Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Ölümün Fiziki Manası ( Ölümün Belirtileri ve Gerçekleşmesi )

Ölümün Fiziki Manası İnsanı bütün maddî varlığından koparacak olan ölüm hâdisesi, insanın düşünmek dahi istemediği bir kâbus, onu görünüşte bütün sevdiklerinden ayıran bir yok oluştur. Halbuki insanın yaratılışında sonsuz bir yaşama arzusu bulunmakta ve bunun gereği olarak ölümsüzlüğü istemektedir. Günümüzde ölüm olayı bilimsel araştırma alanına girmiş bulunuyor. Konu, çok sayıda bilim adamı tarafından inceleniyor. Değişik metotlarla ölümün sırrına erişilmeye, ardındaki gerçeklere ulaşılmaya ve ölümden sonraki bir hayatın ihtimalleri ortaya konmaya çalışılıyor. Bu çalışmalar ölüm sonrası hayatın varlığı üzerine sondaj anlamına gelmektedir.

İnsanın fizikî bedeni gerçekte trilyonlarca hücrenin düzenli ve uyumlu bir organizasyonudur. İnsan bedeninde her an milyonlarca eski hücre ölür ve yenileri ortaya çıkar. Gençlikte beden, kaybettiği nisbette yeni hücre üretebilir. Ancak, ileri yaşlarda bedenin hücre sayısında azalma başlar. Beyin hücreleri belirli bir yaştan sonra yenilenemez. Daha ileri yaşlarda kaybedilen hücre miktarı gitgide artar ve sağlam hücre sayısı azalır. Böylece hayat yavaş yavaş dengesini kaybeder. Gelir-gider dengesinin bozulmasıyla bedenin ahengi ve nizâmı bozulmaya yüz tutar, ister istemez ölüm ufukta görünür.



Ölümün Belirtileri ve Gerçekleşmesi

Modern yaşam çocukları güçsüzleştirdi

İngiltere'de yapılan bir araştırmada, artık sokakta oynamayan çocukların fiziksel olarak daha zayıf hale geldikleri belirlendi.
Acta Paediatrica adlı çocuk sağlığı dergisinde yayımlanan araştırma, ağaca tırmanmak, ip atlamak, top koşturmak gibi oyunlar yerine bilgisayar ve televizyon başında zamanını geçiren çocukların sağlığı konusundaki kaygıyı dile getirdi.
Fitness uzmanı Dr. Sandercock ve ekibi, 2008'de 10 yaşındaki 315 çocuğun katılımıyla gerçekleştirdikleri araştırmayı, 1998 yılında aynı yaş grubundaki 309 çocuk üzerinde yapılan araştırmayla karşılaştırdıklarında, günümüz çocuklarının kaslarının

22 Mayıs 2011 Pazar

Yaşam Çocuk

Yaşam Çocuk: "Çocuk Dünyası Eğitim - Oyun - Eylence -------- Çocukca

- Google Araç Çubuğu kullanılarak gönderildi"

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Elleri çapraz tutmak 'acıyı azaltıyor'

Yeni bir araştırmaya göre, el yaralanmalarında, kolları vücudun önünde çapraz bir şekilde tutmak acıyı azaltabiliyor.
Londra Üniversitesi bünyesindeki bir grup araştırmacı, eller yer değiştirdiğinde vücudun acının nereden kaynaklandığından emin olamadığını söylüyor.
Sonuçları Pain dergisinde yayımlanan araştırma 20 kişiyle gerçekleştirildi.
Deneyler sırasında, katılımcıların eline lazer yoluyla iğne batması hissi verildi.
Kişilerden hissettikleri acının derecesini belirtmeleri istendi.

Deneye katılanların acıya verdikleri tepki elektroensefalograf yoluyla da ölçüldü.
Sonuçlar, ellerini çapraz tutanların acı algısının daha zayıf olduğunu gösteriyor.
Araştırmayı yürüten Doktor Giandomenico Iannetti, sonuçları şöyle açıklıyor: "Günlük hayatta, solumuzda kalan cisimlere dokunmak için sol elimizi, sağ taraftakilere dokunmak için ise sağ elimizi kullanıyoruz. Bu da, beyinde vücudun sağ tarafının ve sağ tarafımızda kalan dış dünyanın haritalarının aynı anda okunmasını ve dolayısıyla duyuların daha keskin olmasını sağlıyor."
Iannetti, kolları çapraz bir biçimde tutmanın, bu iki haritanın aynı anda okunamamasına ve dolayısıyla dış etkilerin daha düşük algılanmasına yol açtığını söylüyor.
Araştırmacılar, bu bulguların kronik ağrı çeken hastalarda kullanılabilmesi için çalışmalarına devam ediyor.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Cindarlar ve Cinciler

Bedensiz varlıklar ve onlarla iletişim eski Anadolu kültlerinde çokça geçmektedir. Gök – Tengri dininde ata ruhlara büyük saygı duyulurda ve şamanlar onlarla irtibata geçebilirlerdi. Daha sonraki nesilde ise bedensiz varlıklarla görüşme yeteneğine sahip olma, bir ilim olarak aktarılmıştır. Bu öğretilere göre ulvi ruhlar (göğün ruhları) ve sufli ruhlar (yerin ruhları) vardır. Şaman bunlar arasındaki dengeyi sağlamakla yükümlüdür.
Anadolu kültüründeki, Cindar kelimesi Cinlere hükmedebilen anlamına gelmektedir. Bu kişiler Cincilerden farklıdır. Çünkü Cinciler, Cinleri kendi istekleri doğrultusunda çağırıp yoğun majikal çalışmalarla kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar ve genelde başarısız olmakta, ciddi obsesyonlara hatta posesyonlara sebep olabilmektedirler.

Cindarlar ise Cinlere hükmedebilme ve onlarla iletişime geçme konusunda "doğal bir yeteneğe" sahip olmaktadırlar. Bu yetenekler el verme yöntemiyle geçmemekte ama nesilden nesle bir şekilde aktarılmaktadırlar. Cindar olan kişiler bu yeteneği seçmemiş olabilirler. Genelde çok rahat Cinleri görürler ve zorlanmadan onları kontrol altında tutup, kovabilirler. Rahatça onları toparlayabilirler ve başkalarına musallat olmuş Cinleri uzaklaştırabilirler.
Böyle kişilerin çevrelerinde onlara bağlı onlarca hatta düzinelerce Cinler olduğu söylenir. Bir Cindar öldüğünde var olan Cinleri nesilden bir sonraki kişiye geçer veya serbest kalarak özgürleşirler. Serbest kalıp kalmayacağını ya da nesilden nesle aktarılıp aktarmayacağını Cindar belirler. Eğer Cindar öldükten sonra serbest kalmalarına izin verirse öldükten sonra Cinler özgür kalır, lakin bu konuda bir izin vermeden ölürse direk nesildeki bir sonraki kişiye geçer. Bu özgür bırakma konusunda bazı sakıncalar olduğu söylenegelmektedir. Zira uzun süre hapis hayatı yaşayan Cin, kişi ölüp özgür kaldığında, nesildeki diğer insanlara saldırma çabası içine girebilmektedirler.
Belki de Anadolu kültüründeki en karanlık geleneklerden biridir. Cindarlar bu yüzden genelde yalnız kişilerdir ve her iki âlemi de çok rahatlıkla görürler. Onlara göre Cinler âlemi ve insanlar mevcuttur. Bu iki âlem arasındaki geçişi rahatlıkla görebilmektedirler.

Lokman Hekim ve Şahmeran Kültürü

Lokman Hekim ve Şahmeran Kültü
Bu bilgeliğe sahip olanların asıl ilgi alanı "bitkilerdir". Bitkilerin sırlarına vakıftırlar ve bitkilerle konuşabilmektedirler. Her bir bitkinin ne işe yaradığını hem büyüsel hem de şifa amaçlı bilirler ve içsel olarak en doğru karışımları yaparlar.
Rivayetlere göre bu sırları, Şahmeran'ın etini yiyerek bitkilerin dilini öğrenen Lokman Hekim'den elde etmişlerdir. Anadolu inancında lokman hekim tüm bitkilerle konuşabilen ve onların sırlarını öğrenebilen bir bilgedir. Hikâye kültüre göre değişse de, lokman hekimin sunduğu bilgelik aynıdır; Bitkilerin sırlarını taşır ve bu sırları aktarmayı amaç edinir.
Bu bilgeliğe göre, her bitki kendisine ait bir bilinci taşımaktadır. Fiziksel görünümü de içerdiği bilgeliğin veya şifanın parçasını yansıtır. İşe yaramayan bitki yoktur sadece doğru kullanımı vardır. Kimisi kaynatılarak, kimisi balla veya ona göre bir macunla karıştırılarak, kimisi de taze olarak tüketilmelidir. Çok hassas bir konudur ve yanlış karışımlar çok ciddi zehirlenmelere sebep olabilmektedir.
Sadece bizim kültürümüzde bu bitkilere odaklı sistem mevcut değildir. Eski kültlerdeki sadece bitkilerle ve bitki Majisiyle uğraşan Hedgewitch ve Ayurveda’da bitki bilimiyle uğraşan gruplar bu kültürümüze benzetilebilir. Aynı şekilde bitkilerle konuştuğu söylenen Kızılderili bilgeliğiyle de çok benzerdir. Hatta bazı Psikedelik Şamanik öğretilerde, bu bitki karışımları (özellikle sanrılandırıcılar) kullanılmaktadır. Halüsinojenik (sanrılandırıcı) bitkilerin doğru karışımlarıyla, evrensel boyutta yolculuk edildiği hatta bu sanrılara sebep olan bitkilerle konuşulduğu rivayet edilmektedir. Bu Anadolu dışındaki antik medeniyetlere göre, bu kilit sanrılandırıcı bitki ve mantarlar, bitkilerin ve evrenin sırrını öğrenmenin en kısa yoludur.

Anadolu’da da bu kültür hepimizin evinde ve ailesinde devam etmektedir. Hepimiz, annemizden, anneannemizden ya da babaannemizden, nane-limon kabuğu, elma-armut- tarçın çubuğu karışımı ve çeşitli oların karışımları gibi farklı tarifler duymuşuzdur. Özellikle Anadolu bitki çeşitliliği yönünden çok bereketli topraklara sahiptir. Neredeyse yetişmeyen bitki yoktur. Bu yüzden bu sırların, bu topraklar üzerinde devam etmesi gayet doğal gözükmektedir.

Lokman Hekim ve Şahmeran Kültü

Lokman Hekim ve Şahmeran Kültü
Bu bilgeliğe sahip olanların asıl ilgi alanı "bitkilerdir". Bitkilerin sırlarına vakıftırlar ve bitkilerle konuşabilmektedirler. Her bir bitkinin ne işe yaradığını hem büyüsel hem de şifa amaçlı bilirler ve içsel olarak en doğru karışımları yaparlar.