Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

kutsal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kutsal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Eylül 2011 Cuma

Kutsal Sembollerin İşleyişi II: Oluşturulmuş Bilinçaltı Sembolleri

Kutsal Sembollerin İşleyişi: Ezoterik Semboller ve İnisiyatik Öğretim

Kutsal Sembollerin İşleyişi II: Oluşturulmuş Bilinçaltı Sembolleri
Kendi Tılsımınızı Nasıl Yaratacaksınız?
Her insan fark etse de fark etmese de hayatta tekamül eder. Ama ruhsal konularla ilgilenen bir insanın en büyük avantajı tekamülünü hızlandırabilme olanağıdır. Bu çalışma bilhassa bilinçaltımız ile evren arasındaki iletişimi sağlar; bu süreçte ruhsal enerjimiz artar, aura güçlenir amacımıza göre enerjiyi yönlendirmeyi öğreniriz. Bu yüzden mistik sembollerle, reikiyle, tai chi veya çigong gibi enerji yükseltme çalışmalarına ihtiyaç duyarız.




Daha önceki yazıda sembolizmin dilini üç ana başlıkta inceleyebileceğimizden bahsetmiştik. İlk olarak Antik Mu döneminden kalan inisiyatik öğrenim için aktarılan ezoterik semboller , ikinci olarak bilinçaltı-bilinç ile evren arasındaki (enerjisel) iletişimi sağlayan sonradan oluşturulan semboller ve evrenin tabiri caizse programlamasında kodlanmış olan evrensel enerjilere bağlı semboller. Burada ezoterik semboller dışındaki diğer semboller, enerjisel çalışmalarda kullanılan mistik sembollerdir.
“Evrensel” semboller ile “oluşturulmuş” semboller arasında temel farklar vardır. Öncelikle evrensel semboller evrenin varoluşunda kullanılmış kodlar gibidir. Her daim vardırlar ve evrene bağlıdırlar. Haliyle bunlar sırlar içeren enerji anahtarlardır. Oluşturulmuş semboller ise kişinin veya bir grubun oluşturup, düzenli meditasyonlarla güçlendirdikleri, bilinçaltı için dizayn edilmiş anahtarlardır. Bu sembole odaklanıldığında veya bu sembol kullanıldığında, bilinçaltındaki kodlanmış enerji açığa çıkar. Örneğin parayı sembolize eden bir sembol oluşturduğunuzu varsayalım. (Diğer bir tabirle tılsım) Bu sembol üzerine odaklanıp para ve sembol arasında bir bağlantı oluşturduğunuzda, bu sembolizmin dili bilinçaltınıza kodlanır. Zamanla sembolü sadece görmeniz (imajine ederek çizmeniz) veya onu bir çalışmada kullanmanız direk bilinçaltında “paranın geleceği” fikrini uyandırır ve bu enerjisel niyete odaklanmaya şartlanırsınız. Böylelikle oluşturulan sembolü kullandığınız anda etrafa ve evrene bereket enerjisi yaymaya başlarsınız. Bu sayede bilinçaltı, bu sembol aracılığıyla evrene maddi bereketi arttırma isteği mesajını gönderir.
Bunun yanı sıra bilinçaltınızdan kopan sembolün taşıdığı “enerji” sizin kendi iç dünyanızdaki enerjiyle uyumludur. Bu yüzden görsel imajinasyon dışında bunu bir kağıda çizip yanınızda taşımanızda, kendi enerji alanınızda rezonans yaratarak, istenen enerjiyi yaymanıza olanak sağlayacaktır.
Tabi ki sonradan oluşturulan sembolün bilinçaltı ve evren arasında gerekli bağlantıyı sağlaması uzun süren disiplin gerektirmektedir. Yine de eskiden beri kullanılagelen bazı sembol (tılsım) oluşturma yöntemleri vardır.
Sembolün İşleyişinde Bilinçaltının Önemi
Bazı Jung’cı felsefeler tüm spiritüel deneyimleri bilinçaltına yorar. Ama burada tam olarak buna katılmamız mümkün değildir. Bilinçaltı, ruhsal gelişim açısından önemli bir araç olmasına rağmen spiritüel büyümede zamanla bilinçaltı devre dışı kalır. Başlarda bilinçaltına ulaşmak için yapılan çalışmalara, evrenle iletişimi daha kolay sağlamak ve bilinçaltını arındırarak bilinci daha özgür kılmak için yoğunluk verilir.
This image has been resized.Click to view original image

Ama bilinçaltı sadece beyin ile ruh arasındaki bir iletişim noktasıdır. Evrensel düzey bilinçaltımızdan bağımsızdır. Daha yüksek titreşimli bedensiz formlarla iletişime geçtiğinizde (bilgeler, melekler, erenler veya eskiler bu formlara tanrılar tanrıçalar demişlerdir), bu formların sizin bilinçaltınızdaki terimleri kullandığını fark edersiniz. Karşınızda, ruhsal olarak farklı bir enerji boyutunda var olduğuna emin olduğunuz kozmik bir varlık olduğunu bilirsiniz, ama o sizinle iletişime geçmek için tabiri caizse sizin işletim sisteminizi kullanır. Yani bilinçaltınızı… Eğer bilinçaltınızda var olmayan bir gerçekliği kelimelerle anlatmaya çalışırsa bu sizin tarafınızdan zaten “duyulamayacaktır”. Bu noktada özdeki realite bilgisini size aktarmak için bu yüksek titreşimli bilge varlıklar, bilgiyi ruha fısıldar. Bu fısıldama kendini görsel imajlar şeklinde gösterir ve kısa bir süre sonra bilinçaltının evreni genişleyerek, bu bilgiyi de hazmedecek hale gelir. Aynı midenin büyümesi gibi, bilinçaltındaki bilgi haznesi de bu şekilde tabiri caizse görsel eğitimlerle esner. Bilge varlıkların yardımı olmaksızın bu esneme, işte bahsettiğimiz “oluşturulmuş” sembollerle gerçekleştirilir. En nihayetinde sizin bilinçaltı kelimelerinizle tekrar olayı özetleyerek bu bilgeliği idrak etmenizi sağlar. Buna da spiritüalizmde farkındalığın gelişmesi deriz. Yani bir şeyi “fark edebilme” yetisi…
Burada bilinçaltı sadece bir araçtır. Beyin ve ruh arasında bir iletişim olması bedensel olarak şarttır. Bu noktada bilinçaltı devreye girerek ruhun tesirlerinin bilinçli düşünceye aktarılmasını sağlar. Aynı şekilde bilinçte bilinçaltını etkiler (Böylelikle bilincin tesirlerini ruhunuzun tesirlerine aktarabilirsiniz) Ruh ve bilinç arasındaki iletişim güçlendikçe bilinçaltı faktörü ortadan kalkmaya başlar. Bilinçaltı faktörü tamamen ortadan kalktığında artık bilinciniz tamamen ruhun tesiri altına girer, ki buna “aydınlanma” denir. Aynı şey bilinçaltından evrene sinyal gönderme içinde geçerlidir. Burada da bilinçaltına yüklenen semboller kullanılarak evrenle iletişim sağlanır ve bu da enerjileri tezahür ettirme olanağı sağlar.
Bilinçaltına bu sembolizmi bilinç ile yükleriz ve böylece bilinç-bilinçaltı-sembol arasında ciddi bir enerji ağı oluşur.
Pavlov’un Köpeği
Bu bahsettiğimiz sembollerin kullanımına dair işleyişi anlamak için meşhur deneylerden biri olan Pavlov’un Köpeği deneyini inceleyebiliriz. Bu çalışma bize bilinçaltının etkisini fiziksel düzeyde çok güzel açıklar. Deneyi incelerken aynı prensiplerin enerjisel bazda da var olduğunu unutmamamız önemlidir. Bu sayede aslında bilinçaltı sembollerin işleyişini daha iyi kavrayabiliriz.
İvan Pavlov, 1849 yılında doğmuş ve 1936 yılında vefat etmiş önemli bir bilim adamıdır. Fizyolog, psikolog ve hekim olması, deneylerini çoklu bir bakış açısıyla yorumlamasını sağlamıştır. Meşhur deneyini köpekler üzerinde yapmıştır. Pavlov’un yaptığı bu deneylere “klasik koşullanma” adı verilir. Köpeklerin, öncelikle zil çalarak tepkilerini ölçer. İlk olarak köpeklerin bu zil sesine tepki vermediklerini not eder. Ardından köpeklere et verir ve bu eti verdiği sırada zil çalar. Bunu çeşitli şekillerde tekrarlar. Her et verdiğinde zili çalarak, köpeğin bilinçaltında bir “koşullanma” meydana getirir. Yeterli deney süresi sonunda, köpeğe et vermeksizin zili çaldığında köpekteki hormonların kendiliğinden çalıştığını ve sanki et gelecekmiş gibi salyalarının aktığını görür. Yani köpek üzerinde şartlı bir refleks oluşturmuştur. Burada refleks, yemek yeme isteği ve buna bağlı olarak salya salınımı, şartlandırılan olgu ise zil sesidir. Zil sesi duyulduğu anda bilinçaltı koşullanmadan dolayı yemek geleceği yanılgısına düşer ve buna bağlı olarak bedensel hormonlar aktif hale gelerek köpeğin salyasının akmasına neden olur.
Sonradan oluşturulan sembollerde de benzer bir mantık vardır. Ama bizim burada şartlandırarak harekete geçirdiğimiz refleksler, hormonsal ve fiziksel düzeyde değil, zihinsel ve ruhsal düzeydedir. Bu şartlandırmayı da ses veya hareketle değil görsel imajla yapmaktayız.
Kendi tılsımınızı nasıl yaratacaksınız?
Arapçada tılsım, literatürde talisman veya sigil (mühür) denen sembollerin oluşturulmasına dair birçok yöntem vardır. Genel anlamda bunlar önceden var olan sırlı tılsımlar (sembolik dilleri evrensel olan, çözülemeyen ama işe yararlılığı olan semboller) ve sonradan oluşturulan tılsımlardır.

Bizim incelediğimiz sonradan oluşturulan sembolik tılsımların yapımı da bilinçaltı ve sembolizm ile iç içedir. Burada üç tür tılsım (sembol) yapımından bahsedeceğim. Bunlar sizin oluşturduğunuz ve enerji yükleyerek bilinçaltınızla evren arasında iletişim kurmanızı sağlayacak dillerdir. Evrenin dili sembolizmden çok iyi anlar çünkü bizler sembolik dili evrene aktarma konusunda daha başarılıyızdır. Bu süreç üç aşamadan oluşur. Doğru ismi ve kelimeyi bulma, tılsımı oluşturma ve tılsımı kutsama…
İlk yöntem en eski tılsım yapma yöntemlerinden biridir. Kelime yazılır, tekrarlayan harfler veya isteğe göre bazı harfler çıkarılır. Ardından birleştirilerek ve düzenlenerek isteğe göre bir tılsım yapılır. İkinci yöntem ise gül-haç kardeşliğinin ve bazı batı tarzı majiyle uğraşan kardeşliklerin kullandığı kabalistik yöntemdir. İkinci yöntemde bir diyagram kullanılır. Bu diyagram üzerinden kelime yazılarak işaretlenir böylece tılsım çıkarılmış olur. Bunlara daha çok sigil (mühür) denir. Çünkü birinci yöntem ile ikinci yöntem arasında temel bir fark vardır.
Birinci yöntemde herhangi bir dileğinizi, isteğinizi bir cümlede özetleyerek ortaya bir sembol çıkartırsınız. İkincisinde ise bir ismi sembol olarak çıkartıp onu, o ismin mührü olarak varsayarsınız.
İkinci kabalistik yöntem vakti zamanında daha çok Allah’ın İbranice adlarının ve çeşitli meleklerin mühürlerini oluşturmak için kullanılmıştır. Aynı diyagrama benzer çalışmalar Havassta (İslam mistizmi ve dua-enerji ilimi) da geçmektedir. Haliyle sadece kabalist çalışma yapanlar tarafından değil birçok enerji çalışması yapan insan tarafından da kullanılagelen bir yöntem olmuştur. Sigil yaratırken aynı zamanda kendi isminiz içinde bir sigil oluşturabilirsiniz. Veya burada seçtiğiniz özel bir kelimenin mesela “bilgelik” kelimesinin, bir sigilini yapabilirsiniz.
Üçüncü yöntem ise batıda “sihirli kare” olarak isimlendirilir. Havassta ise vefk ilmi denir. Bu özellikle kabalada ve havassta bolca geçmektedir. Yöntemde kelimenin sayısal karşılığı bulunur. Karşılık havassta ebced değerleri ile hesaplanır. Ebced ilmine göre her Arapça harfin bir rakamsal karşılığı vardır. İsimlerin harflerinin rakamsal karşılıklarının toplanması, isminizin ebced değerini verir. Daha sonra bu sayıdan üretilen karede, sağdan sola, yukarıdan aşağıya ve çapraz olarak sayıların toplamı, sizin hesapladığınız ebced değerini verir.

 Devamı >

http://www.yasamoyunu.net/alternatif_tip_ve_son_trendler/55097-kutsal_sembollerin_isleyisi_ii_olusturulmus_bilincalti_sembolleri.html#post67855
Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng Shui

1 Eylül 2011 Perşembe

Kutsal Sembollerin İşleyişi: Ezoterik Semboller ve İnisiyatik Öğretim

Kutsal Sembollerin İşleyişi: Ezoterik Semboller ve İnisiyatik Öğretim




Semboller, her tarafımızı sarmış durumdalar. Okulda, işte, çevrede, sosyal yaşantımızda, trafikte, kitaplarda… Eskilerin antik sembolizminden şimdiki trafik sembolizmine kadar insanoğlu,
var olduğu sürece sembolleri kullanmıştır.



Daha yazının olmadığı dönemlerde insanlar iki şey ile iletişim kurar ve bilgiyi aktarırdı; Ses ve Sembol… Ses, kısa ve net ses öbekleriyken (ah, aaa, vs..) semboller ise basit ama derin çizimlerdi. Daha sonra bu semboller, alfabelere ve alfabelerde yazıya dönüştü. Hala daha insanoğlu her alanda sembolizmin dilini kullanmaktan geri kalmıyor.
Sembolleri incelediğimizde elimizde birçok veri bulunur. İlk olarak tılsımsal ve büyüsel semboller vardır; Arapça tılsımlar, batı tarzda talismanlar, Afrika voodoo veveleri, sigiller… Nazara iyi gelenler, kısmet açanlar, defedenler ve çeşitli amaçlarla geçmiş bilgelerin kullandığı tılsımlı semboller. İkinci olarak incelediğimizde sonradan yaratılmış ama işe yarayan semboller görürüz. Bunlar tabiri caizse bilinçaltı ve evren arasında oluşturulmuş birer otoyollardır. Görsel imajinasyonu güçlendirirler. Mesela mandalalar ve kişisel semboller gibi. Ve asıl karşımıza çıkanlar ise ezoterik-okült sembollerdir. En eski zamandan bu zamana kadar gelmiş olan bu semboller bize bazı ezoterik yani gizli sırları anlatırlar. Bazen bu üç sembolizm dili birbirine karışır veya birbirinden türer.





Mesela Horus’un gözü sembolü hemen hemen her kültürde geçer; Meryem’in eli, Fatma Ana’nın Eli, hamsa… Sembol ezoterik açıdan her şeyi görme, kapsama demektir. Sembolün açılım her şeyi gören gözdür. Bu göz enerjiler arasındaki bağlantıyı da temsil eder, bu yüzden gözden çıkan enerjiyi de temsil eder. Bu açıdan Eski Mısır’da bu aynı zamanda şifa anlamına (nazara karşı) gelmekteydi. Zira gözlerden çıkan enerji bir yeri şifalandırmaya yetiyordu. Bunun el sembolü ile birleştirilmesi elin şifa vermesi anlamına geldi. Ve günümüzde nazardan korunmak için önemli bir tılsım oldu. Ezoterik bir anlatım, tılsıma dönüştü ve her kültürde yerini aldı.
Bu örnekte olduğu gibi simgeleri sınıflandırmaya çalışırken net bir sınır çizemeyiz. Yine de kafamızda bazı noktaların netleşmesi açısından ben üç başlık altında incelemek istiyorum; Ezoterik Semboller, Bilinçaltı Kökenli Semboller, Evrensel Semboller. Bu yazıda sadece ezoterik sembollere değinip, bir sonraki sayıda bilinçaltı sembollerinden bahsedeceğiz. Burada hem bilinçaltımızla oluşturduğumuz semboller hem de ortak bilince sinmiş sembollerin mekaniğini araştıracağız. Böylelikle ezoterik sistemin dışında, bilinçaltı ile şekilsel semboller arasındaki bağlantıyı göreceğiz.
Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng Shui

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Yeni Başlayanlar İçin Marx - Rius (Karikatür)

Rius - Yeni Başlayanlar İçin Marx



indir
http://www.mediafire.com/?hmcwfqayntn

direk oku
Yeni Başlayanlar İçin Marx - Rius (Karikatür)

Meksikalı yazar - çizer Rius (Eduardo del Rio Garcia) Marx'ı anlatıyor. Rius'un, eğlenceli dili ve karikatürleri, "yeni başlayanları" felsefe ile, üretim ilişkileri ile, artı-değer ile, sosyalizm ile tanıştırıyor. İşe Antik Yunan felsefesinden başlayan Rius, konuyu 20. yüzyılın meselelerine getiriveriyor. Dilinin kemiği de yok bu yazarın; değme feylesofların, yedi cihana hüküm süren kralların, en dokunulmaz "kutsal"ların yıldızları sönüyor Rius'un satırlarında...

15 Mart 2011 Salı

Kutsal kayıplar

Tarihin bilinen en eski dönemlerinden beri insanlar kutsal, gizemli ya da olağanüstü güçleri olduğuna inanılan efsanevi kayıpları arıyor.
Nuh'un Gemisi'nin bulunduğu iddiası dünya kamuoyunda yankı yaratırken, insanoğlunun en fazla merak ettiği diğer kayıpların başında Atlantis uygarlığı, Kutsal Kase, Kayıp Mu Adası ve Hazreti Musa'nın sandığı geliyor.
















Kayıp medeniyet ve kültür hazineleri her dönem insanoğlunun büyük ilgisini çekerken, kimisinin varlığı bile tartışılan bazı kayıpların bulunması için her dönem milyonlarca lira harcanarak aralarında bilim adamlarının da olduğu araştırma ekipleri kurulup, çalışmalar yapılıyor.





Kayıplar arasında en fazla merak uyandıranların başında gelen Nuh'un Gemisi'nin Türk ve Çinli araştırmacılar tarafından Ağrı Dağı'nın 4000 metresinde bulunduğunun iddia edilmesinin ardından gözler asırlardır aranan ve merak edilen diğer kayıplara çevrildi.





AĞRI DAĞI'NDA OLDUĞUNA İNANLAR DAHA FAZLAYDI
Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda olduğa inananların sayısı diğer ihtimallere inanların sayısında her zaman fazla oldu.

Resmi kayıtlara göre, Nuh'un Gemisi'ni aramak üzere 20 Ağustos 1829'da Ağrı Dağı'nın zirvesine ulaşan ilk araştırmacı Alman bilim adamı Frederic Parrot oldu.

Parrot, Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda bulunduğunu öne sürerek biri Rus, 6'sı Alman 7 arkadaşı ile zirveye ulaştıktan sonra dönüşte, gemiyi bulamadığını ama izlerine rastladığını iddia etmişti.


27 Mayıs 2010 Perşembe

Kutsal Seks ve Ötesi - Tantra and Sex?



Kutsal Seks ve Ötesi

Hinduizm ve Budist inançlar hızla batıya yayılırken, binlerce yıllık bir biyolojik ama aynı zamanda da ruhsal bir aşk öğretisini de yanında getirdiler. Tantra veya Tantrik Yoga hem bedensel bir eğitim, hem de kutsal seks ritüelidir. Tantra´nın temelinde, evrensel seks ve orgazmik bütünleşme vardır. Amaç ve yöntemler çok çeşitli olmakla beraber, amaç tektir; kozmik birliktelik ve sınırsız orgazm...

Tantra, beraber olmak, bütünleşmek anlamındadır. Bir sistemi çağrıştırır ve bu sistem Hindu bir yoga sistemidir, aynı zamanda da erkeksi ve kadınsı prensiplerin bütünleştirilmesi anlamındadır. Pratik olarak, seksüel eylemin ya da yaşamın yavaşlatılmış hali veya orgazmik amacı olmadan yerine bir tür mistik deneyimin getirildiği yöntem olarak düşünülebilir. Hinduist Tantra´nın kökenlerinde Tibet Budizm´i bulunabilir ama versiyon değişiktir. Tantra, sözcük anlamda mistik seksüel birlik veya mastürbasyon ya da ruhsal vecd deneyimi anlamına gelir. Batıdaki uygulamalar, 19. Yüzyıl´da başlar ve bilindiği kadarıyla raslantısal ve de bireysel girişimlerin sonucudur. Alice Bunker Stockham´ın Hindistan´da Tantra´yı araştırması, başlangıç olarak düşünülebilir. Her Tantracı, kendince bir tanımlama getirmiştir; "Erkeksi Ilımlılık", "En İyi Yol", "Karezza", "Antik Gizem", "Zugassent´ın Keşfi" veya "İhtişam" gibi... Dinsel içeriğe rağmen modern dünyanın çeşitli ülkelerinde seksüel bir olay olarak tanımlanmasının nedeni sosyo-kültüreldir, temelde insan bedeniyle ilgili bazı nörolojik ilişkiler bulunabilir, amaç veya sonuç seksüel eşin kişiliğinin fiziksel ve ruhsal olarak çözümlenmesi veya tam olarak tanımlanmasıdır.

Tantrik bir örnek

Bu yaklaşım veya kabulün etkisiyle Tantra´yı Hinduizm´in dışında uygulayanlar ortaya çıkmış yani mistik içeriği dışlanmıştır. Tantra ile ilgilenen batılılar, orgazm kavramına yönelmişler ve amaç olarak orgazmı bastırmayı, engellemeyi ya da olabildiğince geciktirmeyi seçmişlerdir. Temeldeki anatomik ve mistik olmayan tantra teknikleri öncelikle merak edilmekte ve öğrenilmektedir. Örneğin bir kadın ilk kez 48 yaşında Tantra´yı duyar ve birşeyler okur, ilgilenmiştir ama bir eşe ihtiyacı vardır. Bu arayışın içinde mistisizm olmadığı için, olay kısa zamanda seksüel bir ilişkiye dönüşür, farklılık sadece estetiğin öncelik taşıması ve ille de hemen orgazm peşinde koşulmamasıdır. Bir tantracı anlatıyor; "1977´de bir kadın arkadaşım tantrayı denemek istedi, aramızda duygusal bir geçmiş yoktu sadece arkadaşça bir sempati vardı, ne yapabileceğimizi uzun uzun tartıştık sonra olayı görünüşte temelinde çok önemli olmayan biyolojik bir eylemin yer aldığı ruhsal bir deney olarak kabul ettik. Ama sıradan bir eylem değildi, kabulün içten olması gerekliydi, o zaman yararlı ve geçerli olacaktı. Öte yandan, işin bir de aksi yönü vardı; tantrik deney başka yani bu konuyla ilgisi olmayan bir eşle yapılamıyordu, bu da kısıtlanma anlamındaydı. Yaşadığımız deney olağanüstüydü ve yeterince uyum sağlayabildiğimiz için yaşamımızı değiştirdi. Bu arada, aramızdaki uyum sayesinde yepyeni şeyler keşfettik, bunlar yazılı şeyler değildiler. Okuduğumuz kitaplarda anlatılanlar ise, temel biyolojik ve ruhsal gerçeklerin sosyo kültürel cilalanmış halleriydiler."