücudu dövüş ya da kaça hazırlayan adrenalin adında bir hormon salgılar. Bu vücudu daha etkin hale getirir. Kalp atış hızı artar, nefes alış sıklığını artar, görüşü, duymayı vs. keskinleştirir ve aynı zamanda sindirimsel işlevleri baskılanır ki tehdit eden durumla yüzleşirken enerji daha faydalı şekilde kullanılabilsin. Bu sistem kısa süreli tehlikeler içindir. Daha uzun süren tehditler için sempatetik sinir sistemi olayı devralır ve vücudu sürekli daha yüksek güç seviyelerinde tutar. Ancak bir an gelir ve tehdit geçtiğinde vücut fonksiyonları normal aktivite seviyelerine geri döner.

Stres dolu, rekabetçi, modern yaşam şekli ise öyledir ki insanlar neredeyse devamlı olarak dövüş ya da kaç durumuna hazır durumda yaşarlar. Bu, patron korkusundan, arkadaş ve komşuların gözünde değer kaybetmekte korkusundan, kira ve faturaları ödeyememe korkusundan vs. olabilir. Bu şartlar altında, kişi devamlı gergindir, ruh halinde büyük dalgalanmalar olur ve neredeyse devamlı bir tatminsizlik ve genel mutsuzluk hali yaşar. Vücut da hastalığa direnme kabiliyetini yitirir.

Birçok kişi hayatlarının büyük bölümünde gergin olmadıklarını söyleyebilir veya düşünebilir. Bazıları için bu doğru olabilir fakat çoğu kişi için bilimsel testler göstermektedir ki neredeyse sabit bir şekilde gerginlerdir fakat bunun farkında değillerdir. Değişik şartlara tepki olarak, bunların önemsiz sonuçları olacak olsa bile, kaslarını kasarlar, gözlerini kısarlar, tırnaklarını yerler veya bunun gibi şeyler… Bu şekilde hareket etmek öylesine alışkanlık olmuştur ki , hareketleri yaptıklarının farkında değillerdir…

Bu huy edinilmiş tepkiler psikosomatik hastalıkların habercisidir. Biri bu gerginlikleri gösterdiğinde, bilse de bilmese de kendini aslında dövüş ya da kaç tepkisine hazırlıyordur; sempatetik sinir sistemi ve adrenal bezlerinin varoluş sebebi olan tepkiye. Bu faaliyetler dış görünüşte küçük ve önemsizdir ancak içerde kalp atışı ve kan basıncında vs. değişikliklerin meydana geldiğini işaret eder. Adrenal ve sempatetik sistemin bu uzayan uyarımı, medeni rahatsızlıklar denen yüksek tansiyon, diyabet, koroner trombosis, peptik ve duodenal ülserler ile birçok ruhsal rahatsızlık, ayrıca sırt ağrıları, cilt problemleri, kas çekmeleri ve bir dizi diğer rahatsızlığa yol açar.

Bu rahatsızlıkları dengelemek, önlemek ve iyileştirmenin kesin olan tek yolu her gün vücut ve aklı tamamen gevşetmektir. Uyku tabii ki her zaman ki yoldur fakat çoğu kişi o kadar gergindir ki uyku sırasında bile gevşeyemezler. Uyku, genel olarak, adrenal ve sempatetik sistemin fazla kullanılmasının zararlı etkilerini ortadan kaldırmak, gevşemek ve dengeye kavuşmak için yetersizdir. Vücut süreçlerinin nihayet kendilerini yenileyip edip normal aktivite seviyelerine dönmeleri sadece derin gevşeme sırasında olur. Meditasyon bunu yapmanın bir yoludur. Bir bakıma meditasyon ,sempatetik sinir sistemi ve adrenal bezlerin karşıtı, bunlara karşı bir denge unsuru olarak görülebilir. Modern hayatın her derde deva ilacıdır. Bütün akıl-vücut kompleksinin pozitif sağlık kazanmasının kesin bir yoludur.

Sadece gevşemeyi öğrenmek zorunda değil ayrıca çevremize tepkilerimizi de değiştirmeliyiz. Her kişinin mutluluğu çevre ile uyumlu hale gelmesine ve entegrasyonuna bağlıdır, çevreden devamlı korku içinde olmaya değil. Akıl-vücut sistemi yeniden programlanmalıdır ki her mümkün olan durumda kana adrenalin püskürtülmesin. Aklımızı ve vücudumuzu tepki değişik olacak şekilde yeniden programlamalıyız ki gevşeyelim, mutlu olalım ve farkındalık seviyemizi yükseltmeye başlayalım.

Siddha ( Siddhasana ) Bilgelik Oturuşu Hakkında

Çalışmanın kelime anlamına baktıgımızda " siddha " , ( bilgece, birşeyi kısmen his etmeye başlamak ) , gibi anlamlara geldigini görmekteyiz, buna görede siddha-asana adını anlamlandırdıgımızda " bilgelige ulaşmak için oturmak, bilgelik oturuşu " olarak adlandırabiliriz

Bacakların çapraz vaziyette oldugu tüm oturuş şekillerinde kalp ve akcigerler üzerine olumlu ve kuvvetlendirici bir etkinin meydana geldigi, bu organların kuvvetlendikleri tesbit edilmiştir, fakat bu etkinin nedeni bilimsel olarak çözülmüş degildir.


Siddha-asana pozisyonu düzenli çalışıldıgı takdirde yürüyüş ve ayakda duruş bozukluklarını ortadan kaldırmaktadır. Vücudun güç birikimini artırmakda, güç işleri başarma azmini tetiklemekde, zayıflamış olan seksüel dürtüleri kuvvetlendirmekde.

Meditasyon çalışmalarında yogunlaşmanın kolay gerçekleşmesini ve muhafaza edilmesini saglamaktadır. Ayrıca, enerji çalışmalarında kapalı bir devre oluşturup enerjinin vücut dışına çıkmadan, vücudun içinde dolaşabilmesini temin etmektedir.

Belkide bu nedenle Hatha - Yoga - Predipika' da onun önemli bir oturuş olduguna deginilir ve bu çalışmanın kişiye özgür olmanın yollarını açacagı, vücut içinde yer alan Nadi kanallarını temizliyecegi söylenir



Döşeme üzerine oturalım.

Sag ayak topugunu apış arasının ( prenium ) önüne gelecek şekilde yerleştirelim.

( Ayak sırtının yere, ayak tabanının yukarıya bakmasına dikkat edelim )

Sol ayagımızı sag ayagın üzerine koyalım

( Ayak tabanının yukarıya bakmasına, ayak sırtının diger ayagın tabanına oturmasına, topukların üst üste gelmesine, aşık kemiklerinin üst üste gelmemesine dikkat edelim )

Ellerimizle dizlerimizi kavrayalım

Omurgamızı dik hale getirelim

Burnumuzdan düzenli nefesler alalım



Alternatif Tıp,tamamlayıcı tedavi,şifalı bitkiler,şifa,reiki,yoga,taşlar,
meditasyon,biyoenerji,fitoterapi,tıp,sağlık

Yoganın Tanımları - Yoga Biçimleri



Yoga bir çok farlı dalları olan bir bilimdir.
Yoga çeşitli din mensuplarınca uygulanmakla birlikte, hiçbir dinsel unsuru konu edinmeyen, çeşitli derinliklerde trans hallerinin, içe dönme halinin, “değişik şuur hallerinin sözkonusu olduğu bir nefsini denetleme sistemidir.
Yoga maya aleminin (yaşadığımız, aldatıcı illüzyonlardan ibaret olan dünya) ötesindeki birtakım hakikatlere ulaşmayı amaçlayan ve bu nedenle maya aleminden duyumlarımla gelen aldatıcı etkilere kapıları kapatarak duyum sınırları ötesindeki aşkın realitelere ulaşmaya çalışan mistik bir yoldur.
Yoga eşyayı (nesneleri) göründükleri gibi değil de, oldukları gibi görebilmeyi amaçlayan, bu amaçla aşama aşama yükselen şuur hallerinin deneyimlendiği spiritüel bir eğitimdir ki, bu aşamalar şuurun iç realiteye yönelmesinden yüksek şuur haline (samadhi) varıncaya değin 7 aşamadan oluşurlar.

Yoga-Sutra’lar ve yedi aşama

Yoga hakkındaki en eski metinler Patanjali adlı yoginin yazdığı Yoga-sutra'lardır. Patanjali’nin kim olduğu ve bu metinlerin ne zaman yazılmış olduğu halen tartışmalı bir konudur. Yoga-sutralar 4 bölümden oluşur:
Samadhi halini ve ilkelerini açıklayan bölüm.
Samadhi haline ulaşma araçlarını ve disiplinlerini açıklayan bölüm.
Psişik (paranormal) yetenekleri (siddhis) açıklayan bölüm.
Kurtuluştan (aydınlanma) söz eden bölüm.
Patanjali’ye göre, sekizinci aşama olan Samadhi’ye ulaşabilme yolundaki 7 aşama şunlardır:
1- Yama: Ahimsa, Satya, Asteya, Brahmacarya, Aparigraha olmak üzere beş bölümden oluşur.
2- Niyama: Sauca, Santosa, Tapa, Svadhyaya, Isvarapranidhanat olarak beş bölümdür.
3- Asana: Bedensel dururuşları içerir.
4- Pranayama: Çeşitli, solunumu denetleme yöntemlerini içerir.
5- Pratyahara: Algıların denetlenmesi demektir.
6- Dharana: Meditasyon nesnesine odaklanmayı belirtir.
7- Dhyana: Zihnin tam olarak denetim altına alınması demektir.
SAMADHİ ise,özne ile nesnenin ya da, gözleyen ile gözlenenin bir olması demektir. Samadhiye varınca Y O G A tamamlanmış olur.

