Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

19 Mart 2011 Cumartesi

Algıladıklarımız Hayal mi ?

Algıladıklarımız Hayal mi ?

Evrenin boyutları karşısında çaresiz kalan insan, çözümü, çok defa, daha kolay bir yol olan doğmatizme kaymakla bulmuştur. Bunun sonucu olarak da ” O vardır ve var olacaktır; evrendeki her şey insan için yaratılmıştır; ne görüyorsak, ne algılıyorsak doğru olan odur” mantık silsilesiyle, bilimsel düşüncenin en önemli öğesi olan ”merak” duygusunu bastırmaya çalışmıştır.
Çeşitli kültürlerde değişik şekillerde ortaya çıkan öykülerle, bu merak duygusu bastırılmaya, insanlar geçici olarak mutlu edilmeye çalışılmış ve bunda uzun yıllar başarılı da olunmuştur.

Fakat doğmatik düşüncenin, yani bu tarihsel rahatlığın faturasının, doğaya ve pozitif bilimlere yabancılaşma gibi ağır bir bedelle ödendiğini, bu konuda yanlış yola girildiğini erken farkeden toplumlar, hızla tornistan edip, toplumları doğmatik düşüncelerden uzaklaştıracak yolları aramaya başlamışlardır.

Kontrolsüz Düşünme, Ayağımın Prangası

Kontrolsüz Düşünme, Ayağımın Prangası
Zihnimiz her an yaşadığımız ya da yaşayacağımız deneyimlere ilişkin onlarca senaryo oluşturur. Tüm senaryolar düşüncelerimizin bir parçasıdır ve senaryolarımızın içerikleri bizim bakış açımızla doğru orantılıdır. Kendimize göre biçimlendiririz.
Farkında olmadığımız zamanlarımızda zihnimizde senaryo yaşanan geçmiş deneyimlerin sonuçlarından yola çıkarak başımıza gelen olayların dış dünyada başkaları tarafından oluşturulduğu varsayımıyla bizi her şeyden ayrı bir varlık olduğumuz yanılsaması içine sokar. Bu hal içinde bilincimiz bizi dış dünyadan ayırır ve bizim her birimizi diğerlerinden ayrıymış gibi hissettirir.
Zihnimiz ve düşüncelerimiz bu durumda bizim dışımızda gelişmekte olan olaylara karşı kendini savunma, olan olayları kontrol etme ihtiyacındadır. Yani sürekli bir mücadele hali içindedir. Böylece bilincimiz açıkken kendi içimizle bağlantımızı kesmiş oluruz. Süregelen durumda farkındalıkta olamadığımız için düşüncelerimiz de kontrolden çıkar ve sözcüklerle ifade bulur.
Oysaki bizler enerji varlıklarıyız, düşüncelerimizi yansıtan sözcüklerimizde birer enerjidir. Her bir düşünce, sözcük bir manyetik alan oluşturur bu manyetik alanın çekim gücü sayesinde sözcüklerle ifade edilenler ve /veya düşüncenin ardındaki niyetler, duygular yaşanmak üzere birer deneyim olarak hayatımızda yerini alır. Madde zihinden doğar.

Küçük Deniz Kızı

Küçük Deniz Kızı

Bir zamanlar altı güzel kızı olan bir kral varmış. Ama bu kral insanların kralı değilmiş. Ülkesi dalgaların altında balıkların değerli taşlar gibi parıldadığı bir ülkeymiş. Genç prenseslerin anneleri çoktan ölmüş ve onları büyükanneleri büyütmüş. İçlerinde en güzelleri, en küçük olanıymış. Saçları altın bukleler halinde omuzlarına dökülüyormuş. Kızlar büyükannelerinin anlattığı yeryüzüyle ilgili masalları çok seviyorlarmış. Bu masallarda "bacak" adlı iki şeyin üzerinde yürüyen garip insanlar varmış. Küçük denizkızı da bu anlatılanları görmek istiyormuş. "On beş yaşını beklemen gerekir" demiş büyükanneleri. "O zaman gidip görebilirsin..."

16 Mart 2011 Çarşamba

Depresyon hafife alınmamalı

Dünya genelinde etkilediği kişi sayısı: 121 milyon. İşgücü kaybına yol açan hastalıklar sıralamasındaki yeri: İlk üç. Türkiye’de 100 bin kişiye düşen psikiyatr sayısı: 2–3

National Geographic Türkiye, bu ayki sayısında depresyonu kapağına taşıdı. Depresyon dosyasını derginin Genel Yayın Yönetmeni Nesibe Bat kaleme aldı..

Depresyonun belirgin yansımalarından biri, bireyin kendini çevreden soyutlaması. İlerleyen aşamalarda kişi kendini eve kapatıp yataktan çıkmayı dahi reddedebiliyor.



Depresyonu hafife almayın

Araştırmalar yaşam alanı daralan bireyin öfke ve saldırganlık dürtülerinin arttığını gösteriyor. Kent yaşamının getirdiği stres, depresyon konusunda kayda değer faktörler arasında ilk sıralarda. Uzmanlar özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren depresyon oranlarında yaşanan artışa işaret ediyor.








