Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

23 Ocak 2011 Pazar

Hangimiz artık bir insanı tanımlamak için erdemli sözünü kullanıyoruz ki?

Erdem Bir Özel İsim midir?
Hangimiz artık bir insanı tanımlamak için erdemli sözünü kullanıyoruz ki?

Güzel Türkçemizin güzel kelimelerinden biri olan erdem günümüzde pek rağbet görmemektir. Her şeyden önce bir sözcük olarak ki bu da kavram olarak da yaşantılarımızda baş tacı edilmediğinin bir göstergesidir. Hangimiz artık bir insanı tanımlamak için erdemli sözünü kullanıyoruz ki? Olsa olsa iyi bir insan der, geçeriz. Erdemli biri desek insanlar tuhaf tuhaf bakarlardı herhalde? Öyle ya, o da ne öyle? Erdemli nasıl ola ki?
Erdem kelimesinin sözlükteki anlamına baktığımızda, “Ahlakın övdüğü, iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet” anlamına geldiğini görüyoruz. Bunlar çok da gözde nitelikler olmasa gerek günümüzde.
Çok sevdiğim yazar Dostoyevski’nin hangisi olduğunu hatırlayamadığım bir romanında, roman kahramanı bir erkeğin bir kadına âşık olması anlatılırken, erkeğin kadının erdemlerinden çok etkilendiği belirtiliyordu. O zaman bana bu açıklama garip gelmişti. Bir insan diğerine erdemli diye âşık olabilir mi? Gerçi aşk bambaşka ve belli bir nedene bağlanamayacak bir şey de. Yine de hani hep romanlarda, filmlerde karşısındakinin güzelliğine vurulur ya insanlar ya da öyle sanırlar veya bize öyle aktarılır. İşte o zaman bile beni bir düşüncedir almıştı, birine erdemli diye âşık olunur mu diye? Belli ki o zamandan başlamıştı erdemin yavaş yavaş bir köşeye atılması.
Aslında erdem üstüne düşününce, erdemi tanımlamanın biraz zor olduğunu görüyoruz. Aşağı yukarı şöyle bir insan beliriyor gözümüzde: Başkalarına yardım eden, ellerinden tutan, dürüst, vb. Bunlar daha çok egosunun esiri olmadan yaşayan, herkese ve her canlıya saygılı, sevgi dolu bir insanın vasıfları.

Antik Çağ’daki filozoflar genel olarak erdemli olmayı bilgili olmaya, mutluluğa da erdeme bağlamışlardır. Yani bilgili olan erdemli olur, erdemli olan da mutlu olur. Yine günümüz bakış açısından düşününce çok tuhaf geliyor çünkü biz erdemli bir insanın mutsuz olacağına, hak ettiklerine kavuşamayacağına inanıyoruz. Mutluluğu daha çok mevki, mal mülk gibi şeyler edinmeye bağlıyoruz. Bir insanın başkalarına zarar vermek pahasına bunların peşinden koşması normal gibi görülüyor. Birçok insan da, ‘Ne yapalım? Hayat böyle,’ deyip yaptıklarına kılıf uyduruyor. Sanki hayatı bu hale getiren yine biz insanlar değilmişiz gibi.
Erdemli olmak tabii ki erdemli olmak adına, kendi ihtiyaçlarını hiç düşünmeden sürekli başkalarının ihtiyacını karşılamak anlamına gelmez. Böyle bir hayat insanda küskünlük ve öfke yaratır zaman içinde. Biz mutlu olmazsak mutlu da edemeyiz ama başka insanların hayatını mahvetmek pahasına da mutlu olamayız. Yardıma muhtaç insanlara da sırtımızı dönüp gidemeyiz. Çünkü her şey bir birine bağlıdır ve yaptığımız her şey bir gün bizi bulur.
Kendi hayatımdaki erdemli insanları düşününce, hazırlık sınıfındayken o sıralar çok da samimi olmadığım bir arkadaşım geliyor aklıma. Bu arkadaşım iyi tanıdığı birinin bana herkesin önünde kaba davranmasından sonra gelip, ‘Sana öyle davranmaya hakkı yoktu,’ dedi ve benden onun adına özür diledi ki o zamanlar daha on bir yaşındaydık. Bugün bile o yaşta bir çocuğun böyle bir olgunluk göstermesine şaşıyorum ve onu çok takdir ediyorum. Benden özür dilemek için hiçbir zorunluluğu yoktu sadece üzüldüğümü görüp beni teselli etmek istemişti. ‘Bana ne’ deyip geçmedi. Tanık olduğu bu olayda sorumluluk üstlendi.
Yine akrabalarımdan bir hanım yetim kalan eşinin yeğeninin yuvasız kalıp, sağda solda ezilmesine üzülür ve eşine ‘Onu yanımıza alalım, ben ona bakıp büyütürüm,’ der. Kendi kanından bile olmayan bir insana bakma gibi bir yükümlülüğü yoktur ama o çocuğa sevgi dolu bir yuva verebilmek için sorumluluğu üstüne alır, kollarını küçük kıza açar. O küçük kız da evlenene kadar o evde kalır. Hanım vefat ettiğinde onun evlatları kadar o da ağlar.

Yıllar önce seyrettiğim bir dizi filmde, karı koca birbirlerine âşık olarak evlendikleri halde evlilikleri bir sarsıntı geçirmektedir. Evin hizmetçisi adama göz koyar, bu nedenle kadının içki alışkanlığını teşvik etmeye ve bilumum entrika yapmaya koyulur. (Evet, biraz melodram ama idare edin artık.) Daha sonra hizmetçi kadının entrikaları ortaya çıktığında evin erkeği herkesin ortasında onu kovar. Hizmetçi ağlamaya başlar. Onun ağladığını gören hanım ise onun ellerini tutar, ‘Lütfen, ağlama, ben seni çok iyi anlıyorum,’ der. Başka söze gerek var mı? Bunu acaba hangimiz söyleyebilirdik? Günümüz bakış açısından ise bu sözler aptallıktır.
Son söz olarak erdemli biri olmak bizim için ne ifade ediyor? Önemli bir değer mi? Yoksa havalı, çekici, parası pulu olan biri olmak bizim için daha mı makbul? Biz de erdemli olmayı modası geçmiş bir kavram olarak mı görüyoruz?

Hiç yorum yok: