"Türk basınının anıt ismi: İlhan Selçuk"
Ali Baransel, "Türk basınının anıt ismi: İlhan Selçuk" başlıklı bir yazı kaleme aldı ve duayenle ilgili bir anektotu anlattı.
İlhan Selçuk 12 Eylül askeri harekâtına ilk günden karşı çıkan ender yazarlardan biriydi. Cumhurbaşkanı Kenan Evren bu nedenle kendisinden fazla hoşlanmaz, ancak Cumhuriyeti’n kazanımları, Atatürk ilke ve devrimleri konusundaki duyarlılığını takdir ederdi. Yazılarını da aksatmadan okumaya özen gösterirdi. Türk basınının anıt isimlerinden olan İlhan Selçuk ve Kenan Evren’le ilgili bir anımı anlatmak istiyorum.
Kenan Evren Ankara’da Devlet Resim Heykel Müzesi’nde
düzenlenen uluslararası bir resim sergisini gezmeye gitmişti. Sergide gördüğü Polonyalı ressamın nü tablosunu fazlasıyla müstehcen bulmuştu. Evren’in bu görüşü ertesi gün gazetelerde yer alınca tablo sergiden kaldırılmıştı. Tabii bu gelişmenin yankıları büyük olmuş, gazetelerde Evren’i eleştiren, kınayan haber ve yorumlar yer almıştı. Görevim gereği bunları kendisine sunuyordum. Cumhurbaşkanı Evren değerlendirmeleri genellikle hoşgörüyle karşılıyor, bana söz konusu eserin kaldırılması yönünde bir talimatı olmadığını, yapılan işlemi müze görevlilerinin takdiri şeklinde yorumlamak gerektiğini söyledi. Bir sabah beni odasına çağırarak “Baransel şimdiye kadar sustum. Ama Cumhuriyet gazetesinde İlhan Selçuk’un yazısı çok ağır kaçmış. Kendisini mahkemeye vermeyi düşünüyorum” dedi. Ben böyle bir yaklaşımın daha büyük polemikleri beraberinde getireceğini anlatarak “Efendim önümüzdeki hafta bir tören için İstanbul’a gideceğiz. Uygun görürseniz İlhan Selçuk Bey’i arayayım. Sizinle görüşmesini sağlayayım. Karşı karşıya gelindiğinde belki kimi yanlış anlamalar ortadan kalkar” dedim.
Evren bu teklifimi olumlu karşıladı. Belirlenen tarihte birkaç günlüğüne İstanbul’a gidip Tarabya’daki Kalender orduevine yerleştik. İlhan Selçuk’u telefonla arayıp Evren’in görüşmek istediğini söyledim. Belirlenen gün ve saatte, İlhan Selçuk kendisinin kullandığı lacivert renkli Şahin marka yerli bir arabayla geldi. Kapıda karşılayarak Evren Paşa’nın çalışma odasına kadar götürdüm. Daha sonra alt salona inerek görüşmenin bitimini beklemeye başladım. Bir süre sonra görüşmesi biten İlhan Selçuk yanıma geldi. Birlikte arabasını park ettiği alana doğru yürümeye başladık. Randevu için teşekkür ettikten sonra “Sayın Cumhurbaşkanı Evren’le çok ayrı dünyaların insanları olduğumuzu bir kere daha gördüm. Ama paşa umduğum gibi çıkmadı. Kibirli ve sert değil. Yazdıklarıma bayağı üzülmüş” dedi. İlhan Selçuk’u uğurladıktan sonra hemen Cumhurbaşkanı Evren’in yanına gittim. Ayakta, pencerenin önünde Boğaz’dan geçen hayli uzun bir tankeri dalgın gözlerle seyrediyordu. Beni görünce gülerek şunları söyledi:
“İlhan Selçuk alçakgönüllü, saygılı bir zat. O da asker çocuğuymuş. Ama inançlarında ve düşüncelerinde çok katı. Sol ideolojiye inanmış. Zamana ve zemine göre öyle eğilip bükülen gazetecilerden değil. Bu yaştan sonra da artık kolay kolay değişmez.”
Hoşgörünün ne denli büyük bir erdem olduğunu o gün bir kez daha anladım. Sayın İlhan Selçuk’a Tanrı’dan rahmet, ailesine, yakınlarına ve Cumhuriyet gazetesi çalışanları ve okuyucularına içten taziyetlerimi sunarım.
Kenan Evren Ankara’da Devlet Resim Heykel Müzesi’nde
düzenlenen uluslararası bir resim sergisini gezmeye gitmişti. Sergide gördüğü Polonyalı ressamın nü tablosunu fazlasıyla müstehcen bulmuştu. Evren’in bu görüşü ertesi gün gazetelerde yer alınca tablo sergiden kaldırılmıştı. Tabii bu gelişmenin yankıları büyük olmuş, gazetelerde Evren’i eleştiren, kınayan haber ve yorumlar yer almıştı. Görevim gereği bunları kendisine sunuyordum. Cumhurbaşkanı Evren değerlendirmeleri genellikle hoşgörüyle karşılıyor, bana söz konusu eserin kaldırılması yönünde bir talimatı olmadığını, yapılan işlemi müze görevlilerinin takdiri şeklinde yorumlamak gerektiğini söyledi. Bir sabah beni odasına çağırarak “Baransel şimdiye kadar sustum. Ama Cumhuriyet gazetesinde İlhan Selçuk’un yazısı çok ağır kaçmış. Kendisini mahkemeye vermeyi düşünüyorum” dedi. Ben böyle bir yaklaşımın daha büyük polemikleri beraberinde getireceğini anlatarak “Efendim önümüzdeki hafta bir tören için İstanbul’a gideceğiz. Uygun görürseniz İlhan Selçuk Bey’i arayayım. Sizinle görüşmesini sağlayayım. Karşı karşıya gelindiğinde belki kimi yanlış anlamalar ortadan kalkar” dedim.
Evren bu teklifimi olumlu karşıladı. Belirlenen tarihte birkaç günlüğüne İstanbul’a gidip Tarabya’daki Kalender orduevine yerleştik. İlhan Selçuk’u telefonla arayıp Evren’in görüşmek istediğini söyledim. Belirlenen gün ve saatte, İlhan Selçuk kendisinin kullandığı lacivert renkli Şahin marka yerli bir arabayla geldi. Kapıda karşılayarak Evren Paşa’nın çalışma odasına kadar götürdüm. Daha sonra alt salona inerek görüşmenin bitimini beklemeye başladım. Bir süre sonra görüşmesi biten İlhan Selçuk yanıma geldi. Birlikte arabasını park ettiği alana doğru yürümeye başladık. Randevu için teşekkür ettikten sonra “Sayın Cumhurbaşkanı Evren’le çok ayrı dünyaların insanları olduğumuzu bir kere daha gördüm. Ama paşa umduğum gibi çıkmadı. Kibirli ve sert değil. Yazdıklarıma bayağı üzülmüş” dedi. İlhan Selçuk’u uğurladıktan sonra hemen Cumhurbaşkanı Evren’in yanına gittim. Ayakta, pencerenin önünde Boğaz’dan geçen hayli uzun bir tankeri dalgın gözlerle seyrediyordu. Beni görünce gülerek şunları söyledi:
“İlhan Selçuk alçakgönüllü, saygılı bir zat. O da asker çocuğuymuş. Ama inançlarında ve düşüncelerinde çok katı. Sol ideolojiye inanmış. Zamana ve zemine göre öyle eğilip bükülen gazetecilerden değil. Bu yaştan sonra da artık kolay kolay değişmez.”
Hoşgörünün ne denli büyük bir erdem olduğunu o gün bir kez daha anladım. Sayın İlhan Selçuk’a Tanrı’dan rahmet, ailesine, yakınlarına ve Cumhuriyet gazetesi çalışanları ve okuyucularına içten taziyetlerimi sunarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder