Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

2 Ocak 2012 Pazartesi

Yaşam Enerji: Hiçliğin Berduşluğundan Birliğin Koşulsuz Sevgisin...

Yaşam Enerji: Hiçliğin Berduşluğundan Birliğin Koşulsuz Sevgisin...: Hiçliğin Berduşluğundan Birliğin Koşulsuz Sevgisine Ulaşmak Artık indigolar yönetimde söz sahibi olmaya başladı. Statükocu zihniyetin y...

Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng ShuiMetafizik / Parapsikoloji Mistisizm, Spiritüalizm, Okultizm ...Astroloji Burçlar,fallar,tarot,Rüya Analizi

Hiçliğin Berduşluğundan Birliğin Koşulsuz Sevgisine Ulaşmak

Hiçliğin Berduşluğundan Birliğin Koşulsuz Sevgisine Ulaşmak
Artık indigolar yönetimde söz sahibi olmaya başladı. Statükocu zihniyetin yerini yavaş yavaş ışık işçisi, barış savaşçısı indigo zihniyeti alıyor. Bu değişim kaçınılmaz.
İçinde bulunduğumuz çağda artık yeni bir şeyler söylemenin zamanı geldi. Bugüne kadar alışılmış bütün kalıplar yıkılıp yerine yeni bir dünyanın temelleri atılıyor. Bu temeller bundan sonraki yaşayacak nesil olan kristal çocukların yeni insanlık binasının temelleridir. Artık indigolar yönetimde söz sahibi olmaya başladı. Statükocu zihniyetin yerini yavaş yavaş ışık işçisi, barış savaşçısı indigo zihniyeti alıyor. Bu değişim kaçınılmaz. Çünkü fikirler değiştikçe hayat tarzları ve düşünce sistemleri de değişiyor. Her şeyin sorgulandığı yeni bir çağda yaşıyoruz. Sadece yaşam tarzlarının değil dinlerin ve felsefelerin de sorgulandığı bir çağ… Artık insanlar bilgeliğe ulaşmak için acı çekmek istemiyor. Kendi hayat tecrübelerimizde bir ruhun sadece acıyla değil sevgiyle de olgunlaşabileceğini anladık. Öyle ki artık ulaştığımız bu bilinç boyutunda bazen eski filozofların sözleri bile yetersiz kalabiliyor... Mevlana, geçtiğimiz yüzyılların en büyük sufisi, en büyük tasavvuf ekollerinden birinin kurucusu olarak insanlığı aşk mumuyla aydınlattı. Ama artık yeni bir dünya ve yeni bir insanlık çağı başlıyor ve Mevlana’nın yaktığı mumu da söndürmeden yeni bir mum daha yakmanın zamanı geldi. Aşkın da ötesinde yeni bir hayatın kapısı ruhlarımıza aralandı. Koşulsuz sevginin kapısı…
Aşkı hissetmek farkındalık yolunda önemli bir adımdı ama artık yeni bir adım daha atmak zamanıdır. Aşkın ateşten gömleğini çıkarıp koşulsuz sevginin denizine atmalıyız kendimizi. İlk bakışta aşk ve sevgi birbirinin aynı şeylermiş gibi görünseler de aslında yolun bir kısmından sonra yönleri ayrılan iki farklı kavram. Yeniçağ insanı aşk ateşiyle yanıp hiç olmayı değil, koşulsuz sevgiyle yaşayıp bir olmayı seçiyor. Ateşte yanmayı değil, sevgi yağmurunda ıslanmayı tercih ediyor. Bu istek bizlere yeni bir düşünce sisteminin de kapısını aralıyor. Artık ne batının pozitivizmi ne de doğunun oryantalizminin bir