Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

inanç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
inanç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Nisan 2011 Pazar

Inanç, Evrim ve Programlama Dilleri / Faith, Evolution, and Programming Languages


Faith, Evolution, and Programming Languages
English | 1024x768 | MP3 48 Kbps | 78 MB
Genre: eLearning

Faith and evolution provide complementary--and sometimes conflicting--models of the world, and they also can model the adoption of programming languages. Adherents of competing paradigms, such as functional and object-oriented programming, often appear motivated by faith.
Families of related languages, such as C, C++, Java, and C#, may arise from pressures of evolution. As designers of languages, adoption rates provide us with scientific data, but the belief that elegant designs are better is a matter of faith. This talk traces one concept, second-order quantification, from its inception in the symbolic logic of Frege through to the generic features introduced in Java 5, touching on features of faith and evolution. The remarkable correspondence between natural deduction and functional programming informed the design of type classes in Haskell. Generics in Java evolved directly from Haskell type classes, and are designed to support evolution from legacy code to generic code. Links, a successor to Haskell aimed at AJAX-style three-tier web applications, aims to reconcile some of the conflict between dynamic and static approaches to typing.
Code:

Download Faith_ Evolution_ and Programming Languages - videolectures.net.flv for free on Filesonic.com
http://www.~not allowed, please post direct links~/1881491
Download Lecture.Documents.rar for free on Filesonic.com

Password default: downea.com

22 Mart 2011 Salı

Pagan Ay Bilgisi (Moon Lore)

Paganizm inancına ay’ın önemi çok büyüktür. Bu yazı dizisinde sizlerle ay hakkında paganizm inancınaki bilgilere yer vereceğim.

Bir zamanlar şunlara inanılırdı:
1. Ay’ın karanlık kısmının tanrıça Diana’nın avlandığı ormanlar ve karanlık taraflarının da açık düzlükler olduğuna inanılırdı.
2. Ay’ın döngüsünde Tanrıça’nın kadın ve erkeklerin hayatları üzerinde dündüğüne inanılırdı.
3. Ay’ın, Tanrıça’nın taktığı bir takı, yıldızların ise elbisesini süsleyen dekorlar olduğuna inanılırdı.

Ay isimleri:

Ay’ların isimleri, tanrıça’nın yılın her ayında kendini gösterdiği döneme göre değişirdi ve bunların mevsimsel özellikleri vardır. Ekim ve kasım da kış için hazırlık çabaları görülürken, aralıkta kurtların yiyecek aramak için köylere yakınlaşması görülür. Her ay’ın özelliğine göre her ay içerisinde olan dolunay’a isim verilmiştir.

Ekim: Avcı Ay’ı
Kasım: Ambar Ay’ı
Aralık: Uzun gece Ay’ı
Ocak: Kış Ay’ı
Şubat: Kurt Ay’ı
Mart: Kuzgun Ay’ı
Nisan: Çayır Ay’ı
Mayıs: Çiçek Ay’ı
Haziran: Gül Ay’ı
Temmuz: Geyik Ay’ı
Ağustos: Balık Ay’ı
Eylül: Hasat Ay’ı
[ Yukarıda verilen adlar ''güneş'' takvimine ait ay adlarıyla (ocak, şubat,mart vs..) AY takvimine ait ay zamanları karıştırılmamalıdır. Yani Ekim ayı eşittir Avcı ayı değildir. bunun anlamı ekim ayına denk gelen ay'ın 28 günlük evresidir. Bu tarih, bir önceki veya bir sonraki aya kayabilir. uygulamalarda buna dikkat edilmelidir.

İkininci olarak ''ay takvimi'' ''güneş takvimi'' gibi 12 aydan oluşmaz. Ay takvimi 28 günlük toplam 13 aydan oluşur. Burada eksik verilmiş ay ayının adı ''mavi ay'' (ki bu sihirli bir zamandır) dır. Cadılıkta ve doğal olarak wicca inancında '1yıl ve 1 gün' terimi de buradan gelmektedir zaten. Çünki 28 günlük 13 ay toplamda 364 güne denk gelir. Kalan bir günlük fazlalıkta ''samhain'' gecesidir ya da duruma göre inisye töreni günüdür. Mavi ay değişken 28 günlük süredir ve genellikle bir Güneş Takvimi Ayında, ikinci olarak çıkan Dolunay' a verilen addır. Bu ayın kelt ismi ''saz'' dır (suda yetişen uzun bitkiler, kamış). Bu ay zamanı özellikle bereket (her türlüsü), sevgi ve korunma büyüleri için çok ideal olup, yaşamımıza bu olguları tam anlamıyla çekmek için mükemmel bir zamandır. ev içi veya dışıyla ilgili aklınıza gelebilecek her ama her konuda bu zamanda çeşitli çalışmalar yapabilirsiniz.


Ay Büyüsü:

Ay’ın güçlerini toplamak ve yönlendirmek cadılıkta önemli bir yere sahiptir. Temek yönlendirmeler olsa da ay büyüsü tamamen kişisel bir olgudur. Antik zamanlarda, ay rahipleri ve rahibeleri vardı. Sahil ve ada paganlarında ise deniz rahipleri ve rahibelerine rastlamaktayız. Deniz suyunu kullanmak ay büyüsü’nün önemli ritüellerinden biridir. Suya(deniz suyu) enerji yükleyip daha sonra suyu buharlaştırıp suyun içine önceden atılmış bitkileri kuruduktan sonra tütsü olarak kullanmak da önemli bir ritüel parçasıdır.
Ay büyüsü’nde ritüel altar’ı ay’a doğru kurmak daha faydalı olacaktır. Ay enerjisi için kadınlar her zaman erkeklerden daha iyi bir kanal olmuşlardır çünkü biyolojik olarak ay ile alakalı taşlar ve diğer her şeyle erkeklerden daha fazla uyum gösterirler. Bu erkeklerin bir kanal olamayacağı anlamına gelmez tabi. Yazının devamında hem erkekler hem de kadınlar için ay büyüsü ritüeli verilecektir.





Ay büyüsünde altar batı’ya bakmalı ve altar batıya doğru dönük olmalı. Altar yuvarlak olursa daha iyi olur ama kare veya üçgen de kullanabilirsiniz. Altar’ın ortasına bir kase(ya da kadeh) tuzlu su koyun. Kadehin ortasına beyaz bir deniz kabuğu yerleştirin. Daha sonra, ay’ın konumu ve fazına göre (dolunay, yeni ay vs.) uygun tanrıçanın ismini fısıldayın. Yeni ay Diana’ya aittir (De-ah-nah) dolunay Jana’nın dır (Jah-nah) yeni ay-dolunay arası Umbrea’nındır. Kadehin altına dokuz adet beyaz denizkabuğu yerleştirin (hilal şekline ve sivri yerleri yukarı bakacak şekilde) eğer büyünüzü bir şey elde etmek için yapıyorsanız kabukları sağdan sola doğru, hayatınızdan bir şeyi çıkarmak istiyor iseniz ise soldan sağa doğru dizin.

Her kabuğu yerleştirdikten sonra büyünüzün amacına uygun Tanrııça ismini mantra gibi tekrarlayın bir süre. Yeni başlangıçlarla ilgili konular Diana’da, güç, enerji ve etki konuları Jana’da, ölüm vs. gibi konuların etkileri de Umbrea’da dır.
Ay ile ilgili üç tütsü yakın ve üçgen şeklinde kadehin etrafına yerleştirin. (Ters üçgen dünyevi konular için, ters üçgen ise manevi ve ruhsal konular için)
Ritüel süresince, enerji altar kase içine (ya da diğer adıyla ay kadehi) birikir. (Bu ritüel çok çeşitli yollarla yapılabilir.Bu sadece bir yoldur. ) istediğiniz konu ile ilgili olarak istediğiniz enerjiyi bu şekilde yükseltebilirsiniz.

Grup ritüellerinde suyun enerjisini yükseltme çeşitli yollarla yapılır. Kovan elemanları ritüel bıçaklarını rahibeye yöneltir ya da sunağa doğru rahibenin arkasında dururlar. Kovan elemanları enerjilerinin ritüel bıçaklarından rahibenin aurasına geçtiğini imajine ederler. Rahibe ise enerjileri aldığını ve kendi ritüel bıçağına geçtiğini, oradan kadehe girdiğini imajine eder. Ya da daha basit bir yöntemle sadece ellerini kadehin üzerinde tutup enerjinin ellerinden geçtiğini imajine eder. Rahibe bunları yaparken bir yandan da niyete bağlı olan duayı tekrarlar.

Enerjiyi yükseltmenin bir başka yoluysa derin nefes alma ile gerçekleşir. Her kovan üyesi derin nefes alır ve nefes verirken enerjinin ritüel bıçaklarına geçtiğini (ya da ellerine) hayal eder. Doğu mistikleri de doğada nefes yoluyla bedene alınabilen bir eterik saf enerjiden bahsederler. Bu enerjiye batı mistisizm lugatına ''prana'' olarak geçmiştir.

Bir diğer metot ise suyu efsunlamaktır. Bu metot şöyledir. Enerjiyi önece sağ elinizde toplayın ve avucunuza geçirin. Daha sonra sağ elinizi kadehin üzerinde saat yönünde dokuz defa çevirin. Aynı şeyi sol elinizle de yapın. Bu işlem için niyetinizi net bir şekilde anlatacak bir dua yazmanız gerekir. Ezberleyebileceğiniz kadar basit ancak net olmalı. Duayı her okuduğunuzda suya hafifçe üfleyin. Unutmayın chant’ınızda (duanızda yada mantranızda adını siz koyun niyetiniz belirgin olmalı)
Size özel sihirli sözleri söyledikten sonra enerjiyi serbest bırakın. Bunun bir yolu suyu kaynatmaktır. Suyun hepsi bitene kadar kaynatın. Buhar yükselirken duanızı tekrarlayın.


Bir diğer yöntem ise suyu bir kaynağa ya da nehre dökmektir. Bunu yaparken kendi yazdığınız bir duayı okuyun.


Ay Işığını Almak(bayanlar için)

Ay ışığını toplamak isteyen bayanın bir yardımcıya ihtiyacı olacaktır. Yardımcının gümüş, yuvarlak ve parlatılmış bir disk kullanması gerekmektedir ancak bir ayna da bu işi görecektir. Enerjiyi alacak olan bayan, altar önünde diz çöker. Başı öne eğiktir. Yardımcı enerjiyi alacak olan kişinin saçlarını ortadan ayırır.
Enerji alacak bayan Tanrıça’nın tam arkasında durduğunu ve yavaş yavaş kendisinin şeklini aldığını hayal eder. Yardımcı da bu sırada gümüş diskten ya da aynadan ay ışığını enerjiyi alacak kişinin kafasının tam arkasına yansıtır. Şehir yaşantısında bu yansımayı alacak kadar ışık almak zor olabilir ancak dolunayda şansınız biraz daha fazla olacaktır. Zihne alınan ay enerjisi beden içerisinde yedi gün muhafaza edilebilir ve yukarıda bahsedilen ay büyüsünde kadehe enerji aktarımında kullanılır. Bu bir çeşit düşünce formu almış majikal bir enerjidir.

