ATATÜRK VE MU
Batik Uygarliklari yakindan inceledigimizde, dünya tarihine baska bir gözle bakmayi ögrenebiliriz.
Batik kita Mu'nun kesfedilmesiyle birlikte insanligin ve dünyamizin tarihine daha farkli bir gözle bakmak zorunda kaliyoruz. Geçmisimizin ya da dünyamiz üzerinde yasamis olan uygarliklarin, bilinenden çok daha eski oldugunu ve bu uygarliklarin; gelismislik düzeyi, kullandigi esyalar vs. gibi birtakim arkeolojik bulgulardan çok daha önemli 'ezoterik' bilgilere sahip oldugunu görebilmekteyiz. Bu sebeple, Mu Uygarliginin günümüzdeki tarih anlayisindan daha derin bir anlayisla ele alinmasi gerekmektedir.
Üzerinde yasadigimiz Anadolu topraklari birçok uygarligin besigi olmustur. Ayrica Anadolu'nun güneydogusundaki Mezopotamya bölgesinde kurulan Sümer, Babil, Asur gibi önemli uygarliklarla da sürekli bir etkilesim içinde bulunmustur. Ancak bilinen tarihin biraz daha derinlerine inip baktigimizda (özellikle Anadolu'da) bugüne kadar pek dikkate alinmamis Batik Uygarliklarla Anadolu arasindaki lanti oldukça dikkate degerdir.
Ezoterik bilgilerimize göre Dogu ve Bati uygarliklarinin iki ana kaynagi vardir. Bunlardan biri 'Atlantis' digeri de büyük Anavatan 'Mu Uygarligi'dir. Batik Mu Uygarligi konusunda elde mevcut belgeler o kadar birikmistir ki, bu belgelere dayanarak dünya beser tarihinin geçmisi yeniden yazilsa, kuskusuz pek çok sey degisecektir.
Bu büyük kitanin varligini kanitlayan belgelere genel olarak baktigimizda sunlara rastlariz: Hindistan, Çin, Burma, Tibet ve Kamboçya'da bulunan çesitli yazilar, kitaplar; Naakal tabletleri, kitabeler ve efsaneler; Yukatan ve Orta Amerika'da bulunan eski Maya yazitlari, tabletler, semboller ve efsaneler; Pasifik adalarinda özellikle Tahiti, Samoa, Tonga, Cook gibi adalarda bulunan arkeolojik kalintilar; Meksika ve Meksiko City yakinlarinda bulunan tas tabletler; Kuzey Amerika'da bulunan ilkel Amerikalilarin yazilari ve kitabeleri; eski Yunan filozoflarinin kitaplari. Bu belgelerden en önemlileri arkeologlarin da bilimsel belge olarak gördükleri pismis topraktan yapilmis tabletlerdir. Bu tabletlerdeki bilgilere göre; Mu Uygarligi, Pasifik Okyanusunda var olan on binlerce yil önce yesermis ve yaklasik 12.000 yil önce çesitli depremler ve volkan patlamalariyla birlikte sulara gömülmüs olan bir uygarliktir. Atlantis kitasiyla Mu kitasi hemen hemen ayni dönemde batmis olmasina ragmen Atlantis daha çok taninir. Oysa bugünkü bilimsel bulgularin isiginda, Mu kitasinin Atlantis'ten çok daha yasli bir kita oldugunu, üzerinde yüz binlerce yil pek çok kültürün olustugunu, bu kültürlerin Anakitadan Atlantis ve diger bölgelere yayildigini ve Dünya tarihinde en az Atlantis kültürü kadar önemli bir yeri oldugunu ögrenmis bulunmaktayiz. J. Churchward, Mu uygarliginin eldeki mevcut belgeler incelendiginde 50.000 yildan daha önce basladigini söylemektedir. Ve bu tarihi jeolojik arastirmalar da dogrulamaktadir.
MU konusuyla Atatürk de ilgilenmis, o dönemde birçok tarihçimizi bu konuda arastirmalar yapmak için görevlendirmis ve New York'tan getirttigi Churchward'in eserlerini bölümlere ayirtarak resmi ve özel kurumlarin 60 kadar çevirmenine kisa sürede tercüme ettirmisti. Atatürk bu çeviriler üzerinde önemle durup pek çok notlar alarak bu konudaki çalismalarini sürdürdü. Ayrica o dönemdeki tarihçilerimizden Tahsin Mayatepek'in Mu Uygarligi ile ilgili Meksika'da yapmis oldugu arastirmalarinin raporlarini da incelemis ve konudan çok etkilenmisti. Atatürk, özellikle insanin yaratilisi, Mu'nun insanligin anayurdu oldugu, ilk insanin orada yaratildigi, Mu'nun batis nedenleri, göçleri, kolonileri; Orta Asya, Uygurlar ve Anadolu ile ilgili kisimlarin altlarini çizerek okumus ve notlar almistir. Bu sekilde Atatürk Türklerin kökenini arastirmaya yönelik daha pek çok çalismalar yapmis, Türklerin Maya ve Inkalarla olan benzerliklerini bulmustur. Atatürk'ün o dönemde dilimize çevirttigi J. Churchward'in kitaplari bugün Anitkabir'de Atatürk'ün kitaplarinin bulundugu bölümdedir. (J. Churchward'in elli yillik arastirmalarini içeren MU uygarligi ile ilgili dizi kitaplar Ege Meta Yayinlari tarafindan Batik Kita Mu'nun Çocuklari, Kayip Kita Mu, Mu'nun Kutsal Sembolleri adlariyla yayinlanmistir.)
Yil 1930'dan 2 kisa zaman sonra 1932'de (Türk Tarih Kurumu'nun Atatürk tarafindan kurulmasi 1930) gelisen arastirmalar çerçevesinde; Ilkel Diller Uzmani, degerli bilim adami, emekli general Tahsin MAYATEPEK derinlesen fikri sohbetlerinin birinde ATATÜRK'e Maya dili ile Türk dili arasindaki benzesmelerden bahseder. (Türkçe de "tepe" sözcügünün karsiligi Maya dilinde "tepek"tir.) Mayatepek buna benzer kelime ve deyim benzerliklerinin 100'den fazla oldugundan söz eder. Bu fikri diyalogtan etkilenen ATATÜRK konuyu daha fazla arastirmasi için o yillarda Tahsin Mayatepek'i Meksika'ya elçi olarak tayin eder. Meksika daki arastirmalarinda Türk ve Maya dillerinin benzerlikleri konusunda çalismalar yaparken William Niven'le tanisan Tahsin bey, hem Niven'in tabletlerini inceleme firsatini elde eder, hem de Churhward'in 50 senedir üzerinde çalisip bitirdigi MU medeniyeti ile ilgili eserin varligini ögrenir. Bu gelismelerin düzenli olarak ATATÜRK'E aktarilmasi sonucu, Churcward kitabinin ilk nüshasi getirtilir ve yaklasik 40-50 kisilik bilim adamindan olusturulan grup tarafindan incelenir. ATATÜRK Türk dili ve sembolleri ile Niven'in buldugu Naacal tabletleri, Maya dili ve sembolleri ve Churcward kitaplari üzerinde yapilan çalismalara bizzat nezaret eder. Kendi kayitlarini tutar. 1960 li yillarin sonlarina kadar Türk Dil Kurumun da saklanan bu kitaplar daha sonra ANITKABIR arsivine devredilmistir. Bu gün orijinal baskilari ve Türkçe tercümeleri ATATÜRK'ÜN tuttugu notlarla birlikte ANITKABIR'de saklanmaktadir.
Keyifli ve Doygun zaman geçirmek isteyenlerin tek adresi... Unusual Life Game Forums
22 Mart 2011 Salı
Tıbbi Çigong: Sağaltım Yöntemi Olarak Çigong
"Işığı Toplama", C.G.Jung ve Richard Wilhelm'in yazdığı "Altın Çiçeğin Gizi" kitabındaki Taoist meditasyon uygulaması
Çigong, Çin'de 1989 yılından bu yana tıbbı tedavi yöntemi olarak resmi kabul görmüş ve çoğu üniversitenin de müfredatına alınmıştır. 1996 yılında ise Çin hükümeti tarafından Ulusal Sağlık Planı'nın bir parçası olarak ele alınmıştır.
