Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

19 Mayıs 2011 Perşembe

Analar Diyarı: Anadolu

Analar Diyarı: Anadolu
Anatolie (Güneşin doğduğu yer) kelimesinden türediği söylenilse de yeniden şekillenen Türk tarihi ile isminin ana kökünden türemiş olması daha büyük bir ihtimal...
Ulu önderimizin "Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. " ifadesi de buna işaret etmektedir.
Uygarlığın doğduğu, bağrında kendine has binlerce bitki ve hayvanı barındıran; insanlık tarihinin en önemli yeridir Anadolu. Bursa Belen Tepe'de ortaya çıkan son bulgularla insanlık tarihi Anadolu'da M.Ö. 400000 yılına kadar uzanmaktadır.
Binlerce yıllık tarihinde kadınların egemen olduğu bu coğrafya pek çok ünlü, güçlü kadına da ev sahipliği yapmıştır. Anatanrıça inancının da doğduğu yer olmuştur. Ve diğer kıtalarda yayılış göstermiştir. Elde edilen bulguların ışığında Anadolu'da 16000 yıl öncesine dayanan bu inanç; adı gibi dinlerin anası olabilir...
Analığı, üremeyi, dişiliği, hayatın sürmesini ve dolayısıyla bereketi simgeleyen tanrıça, ayakta, oturmuş ya da uzanmış olarak betimlenir; düzgün vücüdu her zaman tasvir konusudur. Heykellerin bir bölümünde doğum yaparken görülür. Otururken ya da doğum anındaki bazı heykellerde yanında iki leopar bulunur. Ana tanrıçanın kutsal hayvanı olan leopar, hayvanların kraliçesi olduğunu ve doğa üzerindeki sınırsız egemenliğini simgeler. Bazen kollarında, çeşitli efsanelere göre tanrıçanın hem çocuğu, hem de sevgilisi olan Attis'i taşır.
Anadolu'da kimi zamanlarda farklı isimlerle anılmıştır. Ana tanrıça isimleri Artemis, Kibele, Kubaba, Afrodit (Venüs) ve diğer tanrıçalar Nike, Hestia,Demeter, Persephone ve niceleri...
Artemis

Tanrıça Artemis adına ilk türbe M.Ö. 800'lü yıllarda Efes'teki nehrin yakınındaki bataklık kıyıya yapılmıştı. Bazen Diana da denen Efes tanrıçası Artemis, Yunan Artemis'iyle aynı değildi. Yunan Artemis'i av tanrıçasıydı. Anadolu’daki Artemis ise belinden omuzlarına kadar birçok göğüsle resmedildiği gibi verimlilik, bereket ve doğurganlık tanrıçasıydı.
Bu eski tapınakta muhtemelen Jüpiterden düşen bir meteorit olduğu düşünülen kutsal bir taş vardı. Artemisin kutsal taşı ile Kibelenin kutsal kara taşı arasında bir ilişki olduğunu düşünmek çok ta yanlış olmayacaktır. Tapınak, sonraki yüzyıllarda birkaç kez tahrip olmuş ve yeniden inşa edilmiştir.
Kibele
“Bir zamanlar gökler, denizler ve kayalar birbirinden ayırt edilemeyecek halde imişler. Fakat birdenbire ortaya bir musiki örmüş, gökler ve denizler yine bir kâinat teşkil etmişler, birbirinden ayrılmışlar. O esrarengiz musiki, Ürinom’un (yani Kybele’nin) doğduğunu ilan ediyormuş. Onun sembolü de ay imiş.”
(İnanç varlığı olarak dişilerin kutsallaştırılmasına yol açan doğum olayının nedenini bilemeyen Eski Çağ insanının gözünde, bu eyleme (doğurma işine) doğaüstü gizli güçlerin katıldığına inanmak doğaldır. Doğadaki bu yaratıcı, doğurucu güçlerin, özellikle insanların üreme organları üzerinde yoğunlaştığı, ya da yoğunlaşmasını sağlayan inançların yeşerdiği çağlardır, bu zamanlar.)
Kibele figürünün kökeni son yıllarda elde edilen veriler ışığında Anadolu'da 16000 yıl öncesine dayanmaktadır. Ana tanrıça Kibele Konya Çatalhöyüklüdür. Frigya mitolojisinde bir ana tanrıça olan Kibele'ye genellikle dağ zirvelerinde tapınılırdı. Doğa ile özdeşleştirilmiş, özellikle bazı vahşi hayvanlarla ilişkilendirilmiştir.

Manisa’ya 7 km. uzaklıkta, Spil Dağı eteğinde bulunan, Gediz Ovası’na dönük, oturmuş kadın şeklinde tasvir edilen rölyefinin Hitit döneminde yapıldığı sanılmaktadır.
Anadolu'da çok sayıda Kibele anıtı vardır. Afyon-Eskişehir (Pessinus) civarında yer alan açık hava tapınaklarında niş içinde, iki yanında arka ayakları üzerinde duran birer aslan duran bir ana tanrıça kabartması bulunur. Ana tanrıçaya tapınmaya gelenlerin, bereket ve doğurganlıktan pay almak için Kibele'nin ve aslanların üreme organlarına dokunarak aşındırdıkları görülmektedir. Anadolu’da Kibele’yi baş ilahe olarak kabul eden bir topluluğun vecde dayalı bir organizasyon biçimini Frigyalılar döneminde kazandığı sanılmaktadır. Eski metinler Koribantlar denilen Frigyalı Kibele rahiplerinin psişik yeteneklere sahip olduklarını, tılsımlı taşlar kullandıklarını ve kendilerini hadım ettiklerini bildirmektedir. Enerjik etkinliğe sahip olduklarına inanılan bu tılsımlı taşlardan en ünlüsü vaktiyle Pessinus’ta bulunan, Kibele kara-taş’ı olarak bilinir. Friglerde bereket ve çoğalmanın simgesi olmuştur. Bu inanç daha sonra yunanlılara geçmiştir.
Kubaba
Sümerlerdeki ana tanrıça sembolüdür. Hitit ve Hurrilerinde inandıkları Kubaba Kibele ile özleştirilir. Sağ elinde nar ya da haşhaş sol elinde ayna taşıyan Kubaba'nın Sümer dilindeki adı Kug-Baudur.

Afrodit
Aphrodite veya Afrodit Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası. Roma mitolojisindeki ismi Venüs'tür.

Afrodit'in üzerine iki efsane vardır. Hesiodos Theogonia’da bu tanrıçanın istiridye kabuğunda denizin köpüklü dalgalarından Güney Kıbrıs'ta Paphos'da doğduğunu söylerken, Homeros tanrıçanın Zeus ile Okenos kızı Dione'den doğduğunu söyler.


Güney Kıbrıs- Paphos
Aphrodite altın sıfatıyla çoğu yerde karşımıza çıkar. Tanrıça için çoğunlukla kulanılan sıfatlar işveli, cilveli ve gönül alıcıdır. Sevgiyi, sevişmeyi simgeleyen tanrıça, çoğu yerde oğlu Eros ile görünmektedir. Ancak Eros Hesiodos’a göre oğlu değildir ve Afrodit'in alayına daha sonra katılmıştır. Bunun yanı sıra tanrıçanın alayında güzelliği, zerafeti ve bereketi simgeleyen Kharitler, Horalar ve Hymenaios yer almaktadır.
Birçok efsanede yer alan Aphrodite’nin kocası Hephaistos’tur ve tanrıça kocasını Ares ile aldatır. Ayrıca Hermes ile sevişmesinden Hermaphroditos doğar. Bunun yanı sıra Adonis ve Ankhises ile ilişkileri vardır. Ayrıca Kaz Dağı'ndaki üç güzeller efsanesinde Paris tarafından seçilen tanrıçadır. Roma Döneminde kullanılan adı ise Venüs'tür. 1 Nisan günü Venüs'e adanmış; adına şenlikler düzenlenmiştir.
Nike
Nike zafer tanrıçasıdır, çok hızlı koşma ve uçma yeteneğine sahiptir. İnsan görünümündedir. Pallas ve Stiks'in kızı, Kratos, Bia ve Zelus'un kardeşidir. Nike ve çocuklarının hepsi, Zeus'un eşleridir.

Hestia
Rhea ile Kronos'un kızı olan Hestia, Zeus'un en büyük kız kardeşidir. Tanrıça Hestia, Efes’in kent tanrıçası idi. Prytaneion'un (belediye sarayı) sağ tarafında tanrıça Hestia sunağı bulunurdu. Prytan’ın (belediye başkanı) en önemli görevi ise; Kalın sütunları bulunan bu yapının içindeki, kentin ölümsüzlüğünü simgeleyen ateşin sönmemesini sağlamaktı. Prytan; Kent tanrıçası Hestia adına, bu görevi üstlenmişti. Öyle ki; Bu ateşin sönmesi, büyük uğursuzluk sayılır, sönmemesi için saygın rahibeler yani Vestaller tarafından gerekli tedbirler alınırdı.

Demeter ve Persephone
Demeter, Yunan mitolojisinde mevsimlerin ve anne sevgisinin tanrıçası. Homesros'un destanlarında, "güzel saçlı kraliçe" ya da "güzel örgülü Demeter" diye geçer. İnsanlara toprağı ekip biçmesini öğreten bu tanrıçadır. Ekinleri, özellikle de buğdayı simgeler.
Hesiodos’a göre Kronos’la Rheia’nın kızı, ikinci tanrı kuşağındandır. Tanrılar tanrısı Zeus'un dördüncü evliliğini onunla yaptığı söylenir. Bu evlilikten de yeryüzü ecesi Persephone doğmuştur.
Demeter, heykellerinde baygın bakışlı, sarı saçları omzuna dökülen, güzel bir kadın olarak gösterilirdi. Sağ elinde bir buğday başağı, sol elinde de yanan bir meşale tutardı. Roma mitolojisinde ona Ceres denilirdi.
Efsaneye göre, Demeter'in bakireliyle övünmesine kızan Hera, Poseidon'nun aklına Demeter ile birlikte olma fikrini sokar. Demeter yanına gelen tanrı görünce bir kısrağa dönüşüp kaçmaya çalışır, ama Poseidonda bir aygıra dönüşüp onu yakalar ve birlikte olurlar. Bu birleşmeden Persephone doğar. Bir gün Persephone arkadaşları ile tarlada çiçek toplarken çayır birden ikiye yarılır ve yeraltı tanrısı Hades, yeryüzüne çıkar. Aşık olduğu Persephone'u yeraltına kaçırır ve ona orada nar yedirir. İnanışa göre ölüler ülkesinde bir şey yiyen bir daha oradan çıkamaz. Demeter kızını aramak için yollara düşer ancak onu hiçbir yerde bulamaz. Üzüntüsü öyle büyük olur ki hayata küser. Sonunda her şeyi gören ve bilen güneş tanrısı Helios ona kızının yer altına kaçırıldığını söyler. Bunun üzerine Demeter Olympos’tan kaçar, yüreği sızlayarak ıssız bir yere çekilir. Onun küsmesiyle toprağın bereketi kalmaz, insanlar kıtlık tehlikesine uğrarlar. Zeus onu barıştırmaya çalışır, Hades’ten kızı geri vermesine... Ancak Tanrı kadın yalvarmalara kulak vermez. Bütün yalvarmalarının boşa gittiğini gören Zeus, en sonunda Persephone’nin yılın üçte ikisini yani çiçek açma ve meyve zamanını, anası Demeter’in, geri kalan üçte birini, yani kışı da kocası Hades’in yanında geçirmesini kararlaştırır. Böylelikle toprağa yeniden bereket gelir. Persephone her yeryüzüne çıktığında, Demeter, yeryüzüne baharı getirir...
Amazonlar
Yunan mitolojisinde tamamen kadın savaşçılardan oluşan tarihi bir ulustur. Tarihçi Heredot'a göre Amazonlar Sarmatya'nın Scythia ile sınır bölgesinde yasamışlardır. Amazonların öne çıkan kraliçeleri arasında Truva Savaşında yer alan Penthesilea ve kardeşi Hippolyta sayılabilir. Amazon savaşçılar genellikle Yunan savaşçılarla savaşırken resmedilmiştir. Helenistik ve Roma çağı tarihte Önasya'ya birçok Amazon saldırısından bahsedilir. Antik Çağda Amazonlar birçok tarihi kavimle ilişkilendirilmiştir.

Amazonların Karadeniz bölgesinde yaşadıkları söylenir. Burada kraliçeleri Hippolyta önderliğinde bağımsız bir krallık kurarlar. Amazonların birçok kenti kurdukları iddia edilir, bunlar arasında Efes (Ephesos), Sinop (Sinope), Kıbrıs Paphos ve İzmir (Smyrna) sayılabilir. Ünlü tarihçi Herodot Amazonları erkekleri öldürenler anlamına gelen androktones olarak tanımlamaktadır. İskit dilinde de kendilerine oiorpata denmektedir. Bazı efsanelere göre Amazonların erkeklerle cinsel ilişkiye girmesi kesinlikle yasaktı ve Amazon bölgesinde erkekler yaşayamazdı. Ancak soylarının devamı için Amazonlar komşu kabile Gargareanları yılda bir kez ziyaret ederler, doğan çocuklardan erkek olanlar ya babalarına gönderilir ya da öldürülürdü. Kız çocuklar annelerince büyütülür ve tarım, avcılık, savaşçılık konularında yetiştirilirlerdi. Amazonlar eski çağlarda Lycia'yi işgal etmişler ancak Bellerophon tarafından yenilmişlerdir. İlyada'da yazıldığına göre Amazon kraliçesi Penthesilea, Asil tarafından öldürülür. Amazonların Tuna Nehri üzerindeki Leuke adasına sefer düzenlediği iddia edilir. Seferin amacı Asil'in küllerine sahip olmaktır. Amazonlar adaya ayak bastıklarında Asil'in hayaleti belirmiş ve savaşçıları adadan kovmuştur.
Herodot'a göre Sarmatyalılar, Amazonlar ve İskitlerin atalarıdır. Sarmatyalılar’da kadınlar sık sık erkeklerle beraber ava çıkar, savaşta yer alırlardı. Ona göre savaşta bir adam öldürmeyen kadın evlenemezdi.
Hipokrat, Amazonları sağ göğüsleri olmayanlar olarak anlatır. Ona göre kız çocuklarına yapılan ve sıcak bronz bir metalle gerçekleştirilen operasyonla sağ göğüsün büyümesi engellenerek sağ omuz ve kolun gelişmesi sağlanırdı.
Sezar, yaptığı bir konuşmada Senatoya Semiramis ve Amazonlarının Önasya'da yaptığı fetihleri anlatır. Ayrıca Pompeius Trogus, Amazonların vatanı olarak Kapadokya’yı gösterecektir. Çeşitli Romalı tarihçiye göre Amazonların yaşadıkları yerler arasında farklılıklar vardır; Philostratus'a göre Toros Dağlarında, Ammianus'a göre Tanais'de, Procopius'a göre ise Kafkaslarda yaşamışlardır.
Antik yazarlar Strabon ve Pausinias, tarihçi Herodot, Efes’li şair Callinos gibi antik kaynaklar Efes’in Amazonlar tarafından kurulduğuna işaret etmektedirler.

Tarihin tekerrürü ile Çete Emir Ayşe, Halide onbaşı, Kara Fatma, Nene Hatun, Ayşe çavuş ve daha binlercesinin de katkısıyla Anadolu küllerinden yeniden doğmuştur.
Barış Manço'nun da anlattığı gibi ''Toprak anam sevgi dolu, bereket dolu... Toprak anam sessiz ama toprak anam dopdolu... Toprak anam... Toprak anam; Anadolu''
“Toprak anayla kaya babanın çocuklarıyız biz...”
Ümit ediyoruz ki 2023'ün ılık bir ekim sabahı da Anadolu bir çınar gibi uzanacak sonsuzluğa ve bağrında doğan kayaların çocuğu insanlığa 'bir'liği anlatacak belki de...

Hiç yorum yok: