Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

26 Haziran 2010 Cumartesi

Doğa anadan özür dilemek yetmiyor

Doğa anadan özür dilemek yetmiyor

Yeryüzündeki her şey gibi doğa da sınırlı ve doğanın kendini yenileme eşiği, bilim adamlarına göre 1980'lerde aşıldı.
2010, ‘Dünya Biyoçeşitliliği Koruma Yılı’. Bilim adamlarına göre biyoçeşitlilik “yerkürenin sağlığı konusunda tartışılmayacak tek gösterge”. Ancak yine bilim adamlarına göre yeryüzündeki biyoçeşitlilik, 65 milyon yıl önce dinozorlar çağındakine benzer bir yıkımla karşı karşıya. Bu büyük yok oluşun tek sorumlusu ise yalnızca “insan”. Dünya çevre haftasının içinde bulunduğumuz şu günlerde küresel çeşitlilik alarm veriyor.

Ekonomik, sosyal yapımızı, gıdamızı, uygarlığımızı ve yeryüzündeki yaşamın varlığını destekleyen ekosistem yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Yeryüzündeki doğal yaşam alanları giderek küçülüyor. Mevcut bitki ve hayvan nüfusunu ciddi tehdit altında bırakıyor. Son 30-40 yılda insanlar “doğaya bir şey olmaz” yanılgısı içinde doğanın çığlıklarına umursamazlıkla kulak tıkadılar.

Yeryüzündeki her şey gibi doğa da sınırlı ve doğanın kendini yenileme eşiği, bilim adamlarına göre 1980’lerde aşıldı. Norveç’in buzdağları görenleri büyülüyor ama Kuzey Kutbu’ndan 1231 kilometre uzaklıktaki NY-Alesun kıyılarında sayısı gittikçe artan Kuzey Kutbu’ndan kopan buzdağları küresel ısınma endişelerini her geçen gün arttırıyor. Bölgedeki adalarda yaklaşık 3 bin 500 kutup ayısı yok olma tehlikesi altında yaşıyor. Küresel iklim değişikliğinin etkilerine en çarpıcı kanıtlardan bir başka örnek: Avrupa, Afrika ve Avustralya’da yapılan araştırmaların sonuçlarına göre son 10 yılda, farklı yılan türlerinin sayısında alarm verici düzeyde azalma tespit edildi.

Uzmanlar bu sonuçlardan yola çıkılarak dünyada tüm sürüngen türlerinin azalmış olabileceğiyle ilgili endişelerinin arttığını söylüyorlar. John Perkins’in bu büyük yok oluşun sabıkalılarını anlattığı “Bir ekonomik tetikçinin itirafları” kitabında yer aldığı üzere şirketler küresel imparatorluk kurmak isteyen “Şirketokrasi” lere dönmüş durumda. Bu güçlü uluslararası şirketler ülke ekonomilerini yönlendiriyor, talep ettiklerini bazen güç göstererek elde ediyorlar.

Tıpkı Union Carbide şirketinin Hindistan’da Bhopal şehrindeki fabrikasında meydana gelen zehirli gaz sızıntısının yarattığı çevresel felaket olayında olduğu gibi.

Sızıntıdaki kimyasallar, 8 bin insanın ölümüne yol açmış, zehirli kaynak suyu ve toprak 500 bin kişinin sağlığını etkilemişti. Peki bu çevresel felaketin üzerinden 26 sene geçtikten sonra sorumlulara verilen 2 senelik hapis cezası insanlığın vicdanını rahatlatabildi mi? Görüyoruz ki bu güçler kendi çıkarlarına ters geldiği noktada uluslararası hukukun üstüne çıkıyor, çevresel önlemleri hiçe sayıyor ve basını da bu anlamda manipüle edebiliyorlar. ABD “Büyük güç” statüsüyle tüm dünyaya zehrini akıtmaktan çekinmedi.

Hiroşima ve Nagazaki felaketlerinin başaktörü olan Amerika, Vietnam’ı terk ederken 80 bin ton kimyasal madde bırakmış, Yine BM’nin raporuna göre Körfez Savaşı’nda Irak’ta 15 bin km²’yi aşkın verimli tarım alanını, sülfirik asit, petrol, askeri araçlara ait mineral yağlar ve diğer atıklar, radyoaktif maddeler, katı atık maddeler, uçucu küller ve tuzlarla kalıcı zarara uğrattı. Açtığı savaşlarla ve tüketim çılgınlığı ile çevreye verdiği zararlar bir yana ABD, Kyoto protokolünün imzalanması konusunda da bugüne kadar ayak sürümüştür. Obama önderliğindeki yeni hükümetin politikası ise şimdi “Doğa anadan adeta özür diler” nitelikte.

Meksika Körfezi’ndeki günde 40 bin varil dolaylarındaki petrol sızıntısı olayından sonra Obama yönetimi, ülkenin enerji politikasında değişikliğe gitme kararı aldı. Bu anlamda hükümet Meksika Körfezi’ni petrole bulayan BP’ye 69 milyon dolarlık bir fatura göndererek, oluşan ve oluşabilecek masrafları da üstlenmesine yönelik sert önlemler ve yaptırımlar uygulayacağını açıkladı.

Ayrıca Obama hükümeti, uzun zamandır beklenen iklim değişikliği tasarısını da açıkladı. Karbon emisyonunu azaltan şirketlerin kâr etmesine dayalı hazırlanan yeni yasa tasarısı ile amaç 2020 yılına değin ABD’nin atmosfere saldığı karbon gazını yüzde 17 oranında düşürmek.

Kaybolanları geri getiremeyeceğini bilen Obama, mevcut varlığın üzerindeki tehdidi bertaraf etmeye çalışıyor. Ancak şunu unutmayalım ki iklim değişikliklerine neden olan küresel ısınmadan korunmak için daha baştan önlem almamız gerekiyor. Tıpkı ünlü Fransız yazar Andre Gide’in bize tavsiyesi gibi. “Önem bakışında olsun, baktığın şeyde değil.”

Hiç yorum yok: