Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

21 Şubat 2011 Pazartesi

Öldürmeyi seviyoruz!

Bir şeyleri öldürmeyi seviyoruz!

Bir aile oyuncularına silahsız düşmanlarının evlerini yıkmak için canlarını feda etmeyi öğreten bir oyunun büyüsüne kapılır. Sevilmeyecek nesi var? Etgar Keret'in 'Kuşbakışı' adlı makalesi :




Annem devreye girmeseydi muhtemelen her şeyin yolunda olduğunu sanmaya devam edecektik. Annem bize torununun ondan kendisiyle Anne’nin telefonunda oynanan özel bir oyun oynamasını istediğini söylediğinde sıradan bir cumartesi sabahıydı. Oyun gerçekten basit: Bütün yapman gereken yeşil domuzların yaşadıkları binaları başlarına yıkmak için sapanla kuş fırlatmak.



“Ha, Angry Birds,” dedik karım ve ben aynı anda, “En sevdiğimiz oyun.” “Benim bu oyundan haberim yok,” dedi annem.
“Bir tek sizin yok muhtemelen,” dedi karım. “II. Dünya Savaşı’nın bittiğinden habersiz ormanda saklanan
Japon askerlerinin sayısı, bu oyunu bilmeyenlerin sayısından fazladır bence. iPhone’un bugüne dek tasarladığı en popüler oyun.”
“Ben senin favori oyununun İsrail çiçeklerinin kartlarıyla oynanan Go Fish olduğunu sanıyordum,” dedi annem, gücenmiş halde.
“Artık değil,” dedi karım. “Bir insana elinde sümbül bulunup bulunmadığını esnemeden kaç kez sorabilirsin?”
“Ama bu oyunda,” dedi annem, “gerçi gözlüğümü takmadan seyrettim ama, o kuşlar hedefi vurduklarında ölüyorlar gibi geldi bana.”
“Daha büyük bir amaç için kendilerini feda ediyorlar,” dedim hemen. “Değerleri öğreten bir oyun.”
“Evet,” dedi annem. “Ama o amaç kendilerine hiç zararları dokunmayan domuzcukların evlerini başlarına yıkmak.”
“Onlar bizim yumurtalarımızı çaldılar,” dedi karım.
“Evet,” dedim, “aslında hırsızlık yapmamayı öğreten eğitici bir oyun.”
“Daha doğrusu,” dedi annem, “senden çalanı öldürmeyi ve bu uğurda canını feda etmeyi öğretiyor.”
“Yumurtalarımızı çalmasalardı,” dedi karım, bir tartışmayı kaybetmek üzere olduğunu bildiğinde beliren ağlamanın eşiğinde ses tonuyla.
“Anlamıyorum,” dedi annem. “O yavru domuzcuklar yumurtalarınızı kendileri mi çaldılar, yoksa bir toplu cezalandırma vakası mı bu?”
“Kahve isteyen?” diye sordum.
Kahveden sonra oğlum (uzmanlık alanı çoklu hedefleri vuran kuş kümeleri) ile karımdan (uzmanlık alanı her şeyi delip geçebilen kare biçiminde demir kafalı kuşlar) oluşan ikili iyi korunan, arı kovanı biçiminde inşa edilmiş bir yapıyı domuzların son “Ho-la”sını dillendiren bıyıklı domuz prensinin yeşil kafasına yıkmayı başarınca, ailemiz Angry Birds oyununda kendi rekorunu kırmış oldu.
Kötü domuzlara karşı kazandığımız zaferi kurabiye yiyerek kutlarken annem başladı yine. “Nesini seviyorsunuz bu oyunun?”
“Ben kuşların hedeflere çarparken çıkardıkları tuhaf sesleri seviyorum,” dedi Lev, kıkırdayarak.
“Ben fiziksel ve geometrik yanını seviyorum,” dedim, omuz silkerek. “Açı hesapları falan.”
“Ben bir şeyleri öldürmeyi seviyorum,” dedi karım, titrek bir sesle. “Binaları yıkıp bir şeyleri öldürmeyi. Çok eğlenceli.”
“Koordinasyonu gerçekten geliştiriyor ayrıca,” dedim, etkiyi yumuşatmaya çalışarak.
“Domuzların parçalara ayrıldığını ve evlerinin çöktüğünü görmeyi seviyorum,” diye devam etti karım, yeşil gözlerini sonsuzluğa dikerek.
“Bir kahve daha isteyen var mı?” diye sordum, bir kez daha cephanemdeki en etkili silaha sarılarak.
Ailemizde bir tek karım indirmişti çekici çivinin kafasına. Angry Birds evimizde ve başka evlerde çok popüler, çünkü bir şeyleri öldürmeyi ve yıkmayı seviyoruz. Oyunun başındaki kısa bölümde domuzların yumurtalarımızı çaldığı doğru, fakat aramızda kalsın, öfkelerimizi onlara yöneltmek için bahane bu. Bu oyun üzerinde ne kadar çok kafa yorsam, şundan o kadar daha emin oluyorum: Gülünç hayvanların ve çıkardıkları tatlı seslerin oluşturduğu yüzeyin altında, Angry Birds aslında köktendinci terörist felsefesiyle bağdaşan bir oyun.
Steve Jobs ile halefinin bu son cümlemden hoşnut kalmayacaklarını biliyorum, ayrıca siyaseten doğru değil. Fakat silahsız bir adamın içinde karısı ve çocukları da bulunan evini yıkmak için canını feda etmeye hazır olduğun bir oyun başka nasıl izah edilir? Üstelik daha domuz konusuna girmedim: fanatik İslam retoriğinde genellikle yazgıları ölüm olan kâfir ırkları simgelemek için kullanılan iğrenç bir hayvan. Yumurtalarımızı inekler ya da koyunlar da pekâlâ çalabilirlerdi, fakat oyunu tasarlayanlar bilhassa şişman, dolar yeşili kapitalist domuzları seçmişler.
Bundan yanlış bir şey olduğunu düşündüğüm anlamı çıkmasın. Bu enkarnasyonda intihar görevi gerçekleştireceksem bunu ancak kare-kafalı kuşları taş duvarlara fırlatarak yapabilirim. Dolayısıyla bu, sadece kuşların ya da teröristlerin değil, benim de öfke duyabileceğimi öğrenmenin kontrollü ve eğlenceli bir yolu olabilir. Tek yapmam gereken içinde o öfkeyi idrak edip bir süre için dizginlerini salabileceğim doğru ve görece zararsız bir ortam bulmak.
Annemle aramızda geçen bu tuhaf konuşmadan birkaç gün sonra annem babamla birlikte elinde çiçekli ambalaj kâğıdına sarılmış dikdörtgen bir hediyeyle kapımızda belirdi. Lev hediyeyi heyecanla açtı ve içinden dolar banknotlarının bolca bulunduğu bir masa oyunu çıktı.
“Go Fish oynamaktan sıkıldığınızı söylediniz, “dedi annem, “bu yüzden size Monopoli almaya karar verdik.”
“Ne yapmak gerekiyor bu oyunda?” diye sordu Lev kuşkuyla.
“Para kazanmak,” dedi annem. “Çok para kazanmak! Annenin ve babanın bütün paralarını almalısın, onlar meteliksiz kalıp sen çok zengin oluncaya kadar.”
“Harika!” dedi Lev sevinçle. “Nasıl oynanıyor?”
Ve o günden beri yeşil domuzlar barış ve huzur içinde yaşıyorlar. Doğru, Anne’nin iPhone’unda mahallelerini ziyaret etmedik ama şöyle bir uğrayacak olsak onları balkon kapısını kapattıktan ya da küçükler için çukur kazdıktan sonra memnuniyetle ciyaklarken bulacağımızdan eminim. Karım ve ben, öte yandan, durumumuzun hiç de iç açıcı olmadığının farkındayız. Her gece, Lev yattıktan sonra, mutfakta oturup inşaat ve altyapı şirketlerinde pay sahipliği de dahil olmak üzere Monopoli gayri menkulünün yüzde doksanını elinde bulunduran ve gözü doymak bilmeyen küçük oğlumuza o gün ne kadar borçlandığımızı hesaplıyoruz. Bol haneli borcumuzu hesaplamayı bitirdikten sonra yatıyoruz. Yakında karımı ve beni yırtık kartonun şu anda üzerinde yaşadığımız yerinden de mahrum edecek katı yürekli dobiş oğlumuzu düşünmemeye çalışarak gözlerimi kapıyorum ve sonunda huzurlu uyku geliyor, beraberinde de düşler. Bir kez daha masmavi gökyüzünde soluk kesici kavisler çizerek bulutları delen bir kuşum ben ve her seferinde kafamı intikam çılgınlığıyla yeşil, bıyıklı, yumurta hırsızı domuzların üzerinde parçalıyorum. Ho-la!

Hiç yorum yok: