Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Yanan gemiler - Suyun içinde yanan gemi resimleri

Yanan gemiler - Suyun içinde yanan gemi resimleri





Denizcilik Dökümanları > Colreg, Marpol, Solas, Tonnage

Powerpoint ile hazırlanmış Türkçe dökümanlardır.

Rar şifreleri: denizciyiz.com

Colreg:
COLREG.rar ... at uploaded.to - Free File Hosting, Free Image Hosting, Free Music Hosting, Free Video Hosting, ...

Marpol:
MARPOL.rar ... at uploaded.to - Free File Hosting, Free Image Hosting, Free Music Hosting, Free Video Hosting, ...

Solas:
uploaded.to - Free File Hosting, Free Image Hosting, Free Music Hosting, Free Video Hosting, ...

Tonnage:
uploaded.to - Free File Hosting, Free Image Hosting, Free Music Hosting, Free Video Hosting, ...

Balıkçılık ve Balık Avlama Hakkında

AKYA BALIĞI





TANIYALIM:
Güçlü, mücadeleci ve günümüzün nadir yakalanan balılarından akya, yöresel olarak çıplak, kuzu balığı, leka ve bazen de iskender balığı gibi isimlerle de anılır. Yabancı kaynaklarda leerfish, (İng., ABD), lichia (Alm.), lichi amie (Fra.), palomide (İsp.), litsa (Yun.) gibi isimlerle bulunabilir. Vücudu elipse yakın yanlardan basıkdır. Sırtı mavi veya yeşil-kahverengi, yanal çizginin altı parlak beyazdır. Gençlerinde yanlarda kahverengimsi bantlar bulunabilir. Vücuduna çok iyi işlemiş küçük pulları vardır, bu pullar o kadar iyi işlemiştir ki balık sanki pulsuzmuş gibi durur, bu nedenle de çıplak denilir hatta bazen pulsuz olarak da anılır; kafasında pul bulunmaz. Sırt yüzgeci çifttir birinci sırt yüzgeci alışılmışın dışında sekiz dikenden oluşur ve bu dikenlerin başa yakın olan birincisi ileri dönüktür; bu dikenler sularımızdaki benzer diğer balıklardan ayırıcı özelliklerinden biridir. İkinci sırt yüzgegi ile anal yüzgeci hemen hemen aynı hizadan başlar.İkinci sırt ve anal yüzgeçlerinin uzantıları siyahımsıdır. Bu siyahlık diğer yüzgeçlerinin (yan ve kuyruk) uçlarında da görülebilir. Kuyruk yüzgeci çatal şeklindedir. Çok gelişmiş sırt ve anal yüzgeci ile akya su içinde çok hızlı hareket eden, sert manevralar yapabilen çevik bir balıktır. Kafası ve ağzı büyüktür, alt çene üste göre daha uzundur; gözleri normal boydadır. Ağzında zımpara kağıdı gibi dişler vardır, bunlar takım kesmese de ciddi şekilde yıpratır; ayrıca dilinde ve damağında avı tutucu geriye dönük dişler (vomer) bulunur. Akyanın belirgince görülen yanal çizgisi en büyük ayırd edici özelliklerindendir. Göğüs yüzgecinin ucuna kadar sırta paralel giden çizgi bu noktada sert bir eğimle karna doğru göğüs yüzgecinin altına kadar iner, tekrar yükselen çizgi kuyruğa kadar düz olarak gider.
 

20 Mayıs 2010 Perşembe

Google


Doğal Afrodizyak Çakşır Otu Resimleri ve Çakşır Otu Hakkında Bilgiler

Viagra için yeni hammadde önerisi Çakşır Otu

En çok Hatayın yaladeğı çandır köyü civarında bulunan bu şifalı otumuzu ,önemli olan cinsel sorunlar için ,çay gibi demleyerek içilmesi tavsıye edilmektedir.İlaç olarak ta afrodizyak etkisinden yararlanılmaktadır.
Çakşır Otu (Ferula communis): 2 metreye kadar büyüyebilen, sarı renkli çiçekler açan otsu bir bitkidir. İçinde tanen, reçine, nişasta, alkaloit, saponin ve uçucu yağ bulunmaktadır.



Çakşır Otu Kökü kurutulup toz haline getirildikten sonra bal ile macun yapılarak kullanılır.
Çakşır otu kökünden 2 tatlı kaşığı demliğe konur ve üzerine 300 ml kaynar su ilave edeilerek 5-10 dakika demlemeye bıraktıktan sonra süzülerek .sabah ve akşam yemeklerden önce bir çay bardağı içilir.Bilinen bir yan etkisi yoktur.

ÇAKŞIR OTU

Prof. Dr. Düzenli, Doğu, Orta, Güney, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Akdeniz’de yoğun olarak yetişen, Türkçe ismi ”çakşır otu”, Latince ismi ise ”ferula elaeochytris” olan bu bitkinin mayıs-eylül döneminde doğadan toplandığını bildirdi.

Çakşır otunun, çok eski tarihlerden beri bilinen ve kullanılan bir bitki olduğunu, Doğu Anadolu’da haşlanıp acılığı giderildikten sonra gıda olarak kullanıldığını, turşusunun bile yapıldığını vurgulayan Düzenli, şunları kaydetti:Çakşır otu kapari bitkisi gibi erkeklerde cinsel gücü artırıcı ilaç olarak kullanılan ”viagra”ya hammadde olabilir.
HALK ARASINDA ‘KOCAKARI İLACI’
çakşır otu, doğal afrodizyak

”Bu bitki hayvan yemi olarak da kullanılır. Çakşır otunun kökleri toz haline getirilip bal ile karıştırılarak kudreti arttırıcı olarak yıllardır kullanılıyor. Buna halk arasında ‘kocakarı ilacı’ denir. Bilimsel olarak kanıtlanmış bir şey olmasa da uygulamada görülen faydaları bu bitkinin bir takım afrodizyak özelliklere sahip olduğunu gösteriyor. Savaş yıllarında bile askerlerin güçlenmesi için bu bitkinin tomurcuklarının yedirildiği söylenir.”
Çakşır Otunun yararları:

Afrodizyak olarak kabul edilir.
Cinsel gücü artırıcı etkisi vardır,
Sperm sayısını ve hareketliliğini de artırır.
Kas ağrılarını giderir.
Astım ve bronşite karşı faydalıdır.

Sprem Sayısını ve Kalitesini Artıran Cakşır Suyu:
ÇAKŞIR KÖKÜ SUYU:
çakşır otu resimleri

Çakşır; yurdumuzun güney (genellikle Hatay) bölgesinde bolca yetişmektedir. Bu bitkinin meyvelerini bölgede bolca yiyen keçi ve koyunlar; bol miktarda ikiz ve üçüz doğurmaktadır. Bunu gören Alman ve Amerikalı bilim adamları bu bitkinin bileşimini araştırmaktadır. Bölgede afrodizyak ve sperm artırıcı olarak kullanılmaktadır. Çakşır’ın köklerinden su buharı distilasyonu ile damıtılmış çakşır suyu elde edilmektedir.
Bilinen bir yan etkisi yoktur. Sperm artırıcı özelliği için minimum düzenli olarak 5 Litre tüketilmesi önerilir.

Kullanımı ;

Yemeklerden 20 dakika önce 1 kahve fincanı içilmesi tavsiye edilir.
Çakşır yağrak ve çiçeklerinden modern distilasyonlarla elde edilmiş çakşır aromatik suyudur.
İçindekiler ;Çakşır – Ferula Elaeochytris
Etkileri ;Anında ereksiyon kuvveti vermeye yardımcı olur
Cinsel kuvveti olağanüstü arttırmaya yardımcı olur.
İktidarsızlığı gidermeye yardımcı olur.
Cinsel ilişki sayısını arttırmaya yardımcı olur.
Doğurganlık etkisi sağlamaya yardımcı olur.
Sperm sayısını yükseltmeye yardımcı olur.
Spermanın kalitesini arttırmaya yardımcı olur.
Cinsel ilişkideki stresi , korkuyu ve tedirginliği yok etmeye yardımcı olur.
Erkeğin kendine olan güveninin artmasına yardımcı olur.
Çiftler arasındaki cinsel mutluluğu maksimum düzeye çıkarmaya yardımcı olur.

Kimler Kullanabilir ;
%100 doğal olduğundan dolayı CİNSEL SORUNU OLAN VEYA OLMAYAN HER ERKEK TARAFINDAN RAHATLIKLA kullanılabilir.



İktidarsızlık çekenler, ereksiyon problemi olanlar, dengesiz beslenme sonucu cinsel yetersizliği bulunanlar, cinsel birleşme sırasında stres ve korku yaparak ereksiyon olamayanlar, cinsel ilişki sayısında yetersiz olanlar, cinsel ilişki süresinde yetersiz olanlar, sperma sayısı eksik olanlar, yaşı ilerlemiş cinsel birleşme isteyen ama yapmakta zorluk çekenler ve cinsel problemi olanlar tarafından rahatlıkla kullanabilir. Ayrıca cinsel yaşamında bir problem olmayan ancak cinsel yaşamını daha güçlü ve daha da yüksek hale getirmek isteyen, cinsel bakımdan sağlıklı gö
zükenler de rahatlıkla kullanabilir.
Doğal afrodizyak Çakşır otunun Keşfedilme hikayesi
Bu çakşır otunun nasıl keşfedildiğini merak ediyorsanız anlatayım, hatayda çandır köyünde, keçilerin çifter çifter doğurması herkesi şaşırtmış ve uzun araştırmalar sonucu çakşır otu keşfedilmiş, öyleki taa japonyadan bilim adamları duymuş, ve araştırma yapmaya buralara gelmişler, biliyorsunuzki pandaların üreme zorlukları var ve panda neslinin yok olmaması için büyük mücadeleler veriyorlar, pandalarda da üremede büyük başarılar sağlanınca ünü dahada çok yayılmış, merak üzrerine insanlar üzerinde denenince doğal bir afrodizyak etkisi yaptığı, kadınlarda da yumurta sayısını oldukça arttırdığı anlaşılmış

Mezoterapi Nedir

Mezoterapi Nedir

Mezoterapi tıbbi ya da homeopatik ilaçların ve/veya vitaminlerin dermişin ortasına ya da iyileştirme ya da düzeltme amacı ile vücu*dun belli bir bölgesine mikro enjeksiyonlar halinde verilmesidir. Vi*taminlerden ilaçlara ve anestezi maddelerine kadar birçok madde*nin enjeksiyonu selülitler de dahil olmak üzere birçok hastalık ve ku*sur için uygulanır.

Şu anda bu metodun selülitler için çözüm olduğunu kanıtlayan gü*venilir bir bilimsel çalışma mevcut değildir. Mezoterapi vücudun istenilen bölgesine direkt olarak uygulanabilir. Yüz ila beş yüz farklı derin cilt enjeksiyonu kalça ve basen gibi sorunlu bölgelere uygula*nabilir. Selülit uygulamasında çok az miktarda diüretik aminofilin ve diğer homeopatik ilaçların yanı sıra yağları erittiği iddia edilen izoproterenol kullanılır.

Mezoterapinin sorunu standardizasyonun ve spesifik bir formülün olmamasıdır, içerikteki maddeler tekniğin operatörü tarafından de*ğiştirilebilir ve neyin ne kadar enjekte edildiğine bağlı olarak sonuç değişkenlik gösterir. İhtiyaç duyulan seans sayısı sorunun ciddiyeti ve sorunun nedeni gibi çeşitli etmenlere göre değişkenlik gösterir. Uzun dönem, kronik selülit ve kırışıklıklarda görünür sonuçlar elde edilmesi için en az on beş seans uygulama gerekir.

Akupunktur Nedir Tarihcesi Yöntemleri

Akupunktur Nedir Tarihcesi Yöntemleri

Günümüzde en çok konuştuğumuz konuların başında sağlık sorunları geliyor ve bu bütün dünya için geçerli. İnsanlarda tabiî ve sade olana dönme eğilimi, sentetik ürünlerden, kimyasal ilaçlardan bıkkınlık, hatta bunlara karsi güvensizlik görülüyor. Her ne kadar modern tip ve ecza biliminin gözardi edilemeyecek basarilari ortada ise de, alternatif tip sifali bitkilerle, ayurvedayla, biyoenerjiyle ve akupunkturla yine de gündemden düsmüyor;. Akupunkturun vücud üzerinde gerçek bir etkisi oldugunu kabullenmekte gönülsüz olanlar için yüksek teknolojinin ortaya koydugu bazi sasirtici deliller sözkonusu. Hersey yasanmis bir öyküyle basliyor.


Uzun yillardanberi ABD'de yasayan California Üniversitesi'nden Koreli fizikçi Zang-Hee Cho 1993'de bir vesileyle ülkesine gittiginde birgün dostlariyla piknik yapmak için daglik bir yere çikar. Dolasirken bir ara yere yikilacak gibi olur. "Ayakkabilarim çok rahat degildi" diyor 62 yasindaki Cho, "yere düstüm. Fakat sanki bir uçus, dagdan asagiya atlama gibi birseydi. Ertesi gün California'ya dönmek üzere uçaga bindim ve 12 saatlik bir yolculugunun sonunda ayaga kalkmaya çalistim. Fakat basaramadim. Büyük bir agri vardi. Eninde sonunda aksayarak uçaktan çikabildim." Cho daha sonra arka kisminda agri hissedince bir çare arar. Akrabalari akupunkturu denemesini salik verirler. Cho bu fikre baslangiçta dudak bükerse de Ğçünkü egitimli bir insan olarak akupunktura inanmamaktadir- sonunda test etmeye karar verir. Deneme oldukça sasirticidir ve akupunktur sonuç vermistir. Yaklasik on dakika sonra agrinin kayboldugunu hisseder. Cho'nun böyle ummadigi sekilde rahatlamasi profesyonel merakini dürter. Radyolojide çalisan bir fizikçi olarak vücudun kompleks iç isleyisini görüntüleme sekilleri gelistirir; icatlarindan biri 1975'de gelistirdigi prototip bir PET (Positron Electron Transmission) tarayicidir. Cho'nun hayret ettigi husus, vücudun üzerinde görünüste rastgele noktalara igne batirilmasinin insan sagligini nasil olup ta etkileyebildigidir ? Konuya daha yakindan egilmeye karar verir ve buldugu sonuçlar onu büsbütün hayrete düsürür. Birkaç gönüllü ögrenciye igne batirip beyin görüntülerini alir. Kesfi heyecan vericidir : meselâ akupunkturun temel bilgilerine göre görme duyusu ile ilgili oldugu söylenen bir akupunktur noktasini (aku-nokta) igneyle uyardiginda (stimülasyon), beynin görmeyi kontrol eden kisminda bir faaliyetin basladigini PET teknigiyle izleyebilmektedir. Cho artik, "akupunkturun bir gerçekligi var" hükmünü vermistir.

Tarihçe
Akupunktur ve geleneksel Çin tibbinin diger formlari 4 bin yildan daha öncesine dayanmaktadir. Akupunkturun Ğve bir bütün olarak Çin tibbinin- nasil isledigi çok uzun zaman esrarini korudu, tabii bu arada birçok Batili doktor tarafindan da alay konusu edildi. Akupunkturun temel teorisi ilk defa M.Ö. 200'de Sari İmparator'a atfedilen bir metinde ortaya konmus. Teori özetle insanlarda ve tabiatta "ki" olarak bilinen bir hayat enerjisi veya hayat gücü oldugunu kabul etmektedir. Ki, istege bagli kas hareketinden kan akisina kadar bütün hareketlerin kaynagidir; vücudu dis etkilerden korur ve isisini üretir. Ki bedenin heryerinde cereyan eder ve organlara "meridyen" olarak bilinen yogun bir kanallar sistemiyle ulasir. Eger bu hayat gücünün akisi bozulursa, meydana gelen noksanlik veya ki'nin durgunlugu bedendeki fonksiyonlarin bozulmasina, dolayisiyla hastaliklara yolaçar. İgnelerin meridyenler boyunca belli noktalara batirildigi ve manipule edildigi akupunktur tedavisi ki'nin kendine özgü akisini yeniden eski haline getirip vücudu sagligina yeniden döndürür.

Avrupa'ya 17. yüzyildaki girisinden bu yana, akupunktur resmi tip tarafindan bir plasebo olarak kabul edildi. Yani kendi kendine telkinle, tortikolis gibi kendiliginden geçen rahatsizliklari tedavi edebilen bir yöntem. Plasebo etkisi bir ilaç veya bir tedavinin etkinliginde % 30 civarinda rol oynuyor. Bati tibbi akupunkturun etkinligini bugüne kadar bu sekilde açikliyordu.

Bir toplanti ve dönüm noktası
Çok yakin zamanda ise, ABD'nin en üst düzey tip kurumu olan Milli Saglik Enstitüsü (National İnstitute of Health, NİH) akupunkturun en azindan bazi hastaliklar için bilimsel bir temeli oldugunu, dis, sirt, uzuv agrilari, mide bulantilari, migren, kramp ve artrit gibi iltihapli hastaliklar gibi bazi patolojiler için bir plasebodan daha iyi oldugunu kabul etti. Buna karsilik astim üzerindeki etkisinin süpheli oldugu, kanser, kalp hastaliklari, AİDS veya deli dana gibi agir organik hastaliklar üzerinde hiçbir etkisi olmadigi belirtildi.

NİH uzmanlari bu sonuca bir mutabakat konferansinin ardindan vardilar. Mutabakat konferansi en üst düzeyde bir kamu seansi olup, bu toplanti sirasinda doktorlar ve arastirmacilar belli bir konuyu ahlâkî bakimdan hiçbir lekesi olmayan (bir bakima âkil adamlar heyeti gibi) bir uzmanlar jürisi önünde tartisirlar. Tartismalar bittiginde jüri baskani ve üyeleri bir sonuç rapor yazmak için kapali kapilar ardina çekilirler. Raporun sonuçlari resmi tavsiye degeri tasir (Fransa'da Hepatit C'nin yolaçtigi kamu sagligi probleminin ciddiyeti 1997 Ocak ayinda yapilan böyle bir toplantiyla kabul gördü).

ABD'deki sözkonusu konferans 1997 Kasim ayinda yapildi. Amaci baskan Richard Nixon'un 1972'de Çin'e yaptigi ve akupunkturun ABD'de atilim yapmasina yolaçan ziyaretinden beri binlerce amerikali doktorun uyguladigi ve milyonlarca hastanin basvurdugu bir teknik olan akupunktura son noktayi koymakti. Fakat özellikle akupunkturun sarlatanliga mi, yoksa tibba mi dayandigini günyüzüne çikarmakti.

Bunu anlamak için NİH yetkilileri tibbin çesitli branslarina mensup (epidemiyoloji, farmakoloji, psikoloji, biyoloji, antropoloji, psikiyatri vd) dünya çapinda basarili on iki bilim adamindan olusan bir jüri teskil ettiler. Jüri baskani Maryland Üniversitesi'nden Profesör David Ramsay'di. Müzakereciler ise uluslararasi akupunktur uzmanlari arasindan seçilmisti. Yayinlanmis bütün bilimsel çalismalar ve klinik incelemeler kili kirk yararcasina gözden geçirildi.

Üç gün süren müzakerelerin sonunda jüri üyeleri iki önemli soru üzerinde yogunlastilar : plasebo etkisine göre akupunkturun verimi nedir ? Akupunkturun biyolojik etkileri nelerdir ve nasil islemektedir ? İlk sorunun cevabini jüri üyeleri sonuç raporlarinda, akupunkturun yukarida sayilan bazi hastaliklar için plasebodan daha üstün oldugu seklinde verdiler. İkinci soru için ise, akupunkturun, ignelerin gündeme getirdigi biyolojik ve fizyolojik mekanizmalarla açiklanabilecegini kabul ettiler. Sonuçta jüri bazi patolojilerin tedavisinde akupunkturun lehinde görüs bildirdi.

Bu konferans sayesinde akupunktura bilimsel bir açiklama artik getirilebilir. Çünkü geleneksel Çin yorumu evrensel bilim kriterlerini karsilamiyor. Mesela 1988'de Toulouse Üniversitesi (Fransa) Nörosirürji servis sefi Profesör Yves Lazorthes tarafindan yapilan çalismada meridyenlere karsilik gelen herhangi bir ag sisteminin mevcut olmadigi Teknesyum 99 radyoizotop izleyicisi kullanilarak gösterildi.

Aku-noktalar
Aku-nokta sayisinin ise zaman içinde arttigi görülüyor. Milattan önce ikinci yüzyilda 160, milattan sonra yedinci yüzyilda 349, 1981'de 747 olarak belirlenen aku-noktalarin 1500 civarinda oldugunu düsünenler de var. Aku-noktalarin derinligi de Pekin, Nankin ve Sangay okullarina göre degisiyor. Bazi tedavi yöntemleri derinin elektrik direncinin aku-nokta seviyesinde azaldigini iddia ediyor. Aslinda vücudumuzun üzerinde çok küçük elektrik direncine sahip binlerce nokta var.

Peki o halde akupunktur bazi durumlarda nasil sonuç aliyor ? Mutabakat konferansinda uzmanlar akupunkturun Çinliler tarafindan tarif edilen mekanizmalara göre degil de, Akupunktur uzmanlari yaklasik 1500 aku-nokta tanimlamaktadirlar. Bunlarin büyük kisminin ulasilmak istenen hedeflerle açik bir iliskisi yoktur. Mesela ayakta isaret parmagina karsilik gelen parmak üzerindeki bir nokta bas ve dis agrilarinin tedavisinde kullanilirken, dirsek yakinindaki bir nokta ise bagisiklik sistemini güçlendirmektedir. Birçok kompleks fonksiyonun beyindeki etkilesimlerle kontrol edildigini varsayan Bati tibbindan farkli olarak, geleneksel Çin tibbi, beyin ile çesitli organlar arasinda pek fazla baglanti olmadigina, bir aku-noktada yapilan uyarma islemiyle hedeflenen organa dogrudan mesaj gönderildigine inanir.

Akupunkturun bir diger temel kavrami, tabiatin heryerinde bulunan ve birbirlerini bütünleyen iki tabiat kuvveti, yin ve yang arasindaki gerilimdir. Bu ikisi arasindaki denge bozuldugunda, kisi hastalanmaktadir. Yin sartlari ki'nin yoklugunu yansitmaktadir : solgun bir yüz, el ve ayak parmaklarinin sogumasi, nabzin yavaslamasi, depresyon. Yang sartlari ise ki' nin asiriligindan ileri gelir : kirmizi yüz, yüksek ates, hizli nabiz atisi, hareketlilik ve heyecan.

Doktorlar ve ruhsatli çalisan akupunktur uygulayicilari her yil ABD'de 9-12 milyon arasinda akupunktur tedavisi yapiyor. Bunlarin büyük kismi agri kontrolü, ayrica nikotin, eroin ve kokain bagimliligini ortadan kaldirma amaçli. Akupunktur Bati'da ragbet gördügü için, arastirmacilar sirlarini kesfetmeye çalisiyorlar. Bu eski tip uygulamasinin nasil isledigini anlamak istiyorlar, özellikle de, Batili arastirmacilar bir meridyeni inceden inceye tetkik edemediginde veya ki'nin akisini belirleyemediginde. Bu arastirmacilarin ölçebildigi sey, akupunkturun yol açtigi endorfin (hipofizin ara lobundan salgilanan ve aciya karsi morfin kadar etkili olan peptid grubu) akisidir. Toronto Üniversitesi'nden sinir bilimci Bruce Pomeranz'a göre, geçen 20 yil zarfinda yapilan birçok arastirma, aku-noktalara batirilan ignelerin kaslarin altindaki sinirleri uyardigini göstermistir. Arastirmacilar, bu uyarinin omurilikten yukariya, beynin limbik sistem olarak bilinen nisbeten daha basit kismina, ayrica orta beyne ve hipofiz bezine impulslar gönderdigi düsüncesindeler. Bu sinyal gönderme bir sekilde endorfin ve monoamin salgilanmasina yolaçmaktadir ve bu kimyasal maddeler omurilikte ve beyinde agri sinyallerini bloke etmektedir. Sonuç :genellesmis bir "akupunktur analjezisi (agri duymazlik)".

Pomeranz, "endorfin açiklamasi artik kesin" diyor. "...Binlerce yilda haritalanmis olan aku-noktalar muhtemelen sinirlerin yogunlastigi yerler olsa gerek. Fakat endorfin olayi akupunkturun diger basarilarindan birçogunu açiklayamiyor. Akupunktur kemoterapinin ve ilk gebelik döneminin yolaçtigi tiksinti hissi, mide bulunmasi ve istifrayi büyük ölçüde önlüyor, bunu gösteren çok sayida klinik tecrübesi var. Fakat bu endorfinden kaynaklanmiyor. Kimse bu sistemin nasil isledigini bilmiyor."

Görme mekanizmasi ve akupunktur
Endorfin süreci, Cho'nun görme problemlerinin geleneksel tedavisinde kullanilan aku-noktalari kesfederken elde ettigi bulgulari da açiklayamiyor. Cho tarafindan VA1, VA2, VA3 ve VA8 seklinde adlandirilan noktalar gözün yakininda degil ayagin üst kisminda küçük parmaktan ayak bilegine kadar olan kisimda bulunuyorlar. "VA" Cho'nun adlandirma sisteminde "görmeyle ilgili aku-nokta" (vision-related acupoint) anlamina geliyor. Ayni sekilde akupunkturcular sidik torbasi (urinary bladder) meridyeni üzerinde bulunan noktalari sirayla BL67, BL66, BL65 ve BL60 seklinde belirtiyorlar. Bu noktalarin ignelerle uyarilmasinin gözleri, merkezi sinir sisteminden ziyade meridyenler sistemi yoluyla etkiledigine inaniyorlar.

Bunu test etmek için Cho gönüllü ögrencileri bir fMRİ (functional magnetic resonance imaging) makinasina bagladi. Standard MRİ makinasi vücuttaki yapilarin statik kesitlerini alirken, fonksiyonel MRİ daha ileri giderek bu yapilarin nasil çalistigini göstermekte, mesela kandaki oksijen miktarindaki dakikalik degisimleri ölçmektedir. Bu, çesitli dokular tarafindan kullanilan glükozun kabaca ölçülmesi demektir ki, bu da hangi dokularin aktif oldugunu gösteren iyi bir belirteçdir. Bütün bu sonuçlar renkli fMRİ beyin aktivasyon haritasi seklinde görülebilmektedir.

Cho gönüllülerin gözlerini ilk önce geleneksel yollarla uyardi; gözlerinin önünde bir isik yakti. Ortaya çikan görüntüler, beklendigi gibi, beynin göz fonksiyonuyla ilgili oldugu bilinen kisminda, yani görme korteksinde aktivite artisi anlamina gelen bir renk yogunlasmasi (Resim 2) gösteriyordu. Cho bunun hemen ardindan bir akupunkturcunun yardimiyla VA1 noktasini uyardi. Sirayla bütün gönüllüler üzerinde yapilan bu uyarmalara bagli olarak fMRİ görüntüsü üzerinde beynin hep ayni bölgesi -görme korteksi- aydinlaniyordu.

Birinin ayagina batirilan igne ile, bir baskasinin gözleri önünde yakilan isigin beyinde ayni etkiyi yaptigini görmek gerçekten çok ilginçti. Ve bu, agri incelemelerinde görülmüs olan, ilkel limbik sistemin meydana getirdigi genel analjezik etki degildi; bu, konusma, isitme, hafiza ve zeka gibi ileri fonksiyonlardan sorumlu bölge durumundaki beyin korteksinde olusan fonksiyona özgü bir cevap idi. Dahasi, akupunktur uyarisinda görülen beyin aktivitesi nerdeyse isik yakilmasindaki kadar büyüktü.

"Gerçekten çok heyecan verici" diyor Cho, "somut herhangi bir sey olabilecegini hiç ummuyordum fakat akupunktur noktasinda yapilan uyari görme korteksinde çok açik sekilde aktivite baslatiyordu". Cho bir plasebo etkisi ihtimalini ortadan kaldirmak için ayak basparmaginda aku-nokta olmayan herhangi bir noktayi da uyardi. Görme korteksinde cevap yoktu. Cho daha sonra, zaman içinde birçok uyari sekli denedi : ignenin pozisyonunu bir an için degistirmek veya isik yakip bir müddet söndürmemek, sonra tekrar etmek gibi. Önceki gibi, fMRİ görüntüleri hem akupunktur hem de isik uyarilari için sasirtici ölçüde benzerlik arzediyordu.

Ayak üzerindeki görmeyle ilgili diger üç aku-nokta uyarildiginda sonuçlar yine tutarliydi : VA2 noktasi hariç, her aku-nokta tipki isik uyarisinin yaptigi gibi, fMRİ görüntüsü üzerinde görme korteksi bölgesini aydinlanmis gösteriyordu. Fakat bu kez Cho baska bir seyin farkina vardi. Cevabin zaman içindeki siddet degisimini göstermek için aktivasyon verileri grafige döküldügünde Cho oniki gönüllü içinde iki farkli reaksiyon oldugunu gördü. Akupunktur safhasi boyunca bazi gönüllülerin beyin aktivitesinde artis, diger bazilarininkinde ise azalma görülüyordu. Bir baska deyisle akupunktur uygulamasi esnasinda bazilarinda beyin bölgesindeki oksijen tüketimi artiyor, bazilarinda azaliyordu.

"Bir yerde bir hata yapmis olmaliydik diye düsündüm" diyor Cho. Fakat denemeleri birçok kere tekrar etmesine ragmen, her defasinda ayni sonucu aliyordu. "Sonunda bir akupunkturcu sunu söyledi : 'Ah, evet ! Bu yin ve yang'". Cho ona bunun ne demek oldugunu sordu. Tabii bu arada ilginç olan husus, akupunkturcunun kimin beyin aktivitesinde artis (yin), kiminkinde azalma (yang) olduguna dair verileri görmeden 12 kisinin 11'inde durumu oldugu gibi ortaya koymus olmasi idi. Cho, "bunu nasil açiklayacagimi hâlâ bilemiyorum" diyor.

Birçok bilimsel hazirlik raporu gibi, Cho'nun küçük arastirmasi da cevapladigindan çok daha fazla soru getiriyor. Fakat Cho akupunturun yeni fonksiyonel etkilerini göstermeye devam ediyor. Cho'nun ayni üniversiteden meslektasi Joie Jones "Klasik olarak akupunktur tecrübe açisindan çok ileri bir noktada, çünkü insanlar binlerce yildan beri veri topluyor" diyor. "İnsanlar bir noktaya igne soktugunuz zaman, bunun vücudun bir baska tarafinda etkisi olacagini gösterdiler. Fakat bütün bunlarin beyinle olan iliskisi asla ortaya koyulmamisti. Bu çalismalarla biz en azindan bazi akupunktur noktalari için etkilerin beyin üzerinden gerçeklestigini göstermis bulunuyoruz." Fakat, bu böyle olsa bile, ayak üzerinde belli bir noktanin uyarilmasi beynin görmeyi kontrol eden kisminda nasil aktivite baslatiyor ? Her ne kadar bunun sinir sistemi üzerinden isledigi kanisinda olsa da Cho, "henüz açiklamasi yok" diyor. Pomeranz ise, "eger bunun gerçek oldugu ispatlanirsa, muhtemelen akupunkturun endorfin salgilanmasina sebep oldugu mekanizmanin aynisi degil" diyor : "bu endorfin vücudun herhangi bir yerinde fiber seklindeki belli tip sinirlerin uyarilmasiyla serbestlenmektedir. Fakat ayak parmaginizla görme sisteminiz arasinda belli bir iliskinin olmasi gerçekten garip. Bu gerçekten akli hayrette birakan bir sey."

Kesin açiklamasi olmamakla beraber, akupunkturun klinik sonuçlari tibbin ilgisini çekiyor. Milli Saglik Enstitüsü (NİH)'nün düzenledigi ve bagimsiz uzmanlarin katildigi bir panelde, akupunkturun anesteziden ve kemoterapi ilaçlarindan ileri gelen mide bulantisinin tedavisinde gerçekten etkili oldugu sonucuna varildi. Ayni sekilde ameliyat sonrasindaki veya diger agrilarin tedavisinde de yardimcidir. Bunun yanisira, ayni panel Bati tibbinin üstün klinik özelliklerine olan genel inanisa ragmen, kronik agrilarin birçok klasik tedavi seklinin akupunkturla ayni basari oranini gösterdigini -siklikla görülen zararli yan etkileriyle birlikte-kaydetmektedir.

Çok daha önemli akupunktur arastirmalarindan biri, kronik agrilari olan hastalarin beyin görüntülerini kaydetmek için SPECT (tek foton emisyonuna dayanan bilgisayarli tomografi) teknigi kullandi. Pennsylvania Üniversitesi Hastanesi Nükleer Tip bölümü baskani Abbas Alavi'nin gerçeklestirdigi bu çalisma, akupunktur uyarisina cevap olarak endorfin salgiladigi sanilan beyin yapilarina -talamus, hipotalamus ve beyin kökü ?- kan akisini ölçtü. Agrisi olan hastalarin normal ölçüm görüntülerini, bunlara akupunktur tedavisi uygulandiktan sonra alinan görüntülerle karsilastiran Alavi talamus ve beyin kökünde artmis olan kan akisinin açik delillerini buldu. Ayrica, tedavi edilen hastalarin artik daha az agri duydugu da ortaya kondu.

Cho gibi Alavi de, bu çalismayi yapmadan önce akupunktura veya Çin tibbinin diger formlarina inanmiyordu : "Akupunkturun az-çok psikolojik oldugunu, objektif bir etkisi olmadigini düsünüyordum. Bu çalismayi da eglence olsun diye yaptim ve ortaya hiçbir sey çikmayacak saniyordum." Tabii ki hala birçok süpheci var. Santa Clara Vadisi Tip Merkezi'nin Tibbî Onkoloji bölümünün eski baskani ve özel bir krulus olan Tip Sahtekarliklariyla Mücadele Millî Konseyi üyesi Wallace Sampson "Cho'nun makalesi hiçbir seyi ispatlamiyor. Bu basit bir yalanci bilim vak'asi" diyor. Sampson, Cho'nun çalismasinin gerçek etkileri ortaya koyamayacak kadar küçük oldugunu ve iyi kontrol edilemedigini ileri sürüyor. NİH panelinin raporunu tenkid ediyor ve panelistler arasinda karsi görüste kimse olmadigini söylüyor.

Diger bazilari ise, her ne kadar henüz tam anlayamiyor olsalar da,akupunktur ile ne yapabileceklerini ögrenmeyi tercih ediyorlar. Hiçbir sekilde bilinmeyen mekanizmalarin çalisabilecegine ihtimal vermiyorlar. Pomeranz, "Herkes meridyenleri aradi fakat kimse herhangi bir sey bulamadi. Ki'yi ölçme girisimleri basarisizlikla sonuçlandi. Fakat bu, varolmadigi anlamina gelmez. Endorfin öyküsü büyük bir sürpriz oldu. Simdi yari tereddüt-yari hayret var" diyor.

Cho aku-noktalar ile beyin arasindaki baglantilari kesfetmek için fMRİ'yi ve diger görüntüleme sistemlerini kullanarak bilimsel siniri biraz daha ileri götürebilecegi ümidini tasiyor. Ayrica, bir darbe sonrasinda görme bozuklugu çeken kisilerde akupunkturun görme korteksine kan akisini artirmada nasil kullanilabildigini arastirmayi planliyor. Diger arastirmacilarin yaptigi az sayida çalismada ise, akupunktur tedavilerinin darbe almis hastalarin hareket kabiliyetini artirmaya aslinda yardimci oldugu ortaya konmus bulunuyor. Cho, akupunktur görüntüleme çalismalarinin sinir bilimleri için yeni bir kapi açtigini söylüyor.

Sonuç itibariyle, akupunktur, reçetesi sadece su ve sekerden olusan bir plasebo durumundaki homeopatiden çok farkli bir tedavi yöntemi ve modern bilim bundan sonra açiklayamadigi herhangi bir olgu karsisinda hemen dudak bükme rahatliginda olamayacak. Akupunktur iste böyle bir tabuyu yikmasi itibariyle de önemli ve kendisiyle ilgilenilmeyi hakediyor.

Kaynaklar
1) Dold, C., (1998) Needles & nerves. Discover, September, vol. 19, nº 9.
2) Ronan, C.A (1983) The Cambridge İllustrated History of the World's Science. Newnes Books, Tiwckenham, Middlesex. (First edition), London.
3) Rossion, P. (1998) Les premières preuves scientifiques de l' acupuncture. Science & Vie, Mai, nº 968