Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

20 Mart 2011 Pazar

Çay Kültürü : Japon Çay Seramonisi

Çay Kültürü JAPON ÇAY SERAMONİSİ


Dünyada “çayın babası” olarak bilinen Dharma’dan yola çıkarak yüzyıllar içinde çeşitli evrimler geçirip günümüze kadar ulaşan çay geleneği, Japonya’da çay seramonisi adı altında işlenmeyi sürdürüyor. Günlük çay ritüellerini felsefeleriyle harmanlayarak kültürlerine yansıtan Japonlar, çay içme ve ikram etme eylemine, kattıkları estetikle başlı başına bir sanat, düşünsel zenginlikle başlı başına bir ayin boyutu kazandırmışlar.
Tipik bir Japon evinin özel dizaynlı bahçesinin en sade bölümünde sadece çay törenlerinde kullanılmak üzere özel tasarlanmış Hoshoan adı verilen küçük bir ev bulunur. Alçakgönüllü olma esasını hatırlatmak amacıyla ancak eğilerek girilebilecek kadar küçük tutulmuş kapısından bu eve girerken erkeklerin silah, bayanların da zinet eşyaları ile girmeleri yasaklanmıştır. Bu yasak, dünya zenginliği ve gücünden arınarak tevazuya bürünmeyi simgelerken, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş ev de bunu destekler nitelikte son derece sade çizgilere sahiptir.
Japon çay seramonilerinde her mevsim için farklı kaseler ve araçlar kullanılmaktadır. Törenlerde kama (çaydanlık), chasen (çayı karıştırmak için kullanılan bambu fırça), chawan (çayın sunulduğu kase), chakin (peçete) gibi araçlar kullanılırken sunulan çay en taze çay yapraklarının öğütülmesiyle elde edilen meşhur yeşil çaydır.
Ev sahibi ile misafir arasındaki ilişkinin, birbirlerini son görüşleri, birbirlerine son hizmetleriymişçesine özen ve hürmete dayandırıldığı Japon çay seramonisi, Japon inceliğinin hayata gelmiş en güzel örneklerinden biridir.

Asya'nın üçüncü cinsiyeti: Hijralar

Asya'nın üçüncü cinsiyeti: Hijralar

Güney Asya kültüründe Hijra, feminen kişiliğe bürünmüş, kadın giysileri giyen ve dişi cinsiyetin diğer kimliklerini benimsemiş erkektir.








Hint yarımadasında bir gelenek olarak başladığı söylenen Hijralığın kökleri Babür İmparatorluğu dönemine dayanıyor.


Melucanlar Kimdir - Melucanlar Hakkında


Meluncanlar 1600’lerden bu yana özellikle Amerika’nın Tennesse Bölgesi’nde yaşayan, sayılarının yaklaşık 1 ile 3 milyon arasında olduğu düşünülen, soylarının nereye dayandığı konusu tartışmalı olan koyu tenli bir topluluktur.
Haklarında çeşitli teorilerin ortaya atıldığı Meluncanların adına ilk kez 1813 yılında Virginia’da rastlıyoruz. Kökenlerinin Kafkasya, Akdeniz bölgesi ve Anadolu’ya dayandığı düşünülen Meluncanların 1500’lü yıllarda İspanyol denizciler tarafından Amerika’ya getirildiği düşünülüyor. Bu tarihlerde, adı geçen Coğrafyalara Osmanlı hakimiyeti düşünüldüğünde soylarının Türklere de dayandığı kuvvetle muhtemeldir.
Tarihi kaynaklara göre Meluncanların hikayesi şöyle başlıyor; bilindiği gibi Amerika’da ilk koloniler 1607 yılında İngiltere’den gelen Jamestown kolonicileridir. Bunu daha sonra 1627 yılında Mayflower gemisi ile gelenler takip eder. Ancak bir takım bulgular bunlardan önce Amerika’ya gelen bir başka grubun olduğunu ortaya çıkarıyor. Meluncanlar cemiyeti kurucusu ve Başkanı Dr. Brent Kennedy’nin kitabında yer alan bilgiye göre 1571 yılında Portekiz, İspanyol ve Haçlı donanmaları ile Osmanlılar arasında yapılan savaşta 10 bin kadar Osmanlı levendi İspanyollarla esir düşmüştür. Ancak İspanyolların ve Portekizlilerin dönemin ünlü denizcisi İngiliz Kaptan Sir Francis Drake ile yaptığı bir başka deniz savaşında gemide bulunan 400 Osmanlı Levendi, İspanyol ve Portekiz tutsaklar Drake’in gemisine esir olarak geçmiştir. Drake bu esirleri Küba’da kuracağı koloniye götürmek isterken gemisi fırtına nedeniyle Amerika’nın North Carolina kıyılarına yanaşmak zorunda kalmıştır. Drake burada ülkelerine dönmeyi bekleyen İngiliz askerleriyle karşılaşmış gemide yer açabilmek için esirleri Amerika kıyılarına bırakmıştır. Burada kaderlerine terk edilen Portekiz, İspanyol, Musevi ve Türklerden oluşan esirler yaşamlarına devam edebilmek için bölgedeki değerli kabilelerle tanışıp, karışmışlardır. İşte bugün Meluncan olarak adlandırılan kişilerin bu esirlerin torunları olduğu sanılmaktadır. Ne var ki Meluncanlardan sonra Avrupa’lı koloniciler tarafından ten renkleri ve etnik kökenleri nedeniyle birtakım aşağılamalara maruz kalmış ve Apalacya eteklerine kadar çekilmişler ve soylarını hiçbir zaman açıklamak istememişlerdir.

Eskimolar, Eskimo Nedir? Eskimolar Hakkında

Eskimolar, Eskimo Nedir? Eskimolar Hakkında

Eskimo, İnuit veya İnuklar, Kanada'nın kuzeyi, Alaska, Grönland ve Sibirya'nın doğusunda yaşayan yerli halka verilen isimlerdir. Eskimolar, Eskimo - Aleut Ailesinin üyeleridir. Yupik halkı da Eskimo ailesine dahildir. Dünyada toplam olarak 100.000 - 150.000 Eskimo vardır. Bunların yaklaşık 40.000'i Kanada'dadır.
Yerel folklorda Eskimo kelimesinin "çiğ et yiyen kişi" anlamına geldiğine inanıldığı için bu kelimenin kendilerini tanımlamak amacıyla kullanılmasını hakaret kabul ederler. Bununla birlikte Eskimo kelimesi diğer lisanlarda hakaret veya küçümseme anlamı taşımaz ve antropoloji ve arkeolojide yaygın olarak kullanılır. İnuit ve İnuk kelimeleri Kanada'da resmi olarak Eskimo yerine kullanılmaktadır.
Eskimo sözcüğünün kökeni tam bilinmemekle birlikte, Kızılderili lisanı Algonkian'dan geldiğine ve "farklı dilde konuşan kişi" demek olduğuna inanılır. Eskimo sözcüğünün Cree dilinde "çiğ et yiyen kişi" anlamına geldiği savının doğruluğuna dair bir kanıt bulunamamıştır.
İnuit kelimesi İnuk kelimesinin çoğuludur. İnuk kelimesi İnuitçe'de "kişi" anlamına gelir. İnuitçe lisanının yaklaşık olarak 60.000 kullanıcısı vardır.
İki tür Inuit bulunur: Kuzey Alaska, Kanada ve Grönland'da yaşayan İnuit'ler ile, batı Alaska, Aleut Adaları ve Rusya'nın uzakdoğusundaki Yupik'ler. Rusya'daki Yupik'lere Sibirya Yupik'i ya da Yuit de denir. Yupik dilinin yaklaşık 3.000 kullanıcısı vardır. Yupik Alaskaca'da "gerçek kişi" anlamına gelir.
Ataları çeşitli bölgelere yerleştikleri için farklı kültür özellikleri geliştirmişlerdir; ama bu çok çeşitli toplulukların günümüzde de yaşayan ortak özellikleri vardır. Eskimolar, günümüzde çoğunlukla Grönland'ın, Kanada'nın, A.B.D'nin ve Rusya'nın yasal sınırlarının iki yanında yaşamaktadırlar.
Alaska'da çamur sıvalı dikdörtgen evlerde, Grönland'da taş, toprak ve balina kemiğinden yapılmış kubbeli evlerde, Kanada'da ise iglo denilen buzdan yapılmış kubbeli evlerde yaşarlar. Bununla birlikte modern evlerde yaşayan eskimolar da vardır. Kara ulaşımını köpeklerin çektiği kızaklarla, deniz ulaşımını "kayak" adı verilen kayıklarla ve bayanların kullandığı "umiak" adlı ağaç ve deriden yapılmış botlarla sağlarlar. Ancak günümüzde motorlu taşıtlar, motorlu kızaklar, ateşli silahlar ve modern kamp aletlerini de kullanmaktadırlar.
Eskimoların yaşadıkları geniş Tundra bölgesi, yılda sekiz - dokuz ay süren dondurucu kuzey kışından ötürü tarıma elverişli olmayan topraklarla kaplıdır. Bu yüzden Eskimo ekonomisi avcılık ve balıkçılığa (özellikle balina avcılığı) dayanmaktadır. Temel yiyecekleri balık, ren geyiği ve elktir. Su aygırı ve balina kemiğinden araç ve gereçler yaparlar.
Eskimoların çoğu Şaman ya da Hristiyan inançlarına sahiptirler. Hıristiyan Eskimolar "Grönland Evanjelik Lutherci Kilisesi ile Moravian ve Anglikan kiliselerine mensupturlar.
Geleneksel eskimo inanışı ise şaman denilen din adamları etrafında organize olmuş, karmaşık ve sözlü olarak nesilden nesile nakledilen bir inanç sistemidir. Epik destanlar ve şarkılı şiirli atışmalar kültürlerinde önemli bir yer tutar.