Yoga Biçimleri

Hindistan'ın kutsal kitabı Bhagavad Gita'ya göre yoganın çeşitli uygulamaları vardır. En çok ilgi toplayanlar: Jhana Yoga, Karma Yoga, Bhakti Yoga, Mantra Yoga, Raja Yoga, Tantra Yoga, Kriya Yoga, Swara Yoga ve Hatha Yoga (İzer, Müheyya; Çağdaş Yoga).
Başlıca Yoga biçimlerinin Tanımları:
Bhakti-Yoga: İlahiliğe sevgi ve tapınmayla erişmeyi önerir.
Hatha-Yoga: Aslında bir yoga biçimi değildir. Batı’da yanlış algılanmıştır. Yalnızca Raja-Yoga’nın bir tekniğidir. Üstün şuur hallerine hazırlık uygulamalarından ibarettir. Çeşitli arınma egzersizlerine ve bedensel pozisyonlara dayalı bir tekniktir. Batı’da daha ziyade fiziksel sağlık amacıyla uygulanmaktadır.
Jnana-Yoga: Bilgi yolu olarak kabul edilen Jnana-Yoga, aşkın realitelere, aydınlanmaya bilgi ve zihinsel analiz yoluyla ulaşmayı önerir. Bu sistemde gözlem, çalışma ve deneyim yoluyla kazanılmış bilgiler hakkında meditasyon yapılır.
Karma-Yoga: Diğerkamca hizmet yolu olarak kabul edilir. Karma-Yoga kişinin görevlerini yerine getirmesini, bununla birlikte yerine getirdiği görevlerden bir karşılık beklememesini, yani yaptığı hareketlere ve sonuçlarına ilgisiz kalmasını önerir.
Mantra-Yoga: Mantralar kullanan bir sistemdir, dua ve ses yolu olarak kabul edilir.
Raja-Yoga: En metafizik yoga olarak kabul edilir. Kimilerince bu, aydınlanma yolundaki diğer bütün yoga yollarını kapsar. Konsantrasyon, nefes denetimi, bedensel pozisyon, meditasyon ve kontamplasyon aracılığıyla zihni denetleme olarak tanımlanır.
Kundalini-Yoga: Kundalini gücünü uyandırmaya ağırlık verir. Bu amaçla bedensel pozisyonlardan ve mantralardan yararlanır.
Laya-Yoga: Kundalini gücünü uyandırmak amacıyla, meditasyon, nefes denetlemesi, mantralar, vizüalizasyon ve bedensel pozisyonlar kullanan yol olarak tanımlanır.
Ölüm Yoga’sı: Tibet’te uygulanan bir yoga biçimidir. Kişinin imajinasyonunu,duygu ve düşüncülerini denetleyebilmesi amacına yönelik bir disiplin içerir. Bu yogada yapılan deneyimler, Tibet yogilerine göre kişiyi ölüm-ötesine de hazırlar, yani kişiye ölüm sonrası yaşamında büyük kolaylık sağlar.

Yoga'nın Amacı

Farklı yoga türlerinin amaçları hemen hemen birbirinin aynıdır: İnsanı "esir" eden duygu ve düşüncelerden kurtararak yücelmesine yardımcı olmak

