Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

18 Ocak 2011 Salı

Parlayan Güzellik İçten Gelir..

Tatminsiz, üzgün,stres altın altında veya depresif bir durum içinde olduğunuzda tüm kremler, makyaj malzemeleri işe yaramaz.



Kendi içinde dengeyi sağlamışsanız stresin ve sorunların daha kolay üstesinden gelen kişi olursunuz. Yaşama karşı mutlu ve güvende hissedersiniz.. Bu memnunluk ve denge yüz ifadenize yansır.

İçimiz nasılsa dışımız da öyledir !..


İçinde yaşadığımız zihinsel ve duygusal dünya yüzümüzde, mimiklerimize ifademize, zamanla yüz hatlarımızda kendini gösterir.


Bize, çevremize tüm yaşamımıza ışık verecek tek şey içimizdeki sevgidir.
Böylece, her durumda kendimize ve çevremizdeki canlılara nasıl davranacağımızın kararı bize aittir !..


S.PEKGÖZ

Nane ve Faydaları

Dolmalarda, çorbalarda ve daha birçok yemekte güzel bir tat veren nanenin aynı zamanda sağlığınıza da sayısız yararı bulunuyor.

Bozulan midenize iyi gelen nanenin yağı düz kaslarınızın gevşemesini sağlıyor, böylece kramplarınızın iyileşmesine yardım ediyor.
Reader's Digest dergisinde yer alan habere göre, nanenin faydasının bunlarla sınırlı olmadığını söyleyen uzmanlar, nanenin evde uygulayacağınız tedavilerde mükemmel bir baharat olduğunu belirtiyorlar. İşte nanenin 20 faydası:
Akne, eklem iltihabı, midede toplanan gazın çıkarılması, vücut kokularının giderilmesi, soğuk algınlığı ve grip, öksürük, ekstra enerji, yorgunluk, ayak problemleri, baş ağrısı, hazımsızlık, geğirme, irritabl bağırsak sendromu, hamilelik döneminde oluşan sabah bulantıları, bulantı ve kusma, ağrı kesici, cilt bakımı, boğaz ağrısı, böcek sokmaları ve ısırmaları, sinüzit.

Nanenin içeriği: Nanenin içinde 100'den fazla bileşen bulunduğunu tespit eden uzmanlar, nanenin kesin niteliği bitkinin nerede ve nasıl yetiştiğine bağlı olarak farklılık gösteriyor. Genel olarak nane bağırsakla ilgili spazmları gevşeten, karın ağrısını geçiren, burun açıcı ve topikal ağrı kesici olarak görev yapan mentol, menton, flavonoidler, fenoller, triperten ve tanen içeren uçucu yağ içeriyor.
Bilim adamları ne diyor?
Uzmanlar birçok araştırmanın bitkinin kendisinden çok nane yağı üzerine ve irritabl bağırsak sendromunu iyileştirme özelliğine odaklandığını belirttiler. Son yapılan araştırmada Tahran Üniversitesi Tıbbi Bilimler bölümünde görevli araştırmacılar, irritabl bağırsak sendromu olan 90 hastaya 8 hafta boyunca boş ilaç ile günde 3 kez nane yağı kapsülü verdiler. çalışmanın sonunda, nane yağı kapsülü içen 14 kişi ağrılarından kurtulduğunu açıkladı.
Tayvan'da yapılan bir araştırmaya göre ise, yemeklerden 15-30 dakika önce içilen nane yağı kapsülü karındaki şişkinliği, gazı ve gurultuyu önemli ölçüde azaltıyor. Bazı vakalarda ise karın ağrısının azaldığı ya da tamamen ortadan kaybolduğu belirtildi.

Kemoterapinin yan etkilerine karşı yeşilçay

Yeşilçayın, kanser hastalığının tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçlarının etkilerini azalttığı ve ilacın etkisini ise artırdığı belirlendi.
ABD'den Emory Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Küçük ile Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Doğukan ve Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kazım Şahin tarafından yürütülen bir araştırma kapsamında, yeşil çay, kemoterapi ilacı verilen ve böbrek hastalığı oluşturulan ratlarda (büyük sıçan) denendi.

Prof. Dr. Kazım Şahin, kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçlarının oksidatif stres gibi bilinen birçok yan etkisi olduğunu belirterek, ratlarda denenen yeşil çayın, bu yan etkileri azalttığını saptadıklarını bildirdi. Deneyde kullanılan ve böbrek rahatsızlığı oluşturulan ratlara, 2 hafta süreyle kemoterapi ilacı ile birlikte yeşil çaydan elde edilen ''epigallocatechin-3-gallate'' maddesini verdiklerini anlatan Prof. Dr. Şahin, bu ratların, yeşil çay verilmeyen kontrol gurubundaki ratlarla karşılaştırmasını yaptıklarını belirterek, şunları kaydetti:
''Kemoterapi ilaçları kontrolsüz çoğalan kanser hücrelerine etki ederken aynı şekilde vücudumuzdaki fonksiyonların devamı için aşırı çoğalan normal canlı vücut hücreleri üzerine de etki ederler. Bu da normal hücrelerin zarar görmesine ve yan etkilerinin ortaya çıkmasına neden olur. İşte bizim ratlar üzerinde yaptığımız çalışmada bu yan etkinin yeşil çay ile azaltılabileceğini tespit ettik. Yeşil çay verilmeyen ratlarda kemoterapi ilaçlarının bilinen birçok yan etkisi ortaya çıkarken, yeşil çayda bulunan 'epigallocatechin-3-gallate'' maddesini verdiğimiz ratlarda kemoterapi ilacının olumsuz etkisinin azaldığı, kemoterapi ilacının etkisini ise olumlu yönde artırdığını saptadık.''
Prof. Dr. Şahin, araştırma sonucunda elde edilen bulguların kanser hastaları için büyük önem taşıdığını ifade ederek, ''Yeşil çayın antikanserojen bir özelliğe sahip olduğu biliniyordu. Bizim araştırmamızda hangi mekanizma ile etkili olduğunu ortaya koyduk. Bundan sonra kemoterapi ilacı alan kanser hastalarına yeşil çaydaki 'epigallocatechin-3-gallate' maddesi de verilerek hastalığın yan etkileri azaltmak mümkün olacak'' diye konuştu.

30 Kasım 2010 Salı

Darwin olayı ve tarihte akılcılık-nakilcilik mücadelesi

TÜBİTAK'ın dergisinde Darwin'in sansür edilmesi birdenbire gündemin başına oturdu. Darwin ve karşıtlarının mücadelesi, dünyada akıl ve bilime karşı dogmanın mücadelesini simgeler. Bu nedenle Türkiye’de bilimin kalesi olması gereken bir kurumun akıl - dogma mücadelesinde dogmadan yana bir davranış göstermesi üzerinde çok ciddi düşünülmesi gereken bir olaydır. Atatürk'ün "en hakiki mürşit ilimdir" ilkesinden yıllar sonra ülkemizin en önemli bilim kurumu dogmadan yana tavır koyuyorsa, bunun nedenlerini ve almamız gereken önlemleri bulmalıyız.

Bilim Teknik

Gerçek, Hipotez, Yasa, Kuram nedir?

Bilimin Doğasını Anlatmakta Kullanılan Terimler

Gerçek: Bilimde, tekrar tekrar doğrulanan bir gözlem pratik olarak "doğru" kabul edilir. Ancak bilimdeki "doğru"luk hiç bir zaman son değildir. Bugün için doğru kabul edilen yarın bir değişime uğrayabilir ya da tümüyle yanlış olduğu gösterilebilir.

Hipotez: Doğal dünyaya ilişkin ve sınanabilecek çıkarımları olan, değişmeye açık bir öneri. Çıkarımlar doğrulanırsa, hipotezin doğru olma olasılığı artar. Eğer yanlışlığı gösterilirse, önerilen biçimiyle hipotez terk edilir veya değişikliğe uğrar. Hipotezler daha karmaşık ilişkiler ve açıklamalar oluşturmakta kullanılabilir.

Yasa: Belirtilen koşullarda doğal evrenin bir parçasının nasıl davranacağını gösteren bir genelleme.

Kuram (Teori): Bilimde, doğal evrene ilişkin olarak bilimsel anlamda gerçekleri, yasaları, çıkarımları ve sınanmış hipotezleri içeren ve kuvvetle desteklenen bir açıklama.


Evrimin "bir bilimsel gerçek olarak değil, yalnızca bir kuram" olarak öğretilmesini isteyenler, gerçekte bu sözcüklerin genel kullanım anlamlarıyla, bilimsel anlamlarını karıştırmaktadırlar. Bilimde, bulguların birikimiyle kuramlar gerçeğe dönüşmezler. Tam tersine, kuramlar bilimin son noktasıdır. Kuramlar, yoğun bir gözlem, deney ve bilimsel yaratıcılık sonucu geliştirilmiş ileri bir anlayışı gösterirler. Çok büyük miktarda bilimsel gerçek, sınanmış hipotez ve mantıksal çıkarım içerirler. Bu anlamda evrim, en güçlü ve yararlı bilimsel kuramlardan biridir.

Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi (NAS)

Evrimle İlgili Sık Sorulan Sorular

Evrim nedir?

Evrim geniş anlamda, bugün gözlemlediğimiz dış dünyanın geçmişte varolandan farklı olduğu anlamına gelir. Galaksiler, yıldızlar, güneş sistemi, ve dünyamız akan zaman süresince değişmiştir; yeryüzündeki yaşam da bu değişime uymuştur.

Biyolojik evrim dünyadaki yaşamın tarihi süresince yaşayan canlılardaki değişimleri ele alır. Evrim yaşayan organizmaların ortak atalara sahip olduklarını açıklamaktadır. Zamanla doğal seçilim gibi biyolojik süreçler sonucunda yeni türlerin ortaya çıkmasına neden olur. Darwin bu değişimi "değişerek türeme" olarak isimlendirmiştir Bu terim bugün için de biyolojik evrimi en iyi açıklamaktadır.

Evrim sadece bir çıkarım değil midir?

Hiç kimse tek toynaklı atların, üç toynaklı atlardan evrimleştiğini görmemiştir, fakat bu atların evrimleştiğine emin olamayacağımız anlamına gelmez. Bilim, doğrudan gözlem ve deneyin haricindeki başka yöntemleri de kullanır. Pek çok bilimsel buluş, çıkarımlara ulaşmayı olası kılan dolaylı deneyler ve gözlemler sayesinde yapılır ve bu çıkarımlar sayesinde ortaya konulan hipotezler sınanırlar.

Örneğin kuantum fizikçileri atomaltı parçacıkları doğrudan gözleyemezler, çünkü bu parçacıklar çok küçüktürler. Belirli gözlemlere dayanarak parçacıkların diğer özellikleri, ağırlıkları, hızları, konusunda sonuç çıkarırlar. Mantıksal bir hipotez şöyle olmalıdır: Eğer bir parçacığın ağırlığı Y ise, biz onu başka parçacıklarla bombardımana tabi tutarsak, X olayı olacaktır. Eğer X olayı olmazsa, hipotezin geçersizliği gösterilmiş olur. Böylece, bir olguyu doğrudan gözlemleyemesek bile doğa hakkında bilgi edinebiliriz; bu geçmiş için de geçerlidir.

Astronomi, jeoloji, evrim biyolojisi, arkeoloji gibi geçmişi araştıran bilimlerde, mantıksal çıkarımlar yapılır ve bunlar verilerle sınanırlar. Bazen bu sınama yeni veriler elde edilene kadar gerçekleşmeyebilir, fakat geçmişi anlamamıza yardımcı olabilecek pek çok bulgu elde edilmiştir. Örneğin, akrepsinekleri (Mecoptera) ve gerçek sinekler (Diptera), entomologların (böcekbilimcileri) bu ikisinin birbirleriyle yakın ilişkisi olduğunu söyleyebilecekleri kadar benzerliklere sahiptirler. Akrepsineklerinin, birbirine eşit büyüklükte dört kanadı vardır, gerçek sineklerin ise büyük iki ön kanadının yanısıra arka kanatlar küçük yumru şeklindeki yapılarla yer değiştirmiştir. Karşılaştırmalı anatominin önerdiği gibi, eğer iki kanatlı gerçek sinekler akrepsineklerine benzeyen atalardan evrimleşmişlerse, mutlaka ara dört kanatlı gerçek geçiş sinekleri var olmuşlardır; gerçekten de 1976'da böyle bir sineğe ait fosil keşfedilmiştir. Bundan başka, genetikçiler sineklerdeki kanat sayılarının tek bir gendeki mutasyon sayesinde değiştirilebileceğini bulmuşlardır.

Bu nedenle geçmişte gerçekleşmiş bir olgu, bilimsel çalışmanın sınırları ötesinde değildir. Bu tip olaylarla ilgili hipotezler öne sürülebilir ve bu hipotezler sınanabilir ve sağlam sonuçlara varılmasını sağlayabilirler. Ayrıca evrimin pek çok anahtar mekanizması oldukça kısa sürelerde gerçekleşebilir ve antibiyotiklere direnç geliştiren bakterilerin geçirdiği evrimde olduğu gibi doğrudan gözlenebilirler.

Evrim çeşitli veri kaynaklarıyla desteklenen sağlam temellere oturmuş bir kuramdır. Bu veriler fosil kayıtları, genetik bilgi, bitkilerin ve hayvanların dağılımı ve türlerin anatomik ve gelişimsel açıdan benzerlikleri gibi gözlemleri içerir. Bilim insanları, bu gözlemler için en iyi bilimsel açıklamanın değişerek türeme olduğu sonucunu çıkarmışlardır.

Evrim bir gerçek midir, yoksa bir kuram mıdır?

Evrim Kuramı dünyada yaşamın nasıl değiştiğini açıklamaktadır. Bilimsel terim olarak teori (kuram), günlük kullanımdaki gibi "sanma" veya "önsezi" anlamında kullanılmamaktadır. Bilimsel kuramlar, doğal olaylar hakkında sınanabilen gözlemlerden ve hipotezlerden mantıksal çıkarımla oluşturulan açıklamalardır. Biyolojik evrim, yaşayan dünya ile ilgili çok fazla sayıdaki gözlemden elde edilen en geçerli bilimsel açıklamadır.

Bilim insanları, genellikle bir gözlemi tanımlamak için "gerçek" sözcüğünü kullanırlar. Aynı zamanda bilimciler, gerçek sözcüğünü yeni araştırmalara ve örneklerin bulunmasına gereksinim bırakmayacak kadar çok sınanmış veya defalarca gözlenerek varlığından artık kuşku duyulmayan olgular için de kullanırlar. Bu anlamda evrimin oluşumu bir gerçektir. Bilim adamları artık değişerek türemenin olup olmadığını sorgulamamaktadırlar, çünkü bu düşünceyi destekleyen kanıtlar çok güçlüdür.

Pek çok ünlü bilim insanı evrim kuramını reddetmiyor mu?

Hayır. Evrim hakkındaki bilimsel fikir birliği çok güçlüdür. Evrim kuramının öğretilmesine karşı çıkanlar, bazen ünlü bilim insanlarından gerçek anlamlarıyla bağlantılı olmayan alıntılar yaparak onların evrimi desteklemediğini iddia etmektedirler. Fakat, bu cümleler dikkatle incelendiğinde bilim insanlarının evrimin nasıl gerçekleştiği konusundaki bazı görüşleri tartıştığı, ama evrimin olup olmadığını sorgulamadığı görülmektedir. Örneğin biyolog Stephan Jay Gould, bir zamanlar, "fosil kayıtlarında geçiş formlarının aşırı seyrek olması, paleontoloji dalının gizemlerinden birisidir" demişti. Fakat Gould, başarılı bir paleontolog ve evrimin açık sözlü bir savunucusu ve eğitimcisi olarak, evrimin nasıl gerçekleştiğini sorgulamaktaydı. Türlerin değişiminin yavaş ve küçük adımlarla mı, yoksa küçük değişimlerin olduğu uzun dönemlerden sonra görülen büyük hamleler (bu sıçramalı denge [punctuated equilibrium] olarak bilinir) biçiminde mi olduğunu tartışmaktaydı. Gould'un yanıtında belirttiği üzere, "Alıntı yapıldığı bölümüyle doğru gibi algılanabilecek bu ifade gerçekte dürüstlükten uzak bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Çünkü benim gerçek amacımı açıklayan, evrim gerçeğini değil evrimsel değişimin hızını tartışmayı öneren bölüm alıntı dışı bırakılmıştır". Gould sıçramalı dengeyi şöyle açıklıyor:

Sıçramalı denge (punctuated equilibrium) ne bir yaratılışçı düşüncedir, ne de tek bir kuşakta birdenbire yeni bir tür oluşmasını sağlayan ani bir değişim hakkındaki Darwinist olmayan bir evrim kuramıdır. Sıçramalı denge yeni türlerin yüzlerce ya da binlerce kuşak süresince oluştuğunu ve ara geçiş dönemleri dizgesinden geçtiğini ileri süren geleneksel kuramı kabul eder. Fakat jeolojik zaman o kadar büyüktür ki, pek çok türün oluşumunda geçen birkaç milyon yıllık süreye göreli olarak, birkaç bin yıl bile çok küçük bir "an" gibi görünebilir. Böylece, türlerin evrimlerinin hızı büyük ölçüde değişebilir ve yeni türler jeolojik zamanda "birden" ortaya çıkmışlar gibi görünebilirler. Tabii insanın yaşam süresi ile karşılaştırıldığında bu sırada geçen zaman çok uzun ve değişimler çok yavaştır.


Eğer insanlar kuyruksuz maymunlardan evrimleştiyse, neden halen kuyruksuz maymunlar vardır?

İnsanlar modern kuyruksuz maymunlardan evrimleşmemişlerdir, ama insanlar ve modern kuyruksuz maymunlar artık varolmayan ortak bir ataya sahiptirler. Şempanzeler ve goriller ile ortak bir ataya sahip olduğumuz için bu Afrikalı büyük maymunlarla pek çok anatomik, genetik, biyokimyasal ve hatta davranışsal benzerliklere de sahibiz. İnsanlar Asya kuyruksuz maymunlarına (orangutan ve gibbonlar gibi) daha az benzemektedir, maymunlarla olan benzerliklerimiz ise daha da azdır, çünkü bu gruplarla çok daha eskilere dayanan ortak ataları paylaşmaktayız.

Evrim, populasyonların birbirinden kopup ayrıldığı ve zamanla başkalaştığı, bir çeşit dallanma ya da ayrımlaşma sürecidir. İki grup birbirlerinden yalıtıldığında aynı genleri paylaşmaları sona erer, zamanla artan kalıtımsal farklılıklar grupların aralarında çiftleşerek üremelerini olanaksız kılar. Bu noktada, bunlar farklı türler haline gelirler. Zamanla bu iki yeni tür de başka türlerin oluşmasını sağlayabilir ve bu binlerce yıl böyle devam edip gider.

Neden okullarımızda yaratılış bilimini öğretemeyiz?

Mahkemeler "Yaratılış Biliminin" aslında bir dinsel görüş olduğunda kesin görüş birliğine varmışlardır. Amerikan anayasasına göre, halk okulları dinsel açıdan tarafsız kalmak zorunda olduklarından, mahkemeler yaratılış biliminin okullarda okutulmasını hukuksal açıdan anayasaya aykırı bulmuştur.

Yaratılış bilimini destekleyenlerin kendi görüşlerini destekler biçimde tanıklık etmelerine karşın bir bölge mahkemesi "yaratılış bilimi"nin bilim insanlarının kullandığı biçimiyle bilimin ilkelerine uymadığı hükmünü vermiştir (Mc Lean'a karşı Arkansas Eğitim Komisyonu). A.B.D. anayasa mahkemesi ise yaratılış biliminin, evrim kuramının okutulduğu yerlerde okutulmasını öngören kararları yasalara aykırı bulmuştur (Edwards'a karşı Aguillard). Buna ek olarak, bölge mahkemeleri öğretmenlerin kendi başlarına yaratılış biliminin okutulup okutulmayacağına karar veremeyecekleri sonucuna varmıştır. (Peloza'ya karşı San Juan Capistrano Okul Bölgesi ve Webster'a karşı New Lennox Okul bölgesi). (Evrimi ve Bilimin Doğasını Öğretme, Teaching About Evolution and the Nature of Science, NAS, 1998)

Ulusal Bilim Öğretmenleri Kurumu, Ulusal Biyoloji Öğretmenleri Kurumu, Ulusal Bilim Eğitimi Liderliği Kurumu gibi, öğretmenlerin oluşturduğu kurumlar ve diğerleri, devlet okullarında yaratılış biliminin okutulmasının bilimselliğine ve konunun pedagojik yönlerine kesinlikle karşı çıkmışlardır. Buna ek olarak, dinsel ve diğer organizasyonların koalisyonundan oluşan bir grup, şu anda mevcut olan yasa hakkında bir ortak deklerasyon sunmuşlardır. Buna göre, "Bilim sınıflarında, dünyada yaşamı açıklamak için bilimdışı görüşlerin değil, gerçek bilimsel görüşlerin, bilimsel kanıtların ve açıklamaların okutulmasını" istemişlerdir. (Bkz. Teaching about Evolution and the Nature of Science, NAS, Washinton D.C. 1998)

Bazıları, dürüst davranış biçiminin yaratılışçılığın evrimle birlikte okutulmasını gerektirdiğini söylemektedirler. Fakat, bilim müfredatı, sadece bilimi içerebilir, bazı grupların veya kişilerin bireysel dini görüşlerini değil.

Evrim okullarda okutuluyorsa, yaratılışçılığın da eşit miktarda okutulması gerekmez mi?

Bazı dinci grupların mikroorganizmaların hastalıkları oluşturduğunu reddetmelerine rağmen, bilim müfredatı bu inanç yüzünden değiştirilmemelidir. Pek çok kişi öğrencilerin her alanda en iyi eğitimi almalarını arzulamaktadırlar. Bu eğitim ise, bu konulardaki profesyoneller ve eğitimciler tarafından verilmelidir. Hem eğitimciler, hem de bilim insanları evrimin bilim derslerinde okutulması gerektiğini söylemektedir, çünkü bu kuram bugünkü evreni irdeleyen en iyi bilimsel açıklamadır.

Pek çok kişi, çocuklarının okullarda yaratılışçılığı öğrenmesini istemektedirler. Fakat yeryüzündeki halkların yaratılışa bakışları ve inanışlarında büyük farklılıklar vardır. Karşılaştırmalı olarak dinleri anlatmak uygun bir çalışma olabilir, ama bu bilim derslerinin konusu dışındadır. Ayrıca, Amerikan anayasası, okulların dinsel açıdan tarafsız olması gerektiğini belirtmektedir. Bu nedenle bir öğretmenin, herhangi bir yaratılışçı dünya görüşünü diğerlerinden sanki daha "doğru" imiş gibi öğretmeye kalkması yasalara aykırıdır.

Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi (NAS)

Fosil Nedir?

Tarih öncesi çok eski çağlarda toprak altına gömülüp kalmış, değişik bir yapı ve görünüş alarak adeta " taşlaşmış " hayvan ve bitki kalıntıları "fosil" diye tanımlanır. Fosilleri bulunan ilk bitkiler 500. 000. 000 yıl önceden kalmış yosunlar ve bakterilerdir. Sözkonusu fosillerin incelenmesiyle,dünyada var olduğu bilinen ilk bitki türlerinin mavimsi yeşil,yeşil, kırmızı,kahverengi yosunlardan ibaret bulunduğu anlaşılmıştır.

Fosiller, insanın kendi geçmişini ve milyonlarca yıl önce yaşamış olan hayvanların, bitkilerin türlerini, niteliklerini incelemek bakımından büyük ölçüde yarar sağlar. Fosillerin incelenmesine ve daha başka yöntemlere, uygulamalara dayanarak bu konuda bilgi edinmemizi sağlayan bilim dalı "paleontoloji" adını taşır.

Bilimsel bir açıdan bakılacak olursa,fosiller milyonlarca yıl önce gömülüp kalmış gövdelerin kalıntıları değildir. Gerçekte üç tür fosil vardır. Bunlardan biri, herhangi bir organizmanın gerçek gövdesinin parçasıdır. Diğer bir tür fosil vardır ki, bu da gövdenin kalıbı veya modeli niteliğindedir. Bir hayvanın, ya da bitkinin gerçek gövdesinin orada olmamasına rağmen,bu gövdenin kalıbı, modeli kalmıştır. Üçüncü tür fosil, hayvanın çamur ya da balçık tabakası üzerinde bıraktığı "iz" niteliğini taşır. Bir ayak izi, pençe izi vs. görüşündedir.

Organizmanın kendinden kalıntı niteliğindeki fosil, sadece kabuk ya da iskelet yapısında olur. Organizmanın yumuşak kısımları bozuşmuştur. Buna rağmen,yapısının %99'u su olan ve kayalıklar içinde mükemmel fosiller bırakan

" mürekkep balığı" türünden yumuşak gövdeli hayvanların varlığı bilinmektedir. Gene bunun gibi,buzdan kalıplar içinde bulunan belirli bazı fosillerde sadece iskelet değil, kemiklerin üzerindeki et ve deri de bozulmaksızın kalmıştır.

Fosillerin incelenmesinde büyüklük ve küçüklüğün önemi yoktur. Milyonlarca yıl önce yaşamış çok küçük bazı hayvancıkların fosilleri,kehribar içinde mükemmelen muhafaza edilmiş durumda bulunabilir. Hayvanların fosillerinin muhafaza edilebilmesi şansı ve oranı,daha ziyade bu hayvanların yaşadıkları çevre-ortamla ilgilidir. En yaygın ölçüde bulunan fosiller suda yaşayan hayvanlara aittir. Bunların gövdeleri tez zamanda çamurla kaplanmış ve bozuşmaksızın korunabilmeleri mümkün olmuştur. Karada yaşayan hayvan ve bitkiler için, onların bozulmaları bakımından büyük rol oynayan su ve hava unsurlarının etkileri söz konusudur.

Fosillerin dikkatle ve bilimsel yöntemlerle incelenmesi sonucu, milyonlarca, yüz milyonlarca yıl önce yaşamış olan hayvanın hayatı hakkında bilgi edinebiliriz.Nitekim belirli kayalardan alınan fosillerin incelenmesi, bize milyonlarca yıl önce bir "Sürüngenler Çağı" olduğunu öğretir. Bu çağda uzunluğu (boyu) 25 metreyi, ağırlığı 40 tonu bulan "sürüngen" bazı hayvanların yaşadığına ilişkin bilgi verir. Sözkonusu hayvan "dinozor" dur

Deniz hayvanlarının fosilleri genellikle kireçtaşında,kara hayvanlarının fosilleri ise kumtaşı ve balçık kökenli kayalarda bulunur. Fosillerin bulunduğu toprak tabakaları ve kayalar, genel olarak, suların sürükleyerek alçaklıklara yığıştırdığı sertleşmiş kumlardan, toprak birikintilerinden oluşmuştur.

Evrim teorisiyle ilgili en güvenilir bilgiler fosillerin incelenmesiyle elde edilebilmektedir. Bitki ve hayvan fosilleri dışında,ilk insanlardan kalma fosiller de bulunmuştur.Bu fosillerden bir kısmında insanla kıyaslanmaya meydan bırakmayacak kadar ilkel nitelikler vardır.


Fosiller - Fosillere Ait Resimler