Türkiye’de yapılan bazı çalışmalar insanların depresyonu bir hastalıktan çok zayıflık, çökkün ruhsal durum ya da aşırı üzüntü olarak gördüğünü ortaya çıkarıyor. Erkeklere oranla kadınlarda depresyon 2–3 kat fazla görülüyor. Genellikle bir sevgi nesnesinin kaybı (ölüm ya da ayrılık) tetikleyici faktörler arasında ilk sıralarda. Çocuklarda depresyon cinsiyet açısından değerlendirildiğindeyse kızlarda 12 yaşından sonra depresif bozukluk görülme oranı yükselirken, erkeklerde 9 yaşından sonra düşmeye başlıyor.





Aralarında Victor Hugo, Edgar Allan Poe, Leo Tolstoy ve Virginia Woolf da olmak üzere edebiyat dünyasının adını tarihe yazmış pek çok ismi depresif ünlüler listesinde anılıyor. Bazı uzmanlar manik depresiflikle yaratıcılık arasında bağ kurarken bilim insanlarının kayda değer bir bölümüyse arada bu tip bağ kurulmasının söz konusu olamayacağının altını çiziyor.

15 Mart 2011 Salı

Sincaplar Yavrularını Nasıl taşır ?

Bu sincap ne yapıyor?

Bugüne kadar anne leoparın yavrusunu taşıdığını, anne kuşların yumurtalarını sakladıklarını, hatta farklı türlerden 'annelerin' başka yavruları emzirdiklerini görmüş olabilirsiniz. Ama sincapların yavrularını taşıdıkları nadir fotoğraflanan bir olay... Güney Afrika'daki Kruger Milli Parkı'nda görüntülenen bu sincap yırtıcı kuşların olası gazabından korumak için yavrusunu emniyetli bir yere taşıyor.








Kamerasını hazırlayıp bir leopar, maymun ya da fil çekmeyi amaçlayan Morkel Erasmus, bu sincabı gördüğünde şaşırmış...

İstanbul Boğazı'na ilk köprü 2 bin 522 yıl önce

İstanbul Boğazı'na ilk köprü, Pers kralı 1. Dareios'un İskit seferi sırasında Samoslu mimar Mandroklees tarafından MÖ 512 yılında inşa edildi.

Gemilerin birbirlerine demir kıskaçlarla çengellenmesiyle oluşturulan köprü, tarihte ilk defa iki kıtayı birbirine bağladı.

AA muhabirinin, Murat Arslan'ın ''İstanbul'un Antik Çağ Tarihi/Klasik ve Helenistik Dönemler'' adlı kitabından derlediği bilgiye göre, Pers Kralı 1. Dareios, İskitlere karşı planladığı seferi için son hazırlıklarını tamamladı ve MÖ 512 yılının baharında ordusunun başında kraliyet şehri Susa'dan yola çıktı.
İstanbul Boğazı kenarındaki Kalkhedon'a (Kadıköy) gelen Pers Kralı, oradan gemiye binerek Kyaneai Adaları'na doğru yelken açtı. Boğaz üzerinde Karadeniz'in girişindeki yüksek bir burnun ucuna oturan kral, buradan bilinen bütün denizlerin en şaşırtıcısı olan Karadeniz'in görülmeye değer doyulmaz güzelliklerini seyre daldı. Pers Kralı, tekrar gemiye binerek Samoslu mimar Mandroklees tarafından gemilerin yan yana getirilmesiyle oluşturulan İstanbul Boğazı'ndaki köprüye doğru yol aldı.

Kutsal kayıplar

Tarihin bilinen en eski dönemlerinden beri insanlar kutsal, gizemli ya da olağanüstü güçleri olduğuna inanılan efsanevi kayıpları arıyor.
Nuh'un Gemisi'nin bulunduğu iddiası dünya kamuoyunda yankı yaratırken, insanoğlunun en fazla merak ettiği diğer kayıpların başında Atlantis uygarlığı, Kutsal Kase, Kayıp Mu Adası ve Hazreti Musa'nın sandığı geliyor.
















Kayıp medeniyet ve kültür hazineleri her dönem insanoğlunun büyük ilgisini çekerken, kimisinin varlığı bile tartışılan bazı kayıpların bulunması için her dönem milyonlarca lira harcanarak aralarında bilim adamlarının da olduğu araştırma ekipleri kurulup, çalışmalar yapılıyor.





Kayıplar arasında en fazla merak uyandıranların başında gelen Nuh'un Gemisi'nin Türk ve Çinli araştırmacılar tarafından Ağrı Dağı'nın 4000 metresinde bulunduğunun iddia edilmesinin ardından gözler asırlardır aranan ve merak edilen diğer kayıplara çevrildi.





AĞRI DAĞI'NDA OLDUĞUNA İNANLAR DAHA FAZLAYDI
Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda olduğa inananların sayısı diğer ihtimallere inanların sayısında her zaman fazla oldu.

Resmi kayıtlara göre, Nuh'un Gemisi'ni aramak üzere 20 Ağustos 1829'da Ağrı Dağı'nın zirvesine ulaşan ilk araştırmacı Alman bilim adamı Frederic Parrot oldu.

Parrot, Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda bulunduğunu öne sürerek biri Rus, 6'sı Alman 7 arkadaşı ile zirveye ulaştıktan sonra dönüşte, gemiyi bulamadığını ama izlerine rastladığını iddia etmişti.