Tıbbi Çigong'un şu üç alanda uygulanmaktadır: 1. Bedenin sağlık durumunu korumak için fiziksel terapi ve belirli rahatsızlıkların tedavisi 2. Stres yönetimi ve gevşeme teknikleri 3. Harici Çi Sağaltımı (Çin Terapötik Dokunuşu olarak da adlandırılır)
Kas-iskelet problemleri, iç organlara ilişkin problemler ve diğer rahatsızlıklara ilişkin geliştirilmiş belirli çigong egzersizleri vardır. Örneğin yirminci yüzyılda Şangay fizik terapistleri çigong ve savaş sanatları ustaları ile birlikte Batılı fizik terapi bilgisiyle geleneksel çigong formlarını bir araya getirerek boyun ve omuz problemleri, alt sırt, diz ve kalça, üst ve alt uzuvların eklem problemlerini, tenis dizi ve iç organ bozukluklarına yönelik sağaltıcı Liangong Shr Ba Fa (18 Arınma Metodu) adlı çigong formunu geliştirmişlerdir.
Çigong uygulayıcısı Diyafram nefesiyle stres ile mücadelede önemli bir rol oynayan gevşeme çalışmalarını sürdürür.
Batı ve Çin tıbbı alanlarında doktora yapmış olan ve Yan Xin Çigong okulunun kurucusu olan Dr. Yan Xin Çigong'un modern dünyada bir "hurafe" olarak görülüp gözardı edilmesinin önüne geçmek için çigong ile ilgili bilimsel çalışmaların yapılması gerektiğini öne sürmüştür. 1980'lerin ortalarında bu amaçla hem Yan Xin hem de diğer araştırmacılar Çin ve A.B.D'deki bazı araştırma kuruluşlarında Çigong ile ilgili sistematik araştırmalar yapmışlardır. Bu çalışmaların sonucunda 20'den fazla bilimsel tebliğ yayınlanmış bulunmaktadır.
Çigong kadim Çin tıbbının bir başka önemli ve modern tıp tarafından da kabul görülen bir başka uygulaması; akupunkturla da benzer ilkeler üzerine kuruludur. Tıpkı akupunktur gibi pek çok rahatsızlığa karşı alternatif bir tıp yöntemi olarak kullanılan Çigongun klinik deneylerde kronik kalp hastalıklığı, mide ya da oniki parmak bağırsağı ülseri, kronik sarılık, kronik hazımsızlık, gastroptoz, nevrasteni, verem, kronik bronşit, kronik bronşiyal astım, yaşlılığa özgü bel ağrısı, hamilelik toksemisi ve pelvik iltihaplanmada etkili olduğu gösterilmiş. Ayrıca miyop, uykusuzluk, soğuk algınlığı, hipertansiyon, artrit, adet düzensizlikleri, kronik gastrit gibi rahatsızlıklarda da kullanılabilmektedir.
Çigong uygulamaları sırasında en son gelişmelerden biri günümüzde gözlükle geçici, lazerli yöntemlerde kalıcı iyileşme sağlanılan miyop ve hipermetropi gibi göz kusurlarına karşı çigong kullanılmasıdır. Çinli ünlü çigong ustası Weizhao Wu'nun Hunyuan Gong stillerinden biri olan Göz Çigongu ilk kez onun tarafından 1980'lerin sonlarında gözlerinden kanama geçiren annesini iyileştirmek için geliştirilmiştir. Doktorların annesinin kör olacağını söylemesiyle birlikte Wu usta annesi için bir çigong programı tasarlamış ve sonunda bu rahatsızlığı ile birlikte gözlük kullanmaktan da kurtulmasıyla bu çigong çalışmasının adı duyulmaya başlanmıştır. Wu ustanın çigong tekniği üzerinde 100 kişilik tıbbi kurul 3 yıl çalışmış ve 4000'den fazla klinik dosya üzerinde yapılan araştırmada yüzde 90'ın üzerinde bir başarı sağlandığı tespit edilmiş ve sonuçlar ulusal düzeyde yayınlanmıştır. Halen Guangdong Bölgesindeki okullarda bu göz çigongu günlük olarak uygulanmaya devam etmektedir. Emekli olduktan sonra Kanada Toronto'ya yerleşen Wu usta burada açtığı çigong merkezinde göz çigongu eğitimi vermeye devam etmektedir.
Çigong, Çin'de 1989 yılından bu yana tıbbı tedavi yöntemi olarak resmi kabul görmüş ve çoğu üniversitenin de müfredatına alınmıştır. 1996 yılında ise Çin hükümeti tarafından Ulusal Sağlık Planı'nın bir parçası olarak ele alınmıştır.
Tıbbi Çigong'un şu üç alanda uygulanmaktadır: 1. Bedenin sağlık durumunu korumak için fiziksel terapi ve belirli rahatsızlıkların tedavisi 2. Stres yönetimi ve gevşeme teknikleri 3. Harici Çi Sağaltımı (Çin Terapötik Dokunuşu olarak da adlandırılır)
Kas-iskelet problemleri, iç organlara ilişkin problemler ve diğer rahatsızlıklara ilişkin geliştirilmiş belirli çigong egzersizleri vardır. Örneğin yirminci yüzyılda Şangay fizik terapistleri çigong ve savaş sanatları ustaları ile birlikte Batılı fizik terapi bilgisiyle geleneksel çigong formlarını bir araya getirerek boyun ve omuz problemleri, alt sırt, diz ve kalça, üst ve alt uzuvların eklem problemlerini, tenis dizi ve iç organ bozukluklarına yönelik sağaltıcı Liangong Shr Ba Fa (18 Arınma Metodu) adlı çigong formunu geliştirmişlerdir.
Çigong uygulayıcısı Diyafram nefesiyle stres ile mücadelede önemli bir rol oynayan gevşeme çalışmalarını sürdürür.
Batı ve Çin tıbbı alanlarında doktora yapmış olan ve Yan Xin Çigong okulunun kurucusu olan Dr. Yan Xin Çigong'un modern dünyada bir "hurafe" olarak görülüp gözardı edilmesinin önüne geçmek için çigong ile ilgili bilimsel çalışmaların yapılması gerektiğini öne sürmüştür. 1980'lerin ortalarında bu amaçla hem Yan Xin hem de diğer araştırmacılar Çin ve A.B.D'deki bazı araştırma kuruluşlarında Çigong ile ilgili sistematik araştırmalar yapmışlardır. Bu çalışmaların sonucunda 20'den fazla bilimsel tebliğ yayınlanmış bulunmaktadır.
Çigong kadim Çin tıbbının bir başka önemli ve modern tıp tarafından da kabul görülen bir başka uygulaması; akupunkturla da benzer ilkeler üzerine kuruludur. Tıpkı akupunktur gibi pek çok rahatsızlığa karşı alternatif bir tıp yöntemi olarak kullanılan Çigongun klinik deneylerde kronik kalp hastalıklığı, mide ya da oniki parmak bağırsağı ülseri, kronik sarılık, kronik hazımsızlık, gastroptoz, nevrasteni, verem, kronik bronşit, kronik bronşiyal astım, yaşlılığa özgü bel ağrısı, hamilelik toksemisi ve pelvik iltihaplanmada etkili olduğu gösterilmiş. Ayrıca miyop, uykusuzluk, soğuk algınlığı, hipertansiyon, artrit, adet düzensizlikleri, kronik gastrit gibi rahatsızlıklarda da kullanılabilmektedir.
Çigong uygulamaları sırasında en son gelişmelerden biri günümüzde gözlükle geçici, lazerli yöntemlerde kalıcı iyileşme sağlanılan miyop ve hipermetropi gibi göz kusurlarına karşı çigong kullanılmasıdır. Çinli ünlü çigong ustası Weizhao Wu'nun Hunyuan Gong stillerinden biri olan Göz Çigongu ilk kez onun tarafından 1980'lerin sonlarında gözlerinden kanama geçiren annesini iyileştirmek için geliştirilmiştir. Doktorların annesinin kör olacağını söylemesiyle birlikte Wu usta annesi için bir çigong programı tasarlamış ve sonunda bu rahatsızlığı ile birlikte gözlük kullanmaktan da kurtulmasıyla bu çigong çalışmasının adı duyulmaya başlanmıştır. Wu ustanın çigong tekniği üzerinde 100 kişilik tıbbi kurul 3 yıl çalışmış ve 4000'den fazla klinik dosya üzerinde yapılan araştırmada yüzde 90'ın üzerinde bir başarı sağlandığı tespit edilmiş ve sonuçlar ulusal düzeyde yayınlanmıştır. Halen Guangdong Bölgesindeki okullarda bu göz çigongu günlük olarak uygulanmaya devam etmektedir. Emekli olduktan sonra Kanada Toronto'ya yerleşen Wu usta burada açtığı çigong merkezinde göz çigongu eğitimi vermeye devam etmektedir.
Etiketler: alternatif tıp,sağlık,resim,sanat
Çigong,
olarak,
Sağaltım,
Tıbbi Çigong,
Yöntemi
Gizli Sırlar Öğretisi
Gizli Sırlar Öğretisi
“İnsan egosunun esiridir. Bu esaretten kurtulmadan özgürleşemez. Bunu gerçekleştirebilmek için fazlalıkların terkedilmesi gerekir.”
“Evrende her şey bildiğimiz ve bilemediğimiz belirli kurallar dahilinde gerçekleşmektedir. Bunlar bazen üstün sezgilerle bazen de bu bilgiyi bilen bir kişiden öğrenilebilir. Bu öğrenmiş olduğunuz bilgiyi, güvendiğiniz bir başkasına söylüyorsunuz. Böylece o kişi de, sizinle birlikte bazı sırları muhafaza eden kişi durumuna geçiyor. Bunu sizden sonra gelecek kuşaklara da nakletmek istiyorsunuz. İşte böylelikle gelenek oluşmaya başlıyor.
Aktarılan bu bilgiyle birlikte aslında bir enerjinin de aktarımı söz konusudur. Çünkü her bir bilginin kendine özgü bir tesir alanı yani enerjisi vardır. Örneğin Mevleviler’in sema sırasında bir ellerinin yukarıya açık olması buna karşılık diğer ellerinin yere dönük olması tesirin nakledilme mecburiyetini sembolize eder.”
“ Tüm dinler aynı gerçekleri farklı bir üslupla insanlara anlatmaktadırlar. Dinlerin içerdikleri bilgiler sembollerle aktarılmıştır. Bu semboller çözülmeden dinlerin mecazi dili çözülemez.”
“ Evrende işlemekte olan bazı yasalar vardır. Bu yasalar öğrenilirse insan yaşamını daha kolay tanzim edebilir. Örneğin her bir olayın bir sebebi ve bir sonucu vardır. Hiçbir şey evrende tesadüflerin sonucu değildir. Bu genel yasaya ‘Sebep-Sonuç Yasası’ denir. Evrende bu yasa gibi daha pek çok yasalar mevcuttur. Ve evren bu yasalarla ayakta durur.”
“ Asıl mesele kendi kendimize yalan söylemeyi durdurmaktır. Zaten bu başarılmadan diğerinin önünü almak mümkün değildir. Toplumsal bir kural olarak insanlara öğütlenen bu meselenin niçin önü bir türlü alınamıyor derseniz, cevabı son derece basittir. İnsanlar kendi kendilerine söz geçirememektedir. Çünkü duygu ve düşüncelerine hakim olamamaktadırlar. Burada da düşüncelerin kontrol altına alınamaması meselesi ile karşılaşırız. Düşüncelerin kendi kendilerine yalan söyleme durumunun önünü almak son derece zordur. Özel çalışmalar gerektirir. Yani düşüncelerinizde hiçbir negatif değerdeki enerjilere yer vermemek...”
“ Kayıp Uygarlıklar ve Kayıp Sırlar : ‘Bizim bilmediğimiz bazı sırlara eskilerin vakıf olduklarını kabul etmek zorundayız.’ Bu sözler 20.yy’ın önemli bilimadamı olan Einstein’a aittir. Evet...İster kabul edelim ister etmeyelim ancak tarihin geçmiş devirlerine doğru uzandıkça eskilerin bizim bilmediğimiz sırlara sahip olduklarını görüyoruz. Böylelikle Einstein’ın bu konuda da haklı çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kimdi bu eskiler? Bu eski insanlar Atatürk’ün de izlerine rastladığı Mu ve Atlantisli bilgelerdi. Mu ve Atlantisliler’in, maddi ve manevi alanda son derece ileri seviyede bilgilere sahip oldukları günümüze kadar gelen yazılı belgelerde kendini göstermektedir ...... Daha sonra okyanusun sularına gömülen bu uygarlıklar, batmadan önce kendi kültürlerini çevre kıtalara yaymışlardı. Orta Amerika’ya, Orta Asya’ya ve Afrika’nın Kuzey Bölgesi’ne yani Mısır’a yaptıkları yoğun göçlerle, ellerinde bulundurdukları sırları bu bölgede yaşayanlara da aktarmışlar ve onları, gerek bilim alanında gerekse din alanında eğitmişlerdi.”
“ Sembol gizleyerek açıklar, açıklayarak gizler. Bu sembolizmin ne olduğunu açıklayan en güzel sözlerden biridir.”
“İnsan egosunun esiridir. Bu esaretten kurtulmadan özgürleşemez. Bunu gerçekleştirebilmek için fazlalıkların terkedilmesi gerekir.”
“Evrende her şey bildiğimiz ve bilemediğimiz belirli kurallar dahilinde gerçekleşmektedir. Bunlar bazen üstün sezgilerle bazen de bu bilgiyi bilen bir kişiden öğrenilebilir. Bu öğrenmiş olduğunuz bilgiyi, güvendiğiniz bir başkasına söylüyorsunuz. Böylece o kişi de, sizinle birlikte bazı sırları muhafaza eden kişi durumuna geçiyor. Bunu sizden sonra gelecek kuşaklara da nakletmek istiyorsunuz. İşte böylelikle gelenek oluşmaya başlıyor.
Aktarılan bu bilgiyle birlikte aslında bir enerjinin de aktarımı söz konusudur. Çünkü her bir bilginin kendine özgü bir tesir alanı yani enerjisi vardır. Örneğin Mevleviler’in sema sırasında bir ellerinin yukarıya açık olması buna karşılık diğer ellerinin yere dönük olması tesirin nakledilme mecburiyetini sembolize eder.”
“ Tüm dinler aynı gerçekleri farklı bir üslupla insanlara anlatmaktadırlar. Dinlerin içerdikleri bilgiler sembollerle aktarılmıştır. Bu semboller çözülmeden dinlerin mecazi dili çözülemez.”
“ Evrende işlemekte olan bazı yasalar vardır. Bu yasalar öğrenilirse insan yaşamını daha kolay tanzim edebilir. Örneğin her bir olayın bir sebebi ve bir sonucu vardır. Hiçbir şey evrende tesadüflerin sonucu değildir. Bu genel yasaya ‘Sebep-Sonuç Yasası’ denir. Evrende bu yasa gibi daha pek çok yasalar mevcuttur. Ve evren bu yasalarla ayakta durur.”
“ Asıl mesele kendi kendimize yalan söylemeyi durdurmaktır. Zaten bu başarılmadan diğerinin önünü almak mümkün değildir. Toplumsal bir kural olarak insanlara öğütlenen bu meselenin niçin önü bir türlü alınamıyor derseniz, cevabı son derece basittir. İnsanlar kendi kendilerine söz geçirememektedir. Çünkü duygu ve düşüncelerine hakim olamamaktadırlar. Burada da düşüncelerin kontrol altına alınamaması meselesi ile karşılaşırız. Düşüncelerin kendi kendilerine yalan söyleme durumunun önünü almak son derece zordur. Özel çalışmalar gerektirir. Yani düşüncelerinizde hiçbir negatif değerdeki enerjilere yer vermemek...”
“ Kayıp Uygarlıklar ve Kayıp Sırlar : ‘Bizim bilmediğimiz bazı sırlara eskilerin vakıf olduklarını kabul etmek zorundayız.’ Bu sözler 20.yy’ın önemli bilimadamı olan Einstein’a aittir. Evet...İster kabul edelim ister etmeyelim ancak tarihin geçmiş devirlerine doğru uzandıkça eskilerin bizim bilmediğimiz sırlara sahip olduklarını görüyoruz. Böylelikle Einstein’ın bu konuda da haklı çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kimdi bu eskiler? Bu eski insanlar Atatürk’ün de izlerine rastladığı Mu ve Atlantisli bilgelerdi. Mu ve Atlantisliler’in, maddi ve manevi alanda son derece ileri seviyede bilgilere sahip oldukları günümüze kadar gelen yazılı belgelerde kendini göstermektedir ...... Daha sonra okyanusun sularına gömülen bu uygarlıklar, batmadan önce kendi kültürlerini çevre kıtalara yaymışlardı. Orta Amerika’ya, Orta Asya’ya ve Afrika’nın Kuzey Bölgesi’ne yani Mısır’a yaptıkları yoğun göçlerle, ellerinde bulundurdukları sırları bu bölgede yaşayanlara da aktarmışlar ve onları, gerek bilim alanında gerekse din alanında eğitmişlerdi.”
“ Sembol gizleyerek açıklar, açıklayarak gizler. Bu sembolizmin ne olduğunu açıklayan en güzel sözlerden biridir.”
Etiketler: alternatif tıp,sağlık,resim,sanat
gizli,
gizli sırlar,
öğretisi,
sırlar
İnsanlığın en Eski Öğretisi Maji, Maji Nedir?
Maji nedir?
İnsanlığın en eski öğretisi, hatta dinlerin ve inançların kökeni Majidir. Maji sanatı ve onun çocuğu olan büyü, her çağda varolan ve etkinliğini sürdüren bir olaydır. Anlatılara göre Maji ve büyü günümüzde de politikayı etkileyecek kadar yaygındır. Öyleyse, nedir bu Maji? Nasıl öğrenilir? Büyü gerçek midir? Ortada gezenler, gerçekten büyücü müdürler?
Kelime anlamında Maji´nin Türkçe karşılığı yoktur; en yakın yaklaşım sihir olarak belki düşünülebilir; büyü sözcüğü ise genelde Maji´nin karşılığı sanılır ama sadece sözlük karşılığıdır. Demek ki, Maji´ye Türkçe karşılık bulamıyoruz ama kavram olarak açıklayabilir ve anlamlandırabiliriz. Maji sözcüğü, Grekçe´dir; Magein; Megas büyük bilim anlamındadır veya en büyük veya ana bilim demektir. Maji Paleolitik çağlardan beri vardır, Fransa´da Aurigignac´da, Güney Afrika´da Buşmenler´de Majikal ayinlerin izleri bulunmuştur. Atlantis, Mu inançları dışında, bilinen tarihte Eski Mısır´da Maji çok geniş biçimde kullanılmıştır. Özellikle de Mısır Panteonu´daki tanrılara çok dikkat etmek gerekir; tümü belli majikal güçleri simgelemektedirler. Yine tüm Mezopotamya uygarlıklarında, Aztek, Maya ve İnkalar´da Majikal yaptırımlar çok geniş ve çeşitlidir. Majinin gücünden korkan ve insanın yeterince bilgilenmesini istemeyen Hristiyan Kilisesi, MS 364 Laodicea Konsülü´nde Maji´yi, matematiği ve Astroloji´yi yasaklamıştı. 525´de Oxia´da, 721´de Roma´da alınan kararlarla Maji Sanatı´nı bilmek ve kullanmak hakkı sadece belli bir rahip sınıfına verildi. Ama sonra, bu hak yanlış yola sapacak ve insanları yakan sapık bir inancın yani engizisyonun temeli olacaktır. Budizm´in tüm kolları majikal deneylerle doludur, Zen Budizm insanın sıradanlığını, kontr tepki olarak ele alır; Yoga her türünde Majikal terbiye enerji birikimini düzenler; Akapünktür bedendeki sağlıklı enerji akımını öğretir; şamanlar geçmişin en güçlü Majisyenleriydiler; Heraklit, Platon, Demosten, Pliny, Pisagor, Agrippina, Marcus Aurelius, Jül Sezar, Bruno, Paracelsus, Nostradamus, Lüther, Calvin, İ bni Sina, İ bni Rüşd, İbni Hud, Cübeyr, İbni Semah, Muhiddin Arabi, Mevlana Rumi, Hallac, Yunus Emre, Casanova, Don Juan, Meyer, Pascal ve daha sayısız isim Majisyen olarak tanımlanabilirler. Onların yaşamlarını okumak okuyucuya daha iyi bilgi verecektir.
Maji´nin temelinde sır var...
Majikal Gizem veya Güç, akıllı varlıklar arasında farklı boyutlarda, psiko-fizyolojik olarak bir ilişkinin sağlanması demektir, ilişkinin amacı karşılıklıdır. Maddenin açıklanamayan bir boyutunu varsayarak, normal sınırların dışında algılanması gereken bir yer olarak düşünün ama bu algı nasıl elde edilecektir? Bunun için operatif bir çalışma bilinci ve bilinçdışı uygulamalar gerekir. Fakat herşeyden önce Maji´nin temel sözcüğünü anlamamız ve öğrenmemiz gerekir; bunun adı ise "sır" dır, "sır" ön anlamda, bilginin, öğrenilenin kasıtlı olarak tahdit edilmesi, kısıtlanması ve de bir sistem ve özel bir ekip içinde olabildiğince saf ve doğal halinde korunmasıdır. Biraz daha iyi anlamaya çalışalım; saflık oluşumun ilk koşullarının aynen kalması demektir; yani bir bebek ruhunun ilk anı gibi veya suyun doğadaki saflığı gibi düşünülmelidir. Saflık çok önemlidir ve "sır"ın da giriş kapısıdır, Maji gezegenine buradan gidilebilir ama saflık veya tek bir amaca nötr olarak egemen olmak bu yolu açacaktır; işte büyük mistiklerin, ustaların ve büyücülerin geçtikleri yol budur. Saflık için, temel disiplin Maji öğretisine sadık kalmak ve asla manevi öğretilere bağlanmamaktır ama onların da tam olarak bilinmesi elzemdir.
Yaşamanın ve hissetmenin gerekliliği...
Dozu ne olursa olsun, Maji etkisi Kozmos´un partikül enerjisinin bir türü, bir frekansı, bir titreşimidir, Maji´de KAT adı verilen bilinç alanlarında bu enerjiyle buluşulduğu takdirde iş sadece kullanmaya kalır, bu da öğretinin sonucuyla mümkün olacaktır. Eğer diğer bilinçli şuurlarla söz konusu bilinç alanında imajinatif olarak buluşulursa çeşitli etkiler yapılabilir, buradan da büyü etkisi anlaşılabilir. Ama eğer inançlardan ve manevi temayüllerden etkilenilmişse, cennetler, cehennemler, araflar, spatyomlar (Ruhlar Alemi) imaj olarak oluşacak ve gerçekleşecektir. Öyleyse, Maji Gücü´nün düzeyini yani bilinç alanındaki varlığını tam olarak tanıyabilir ve hissedebilirsek, diğer bilinçli şuur veya varlıkları o alanın içinde sınıflandırmamız mümkün olabilir; bu tanımlama dünyasal değerlendirmeden çok farklıdır. İşte burada, hangi yoldan giderseniz gidin, eğer objektif kalabildiyseniz ana temayı buldunuz demektir. Maji enerjisini algılamanın ötesinde, yönlendirme aşamasına ulaştığınızda Majikal etkiyi madde dünyasında psikolojik veya fizyolojik olarak kullanabilirsiniz. Bunu yapmak için çok çalışma yani antreman gerekir; KAT´ın yani imajine edilen bilinç alanının çok sık ziyaret edilmesi önemlidir asla birkaç deney veya kitap okumayla, kulakdan dolma bilgilerle bir sonuca ulaşılamaz aksine daha aptalcası zanlar başlar; kişi birşeyler yaptığını yani enerjiyi kullandığını sanır ve eninde sonunda saçmalar. Majikal yalan çok çabuk ortaya çıkar ve bazen de gerçek Majisyenler tarafından cezalandırılır. Özetle büyük güç ve deneylere sıradan laflarla ulaşılamaz, gezip görmeden, bizzat yaşamadan, hissetmeden Güney Kutbu anlaşılamaz ve tanımlanamaz. Bilinç kendi realitesi oranında yaşayarak öğrenmelidir; ama önce yetenek ve çalışma olmalıdır.
Majinin dramatik kişilikleri...
Biraz daha zorlayalım ve ilerlemeye çalışalım; geçmişin büyük Maji Ustaları, Maji Gücü´nü tanımlamak için simgesel dramatik kişilendirmeler yapmışlardır. Hatta bunun için, geçmişteki dünyadışı ilişkilerin izleri, uzak bilinmeyen geçmişin efsanevi kişiliklerini kullanan Maji Ustaları vardır. Türev ve etki yönlerinden tanrılar, tanrıçalar, azizler, mitolojik kahramanlar, şeytani ve ruhsal kişilikler gerçekte Maji alanında gücün çeşitli etkilerini simgelerler. Sümer Tanrısı Pazuzu´nun negatif etkiyi, Artemis´in doğanın enerjisini, Afrodit´in aşk etkisini, Ra´nın güneş enerjisini simgelemeleri birer örnektir; Maji Gücü´nü şekillendirmek, yoğurmak Majisyenin kişiliğine, temayülüne, amacına bağlıdır ama eğer Majisyen nötr olma düzeyine erişmişse etki çok daha fazla olacaktır. Dramatik enerji kişilendirmelerinin yani simgelerin doğaları, etkileri sınırlıdır; mitolojik bir tanrının veya tanrıçanın çaresiz kalması gibi veya bir azizin... Ve bu güç kişilikleri yani güç türleri birbirlerini olabildiğince etkilememeye çalışırlar ama çok gelişmiş ve usta bir yönetici güç, tümünü kontrol edebilme ve karıştırma düzeyinde olabilir. Örneğin, Zeus, Zülkarneyn, Rama, Tao veya Hızır simgeleri veya adı bilinmeyen büyük maji ustaları gibi...
Ruhsal değerin aynası...
Peki, Maji Gücü ile ilişki kurmak için gereken sistem nedir, nasıl elde edilir? Bunun için özel bir dil gerekir; bunu bir bilgisayar diline benzetebiliriz yani bir yazılım dili olmalıdır. Maji´de bu dile Simgeler Dili denir ama bu dil farklıdır; alfabemizi, trafik işaretlerini, sayılarımızı düşünün veya para sistemimizi; bunlar dünyasal bilincimizin tanımlama değerleridir; bize çevreyi tanımamız ve algılamamız için yol gösterirler. Majikal dil öğreniminin temelinde istisnasız tüm mistik öğreti bilgilerinin algılanması, kavranması ve takılmadan geçilmesi olmalıdır. Merak, öğrenme ve uygalama çıkardan ve iktidardan önce gelmelidir, arzulara Güç sayesinde zaten ulaşılacaktır. Maji´nin dili önce düşüncede öğrenilecektir ya da Krisnhamurti´nin dediği gibi akıl düzeyinde anlaşılamaz, yolun başlangıcı ise imajinasyon ve konsantrasyon deneyleridir ve tabii gerçek bir ustanın öğretisiyle yola çıkılmalıdır ama sonra kendi kanatlarınızla uçmak kaydıyla... Majikal etkinin çapı ve alanı, kişinin ruhsal değerini gösterir; her ulaşılan bilinç alanı ve kazanılan değer, KAT alanlarında kullanacağınız seyahat çekleri gibidir, her kazanılan güc düzeyi kişinin evrensel düzeyidir ama yerinde ve gerektiği dozda kullanılmalıdır. Nasıl mı? Maji, adına ritüel denen bir özel seremoniye yani olaya dayanır; ritüel determinizmaya yani neden/sonuç ilişkisine bağımlıdır; işte Maji´nin çıkış ve uygulama noktası tam buradadır. O zaman sistemi gözden geçirebiliriz;
1. Önce Semboller Dili öğrenilir ve kullanılır;
2. Ritüelin kendisi ve nedeni bilinir;
3. Gereken Majikal Güç sağlanır ve tanışılır;
4. Öğretiler aracılığı ile Kozmolojik sistem algısı geliştirilir;
5. Bilinç sürekli koşullandırılır;
6. Duyular sürekli geliştirilip, hissediş arttırılır;
7. Amacın pozitif veya negatif olduğu kavranır;
8. Arada bir farkın bulunmadığı düzeyi amaçlanır;
Maji´de hazıra konulmaz...
Bu dizi ilk bakışta. birşey ifade etmez gibidir; hala ne yapılacağı belirsizdir; ortada sadece bir mühendisin anlayabildiği karmaşık bir makine vardır; mühendis olmayan birinin, karşısına ise anlaşılmaz bir sistem çıkar. Temel merak, gücün nasıl sağlanacağıdır aslında bu metod veya yöntem, dinsel dualardan, Ruhçular´ın spiritüel çalışmalarından, ruhsal şifa deneylerinden, sanat olaylarındaki ilhamdan veya yaratıcı çalışmalardan, büyü uygulamalarından, meditasyon veya benzeri bilinç eğitim öğretilerinden farklı değildir; zaten bunlar kısıtlı bilinç alanları oluşturmak için yapılan uygulamalardan başka birşey değildirler. Bir lamanın, hoca efendinin, rahibin, dua, meditasyon veya zikr yoluyla yaptığı şey sistematik olarak kısıtlı bir majikal ritüeldir; yani Majikal Güç´le buluşma çabasıdır; lama, guru, rahip veya hoca bunu bir oranda başarır veya başaramaz ama genelde saflık düzeyine ulaşamamış olduğundan başardığını sanır; çevresinde bulunan hazırcı tembeller ise, onun herşeyine inanmaya hazır olduklarından bilinçüstü imajinasyonlara değil, madde dünyasında inandıkları ve nazır bekledikleri hayallere kapılarak zanlara düşerler; gerçek Maji´de hazırcılık yoktur; öğreten de, öğrenen de uygulayıcıdır...
Maji ve İslamiyet
Herkesin yapabileceği dua yöntemi, ki bunun dili önemlidir ama çelişkili görünen iki tarz vardır; ya duanın orjinal dili kullanılmalıdır yani temel ses titreşimleri sağlanmalıdır ama bu imkansız denecek kadar zordur çünkü duaların orjinal sesleri kulaktan öğrenilemez ancak temel öğretmenden öğrenilebilinir. Ya da, düşünce yoluyla dua edilebilir, bu da imajinasyondur. Bu farklı iki yöntem aynı noktada buluşabilir ama kolay olmaz. Duanın majikal anlamı, Majikal Güç´ün Tanrısal simgeyle elde edilebilmesidir; dünyasal amaçlarla oluşan istek, kazanılacak güçle daha gerçekçi olabilecektir; eğer günahtan söz edersek, ruhsal huzur ve doğru bir vicdani hesaplaşmadan doğacak olan affedilme yakarısı, Majikal Güç´le Tanrısal simge altında buluşabildiğinde, bilince nüfuz edecek ve rahatlatacaktır. İlk bakışta, klasik inançlarla çelişen bir durum ortaya çıkar gibidir ama bu böyle değildir; din genel olarak sosyolojik düzeyde kabul edilmiş en yüksek inançtır; Örneğin İslamiyet, matematiksel olarak ruhsal ilişkilere karşı tavır alır gibi görünür; eş düzeyde büyüyü de yasaklar ama öte yanda İslamiyet´in temelinde ve kalıcılığında Majikal Güç ana fikirdir. İslamiyet´de inanca destek olan, itikadi güçlendirecek tüm unsurlar majikaldir. Bunlar din bilgeleri ve otoriteleri tarafından perde ardında reddedilmez aksine savunulur ama perde ardında sıradan halka yer yoktur; majikal alan dinsel otorite için özerktir ve genelleştirilmemelidir. Aslında tüm dinler gibi, İslamiyet´de doğaüstü güçleri kabul eder zaten dinin ana fikri Ruhlar Alemi´nin yani bir KAT´ın dinsel olarak savunulması ve tanımlanmasıdır. İslam´ın büyüye ve büyücülere yani Majisyenliğin bir türüne karşı çıkması ortaya çıktığı dönemin politik ve sosyal gereğidir; bir peygamberi yıpratabilecek tek otorite o dönemde egemen olan, Arap Yarımadası´ndaki büyücüler ve kahinlerdiler.
Majisyen peygamberler...
Hz Musa´nın firavunun büyücülerine karşı büyü yapması (Kuran/Ta-Ha Suresi) iyi bir örnektir yani bir Majikal Güç kullanmıştır, aynı surenin 61. Ayeti´nde "Tahyil" sözcüğü ile, hipnotik etki vurgulanır. Bakara Suresi´de ise (102.Ayet), Maji ile ilgili ciddi bir uyarı görülür; "İnsanlar canlarına karşılık elde ettikleri bu bilginin ne kötü birşey olduğunu bir bilselerdi..." Bu ciddi bir uyarıdır ve aynı zamanda da Maji´nin anayasa maddelerinden birini ima etmektedir; gücü kullanmanın bir faturası vardır ama nasıl? Buna daha sonra geleceğiz; Hz. Süleyman Kutsal Kitap tanımıyla tam bir Majisyendir, ruhları, cinleri tüm Maji enerji alanlarını kullanır ama dinsiz olarak tanımlanmaz; Gazali için tüm Maji güçleri kesindir, bunları vurgular ama dilimize çevrilen kitaplarında ilgili bölümlerin çıkartıldıkları görülür; işte bu Maji´nin altın yasasıdır, herkese herşey verilemez; Nostradamus bunu; "İncilerinizi domuzlara atmayın..." diye tanımlar. Doğrudur çünkü geçmişteki ve günümüzdeki şarlatan büyücü, falcı, şifacı, hipnozcu bozmalarının tümü bu tarifin içinde yer alırlar. İslami Maji tanımlaması için Gazali bir çalışmasında "Bir şeyi istediğin zaman, onu zihninde tasavvur et, o gerçekleşecektir..." der. Bu yaklaşım Maji´nin yukarda anlatılan yasalarından biridir ´Gazali / Mafatih".
Endülüs İslam Gizemciliği;
Katı bir müslüman olan İbni Haldun, velilik düzeyinde doğaüstü güçlerin kullanılabildiğini belirtirken; İbni Sina´nın Magrip´te bir mağarada, uzun yıllar majikal çalışmalar yaptığı anlatılır. Majikal düşüncenin en önemli İslami ismi olan Muhiddin Arabi ise, "Fütühatı Mekkiye" adlı eserinde açık açık KAT´ları yani bilinç alanları anlatır. Hatta Miraç´ı bu tarzda tanımlar. Endülüs İslam Gizemciliği, majikal kültürün ve hatta mimarinin mükemmel göstergesidir ve kurallara uygun olarak uygulanmıştır; bir tür masonik içerik taşıyan "İhvanı Sefa" örgütü gizli bir maji grubudur. Ama elbette ki, "İhvanı Sefa"nın günümüz masonlarıyla hiçbir ilgisi yoktur hatta çok farklı ve çok üst düzeyde olduğu görülür. Kısacası örnek din olarak kullanılan İ slamiyet, Maji Sanatı´nı kurallara uygun olarak ehil ellere bırakılmasını uygun görmüş, avama yani kitlelere yasaklamıştır. Bu yaklaşım, aynı zamanda da kitlelerin şarlatanlar tarafından istismar edilmesini engellemek içindir çünkü Majikal Bilgi ancak yüksek bilinç alanlarında yararlı ve etkindir.
İnsanın üstünlüğü ama nasıl?
Bir başka platforma geçelim; Wilhelm Reich´a; Reich;"Herşeyin başı olan enerji, evrenin dört bir yanına yayılmıştır; herşeyin içine sızar, her türlü devinen enerjinin kökenidir; canlı varlıktaki yaşam enerjisi, evrende galaksilerin kökenidir." diyor. Reich, evrensel enerjinin ya da kendi tanımıyla Evrensel Yaşam Enerjisi´nin farkındaydı ve en büyük üzüntüsü insanların kişilik adlı zırhı takmaları nedeniyle bu enerjiyi alamamaları ve kullanamamalarıydı. Yani Reich, psikozlu kişiliklerin, inançlar, tabular ve şartlanmalar yüzünden saf enerjiye ulaşamadıkları görüşündeydi yani Güç´e, Maji Gücü´ne... Bir diğer usta; Freud daha cüretliydi; yaşam enerjisinin bilinçli olmasını istiyor ve koşullarını ortaya koyuyordu. Ona göre, beklentilerini öte dünya saplantılarından kurtarıp, tüm evrensel enerjilerini dünyadaki yaşamlarına yönlendiren insanlar yaşamı kolaşlaştıracak ve o zaman baskıcı olmayan, psikozsuz bir uygarlığa ulaşılacaktır. O andan sonra ise, cennet serçelere ve meleklere bırakılabilir çünkü Freud´a göre, insan evrensel anlamda cennete sığmayacak kadar yüksektir. Freud bu noktada düşündürür zira Maji´nin diğer bir temel yasası olan insanın evrensel üstünlüğüne değinmektedir. Reich ve Freud´un üstün insan tanımlarını asla Nietsche, Wagner veya Rauschning´in "üstün ırk" ayrımıyla karıştırmamak gerekir. Anlatılmak istenen, insanın genel olarak canlılar evrenindeki üstünlüğüdür ve şu anda akla Mevlana gelir;
Sanatsal Maji;
İslamiyet´e çok ayrı bir yorum getiren ve hümanizmayı ilke edinen Mevlana Rumi temelde Majikal felsefeyi peçeleyerek sık sık öğretisinde kullanır. Yedi gökten başka, KAT´ların bulunduğunu, KAT´ların nurla yani enerjiyle dolu olduğunu anlatırken, reenkarnasyonun beden değiştirme yerine bilinçlenme aşamaları veya düzeyleri olduğunu ima eder. Mevlana hakkında yazılan "Fihi Mafih"de "Sen değerinle ve düşüncenle iki aleme bedelsin ama ne yapayım ki, kendi değerini bilmiyorsun." dediği anlatılır; burada yine insanın önem ve üstünlüğü maji çizgisinde vurgulanır. Mevlana´nın bu yaklaşımı, tutucu din çevreleri tarafından sevilmez, onun manevi demokrasi anlayışı, inanç hiyerarşisinde yer kapmak isteyenleri rahatsız eder çünkü insan kişilik ve bilinçsizlik zırhı nedeniyle, bilgi yorumlarından ve tartışmalarından kaçınmaktadır. Salt bu yetersizlik Politik-Maji´yi doğurmuştur, kitleler anlamadan, tartışamadan neyin nesi olduğunu bilmedikleri birinin ardından koşturarak, yaşamlarını emanet ederler. Madde dünyasında bilinçsizlik düzeyinin en iyi örneği politikadır ve ne yazık ki, politika alanında Majikal Güc´ü bilerek kullananlar vardır. Görüldüğü gibi, Maji´nin ve Majikal bilginin neden gizlilik gerektirdiğinin cevabı buradadır. KAT´lara ulaşan ve amaç edinen bilinç düzeyinde kişi yaşam ve ölümün sırlarına ulaşmış, ikilemlerin yani sevginin, sevgisizliğin veya iyiyle kötünün tekliğini idrak edebildiyse, yanısıra da dogmalardan kopabiliyorsa Majisyen olma yolundadır, gizliliği kullanması ve fiziksel uğraşlara girmemesi, Maji Gücü ile bilinç alanında çok etkili olabileceğini bilmesinden kaynaklanır. Yeterince gelişmiş ve bilgilenmişse, elindeki gücün önemini bilir ve gücü nerede, nasıl kullanabileceğinin arayışı ve metodolojisi içindedir. Bir bilim kurgu sinema dizisi olan "Star Wars"da bu öğreti inanılmaz bir bilinç ve başarıyla işlenrmiştir. Güç asla, bireysel arzular düzeyinde ve show olarak kullanılmaz. Bu tarz, bir ustanın işi değildir, Majikal Güç transformasyonu olan büyü öz anlamda budur ve bir kez daha belirtmek gerekir ki, gerçek bir usta bunu sıradan işlerde ve özellikle de hayatını kazanmak için kullanmaz. Çünkü zaten edindiği öğreti, yaşamın sırrını ona göstermektedir. Bunun belirgin örneği sanatta görülür; Dali majikal yöntemlerle KAT´ları resmetmiştir, Picasso ise anti-madde alanından bakarak dünyamızın çarpıklığını ve sağlıksızlığını majikal kara mizahla ifade eder. Van Gogh ise, şizofrenik bilinç sıçramalarında gücü algılamış, tuala tam olarak aktaramamanın şokunu yaşamıştır.William Blake, Yeats veya Beethoven diğer örneklerdir ve daha binlercesi...
Bilimsel Maji´nin anlamı...
Usta düzeyindeki bir Majisyen, birkaç müridle beraber dönemsel olarak görülebilir; bunun gereklilikleri vardır; güç alanının büyütülmesi için olabilir veya Majisyen insanlığa birşey anlatmayı ilke edinmiştir hatta kendini feda edebilir; Batı engizisyonunun yaktığı Bruno ile Orta Doğu engizisyonunun derisini yüzdüğü Hallac iyi birer örnektirler. Majisyen, kendi öğretisini veya bilgisini istediği tarzda ve yukardaki amaçlar doğrultusunda dağıtabilir; Hz. Ali´nin "Halka anlayabilecekleri şeyleri haber veriniz, anlamayacaklarını bırakınız, isterlerse onlar arasınlar..." Majinin öz felsefesi budur; Peki acaba, bilimsel platoda Maji´yi nereye koyacağız? Bilimsel Maji olabilir mi? Ya da bilimin ilgilendiği enerji tanımı nerede Majikal enerjiyle keşisir. Pozitif bilim, gördüğü, ölçtüğü, deneysel olarak tekrarlayabildiği olayları ele alır, bilim için evren nitelik ve niceliklerden oluşan bir değişimler bütünüdür, ilke olarak deneylenemeyen gizemli güçlerin üzerinde durulmaz. Oysa, bilimin yarısı imajinasyondan yahut varsayımlardan yola çıkarak, gerçeğin yolunu bulmaya çalışır ve oluşur, teknolojik evrim ve gelişim bilimin vizyonunun ister istemez zaman zaman sınırlar. Bu da maddesel gerekliliktir.
Etiketler: alternatif tıp,sağlık,resim,sanat
en eski,
insanlığın,
maji,
maji nedir,
öğretisi
Tütsü Kültürü - Tütsünün Kültür Tarihi
Güzel bir koku duymak herkesi memnun eder, temizliğin en önemli unsurlarından biri de güzel kokmaktır. Güzel kokan bir eve her zaman gitmek istersiniz, güzel kokan insanların yanında bulunmak hoşunuza gider. Tütsüyü evimizde güzel bir hava yaratmak ve sigara kokusu gibi kokuları örtmek için kullanıyoruz. Çoğumuzun uzak doğudan geldiğini düşündüğümüz bu güzel kokulu çubukların tarihi aslında çok eskilere uzanıyor ve neredeyse tüm kültürlerin tarihlerinde mevcut. Yani insanlığın başlangıcı, güzel koku peşine düşme serüveninin de başlangıcı sayılabilir *.Hatta İncil ve Gılgamış Destanı’nda bile tütsünün adı geçiyor. Arabistan’dan Mısır’a gelen esanslarla ilk tütsülerin Mısırlılar tarafından yapılmış olabileceği tahmin ediliyor. Firavunlar da dini törenlerinde güzel bir koku yaymak için olduğu kadar kötü ruhları uzaklaştırmak için tütsüleri kullanıyorlardı. Ayrıca tedavi amaçlı da kullanıldığı biliniyor.
Babilliler ve İsrailliler de M.Ö. 5. Yüzyılda tütsüyü kötü ruhları uzaklaştırmak amacıyla kullanıyorlardı. Buradan Yunanistan, Roma ve Hindistan’a yayılan tütsü hala Hindular ve Budistler tarafından dini törenlerde ve festivallerde kullanılmaya devam ediyor*.
Japonların da Koh-Do dediği ve ruhani aydınlanmada büyük bir yer ayırdıkları tütsü, ABD’de ve tüm dünyada tanınmaya başlandıktan sonra bir popüler kültür öğesi haline geldi. İnsanlar tütsünün yaydığı rahatlatıcı koku dışında ruha da hitap ettiğini, huzur duygusu uyandırdığını düşünüyorlar. Bu yönden tütsü ilk kullanıldığı zamanlardaki ruhani özelliğini koruyor. Bir yandan da modern hayatın bir parçası olmuş durumda, yani artık ritüellerde değil de, işyerlerinde, evlerde, misafir ağırlarken vb. amaçlarla kullanılıyor. Hatta hiç yakmayıp evinin muhtelif yerlerine yerleştirenler de var. En popüler-beğenilen tütsü türleri (yani şu an ilk aklıma gelenler) sandal ağacı, hinditan cevizi, vanilya, paçuli, amber, yasemin, lavanta ve yılang yılang. Hepsinin kendine ait bir anlamı olduğuna inanılıyor*.
Kimisi tütsüleri çok seviyor, kimi de hiç haz etmiyor. Eski dinlerde tütsülerin kötü ruhlarına kovduğunda inanılırken, günümüzde tütsü yakmanın eve cin getireceğine inananlar da mevcut. Tabii ki çoğu konuda olduğu gibi bir şeyin nasıl olduğuna inanırsanız o, inandığınız şeydir. İsterseniz sıradan bir çubuk, güzel bir koku, isterseniz bir meditasyon aracı, şans getiren, şeytan kovucu, ya da tam tersi bir şeytanlık aracı.
Babilliler ve İsrailliler de M.Ö. 5. Yüzyılda tütsüyü kötü ruhları uzaklaştırmak amacıyla kullanıyorlardı. Buradan Yunanistan, Roma ve Hindistan’a yayılan tütsü hala Hindular ve Budistler tarafından dini törenlerde ve festivallerde kullanılmaya devam ediyor*.
Japonların da Koh-Do dediği ve ruhani aydınlanmada büyük bir yer ayırdıkları tütsü, ABD’de ve tüm dünyada tanınmaya başlandıktan sonra bir popüler kültür öğesi haline geldi. İnsanlar tütsünün yaydığı rahatlatıcı koku dışında ruha da hitap ettiğini, huzur duygusu uyandırdığını düşünüyorlar. Bu yönden tütsü ilk kullanıldığı zamanlardaki ruhani özelliğini koruyor. Bir yandan da modern hayatın bir parçası olmuş durumda, yani artık ritüellerde değil de, işyerlerinde, evlerde, misafir ağırlarken vb. amaçlarla kullanılıyor. Hatta hiç yakmayıp evinin muhtelif yerlerine yerleştirenler de var. En popüler-beğenilen tütsü türleri (yani şu an ilk aklıma gelenler) sandal ağacı, hinditan cevizi, vanilya, paçuli, amber, yasemin, lavanta ve yılang yılang. Hepsinin kendine ait bir anlamı olduğuna inanılıyor*.
Kimisi tütsüleri çok seviyor, kimi de hiç haz etmiyor. Eski dinlerde tütsülerin kötü ruhlarına kovduğunda inanılırken, günümüzde tütsü yakmanın eve cin getireceğine inananlar da mevcut. Tabii ki çoğu konuda olduğu gibi bir şeyin nasıl olduğuna inanırsanız o, inandığınız şeydir. İsterseniz sıradan bir çubuk, güzel bir koku, isterseniz bir meditasyon aracı, şans getiren, şeytan kovucu, ya da tam tersi bir şeytanlık aracı.
Etiketler: alternatif tıp,sağlık,resim,sanat
kültür,
tarihi,
Tütsü Kültürü,
Tütsünün
Bir Şifa Yöntemi - Inkaların Şamanizmi
Bu yazida size, Dr. Alberto Villoldo'nun gun isigina cikardigi Peru Inka uygarligindan gunumuze kadar gelebilen bir sifa yonteminden bahsedecegim. Saman inanciyla ilgilenenlerin ilgisini cekecektir.
Pat Kemsley bana Peru Inkalardan kalma samanik sifa yontemini denemeyi onerdiginde resmen firsatin ustune atladim. Cunku yillardir gizemli Peru ve kaybolmus Inka uygarligi hakkinda okuduklarimdan ve gorduklerimden buyulenmistim.
Pat, UK'de bu alanda egitilmis az sayida insandan biri. O da egitimini Alberto Villoldo'dan almis. Dr. Alberto Villoldo son 30 yilini Peru'nun daglik ve ormanlik alanlarinda yasayan Qu'ero Kizilderili kabilesi mensubu kadin ve erkek sifacilariyla gecirmis bir antrolopolog. Qu'ero kabileleri, nesiller once Guney Amerikadaki Ispanyol istilasindan kacmak icin daglara kacmis ve burada barinaklarda yasamaya baslamis, 50 yil kadar once de daglardan tekrar ovalik ve duzluk alanlara inmis. Amaclari kendilerine atalari olan Inka uygarligindan kalan sifa yontemini karmasa icindeki modern dunyanin hizmetine sunmakmis.
Villolda uzuuun yillar Qu'ero samanlari ile kullanilan samanik yontemin temel yapi taslarini belirlemek ve bunu gunumuz bati toplumunun kullanimina sunmak uzere calismalar yapmis. Bu sifa yontemi, insanin fiziksel bedeni disinda o fiziki bedeni cevreleyen bir de isik bedeni (aura gibi) oldugu fikrine dayaniyor. Ve iste bu isik beden o insani diger insanlarla, hayvanlarla, bitkilerle ve dunyayla layan bir ag gorevi goruyor. Yani aslinda dunyadaki her canli birbirine ve dunyaya o isik beden vasitasiyla li. O isik beden, aynen dogu kulturundeki cakralar gibi belli noktalar uzerinden fiziki bedeni ve sinir sistemini besliyor.
Bu isik beden, kisinin fiziksel ve duygusal/ruhsal sagligini belirleyen ve kisinin gelecegini etkileyen bir takim desenler tasiyor. Soz konusu sifa yontemi, temelde kisinin isik bedeni uzerindeki negatif-olumsuz kayitlari silme ve merkezi enerji seviyesinde bir iyilesmeyi sagliyor. Dr. Villoldo'ya gore bu tur bir yontemle alinmis tek bir seans yillar boyu psikoterapi almayla ayni etkiyi yapiyormus cunku psikoterapi yontemleri daha rahatsizligin semptomlarina odaklanirken bu yontem sorunun kaynagina gidip tedavi ediyor. O isik bedeni ve uzerinde yer alan deformasyona ugremis desenleri ne sekilde goruyorlar bilmiyorum, saniyorum o uzuun yillarda Dr. Villoldo'nun ogrendigi seylerden biri de o ucuncu gozu acmak ve bu goruyu saglamak.
Pat'le yaptigimiz seans da bu acidan cok guclu ve diger samanik yontemlerden oldukca farkliydi. Pat basta beni seans sonrasinda yasayacagim fiziksel, duygusal ve ruhsal degisiklikler icin uyardigi icin hazirlikliydim. Verilen sifa boyunca sanki zaman olmayan bir evrende boslukta saliniyor gibi hissettim. Tipki hipnoz olundugunda yada meditasyon yaparken hissedilen duygu gibi. Seans sonunda ayaga kalktigimda ise muthis bir tukenmislik hissettim, zorlukla ayakta duruyor gibiydim ve o yorgunlukla hemen eve gidip uyudugumu hatirliyorum. Daha sonraki gunler, Pat'in verdigi odevleri de yaptiktan sonra, ic dunyamda sasirtici bir netlik hissetmeye ve normalde alinmasi ve uygulanmasi aylarimi alacak hayatimi degistirecek kararlari buyuk bir netlik ve guven icinde almaya basladim. Pat'in dedigine gore bu yontemin tam anlami ile etkilerini gostermesi 1 yili aliyormus ama suan bile enteresan bir sekilde hayatima getirdigi aydinlanma etkilerini hissedebiliyorum. Kisaca boyle..
Etiketler: alternatif tıp,sağlık,resim,sanat
ınkaların,
şamanizmi,
şifa yöntemi
Kiropratik Nedir?
KİROPRATİK
Omurga ve sinir sisteminin (ilâçsız ve ameliyatsız) sağlığının korunması için tümüyle ellerle yapılan bir tedavi şeklidir.
Kiropraktik, gerçekte oldukça eski bir uygulamadır. Eski Mısır yazıtlarında kiropraktik tekniklerinin açıklamalarına rastlanmaktadır. Eski Hint, Çin, Babil ve Asur medeniyetlerinde de elle tedaviler uygulanmıştır. Teknik daha sonra unutulmuş ve ortadan kaybolmuştur.
Günümüzde ortaya çıkışı ise, Kanadalı Dr. Daniel David Palmer'in çalışmalarıyla olmuştur. İlk başarısını, kapıcısı Harvey Lilliard'ın sağırlığını boyun omurgasını elle düzelterek elde etmiş, bu ve bunu izleyen başarılarla cesaretlenen Palmer, bu tür tedavilerin anatomik ve fizyolojik temellerini daha derinlemesine inceleyerek bunlardan, kısa zamanda kiropraktik dediğimiz bir felsefe ve tedavi şekli ortaya çıkarmıştır. Palmer'den sonra kiropraktik hızla yayılmıştır. Bugün ABD, Kanada, Almanya, Fransa, Avusturalya, Yeni Zelanda, Danimarka, İsveç ve Norveç'de uygulanmaktadır. Kiropraktik dünyada en yaygın olarak tanınan ve yasallaştırılan bir alternatif tıp metodudur.
Nedir?
Kiropraktik, vücudun fonksiyonlarını yeniden dengelemek üzere elle eklemlerin düzeltildiği bir uygulamadır. En sık olarak düzeltilenler omurga eklemleridir. Kiropraktistler de modern hayatın, hepimizin karşı karşıya kaldığı travmalar, kazalar, duruş dengesizlikleri, zihni ve fiziki streslerin kas ve eklemlerde yaptığı anormalliklerle uğraşmaktadır.
Kiropraktik uzmanı hastayı sağlığına kavuşturmak için diyet, egzersiz ve dinlenmeyle ilgili öğütlerle beraber eklemleri de el ile düzeltmektedir. Bazen duruş eğitimi, masaj ve yoga'dan da yararlanır.
Nasıl Uygulanır?Önce hastanın şikayetlerini dinleyen kiroprakti uzmanı, onu fiziksel olarak muayeneden geçirirken, özellikle sinir sistemi ve omurgaya, duruş ve kas dengesizliklerine ve hassas olan bölgelere önem vererek bakar. Muhtemelen bu bölgelerle ilgili röntgen ve tahlil de ister. Bunların durumuna göre bir tedavi planı oluşturur.
Kiropraktik uzmanı temelde üç şey yapmaya çalışır.
1. Duruş bozukluklarını düzeltmek.
2. Omurga ve pelvis eklemlerine mümkün olabildiği ölçüde fonksiyonunu yeniden kazandırmak.
3. Ağrıya ve fonksiyon bozukluklarına yol açan sinir yıpranmalarını ortadan kaldırmak.
Kiropraktikte de, osteopatide olduğu gibi tehlikeler mevcuttur. Bu yüzden hasta tedavi olmak için mutlaka bu konuda uzman birisine gitmelidir.
Nerelerde Kullanılır?
Kiropraktik başlıca sırt ağrılarını, baş ve boyun ağrılarını, omuz ve kol ağrılarını, kas-iskelet ağrılarını, kayan diskleri tedavi etmek için kullanılır. Bununla beraber, kiropraktikin sinir sistemi üzerindeki etkisi sayesinde en umulmayan hallerde iyileşme görülebilmektedir. Bunlar; bazı migren vakaları, başağrıları, astım, hazımsızlık, artrit ile bazı duygusal ve stres durumlarıdır.
Özetlemek gerekirse kiropraktik, usta ellerde kısıtlı miktarda hastalığa çare olabilen bir uygulamadır.
Omurga ve sinir sisteminin (ilâçsız ve ameliyatsız) sağlığının korunması için tümüyle ellerle yapılan bir tedavi şeklidir.
Kiropraktik, gerçekte oldukça eski bir uygulamadır. Eski Mısır yazıtlarında kiropraktik tekniklerinin açıklamalarına rastlanmaktadır. Eski Hint, Çin, Babil ve Asur medeniyetlerinde de elle tedaviler uygulanmıştır. Teknik daha sonra unutulmuş ve ortadan kaybolmuştur.
Günümüzde ortaya çıkışı ise, Kanadalı Dr. Daniel David Palmer'in çalışmalarıyla olmuştur. İlk başarısını, kapıcısı Harvey Lilliard'ın sağırlığını boyun omurgasını elle düzelterek elde etmiş, bu ve bunu izleyen başarılarla cesaretlenen Palmer, bu tür tedavilerin anatomik ve fizyolojik temellerini daha derinlemesine inceleyerek bunlardan, kısa zamanda kiropraktik dediğimiz bir felsefe ve tedavi şekli ortaya çıkarmıştır. Palmer'den sonra kiropraktik hızla yayılmıştır. Bugün ABD, Kanada, Almanya, Fransa, Avusturalya, Yeni Zelanda, Danimarka, İsveç ve Norveç'de uygulanmaktadır. Kiropraktik dünyada en yaygın olarak tanınan ve yasallaştırılan bir alternatif tıp metodudur.
Nedir?
Kiropraktik, vücudun fonksiyonlarını yeniden dengelemek üzere elle eklemlerin düzeltildiği bir uygulamadır. En sık olarak düzeltilenler omurga eklemleridir. Kiropraktistler de modern hayatın, hepimizin karşı karşıya kaldığı travmalar, kazalar, duruş dengesizlikleri, zihni ve fiziki streslerin kas ve eklemlerde yaptığı anormalliklerle uğraşmaktadır.
Kiropraktik uzmanı hastayı sağlığına kavuşturmak için diyet, egzersiz ve dinlenmeyle ilgili öğütlerle beraber eklemleri de el ile düzeltmektedir. Bazen duruş eğitimi, masaj ve yoga'dan da yararlanır.
Nasıl Uygulanır?Önce hastanın şikayetlerini dinleyen kiroprakti uzmanı, onu fiziksel olarak muayeneden geçirirken, özellikle sinir sistemi ve omurgaya, duruş ve kas dengesizliklerine ve hassas olan bölgelere önem vererek bakar. Muhtemelen bu bölgelerle ilgili röntgen ve tahlil de ister. Bunların durumuna göre bir tedavi planı oluşturur.
Kiropraktik uzmanı temelde üç şey yapmaya çalışır.
1. Duruş bozukluklarını düzeltmek.
2. Omurga ve pelvis eklemlerine mümkün olabildiği ölçüde fonksiyonunu yeniden kazandırmak.
3. Ağrıya ve fonksiyon bozukluklarına yol açan sinir yıpranmalarını ortadan kaldırmak.
Kiropraktikte de, osteopatide olduğu gibi tehlikeler mevcuttur. Bu yüzden hasta tedavi olmak için mutlaka bu konuda uzman birisine gitmelidir.
Nerelerde Kullanılır?
Kiropraktik başlıca sırt ağrılarını, baş ve boyun ağrılarını, omuz ve kol ağrılarını, kas-iskelet ağrılarını, kayan diskleri tedavi etmek için kullanılır. Bununla beraber, kiropraktikin sinir sistemi üzerindeki etkisi sayesinde en umulmayan hallerde iyileşme görülebilmektedir. Bunlar; bazı migren vakaları, başağrıları, astım, hazımsızlık, artrit ile bazı duygusal ve stres durumlarıdır.
Özetlemek gerekirse kiropraktik, usta ellerde kısıtlı miktarda hastalığa çare olabilen bir uygulamadır.
Etiketler: alternatif tıp,sağlık,resim,sanat
kiropratik,
Nedir,
omurga,
sinir sistemi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)