Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

10 Şubat 2011 Perşembe

Nefes Alan Ölüler

Ölmeden Önce Ölenler…
 
Günümüzde hiç kimse ıssız bir adada tutsak değil artık. Hâlbuki bizler gerçek tutsaklığı ruhlarımızda yaşıyoruz. Hepimizin ruhlarının derinliklerinde prangalarla sımsıkı bağlı olduğu bir tinsel adası mevcut. Bizi o adalara bağlayan prangalardan ancak bağımlılıklarımızdan ve bizi tutsak eden her şeyden özgürleşerek kurtulabiliriz. Aşkımızdan, sevgimizden, nefretimizden ve bizi biz yaptığını sandığımız tüm o saçma sapan sanrılardan özgürleştiğimizde ancak o zaman gerçekten özgür olmuş sayılırız. Egolarımızdan özgürleştiğimizdeyse kocaman bir boşlukla karşılaşmaya hazır olmalıyız. Çünkü yokluk hissinin kendisi bile kalmadığında, biz olmayacağız artık. Gerçek özgürlük budur. Gerçek özgürlük, kişinin egosundan özgürleşmesidir. İşte bu yüzden hayatta olduğumuz sürece gerçekten özgür sayılmayız. Gerçek özgürlüğün bedeli ölümdür! Ölüm, özgürlüğün en üst boyutu, en yalın ve sınırsız halidir. Bizi engelleyen bütün zincirlerin ortadan kalktığı, ruhun en saf ve hareket kabiliyeti en yüksek halidir. İşte bu yüzden “Ölmeden önce ölenler” özgürlüğü sonsuz biçimde yaşadıkları için aynı anda iki yerde birden görülebilmekte ve maddeye istedikleri gibi hükmedebilmektedirler. Yaşadığımızı sandığımız hayat aslında koşullanmalar ve bağımlılıklardan oluşan bir yanılgılar bütünüdür. Bütün bu yanılgıların ruhumuzdaki yoğuşmasıdır aslında o kayıp adalarımız. Bireysel varoluşumuzun saf halini fark ettiğimizde, içimizdeki benlik duvarlarını birer birer yıktığımızda adım adım gerçek özgürlüğe ulaşmış oluruz.
Hayatlarımızı işgal eden bunca bağımlılığımız varken gerçek özgürlüğe ulaşmamız çok zor fakat imkânsız değil. İyisi mi bizler işe önce küçük tutsaklıklarımızdan kurtulmaya çalışarak başlayalım. Sigara ve alkol gibi… Ölmeden önce ölenlerden olmadan önce, ölmeden önce yaşayanlardan olalım. Aşk ve sevgi ile…

Hiç yorum yok: