Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

23 Ocak 2011 Pazar

Sizin Güç Hayvanınız Hangisi?

Masa başında oturmak bu kadar mı zordu? Önünde çözülmeyi bekleyen tonlarca soru dururken cevabın olumlu olması kaçınılmazdı. Gireceği sınava kısa bir zaman kalmıştı. Ev halkı ve neredeyse tanıdık bildik herkes geleceğini bu sınava bağlamış, evde, okulda başka bir şey konuşulmaz olmuştu. Hiç de mutlu değildi. Her gün bir öncekinden daha fazla soru çözmekle övünen arkadaşları da iyice moralini bozuyordu.
Ne zaman masanın başına geçse aklına eksik kalan bir başka şey takılıyor, üç, beş sorudan sonra ayaklanıyordu; onarılması gereken gitar teli ya da tamamlanması gereken bir yapboz. Zorlukla bir testi daha tamamlamıştı ki gözüne masanın üzerindeki kalem tomarı arasında kıpırdayan bir şey ilişti. Ufacık bir kaplumbağa! Yaşasın! Masadan kurtulmak için yeni bir fırsat çıkmıştı. Isırdığı elmadan bir parça kopardı, kaplumbağaya uzattı. Sıra ona uygun bir ortam bulmaya gelmişti. Sorularla daha sonra da ilgilenebilirdi. Kaplumbağayı avucuna oturttu, bahçenin yolunu tuttu.

Hangimiz artık bir insanı tanımlamak için erdemli sözünü kullanıyoruz ki?

Erdem Bir Özel İsim midir?
Hangimiz artık bir insanı tanımlamak için erdemli sözünü kullanıyoruz ki?

Güzel Türkçemizin güzel kelimelerinden biri olan erdem günümüzde pek rağbet görmemektir. Her şeyden önce bir sözcük olarak ki bu da kavram olarak da yaşantılarımızda baş tacı edilmediğinin bir göstergesidir. Hangimiz artık bir insanı tanımlamak için erdemli sözünü kullanıyoruz ki? Olsa olsa iyi bir insan der, geçeriz. Erdemli biri desek insanlar tuhaf tuhaf bakarlardı herhalde? Öyle ya, o da ne öyle? Erdemli nasıl ola ki?
Erdem kelimesinin sözlükteki anlamına baktığımızda, “Ahlakın övdüğü, iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet” anlamına geldiğini görüyoruz. Bunlar çok da gözde nitelikler olmasa gerek günümüzde.
Çok sevdiğim yazar Dostoyevski’nin hangisi olduğunu hatırlayamadığım bir romanında, roman kahramanı bir erkeğin bir kadına âşık olması anlatılırken, erkeğin kadının erdemlerinden çok etkilendiği belirtiliyordu. O zaman bana bu açıklama garip gelmişti. Bir insan diğerine erdemli diye âşık olabilir mi? Gerçi aşk bambaşka ve belli bir nedene bağlanamayacak bir şey de. Yine de hani hep romanlarda, filmlerde karşısındakinin güzelliğine vurulur ya insanlar ya da öyle sanırlar veya bize öyle aktarılır.

Sahip çıkmak; fikirlerine, yaptıklarına, sevdiğine…

Kalp ve Beyin
Sahip çıkmak; fikirlerine, yaptıklarına, sevdiğine… Yanlış da olsa, bile bile ardından gitmek isteklerinin. Bir an bile pişman olmadan yaşamak hayatı. Her şey bittiğindeyse güzel şeyleri alıp uzaklaşmak, sessizce, bir şey olmamışçasına gitmek. Belki de budur hayatın gizli anahtarı. Hepimiz geleceğin merakıyla geçiriyoruz bugünlerimizi. “Yarınlar hep güzel olacak denir. Oysa bugünler, Dünün yarınları değil midir ?” Victor Hugo’nun bu sözü aslında çoğumuzun düştüğü hatayı özetliyor.

Çoğumuz bugünlerimizin kıymetini bilmeden yaşıyoruz. Belki geçmiş günlere olan özlemden belki de geleceğe karşı duyduğumuz meraktan anın verdiklerini göz ardı ediyoruz. Gerek ikili ilişkiler gerek çevremizle olan ilişkilerimizde olmayanın derdine düşüp olana haksızlık ediyoruz. Hunharca harcıyoruz önümüzdeki varlıkları.

21 Ocak 2011 Cuma

Şifalanmak için bunları yapın !..

Şifalanmanın üç yolu

Sağlıklı bir insan olmaya başlamak için disiplinler, terapiler ve şamanik çalışmalar gibi üç farklı yaklaşıma şifa yolculuğumuzda yer vermek gerekiyor.
Sağlıklı insan tanımını Krish Hoca şu şekilde yapar: Hayatında insanlarla aranda sevgi varsa, bedenin ve sağlığınla iyi bir ilişkin varsa, yaratıcı olabiliyorsan ve dünyaya bir katkın oluyorsa, parayla iyi bir ilişkin varsa, - seks yapanlar için - seksten zevk alabiliyorsan, spiritüel bir inancın varsa sağlıklısın. Bu konulardan birinde takılıyorsan, o zaman hâlâ kendi üzerinde çalışma yapman gerekir! Bu üç yöntem insana çok farklı yaklaşıyor.

1.Disiplinler (yoga, Tai-chi, Vipassana, çeşitli meditasyon tarzları)
2.Terapiler (Aile Dizimi gibi duygusal boyutta çalışmalar)
3.Şamanik çalışmalar (Homeopati, Reiki, Melek Enerjileri ve bu gibi bir yardımcı vasıtası ile elde edilen enerjetik dönüşümler)

Disiplinler,
gündelik ya da haftalık olarak yaşamımıza kattığımız, kabadan inceye farkındalığın uyanmasını sağlayan uygulamalardır. Bunlar doğada yürümek, yüzmek, yoga, Tai-chi, herhangi bir meditasyon metodu gibi bireysel olarak yaptığımız, içe odaklanabildiğimiz uygulamalardır. Farkındalık, öğrenci kendini tek bir sisteme adadığında uyanmaya başlar. 3-5 ay yoga ya da meditasyon yapmak, zaman olarak yeterli değil. 10 dakika meditasyonda kalmak ile 60 dakika kalmak arasında da fark var. Beden/nefes/zihin farkındalığı yıllar içerisinde tekniğin yinelenerek ve uzun süre uygulanmasıyla uyanır. Biraz yoga sonra onu boşverip biraz Tai-chi sonra ondan sıkılıp Pilates'e başlamak, kuyuyu hep sığ kazmak ve verim alamamak anlamına gelir. Kişi hep kendi sıkıntılarını o tekniğe yansıtmaya başladığında tekniği bırakırsa, derin bir yüzleşme yaşayamaz. Kişisel tecrübemde, 15 yıldır uyguladığım 30 kadar yoga pozu büyük dönüşümlere uğradı. Bedenimi hissetmeyi, rahatı rahatsızdan ayırt etmeyi yıllar geçtikçe öğreniyorum. Hissetmek, olanları olduğu gibi algılamak, sanıldığı kadar otomatik olan bir şey değil. Fikirlerimin ve inançlarımın, arzularımın ve beklentilerimin ötesinde, bedenimi olduğu gibi hissetmeye başlamam, bir pozu bin kez yapmanın sonucunda olgunlaştı. Zihin o kadar fikirlerle ve inançlarla dolu ki gerçekte olanı algılamamız, imkânsıza yakın oluyor! Zaman içerisinde uygulamayı yinelemek, farkındalığın uyanması için en önemli unsur oluyor. Bu uyanış için kendini adamak ve beklentisiz olmak gerekir. Disiplinler derin boyutta şifa getirir.

Terapiler, daha az sıklıkla, belki yılda birkaç kurs biçiminde, üzüntü, öfke, utanç ve korkularımızla yüzleşip duygusal olarak rahatlamaya başladığımız çalışmalardır. Her gün ya da haftalık olarak sarsıcı boyutta çalışmayı kaldıramayabiliriz. Ancak bir tıkanma, gündelik hayatımızda sorun olduğunu hissedersek böyle bir çalışmaya başvururuz. Kanımca herkes hayatında travma ve şok yaşamıştır. ‘Benim sorunum yok’ diyenler, ya aydınlanmışlar ya da farkında değiller! İyi bir terapist ile bire bir görüşme, aile dizimi çalışması, ya da ilişkilere bakan, sevginin kaynaklarını keşfetmemizi sağlayan grup kursları bu içgörü için uygun. Duygusal olarak keşfe çıkan kişinin bir taraftan topraklanması, yoga ya da meditasyon gibi bir uygulamayla dengelenmesi önerilir. Bu boyutta terapi, uzmanlar tarafından yapılmalıdır. Kişi, kendi karanlık yüzüyle karşılaşmaya hazır olmalı. Terapiler duygusal anlamda denge sağlar.

Şamanik çalışmalar, kendi bireysel çabamızı gerektirmez. Dışardan biri bu işi bizim için yapar - şaman ya da günümüzün şamanları - homeopatlar, enerji şifacıları, Reiki üstatları, melek enerjileri. Biz kendimizi ortaya koyarız, onlar da bildikleri biçimde bizim üzerimizde çalışırlar. Biz de seans sonu biraz garip ve yorgun hissetsek de hemen (eğer şaman hakikiyse) faydalarını hissederiz. Bu şifa yolu, en kolay (ama en pahalı!) yoldur. Çok kez bir şifacıdan öbürüne koşan, ama derin sonuç alamayan kimselerle karşılaştım. Ancak kendi disiplini ve çabasıyla kendisiyle yüzleşmeye hazır kişi, bu tarz şifacılardan kalıcı bir etki görür; yoksa olay, kırık dökük bir arabayı cilalamaya benzer. Bu çalışmalarda da duygusal olarak yüzleşme gerekir. Örneğin bio-enerji ya da homeopati bir hastalığa şifa getirse bile, o hastalığın köküne inmeden, duygusal boyutta bir yüzleşme geçirmeden o sıkıntıyı çözemeyiz.

Her sıkıntıyı bir anlayışa varma ve şükredebilme potansiyeli olarak görüyorum. Bu anlayışa varmak kolay değildir çünkü sıkıntılarımız bizi öfkeli, yüzeysel ve küskün kılabilir. Dikkati oradan başka bir yöne kaydırmak isteriz ama kendimize bakmak istemeyiz. Oysa hayat için şundan farklı bir amaç göremiyorum: Bize sunulan güzellikler ve zorluklardan öğrenmek ve zevk almak. Kendi yolculuğumda yoga bir başlangıç ve dayanak oldu. Hâlâ yoga yaptığımda kendimi harika hissediyorum, enerjim iyi akıyor ve sağlığım yerine geliyor. Ancak, Osho terapistleriyle yaptığım kurslar, daha derinden bir anlayışın belirmesine neden oldu. Yogada kesinlikle bulamadığım hayat anlayışına aile dizimi terapileri sayesinde eriştim, travmalarıma şifa gelmeye başladı. Bu derin dönüşümü yine haftalık yoga uygulamamla destekledim. Kimi zaman melek enerjileri ya da elleri ile şifa veren şamanlar ile sağlığımı fiziksel ve ruhsal boyutta arındıran kişilerle karşılaştım. Çok inanıp inanmadığımı bilmesem de belki de bir şeyler olur diye bu terapistlerin programlarına da yılda 2-3 kez katılma fırsatım oluyor!

Rahatlama, bir soğanın katmanları gibi. Kat kat gerginlikler soyuldukça, sürekli çaba ve yüzleşmeyle yıllar içinde geri dönüşü olmayan bir dönüşüme uğradığımızı görürüz. Bir ilaç gibi değil spiritüel uygulama. Hızlı çözüm yok. Ömür boyunca süren bir çalışma bu - bir ağacı sulamak ve budamak gibi.

18 Ocak 2011 Salı

Zeytin şehri Akçay Tatil Konaklama

Zeytin şehri Akçay Tatil Konaklama: "- Ege'nin billur mavisi sularının, altın sarısı kumsal ve güneşle buluştuğu gizemli cennet Akçay AKÇAY otelleri, AKÇAY pansiyonları, AKÇAY Apart Oteller, AKÇAY Apart Pansiyonlar, AKÇAY Ucuz"

Düşünce tedavi (thought treatment) Düşünce Gücüyle Tedavi



Düşünce gücünün mucizesi artık her alanda etkinliğini hissettiriyor. Migren, Alfizem gibi fiziksel hastalıklar, düşünce gücüyle tedavi edilebiliyor. Tek yapmanız gereken, hastalıktan kurtulmayı gerçekten istemek. Hastalığın oluşma nedeni ve düşünce gücüyle tedavi ;


Fiziksel bir sorunun olduğunda listeyi kullanma yolu:


1. Sorunun zihinsel nedenine bak ve bunun senin için doğru olup olmadığını düşün.
Değilse, sessizce otur ve kendine sor: “Bende bunu yaratan hangi düşünceler olabilir”
2. Şu sözleri tekrar et: “Bilincimde bu koşulları yaratan düşünce kalıbını bırakmaya
hazırım.”
3. Yeni düşünce modelini birçok kez tekrar et.
4. İyileşmenin zaten başlamış olduğunu varsayıp, iyileşmeyi kabul et.

Addison hastalığı: (Derin boyutta duygusal yoksunluk. Kendine duyulan kızgınlık.)
“Bedenimin, düşüncelerimin, duygularımın bakımını sevgiyle yapıyorum.”

Adrenal sorunlar: (Yenilgi duygusu. Kendine aldırış etmemek. Endişe) “Kendimi seviyorum
ve onaylıyorum. Kendime bakma isteğini duyuyorum.”

Ağlamak: (Gözyaşları hayatın ırmaklarıdır. Üzüntü ve korkudaki kadar sevinçte de gözyaşı
dökülür.) “Tüm duygularımda huzur içindeyim. Kendimi seviyorum ve onaylıyorum.”

Ağrılar, Sızılar:
(Sevgiye hasret çekmek. Dokunulmayı özlemek.) “Kendimi seviyorum ve
onaylıyorum. Sevecen ve sevilen bir insanım.”

AIDS: (Kendini reddetmek, cinsel suçluluk ve yetersizlik duygusu.) “Hayatın kutsal ve
görkemli bir ifadesiyim. Cinselliğimden haz duyuyorum. Kendimi seviyorum.”

Akciğer sorunları: (Hayatı kabul etmemek. Depresyon. Üzüntü. Dolu dolu bir yaşama
kendini layık görmeme.) “Hayatım mükemmel bir denge içinde. Hayatı dolu dolu yaşamaya
hakkım ve kapasitem var.”

Akıntı: (Eşe duyulan kızgınlık. Cinsel suçluluk duygusu. Kendini cezalandırma.) Başkaları,
kendime duyduğum sevgi ve saygının aynalığını yapıyor. Cinselliğimin coşkusunu
yaşıyorum.”

Allerjiler: (Kime allerji duyuyorsunuz? Kendi gücünü reddetmek) “Dünya güvenli ve dostça.
Güvencedeyim. Hayatla barış içindeyim.”

Alkolizm: (Ne yararı var? Yararsızlık, suçluluk, yetersizlik duygusu. Kendini reddetme.) “Şu
anda yaşıyorum. Her an yeni bir an. Özdeğerimi görmeyi seçiyorum. Kendimi seviyorum ve
onaylıyorum.”

Alzheimer hastalığı: (Yaşamı terketme arzusu. Hayatı olduğu gibi kabul edememek)
“Herşey doğru zaman ve mekan sıralaması içinde gelişiyor. Her şey olması gerektiği gibi
oluyor.”

Amfizem: (Yaşam korkusu. Kendini yaşamaya layık bulmama.) “Dolu dolu ve özgür
yaşamak en doğal hakkım. Hayatı ve kendimi seviyorum.”

Amnezi: (Korku, hayattan kaçış. Kendi ayakları üzerinde duramama.) “Zeka, cesaret ve
özdeğere daima sahibim. Hayatta olmayı seviyorum.”

Kaynak : "Düşünce Gücüyle Tedavi” kitabı- Louise Hay

Beynimiz için faydalı 4 bitki

Birçok şifalı bitki ve baharatın tıbbi etkisi bulunuyor. Bunların içinde beyin sağlığını da destekleyenler de var. İşte daha keskin bir zekaya sahip olmak için yemeniz gereken bitkiler!

Reader's Digest dergisinde yer alan habere göre, beyninizi, hafızanızı korumak ve kuvvetlendirmek istiyorsanız özellikle bu dört şifalı bitkiye odaklanmalısınız:
1. Zerdeçal: Bu hardal sarısı toz bir antioksidan ve aynı zamanda güçlü bir anti-inflamatuardır. Zerdeçalın her gün acı baharatların içinde yendiği Hindistan'da Alzheimer gelişme riskinin Amerika'dan yüzde 25 daha az olduğu belirtiliyor. Laboratuar çalışmalarında, zerdeçalın içindeki aktif madde olan "Curcumin" ile beslenen farelerde Alzheimer'la ilişkili amiloid plaklarının daha az oluştuğu belirlendi.
Zerdeçalı baharatlı yemeklerinize ya da yumurta salatanıza toz olarak atabilirsiniz. Ya da şehriye çorbasına ekleyebilirsiniz.
2. Adaçayı: Nane ailesinin bir üyesi olan adaçayı, hafıza artırıcı olarak biliniyor ve beyni Alzheimer'a
neden olan belirli süreçlere karşı koruyor. İngiltere'de yapılan bir araştırmada, sağlıklı genç yetişkinlerin adaçayı hapları içtikten sonra kelime hatırlama testlerinde daha başarılı oldukları tespit edildi.
Adaçayını omletlere, domates sosuna, kızarmış tavuğunuza ekleyebilirsiniz. Ya da 2 çay kaşığı kurutulmuş adaçayını kaynamış suya atıp şifalı bir etkiye sahip çay elde edebilirsiniz.
3. Wasabi: "Japon Hardalı" olarak da bilinen ve bayır turpundan elde edilen yeşil renkli macun Wasabi, hardal ailesinden geliyor. Genellikle suşi ile birlikte yeniyor. Sinir hücrelerinin birbirleriyle iletişim kurmalarına yardım ediyor.
Herhangi bir balık çeşidiyle iyi giden bu gıdayı tüp ya da toz şeklinde satın alabilirsiniz. Bu sosu ayrıca salata süslemelerinde veya lahana salatasının üzerinde kullanabilirsiniz.
4. Sarımsak: Kan pıhtılaşmasını önlemeye yardımcı olmak için kanı incelten sarımsak, kolesterolü de düşürebiliyor. Sarımsağın strese direnmeye yardım eden kimyasalların üretimini harekete geçirerek yaralanma ya da hastalıklardan kaynaklanan nöronları koruduğu düşünülüyor.
Kıyılmış sarımsağı her türlü salamurada ya da salata soslarında kullanabilirsiniz. Etinizde, tavuğunuzda, bifteğinizde, hamur işlerinizde veya sebze yemeklerinizde de rahatça sarımsak tüketebilirsiniz.