Kızılderililer bin yıl önce Avrupa’ya gelmiş

Yapılan bir genetik araştırma Amerikan yerlilerinin Colomb’un Yeni Dünya’ya ayak basmasından beş yüz yıl önce Avrupa’ya geldiğini ortaya çıkardı.

Uzun yıllar boyunca Christoph Colomb’un Amerika’ya giden ilk Avrupalı olduğu düşünüldü. Ancak yapılan son arkeolojik araştırmalar Vikinkler’in Colomb’dan çok daha önce, 10’uncu yüzyılda Kuzey Amerika’ya gittiğini ortaya çıkardı.
İzlanda’da yapılan bir genetik araştırma ise çok daha çarpıcı bir gerçeği gözler önüne seriyor. Araştırmada, bugün Amerikan yerlilerinin genetik özelliklerini taşıyan 80 kadar İzlandalı’ya rastlandı.
Bu da Vikinkler’in Amerika’ya yaptığı seyahatler sırasında bir ya da daha fazla Amerikan yerlisinin 1000 yılları dolaylarında Vikinglerle birlikte İzlanda’ya geldiğini ve genetik miraslarını Avrupalılar’a aktardığını ortaya koyuyor.

Melamilik ve Melamiler

Melamet, sözlükte kınamak, ayıplamak ve sitem etmek manalarına gelir. Melamilik yoluna bağlanan kimseye de "Melami" denir.

Melamiliğin bir tarikat olduğunu söyleyenler yanında; kuralları belli bir tarikat olmadığını, her türlü gösterişten ve dünya kaygısından uzak kalmayı benimseyenlerin genel adı olduğunu ileri sürenler de vardır. Melamiliğin bir tarikat olmadığı düşüncesi, kurucusunun ve kuruluş tarihinin bilinmediğinden dolayıdır.

İnkaların Çocuk Kurbanları



İnkaların Çocuk Kurbanları

Bir keresinde bu adaya kurban edilmek üzere on dört yaşında bir kız getirilmişti. Ancak başrahip kızı kabul etmedi. Vücudunu titiz bir muayeneden geçirince memelerinin birinin altında küçük bir ben bulmuştu. Bu nedenle tanrılarına kurban edilmeye değer bulunmamıştı.

İnka İmparatorluğu'nu Konu edinen ilk vakayinameyi yazan İspanyol vakanüvislerinden Peder Barnabe Cobo, bize şimdi Bolivya Cumhuriyeti'nde olan Titikaka Gölü'ndeki Güneş Adası'ndan getirilen genç kızın yukardaki hikâyesini anlatır. Kız, eski Andlar'ın en büyük hac merkezlerinden ve dini tapınaklarından birinde kurban edilecekti. Ancak kız, kurban edilemeyince hikâyesini İnka İmparatorluğu'nun 1532'de fethinden birkaç yıl sonra adaya gelen bazı İspanyollar'a anlatacaktı.

İnkalar hakkındaki bilgilerimiz Cobo gibi eski zaman vakanüvislerinden ve çağdaş arkeolojik araştırmalardan gelmektedir. İnka İmparatorluğu'nun çok büyük, çok-etnikli, çok-dilli bir devlet olup 4000 kilometrekare bir alana yayıldığını biliyoruz, iktidar hanedanlarını 16. ya da 14. yüzyılda kuran halk Andlar'ın çok yükseklerinde olan Cuzco'da yaşıyorlardı ve burası onlara göre dünyalarının maddi ve manevi merkeziydi.

İnka İmparatorluğu'nun Quechua dili konuşan ataları birkaç kuşak içinde Batı Amerika'nın bu geniş topraklarında yaşayan onlarca farklı etnik grubu ve topraklarım fethetmişlerdir. İsyanlar çok sıktı ve böyle büyük bir alam ve halkı kontrol altında tutmak çok güçtü. Dünyanın diğer eski imparatorluklarında olduğu gibi, farklı grupları iktidardaki hanedanların kontrolü altında tutmanın ve İktidarlarını yaygınlaştırmanın başlıca yolu, bir devlet dininin kurulmasıydı.




(Solda) Arkeologlar Llullaillaco zirvesinde bir kazıda. Burada, 6700 metre yükseklikte kadın bir İnka kurbanı bulunmuştur. (Sağda) Cerro el Plomo'da 6000 metre yükseklikte, en güney noktada bulunan İnka mumyası. Bu çocuk kurbanın yanında, çeşitli heykelcikler ve bir torba koka yaprağı bulunmuştur.


ANDLAR'IN KUTSAL YERLERİ