Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

3 Aralık 2025 Çarşamba

İlişkideki Bağımlılık Türleri: Hangi Zincir Seninkini Taşıyor?


Bağımlılık dediğimiz şey, sevginin değil korkunun farklı kostümler giymiş hâlleridir. Çoğu zaman “çok seviyorum” diye başlayan cümleler, aslında “sensiz var olamam” korkusunun itirafıdır.
İşte en yaygın 7 bağımlılık türü ve iç sesleri:
  1. Kaygılı Bağımlılık (Anksiyöz)
    İç sesi: “Beni terk ederse ölürüm.”
    • Sürekli mesaj, konum takibi, “nasılsın?” bombardımanı
    • Küçük bir gecikmeyi bile reddedilme olarak algılar
    • Karşısındakinin hayatındaki her boşluğu kendisiyle doldurmak ister
    • “Sevdiğim için kontrol ediyorum” der, aslında korktuğu için kontrol eder
  2. Kaçınmacı Bağımlılık (Dismissive-Avoidant)

Sağlıklı İlişki Dinamikleri: Birbirine Alan Açan Sevgi

Sağlıklı ilişki, iki insanın birbirini tamamlamaya çalışmadan yan yana durabildiği, birbirine nefes aldırdığı ve büyümeye yer açtığı bir ekosistemdir. Orada kimse kimsenin oksijenini tüketmez; aksine birlikte daha çok oksijen üretirler.


1. Karşılıklı Özerklik
  • İkisi de “ben” diyebilir.
  • Biri “bugün yalnız kalmak istiyorum” dediğinde, diğeri bunu kişisel bir reddediş değil, bir ihtiyaç olarak algılar.
  • Kimse kimsenin duygusal regülatörü değildir; herkes kendi duygusunun ilk sorumlusudur.

28 Kasım 2025 Cuma

"Toksik insanlar" (toxic people)

Toksik insanlar



"Toksik insanlar" (toxic people), çevresindekilere sürekli duygusal, zihinsel veya bazen fiziksel zarar veren, ilişkilerinde manipülatif, yıkıcı ve enerji emici davranışlar sergileyen kişilerdir.
Bu kavram psikoloji literatüründe resmi bir tanı değildir ama popüler psikoloji ve kişisel gelişim alanında çok sık kullanılır.
Kimlere “toksik insan” denir? En yaygın toksik kişilik özellikleri ve davranışları:
  1. Narsisistler
    • Kendilerini üstün görür, empati yapamazlar
    • Sürekli hayranlık ve onay beklerler

20 Kasım 2025 Perşembe

İnsan Nedir? Uykuyla Yemeğin Gölgesinde Kaybolan Ruhlar

William Shakespeare'in Hamletinde, Prens'in dudaklarından dökülen o derin feryat, asırlardır yankılanır: "İnsan nedir ki, eğer en yüce nimeti ve zamanının pazarı yalnızca uyumak ve yemekse?" Bu sözler, bir hançer gibi saplanır kalbe; hayatı boş bir ritüele indirgeyenlerin trajedisini resmeder. Günümüzün tüketim fırtınasında, neon ışıklar altında kaybolan ruhlarda, bu soru bir yıldırım gibi çakar. Peki, hayatı bomboş bir rüzgâr gibi savuranlar kimlerdir? Ve insan, nasıl bir ateş olmalıdır ki, karanlığı yırtıp ışıldasın? Bu denemede, Shakespeare'in fısıltısını şiirsel bir melteme dönüştürerek, varoluşun derin kuyularını keşfedeceğim – imgelerle dokunmuş, duygularla örülmüş bir yolculukta.


Düşünün: Bomboş yaşayanlar, hayatın sahnesinde figüranlardır yalnızca. Sabahın gri perdesi kalkar, kahvaltı bir mekanik ritüel olur; gün, para avcılığının tozlu yollarında erir gider. Akşam iner, yemek bir boşluk doldurucusu; uyku, unutuşun siyah örtüsü. Bu döngü, bir kelebeğin

13 Kasım 2025 Perşembe

Gece Yarısı İlhamı

Gece Yarısı İlhamı: Neden En Yaratıcı Fikirler Uyku Kapısında Bekler?


Karanlıkta yatakta uzanırken, göz kapaklarınız ağırlaşmaya başlarken, birden zihninizde bir ampul yanar mı? O gün uğraştığınız en karmaşık sorunun cevabı, tam da yastığa başınızı koyduğunuz anda mı belirir? Bu

6 Kasım 2025 Perşembe

Aşkın bu evrensel doğası

Aşk, bilincin yükselişiyle filizlenen bir mucizedir; tıpkı bir çiçeğin taç yapraklarında saklı kokusu gibi, ne gövdesinde ne de köklerinde bulunur. Kökler, biyolojinin derinliklerinde yatar; bedensel varoluşun ham maddesidir. Ancak aşk, bu köklerden beslenen bilincin, gökyüzüne uzanan dallarında açan bir çiçektir. Bilinç, bir lotus gibi açıldıkça, insan varlığının özünde saklı o eşsiz deneyimi ortaya çıkarır: Aşk. Bu, öyle bir haldir ki, her bir hücren adeta bir bahar dalında titreyen çiçek gibi dans eder; için coşkuyla dolar, tıpkı yağmur yüklü bir bulutun gökyüzünde süzülmesi gibi, özgürce ve engel tanımadan.



Aşk, bilincin berrak bir aynaya dönüştüğü o anda doğar. Bu, sadece bir duygu değil, varoluşun ta kendisidir; insanın kendini ve evreni yeniden

“Ben ve öteki” ayrımı,

İnsan zihninin evrensel hakikati kavrama yetisi, doğumla başlayan bedensel ve zihinsel ayrışmanın etkisiyle biçimlenir. Anne rahmindeki sıcak, bütünleyici ve koruyucu dünyadan kopuş, insanı “ben” olma deneyimine iter. Bu, Sartre’ın tabiriyle, insanın kendi iradesi dışında “dünyaya fırlatılması”dır. Bebek, kısa sürede annesinin göğsünün kendisinden ayrı bir varlık olduğunu fark eder; böylece “ben” ve “öteki” ayrımı zihninde şekillenir. Bu ilk keşif, aynı zamanda ilk yalnızlık hissidir ve zihinsel bir kırılma noktasıdır. Bu kırılma, dünyayı kategorilere ayıran, analiz eden ve nesneleştiren bir düşünme mekanizmasının temelini atar.





Bu varoluşsal kopuş, insanın zihninde bir uçurum yaratır. Eğer kişi bu ayrışmayı farkındalıkla ele almazsa, bu uçurum bir yazgı gibi peşini bırakmaz. Zihin, olayları ve olguları sınıflandırmaya, ayırmaya ve rasyonel bir çerçevede

30 Ekim 2025 Perşembe

Neden yemekleri çubukla yiyorlar?




Çubuklar, Asya mutfaklarının sessiz kahramanlarıdır; bıçak ve çatalın gürültülü istilasına karşı bir tür zarif direniş. Düşünün: Binlerce yıl önce, Çin’de ateşin başında oturan atalarımız, sıcak kazanlardan et parçalarını almak için dalları uzatıyordu. Metal kaşıklar pahalıydı, bıçaklar ise masada bir silah gibi duruyordu; Konfüçyüs bile “sofrada bıçak görmek, savaş alanını hatırlatır” demişti. Böylece iki ince çubuk, hem pratik

19 Ekim 2025 Pazar

“İyiler Sevilir Ama İstenmez” Sözünün Ardındaki İnsan Doğası

Sıkça duyduğumuz “İyiler sevilir ama istenmez” sözü, insan ilişkilerindeki karmaşık bir gerçeği yansıtır. İlk bakışta basit gibi görünen bu ifade, aslında insan psikolojisinin, duygusal dinamiklerin ve toplumsal eğilimlerin derinliklerine işaret eder. Peki, bu söz neden bu kadar tanıdık gelir ve hangi motivasyonlar bu çelişkili durumu besler? 


İyilik ve Çekim Arasındaki Çelişkiİyi insanlar, genellikle nazik, güvenilir, anlayışlı ve fedakâr olarak tanımlanır. Bu özellikler, bir kişiyi sevilebilir kılar; çünkü insanlar, kendilerine destek olan, güven veren bireylerle çevrili olmaktan hoşlanır. Ancak romantik ilişkiler ya da derin duygusal bağlar söz konusu olduğunda, “sevilen” ile “istenen” arasında bir ayrım ortaya çıkar. İnsanlar, bazen mantıkla açıklanması zor bir şekilde, daha karmaşık, mesafeli ya da meydan okuyucu kişiliklere çekim duyar. Bu durum, insan doğasının aradığı heyecanı ve bilinmezliği yansıtır. İyi insanlar, sundukları istikrar ve öngörülebilirlik nedeniyle “güvenli” bir seçenek gibi görünebilir, ancak bu güvenlik, bazıları için duygusal bir tutku eksikliği olarak algılanabilir.

17 Ekim 2025 Cuma

Oksijenin Kökeni: Fotosentezin Mucizesi


Zaman Yolculuğunda Bekleyen Tehlike

Zaman makinesiyle Dünya'nın oluşumuna yakın dönemlere, yani milyarlarca yıl geriye yolculuk etmeyi denesek, hayatı tehdit eden bir gerçekle yüzleşirdik. O dönemde atmosferde oksijen bulunmadığı için nefes alamazdık ve dakikalar içinde oksijen eksikliğinden boğulurduk. Bilimsel verilere göre, Dünya'nın atmosferi yaklaşık 2,4 milyar yıl önce "Büyük Oksijenlenme Olayı" (Great Oxidation Event) ile oksijenlenmeye başladı. Bu olay, gezegen tarihinin dönüm noktalarından biriydi; çünkü oksijensiz bir Dünya'da bugünkü karmaşık yaşam formları –bitkiler, hayvanlar ve insanlar– evrilseydi bile var olamazdı.


Oksijenin Kökeni: Fotosentezin MucizesiBilim insanları yıllardır atmosferdeki oksijenin nasıl biriktiğini merak etti.

15 Ekim 2025 Çarşamba

Yeryüzünün Yaraları: Sınırların Zehri

Yeryüzü, sonsuz bir şiir gibi doğar: Okyanuslar fısıldaşır kıtalara, rüzgârlar sınır tanımaz dans eder, nehirler özgürce akar toprağın damarlarında. Gaia'nın kalbi, tek bir ritimle atar; Amazon'un soluğu Paris'i serinletir, Pasifik'in dalgaları Asya'yı Amerika'ya öper. Bu ilkel bütünlük, yaşamın nakışlı örtüsüdür – kopmaz ipliklerle örülmüş.


Ama insan eli iner, zehirli kalemle: Ülkeler doğar, dikenli hatlarla yeryüzü kanar. Vestfalya'nın gölgesinde çizilen sınırlar, dağları biçer, nehirleri zincirler. Sömürge rüzgârları Afrika'yı parçalar, haritalar etnik ruhları ezer.