Gerçek Yogiler

Batı’da yoga biçimlerinin oluşmasında ve yayılmasında en büyük etki Teozofi Cemiyeti’nin yanı sıra, Ramakrishna, Sri Aurobindo, Ramana Maharishi ve Yogananda adlı Hintli mistiklerden gelmiştir. Yoga felsefesinde psişik yetenekler elde etmek gibi bir amaç yoktur. Yani psişik yetenekler amaç değil, sonuçtur. Yogi sözcüğü yoganın Batı’da ilk geçişi sırasında yanlış kavranmış bir sözcüktür. Batı’da yogi denildiğinde ilk zamanlarda, genellikle vücuduna garip şekiller verebilen, birtakım gösteriler yapan, saçı sakalı ve tırnakları uzamış, temiz olmayan insanlar akla gelmekteydi. Kimilerine göre bu imajın yaygınlaşmasına neden olanlar yoganın şarlatanlarıdır. Aslında Yogi adı Asya’da hazırlık aşamalarını çoktan geçmiş, zihinsel deneyimin ileri aşamalarına başlamış kimselere verilen bir addır. Asya’nın çeşitli ülkelerinde rastlanan bu gerçek yogiler, ıssız dağlarda ve ormanlarda inzivaya çekilmiş, dinle ilgilenmeyen, mal mülk edinme ve evlenme gibi hedefleri olmayan, az yiyen, az konuşan, az hareket eden, çeşitli uygulamalarla nefsini terbiye etmeye çalışan, şiddete karşı olan kimselerdir. Uzmanlar yoganın yanlış tanıtılmasının halen sürdüğüne, günümüzde, Hint’te değerli biri olamayacaklarını anlayan ve bu yolu gereğince bilmeyen pek çok Hintli’nin farklı ülkelere göç edip mürit grupları edindiklerine ve yoganın çıkar amaçlı olarak kullanılabildiğine dikkat çekmekteler. Oysa Asya’daki gerçek yogiler mala mülke değer vermeyen, henüz kendisinin kurtuluşa ermemiş olduğunu bildiğinden öğrenci edinmek için de bir çaba göstermeyen kimselerdir.

Kökenleri ve Tarihi

Geçmişi, genellikle 4000 yıla tarihlenen yoga, Alman Profesör Max Mueller'e göre 6000 yıla dayanmaktadır. Faklı kaynaklar yoganın çıkışını daha bile eskiye tarihlemektedirler. Avrupa'da ise yoga, 40-50 yıldan bu yana ciddi anlamda tanınmaktadır. Bunun nedeni bilimin, yogilerin (yogayı uygulayanların) binlerce yıl önceki bulgularının doğruluğunu ancak bugün kanıtlamakta olmasıdır. Yogayı ilk kimin uyguladığı tam olarak bilinmiyor. Yoga, geçmişte, kulaktan kulağa, üstaddan öğrenciye aktarılan bir bilimdi (İzer, Müheyya; Çağdaş Yoga).
Meditasyon halindeki ilk Yogi imajları yapılan kazılarda 6-7 bin yıl önce yaşandığı düşünülen Indus Vadisi Uygarlığında tespit edilmiştir. Yoga'nın yer aldığı ilk yazılı kayıtlar M.Ö. 1500-1200 yılları arasında kodifiye edilen Rig Veda'da yer almaktadır. Rig Vedalar şifahen aktarıldığından Yoga'nın ortaya çıktığı zaman dilimini kesin olarak tayin etmek imkansızdır. İlk yoga metini yoganın babası Patanjali tarafından yaklaşık M.Ö. 200 yılında yazılmış, bu yoganın ilk üstadıdır ve metinde kişinin zihnini sükunete kavuşturması ve sonsuza katılması için gereken "sekiz kol/basamak" ile Yoga tarif edilmiştir.
Yoga'nın ilkeleri ve hedeflerinin ilk kez tam tarifi M.Ö. 8 ve 4. yüzyıllar arasında derlenen Upanişadlarda bulunmaktadır. Upanişadlarda harici tanrılara sunulan kurbanlar ve seremoniler yerini dahili kurban ve Yüce Varlıkla (Brahman veya Mahatman olarak işaret edilir) ahlaklı olmak, nefsi zapt etme ve zihnin talimi yoluyla bir olma haline bırakan bir anlayışa bırakmıştır.
Patanjali'nin Yoga Sutralarındaki klasik yoga, altı "orthodox" (Bu ifadeyle Vedaların otoritesinin kabulü anlaşılır) darshana (Hindu felsefe okulları)'dan biridir. "Yoga" olarak bilinen Hindu felsefe okulunun kökeni yine Hindu felsefe okullarından olan Samkhya ile Upanişadlardadır.

Yoga ve Din

Yoga bir Din değildir, kişinin bedeni, zihni ve ruhunu birleştirmesine yarayan eski bir bilimdir; yoga sözcüğü de zaten birlik anlamına gelir. Batılılar birlik kavramının yerine bütünlük sözcüğünü kullanabilirler. Yoga duruşları bedeni iyileştirmek ve gençleştirmek, güçlü duyguları sakinleştirmek ve zihni berak bir hale getirmek için geliştirilmiştir, duruşlar yanlızca bu amaçla yapılabilir. Bununla birlikte, çalışmanın gerçek ürünü meditasyon olduğu kabul edilir (Kelder, Peter; Tibet'in Gençlik Pınarı, ikinci kitap)
Hindu, Budist ve Jain geleneklerinde yoganın manevi/ruhsal hedefleri yoganın bir parçasını oluşturduğu dinlerden ayrılabilir görülmektedir. Bazı yogiler dini daha çok kültür, değerler, inançlar ve ritüeller, yogayı da daha çok kendi kendini gerçekleştirmek (self-realization)yani yüce hakikatin doğrudan deneyimi olarak görerek din ile yoga arasında süptil bir ayırım yaparlar. Sri Ramakrishna dini kabuk doğrudan deneyimi ise öze benzetmektedir. Her ikisine de ihtiyaç vardır "fakat eğer kişi öze ulaşmak istiyorsa kabuğu aşmalıdır".



Alternatif Tıp,tamamlayıcı tedavi,şifalı bitkiler,şifa,reiki,yoga,taşlar,
meditasyon,biyoenerji,fitoterapi,tıp,sağlık

Gençlik ve güzelliğin 5 altın prensibi



Gençlik ve güzelliğin 5 altın prensibi


1- Doğru rahatlama

2- Doğru nefes

3- Doğru beslenme

4- Doğru egzersiz

5- Pozitif düşünce

Doğa anadan özür dilemek yetmiyor

Doğa anadan özür dilemek yetmiyor

Yeryüzündeki her şey gibi doğa da sınırlı ve doğanın kendini yenileme eşiği, bilim adamlarına göre 1980'lerde aşıldı.
2010, ‘Dünya Biyoçeşitliliği Koruma Yılı’. Bilim adamlarına göre biyoçeşitlilik “yerkürenin sağlığı konusunda tartışılmayacak tek gösterge”. Ancak yine bilim adamlarına göre yeryüzündeki biyoçeşitlilik, 65 milyon yıl önce dinozorlar çağındakine benzer bir yıkımla karşı karşıya. Bu büyük yok oluşun tek sorumlusu ise yalnızca “insan”. Dünya çevre haftasının içinde bulunduğumuz şu günlerde küresel çeşitlilik alarm veriyor.

Ekonomik, sosyal yapımızı, gıdamızı, uygarlığımızı ve yeryüzündeki yaşamın varlığını destekleyen ekosistem yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Yeryüzündeki doğal yaşam alanları giderek küçülüyor. Mevcut bitki ve hayvan nüfusunu ciddi tehdit altında bırakıyor. Son 30-40 yılda insanlar “doğaya bir şey olmaz” yanılgısı içinde doğanın çığlıklarına umursamazlıkla kulak tıkadılar.

Yeryüzündeki her şey gibi doğa da sınırlı ve doğanın kendini yenileme eşiği, bilim adamlarına göre 1980’lerde aşıldı. Norveç’in buzdağları görenleri büyülüyor ama Kuzey Kutbu’ndan 1231 kilometre uzaklıktaki NY-Alesun kıyılarında sayısı gittikçe artan Kuzey Kutbu’ndan kopan buzdağları küresel ısınma endişelerini her geçen gün arttırıyor. Bölgedeki adalarda yaklaşık 3 bin 500 kutup ayısı yok olma tehlikesi altında yaşıyor. Küresel iklim değişikliğinin etkilerine en çarpıcı kanıtlardan bir başka örnek: Avrupa, Afrika ve Avustralya’da yapılan araştırmaların sonuçlarına göre son 10 yılda, farklı yılan türlerinin sayısında alarm verici düzeyde azalma tespit edildi.

"Türk basınının anıt ismi: İlhan Selçuk"

"Türk basınının anıt ismi: İlhan Selçuk"

Ali Baransel, "Türk basınının anıt ismi: İlhan Selçuk" başlıklı bir yazı kaleme aldı ve duayenle ilgili bir anektotu anlattı.
İlhan Selçuk 12 Eylül askeri harekâtına ilk günden karşı çıkan ender yazarlardan biriydi. Cumhurbaşkanı Kenan Evren bu nedenle kendisinden fazla hoşlanmaz, ancak Cumhuriyeti’n kazanımları, Atatürk ilke ve devrimleri konusundaki duyarlılığını takdir ederdi. Yazılarını da aksatmadan okumaya özen gösterirdi. Türk basınının anıt isimlerinden olan İlhan Selçuk ve Kenan Evren’le ilgili bir anımı anlatmak istiyorum.

Kenan Evren Ankara’da Devlet Resim Heykel Müzesi’nde