Ay Işığını Almak (erkekler için)

Ay ışığı alma ritüelinde erkeklerin bir partnere ihtiyacı yoktur ancak isterse kullanabilir. Aynı zamanda, erkeklerin ritüeli kadınların ritüelinden daha farklıdır ve tanrıçanın kendi bedenlerinin şekline girdiğini imajine etmezler. Enerjiyi alacak olan erkek ayakta ya da diz çöker pozisyonda durur ve başı hafif eğiktir. Gümüş disk ya da aynadan yansıyan ışık alnına doğru gelecek şekilde ayarlanır ve enerjiyi alan kişi kendini dolunay’ın ta kendisi olarak imajine eder.

Erkekler enerjiyi saklama konusunda bayanlar kadar iyi değildir bu yüzden en kısa zamanda kullanmalıdır.
(alıntı)

9 Kasım 2010 Salı

Evrim fobisi

''Çalınan bir yüzüğün senin cebinden çıkması bu yüzüğün senin tarafından çalınmış olduğunu kanıtlar mı?"



Bir gün hakimlik görevinde bulunan bir arkadaşım, "Çalınan bir yüzüğün senin cebinden çıkması bu yüzüğün senin tarafından çalınmış olduğunu kanıtlar mı?" diye sordu. Elbette yüzüğü cebime bir başkası koymuş olabilirdi. "Peki yüzüğü bir başkası neden özellikle senin cebine koysun?" dediğinde ise "Belki benim hırsız olmam bir başkasını memnun edebilir" dedim. "Neden senin hırsızlığın bir başkasını memnun etsin ki?" şeklinde bir soru daha sordu. Elbette bunun çok çeşitli nedenleri olabilirdi. Aklıma ilk gelen nedenleri sıraladım. Gördük ki sağlam bir kanıt olmadığında benim hırsız olmam hukuken olanaksızdı. Ben hırsız bile olsam bu gerçek ispatlanamadığı sürece masumdum.


Biyoloji bilimini öğrenebilmek ve uygulayabilmek için evrim teorisi bilmek zorundasınız. Bunda kuşku gerektirecek hiçbir yön yok. Bu yüzüğün varlığı kadar gerçektir. Yüzük kimin cebinde olursa olsun vardır. Bu varlık mantıklı kimseler tarafından inkar edilemez. Evrim Teorisisinin belirlediği canlıların sınıflandırılması (sistematik) günümüz biyoloji biliminin en temel verisidir. Bu veri olmadan canlılar, kaba bir tabirle basitten gelişmişe sıralanamayacak ve en baştan biyoloji yöntem olarak öğretilemeyecektir. Sanırım buna itiraz etmek sadece evrim teorisine fobik bir yaklaşımdan öteye geçemez.

Ancak ortada yüzüğün çalınmış olduğu sorunu var. Böyle bir sorun elbette bize yüzük gerçekten çalındı mı yoksa yüzüğe çalınmış süsü mü verildi şeklinde bir ikincil şüphe verecektir. Amaç yüzüğü çalmak mı yoksa yüzük kullanılarak birini hırsız ilan edip onun itibarına leke sürmek mi? İşte bizim ülkemizde evrim teorisi konusunda buna benzer şekilde oluşmuş bir ikincil sorun var: Evrim teorisi bir din midir? Faşist/Komünist bir refleks midir? Evrim düşüncesi karanlık bir düşünce midir ve bu düşünceye saplanıldığı zaman toplumsal ve dini yönlerimizden doğan pozitif değerler yok mu olur? Yani evrim canlıların oluşumuyla ilgili bir teori süsü verilmiş dinsizleştirme kuramı ya da projesi midir?

Bu teoriyi bir tehlike olarak görüyor ve korkuyoruz, tabiri caizse bu korku çerçevesi bizleri korkulan şeye saldır şeklinde güdülüyor. Anlamadan dinlemeden saldırmaya başlıyoruz. Yani elimizde mantık sınırları içinde evrimin olmadığına dair sağlam tek bir kanıt yok ama bizler gene de evrim teorisi konusunda korkular içindeyiz. Yılan ölünce zehri de ölür zihniyetiyle bilimsel bir konuyu dalga konusuymuş gibi maymundan mı geldik basitliğinde tartışıp öldürmeye çabalıyoruz. İlkokuldan başlayarak bu teoriyi küçümsüyor ve önyargı oluşturuyoruz. Bu önyargı biyoloji bölümünde okuyan gençlerin büyük bir bölümünde dahi var. Şöyle ki evrim dersinden okulu uzatan bir biyolog adayı, arkadaşlarına, “ulan adam maymundan geldiğini sanıyor, aklı bu kadar işte bana da Cuma Namazına gittiğim için takmıştı zaten. Şimdi memnun olmuştur” diyebiliyor. Sanırım bu sosyolojik bir hadise. Dine inanmayan birisinin dine inanlara antipatisi olduğunu savlayan (genellemeci) hastalıklı bir düşünce var. Evrim konusu da bu paralelde bilimsel bir olgudan çok dini bir olgu gibi algılanmakta ve kutuplaşmalar doğurmaktadır. Yani yüzüğü beni sevmeyen birisinin benim cebime koymuş olabileceği, beni hırsız diye damgalayarak itibarıma leke sürmeyi planladığı paranoyası gibi ihtimalen çok uzak değil ama alternatifsiz de olamayan genellemeci bir görüşe koşulsuz inanmak kadar tehlikeli bir durum ortaya çıkmakta bu durumda. Tehlikeli çünkü eğer siz bir şeye kesin inanmışsanız ve inandığınız gerçek değilse siz gerçeğe asla ulaşamazsınız.

Oysa evrim teorisi dinamik bir hadise. İnançlardan farklı bir altyapıya sahip. Bu altyapı deneysellik. Bu altyapı biraz da teknolojiye bağlı olması. Bilimsel araçlar teknoloji ilerledikçe ilerliyor ve bizlere canlılar ve canlılık hakkında daha fazla bilgi sağlıyor. Bilim insanları gerçek peşindeler. Takım tutar gibi bir anlayışı tutamazlar. Sizin takıma ne geçirdik gibi basit bir tavırları olamaz. Ama üzgünüm ki günümüzde evrim teorisi söz konusu olunca sadece iki tarafın laf yarıştırmasına şahit oluyoruz. Bilmem belki de buna felsefe diyorlar.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

İnanç Sistemimiz ve Biz

İnanç Sistemimiz ve Biz
Zaman zaman kendimize sorarız, başımıza gelen olayların sorumlusu kim? Bilinçli aklımız olmadığına göre ya bizim dışımızda birileridir ya da bizim farkındalıksızlık içindeki zihnimiz… Evet akıllıyız ve aklımızı mantığımızı kullandığımızda kendimiz için asla kötü bir şeyi talep etmeyiz tam aksine sürekli kendimiz için iyi bir şeyler yapmaya çalışır dururuz... Ama yaşam döngüsü hiçte öyle gerçekleşmez yada deneyimler düşündüklerimizin dışına çıkar, istemediğimiz olaylarla karşı karşıya buluruz kendimizi. Peki o zaman eğer dışarıda birileri suçlu değilse ki artık bunu biliyoruz, o zaman bu durum bizim farkındalıksızlık içindeki zihnimin bir ürünüdür.

Bu durum zihnimizin yaşam olgularına nasıl baktığı ile alakalıdır. Olguları sadece olgu olarak görmek yerine onları sorun olarak algılamamızdan kaynaklanmaktadır.

22 Temmuz 2010 Perşembe

Bebekler Toprakla Kundaklanıyor

Toprakta büyüyen bebekler

Malatya'nın Arguvan ilçesine bağlı Göçerler köyünde, bebekler toprakla kundaklanarak büyütülüyor.
Halk arasında ''höllük'' olarak bilinen kil benzeri toprakla kundaklanan bebeklerin daha sağlıklı olduğuna inanan köylüler, özellikle kış aylarında, bu yöntem sayesinde çocukların soğuklardan etkilenmediğini düşünüyor.