önemi kalmadı. Önemli olan tek şeyin sevmek ve sevgiyle yaşatmak olduğu anlaşıldı. Ama aşkla değil! Sevgiyle yaşamak ve yaşatmak... Aşkın doğurabileceği yegane tehlike, o ateşle yanıp kül olduktan sonra divane gibi ortalıkta dolanıp bu dünya hayatına hiç değer vermeme durumudur. Bu da aslında son derece yanlış ve farkındalığı baltalayan bir durum. Divane olmak aşkın tatlı ızdırabının içinde çekici gelebilir belki. Ancak yeniçağda aşkı da tanıyıp ne olduğunu bilen, ama divane değil, farkındalığı yüksek ve sevgiyle dolu bireylere ihtiyacımız var. Çünkü yaşam bizden bunu istiyor... Çile dönemi sona erdi. Bir şeylerin farkına varmak için kırk gün halvet odasına girip çile çekip sonra belki ermiş belki delirmiş olarak çilehaneden çıkmaktansa gökyüzüne sevgiyle bakabilmeyi, varoluşun her anını sevgiyle kabullenmeyi seçmeliyiz. Ateş gibi kavruk olan aşkı değil su gibi berrak olan sevgiyi seçmeliyiz. Yeni dünyada böylesi daha sağlıklı. Değişen frekanslara ayak uydurmak istiyorsak hiçliğin değil, birliğin farkına varmalıyız. Yeniçağda hiçlik isteyen hiç olur gider. Artık birlik farkındalığının dönemi başladı. Zaman, tüm evrenle bir ve birlikte uyum içinde yaşamak zamanıdır. Bedenlerimize ve ruhlarımıza eziyet etmeden, kâinat nehrine karşı gelmeden suyun içinde damla olup keyifle yüzmenin zamanı… Aşkla yaşamaya alışmış bünyeler için başlangıçta bu durumu kabullenmek pek kolay olmayabilir. Hatta karşı bile çıkacaklardır. Aşkın hayatta ne derece önemli olduğunu ve hayatlarının merkezinde olduğu için ne kadar mutlu olduklarını söyleyeceklerdir. Ama bunları söylerken hiçbirinin aklına kıskançlıkları, uykusuz geçirdikleri geceler ve berduşlukları gelmeyecek. Bazı ruhlar içten içe acı çekmekten zevk alabilir. Çektiği acıdan ders almak yerine acıya daha fazla bağımlı hale gelebilir. Fakat yeniçağa ayak uydurmaya hazır olan ruhlar için her tecrübe olgunlaşma yolunda atılan bir adımdır. Acının kendi farkındalığını deneyimledikten sonra burada daha fazla kalmayarak varoluşun başka limanlarına gidecekler. Bindikleri geminin yelkeni farkındalık, rüzgarı da sevgi olacak. Bu geminin yakıtı acıdan ve her türlü koşullanmadan arındırılmış saf sevgi olacak kurşunsuz süper benzin kıvamında… Sevgili Mevlana ne mumlar yaktı bize! Sadece aşk mumuyla değil, aynı zamanda hoşgörü mumuyla da aydınlandık yüzyıllarca. Ebetteki burada Mevlana'nın anlattıklarından değil bugüne kadar oluşan hatalı algıdan dem vurduk. Sözlerimize Mevlana’yla başladık madem yine Mevlana’yla bitirelim. Üstadın Çekim yasasını en önce çözdüğü nasıl da belli bu dizelerden:
Kardeşim sen düşünceden ibaretsin,
Geriye kalan et ve kemiksin,
Gül düşünür gülistan olursun,
Diken düşünür dikenlik olursun
(Mevlana Celaleddin Rumi)

Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng Shui Metafizik / Parapsikoloji Mistisizm, Spiritüalizm, Okultizm ... Astroloji Burçlar,fallar,tarot,Rüya Analizi

Hamdım, Piştim, Yandım

Herkesin ağzında bir aydınlanmadır gidiyor. Nedir bu aydınlanma denilen? Aydınlanan insanlar ışıl ışıl mı gezer? Kim bunlar, yaşamları nasıl, aramızda yaşıyorlar mı? Yoksa artık yaşamdan elini eteğini çekip görünmez bir şekilde mi yaşıyorlar? Ve daha onlarca soru var kafalarda. Ben, aydınlanmanın veya İngilizce adıyla Enlightenment'ın en sevdiğim tanımını söylüyorum. "Aydınlanma, artık aydınlanmanın öneminin olmadığı durumdur." Aydınlanma aramakla bulunan bir şey değildir. İlahi olanla aranızdaki iletişimin önüne, egonun koyduğu engellerden kurtularak varılan bir durumdur. Hamın, pişip yanmasıdır. Aydınlanma gerçekleştikçe zihniniz sakinleşir, sessizleşir ve duygusal yüklerinizden kurtulursunuz. Lao Tsu'nun çok sevdiğim sözü:
"Öğrenmenin yolunda her gün yeni bir şey eklenir hayatınıza. Tao'nun yolunda ise sizden her gün bir şey eksilir."
Bugüne kadar hayatın üstümüze eklediklerinden ve egomuzun bize yüklediği tutsaklık zincirlerinden kurtulmaktır aydınlanmak. Aslında insanın en doğal durumudur. Doğduğumuzda dünyaya geldiğimiz haldir. Ardından unuturuz bu halimizi . Tekrar bu hale dönmek için üstümüze giydiklerimizi soyunup eski halimize döneriz. Bir gün bir üniversite hocası, aydınlanmış bir üstadla sohbete başlar. Aydınlanmanın ne olduğunu öğrenmek istiyordur. Görüşmeleri sürerken üstad bir kaba çay dökmeye başlar. Fincan dolduğu halde, üstad çayı dökmeye devam eder ve kap taşmaya başlar. Profesör sıkıntılı bir şekilde: Fincanın dolduğunu görmüyor musunuz? Bence çayı dökmeyi durdurmalısınız. Üstad sakin sakin cevaplar: — Bu fincan gibi sen de kendi fikirlerin ve yargılarınla dolusun. Sen kendini boşaltmadan önce ben sana nasıl aydınlanmayı anlatabilirim?
Deeksha için aldığım eğitimde öğrendiğim Bhagavan'ın sözü "Learning is unlearning- (Öğrenmek, bildiklerini unutmaktır)" benim için anlaşılmaz gelmişti. Ardından ne demek istediğini zaman içinde anladım. Gerçekten yaşam içinde oluşturduğumuz fikir, yargı ve kalıpları bir kenara atıp unutmadan, yeni bir bakış açısına geçmek mümkün değil. İnsanın en zorlandığı basamak da bu zaten. Senelerdir doğru bildiği, özene bezene biriktirdiği düşüncelerden sıyrılıp çocuk gibi düşünmeye başlamak. Yani hayata yargısız bakabilmek. Yani, olanı olduğu gibi deneyimlemek. Yani yaşamın her anını, içinde coşkuyla karşılamak. Bu düzeye ulaşabilmek için bir çok aşamadan geçmek lazım: ▪ Neler düşündüğümüzü gözlemeliyiz. ▪ Zihnimizde ne gibi düşünceler ve kalıplar var ve bunların kökenleri nereye dayanıyor bulmalıyız. ▪ Neden bazı düşünce paternleri sürekli kendini tekrarlıyor ve neden farklı düşünemiyoruzu araştırmalıyız. ▪ Düşünce proseslerini nasıl düzelteceğimizi deneyimlemeliyiz. ▪ Duygulanımlarımızı takip etmeliyiz. ▪ Duygulanımlarımızın esaretinden kurtulabilmek yani güçsüz hale getirebilmek için yöntemler geliştirmeliyiz. ▪ Eski ve şu anda işimize yaramayan inanç ve düşünce kalıplarından uzaklaşmak için farkındalığa geçmeliyiz. ▪ En önemlisi kendimizin her yanını tek tek inceleyip, tüm bu yönlerimizle kendimizi kabul etmeliyiz. Yukarıda yazdıklarım ve daha nicesi gerekiyor bu süreci tamamlamak için. Ama hepsinin temeli de kendini çalışmaktan başlıyor. Bir diğer önemli nokta da aydınlanma denildiğinde birçok kişinin kafasında mistik ve gerçek üstü deneyimler belirir. Esasında aydınlanma yaşamsal bir değişimdir. Aydınlanmış bir yaşam, ayakların daha çok yere bastığı bir yaşam tarzıdır. Bir kişinin aydınlanmış bir insan olduğunu anlamak kolay değildir. Çünkü ben artık aydınlandım diye ortalıkta gezinmez, reklam yapmaz. Yüzünde hiç değişmeyen bir huzur ifadesi vardır. Ama sakın hayattan koptuğunu zannetmeyin! Aydınlanmış insan yaşamın ve hayat mücadelesinin içinden kaçmaz. Yaşamı sürekli onurlandırır ve getirdiklerini saygı sunarak karşılar. Ortalıkta ben artık aydınlandım nidalarıyla dolaşan insanlar gördüğünüzde onlardan fersah fersah kaçın. Gerçekten aydınlanmış olanın bu tip egosal oyunlara ihtiyacı yoktur. Kendini göstermek zorunda değildir, bu mertebede olan. Fakat ışığı o kadar yüksektir ki zaten pervane böcekleri gibi etrafında dönmeye başlarsınız. Diyelim ki aydınlanma sürecini geçtiniz ve Nirvana'ya ulaştınız, bundan sonra ne yapacaksınız ? Cevabı çok basit: Yaşamın her anını onurlandırarak yaşamaya devam edeceksiniz. Yapılacak en ilahi eylemin yaşamak olduğu gerçeğini unutmadan…
Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng Shui Metafizik / Parapsikoloji Mistisizm, Spiritüalizm, Okultizm ... Astroloji Burçlar,fallar,tarot,Rüya Analizi

Yaşam Enerji: Tatil Felsefesi - Cebiniz zengin, zihniniz fakir k...

Yaşam Enerji: Tatil Felsefesi - Cebiniz zengin, zihniniz fakir k...: Felsefe peşinde koşturup yorulmaktan korkmayın. Öyle bir gün gelecek ki, para yerine herkes felsefeye muhtaç olacak. Cebiniz zengin,...

Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng ShuiMetafizik / Parapsikoloji Mistisizm, Spiritüalizm, Okultizm ...Astroloji Burçlar,fallar,tarot,Rüya Analizi

Tatil Felsefesi - Cebiniz zengin, zihniniz fakir kalmasın.

Felsefe peşinde koşturup yorulmaktan korkmayın. Öyle bir gün gelecek ki, para yerine herkes felsefeye muhtaç olacak. Cebiniz zengin, zihniniz fakir kalmasın. Cesaret ister hayatı kendimize has kılmak, o halde de saklamak. Aynı noktada tekrar tekrar açılan deliklerin üzerinden çok kez geçip yama yapmak gerekir, mükemmel yaşamı aktifleştirmek için. Bıraktığımız gibi kalmayacak olan çok detay var hayatımızda. Felsefe bunları kapsar işte. Değişkenlik gösterebilen, bireysel düşünce tarzımız. Sadece korkuluk görevi görmemesi gerek beynimizin tam ortasında durup. Düşünceleri korumaktan çok, desteklemek için var edilmiştir kendileri. Bir başına ortaya salınmış felsefe, kimsenin ekmeğine yağ sürmez. Düşünce; yağ sürülmüş ekmek ile güne başlar, kahvaltı niyetine. Uyandığında yanında görmek isteyeceği şey felsefedir. O’nu kendimize özel kılmayı öğrenmeliyiz. Felsefe peşinde koşturup yorulmaktan korkmayın. Öyle bir gün gelecek ki, para yerine herkes felsefeye muhtaç olacak. Cebiniz zengin, zihniniz fakir kalmasın. Birkaç zaman evvel memur olmayana verilmeyen kızlar, az bir zaman sonra beyin fakiri olanlara verilmeyecek. Çünkü insanlar yöneticinin felsefe, yönetilecek olanın düşünce olduğunu anladı ve daha da iyi kavrayacak. Maneviyatın taban yaptığı bir dönemi analiz ediyoruz şu sıralar. Bir tanıdığımızın bilgi edinmemiz için verdiği ansiklopedilerin, kitapların yerini, arkadaş sohbetlerinde satılan felsefeler aldı artık. Rekabet ortamı doğdu tabi ve sahteler türedi doğal olarak. Bu hususta ''korsan yapılanma'' benim için; başkasının düşünce tarzını benimsemektir, felsefesini edinmektir. Okuduğumuz kitaplardan esinlenip her satırını karakterimize zorla kabul ettirmek demektir. Bunlara hiç gerek yok… Her gün yükselen hayat grafiğini gözlemlemenin temeli; kendi felsefelerimizi oluşturmaktan geçiyor. Soyutlamak gerek kendimizi her şeyden. Tamamen değil, sadece bir parça. Etrafımızdakilerin gözlerine bakarken, kendi aklımızı çalıştırmak çok zor olmasa gerek öyle değil mi? İki işi bir arada yapabilecek kadar yetenekli varlıklarız ne de olsa. Ufak yaşlarda sergilediğimiz davranışlarımız tutarsızdır. Yetişkin olunca da işler böyle giderse, sorun teşkil etmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden, yetişkin olunca düşünerek hareket etmek mecburiyetindeyiz. Düşünmek, felsefe oluşturur. Felsefe hayatımızı özel kılar. Sadece kendimize ait olanı hissetmeliyiz. O’nu oluşturmak zorundayız. Yaşamadığımız bir olayı, yaşamış gibi anlatmak ile bir başkasının felsefesinin çatısının altına sığınmak benim kıstaslarımda eş değer. Peki, neden değişken bir ortamda sabit felsefelere mahkûm bırakıyoruz kendimizi? Hem de geçmişten bugüne? ''Yaşam koçu'' denilen tabir, benim için felsefelerimizdir. Bu koçluğun eğitim süreci de, tecrübelerimizdir. Belki biraz basit yargılıyor olabilirim olayı fakat neden olmasın? Kendi bildiklerimizi, ortaya sunabilmeyi başarmalıyız. Bilgi alışverişi elbet şart ama karşılıklı olmalı. Hep alış, sürekli tüketim bizi yanlışa itiyor. Biraz üretim, aza kanaat daha yararlı bir tarz. Dilimize her geleni serbest bırakmamalıyız. Aklımıza düşen her fikri ortaya atmamalıyız. Bilgileri süzgeçten geçirmeden rafa kaldırmamalıyız. Her birey önce kendisinin, daha sonra başkalarının kahramanı olmalı. Deneyimleri önce kendimizde yaşayıp, sonra etrafa yaşatmalı, anlatmalıyız. Sorguları sualleri kendimiz aşıp, sonra etrafımızdakilere bu konuda yardımcı olmalıyız. Her şeyin kusursuz olması imkânsız fakat herkesin doğrularının olması mümkün. Saygı temelini elden bırakmadan, felsefe piramidimizi kurabiliriz. Başkasının kurduğu bir piramidin en tepesinde, gökyüzüne yakın olmak bence aynı hazzı vermez. Demek ki neymiş? Kendi felsefelerimiz olursa, uygulandığında alacağımız haz daha farklı olacakmış… Bu bizim doğal hobimiz. Kullanmayı reddedemeyiz. Zaman bize hiçbir şey öğretmez, tecrübelerimiz öğretir. Hesap kitap sadece matematikte yapılmaz. İç dünyamızda matematikten çok daha fazla denklem, formül ve işlem var. O yüzden okumayı bırakmadan, aşağıdaki hayat denklemine bir göz atın. Zihninizi boş bir tarla olarak hayal edin. Felsefeleri filiz misal eyleyin. Kendinizi de ziraat mühendisi kadar konuyla alakalı tecrübeli varsayın. Varsayımlar kimseye zarar vermez. Besleyip büyütün filizlerinizi. Tecrübe burada, filizlerin büyüyeceği süreci temsil ediyor. Rolünüz çok basit, sadece gözlemlemek ve tarlanıza sahip çıkmak. Ürününüzün kalitesi, sizin hayatta ki değeriniz. Etrafınızda aynı eylemi gerçekleştiren birçok kişinin olduğunu unutmayın. Ona göre her hasat zamanı ardından daha iyiyi yapabilmek için çabalayın. Hayalin sonunda ne mi olacak? İlk satırlarda bahsi geçen şey olacak. Bir gün gelecek ki, felsefenin en az para kadar değerli olduğu ortaya çıkacak. Sizde bu durumu stoklu bir şekilde karşılamış olacaksınız. Zihin çatışmalarında da, bilgi alışverişlerinizde de yıllanmış felsefelerinizi koz olarak kullanacaksınız. Kim bilir belki de bu benim geleceğe dair görmek istediğimdir. İnsanlık için hayalimdir. Belki de şuan benim tam keşfedemediğim fakat sizin yaşadığınızdır. Ben şunu temenni ederim ki; umarım bir gün herkes kendi doğrularını listeleyebilir, bunların uğruna yaşayabilir, kendi felsefelerini savunabilir. Bilgilerini üslubuna göre çatışmalara sokabilir. Nüfus arttıkça felsefelerin aynı oranda olgunlaşması gerek. Ne de olsa, biz yeni gelenlere göre daha alaylı, daha tecrübeliyiz... Felsefe şehrinin içerisinden geçmeden gidilen yolun sonuna ulaşılmaz, yani tatile varılmaz. Genel anlamda yaşamın bize tatil kadar keyif verebilmesi için bu şehrin içinden geçip, tatile çıkmalıyız. Hiç uzakta değil, haritasız bile gidebilirsiniz. Felsefe şehri büyük düşünce tarlalarının arasında inşa edilmiş, nüfusu değişken, iklimi ılıman, herkese açık, her tarza uygun bir şehir. Hepinize bir adımdan bile yakın. “O” kendi kafanızın içerisinde! Başkalarınınkinde ya da esinlendiklerinizinkinde değil. İşte hepinize tatil şansı! Çalışıp çalışmayan herkes bu şehre toplansın, aynı şehirde fakat birbirimizden uzak güzel bir tatilin, yani yaşamın keyfini çıkartalım…
Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng Shui Metafizik / Parapsikoloji Mistisizm, Spiritüalizm, Okultizm ... Astroloji Burçlar,fallar,tarot,Rüya Analizi

Yaşam Enerji: Bireysel yolculuğumuzda Mücadele ve Direnç

Yaşam Enerji: Bireysel yolculuğumuzda Mücadele ve Direnç: Yaşamın İçinde Mücadele ve Direnç Her birimiz bireysel yolculuğumuzda kendimizi bulmaya çalışıyoruz. Yaşamımıza anlam verm...

Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng ShuiMetafizik / Parapsikoloji Mistisizm, Spiritüalizm, Okultizm ...Astroloji Burçlar,fallar,tarot,Rüya Analizi

Bireysel yolculuğumuzda Mücadele ve Direnç

 Yaşamın İçinde Mücadele ve Direnç

Her birimiz bireysel yolculuğumuzda kendimizi bulmaya çalışıyoruz. Yaşamımıza anlam vermeye çalışırken bir taraftan da mutlu olmanın yollarını arıyoruz. Bilsek te bilmesek te her birimizin hedefi özdeğerlerimize ulaşmak. Özdeğerlerimizin başında mutlu olmak, sevmek, sevilmek, değerli olmak, isim bırakmak, kendini ifade etmek gibi değerler gelmektedir. Yaşamımızın robotik davranış düzleminde kendisini ifade bulması ve bireyselliğimizi keşfetme yolculuğumuzda olan olaylar karşısında, başımıza gelen olayları anlayabilmemiz için tepki göstermeye başlamamız kısmen robotik olmakla beraber kısmen de farkındalık içinde olmaktadır. Robotik düzen bizim istemsiz otomatik olarak verdiğimiz tepkilerimizdir. Farkındalık devreye girmeye başlamasından sonra da dış dünyamızda olan olaylara karşı mücadele ve veya direniş içerisine gireriz. Mücadele aslında direnişin ifadesidir. İçsel direnişimiz, dış dünyamızda olan olayları anlayamamamız ve isteklerimizin gerçekleşmemesi durumunda olanları kabullenmeyişimiz ve olana karşı mücadeleye girişimizdir. Oysaki içsel direnişimizin kaynağı inanç sistemimizdir. İnanç sistemimiz iç özgürlüğümüze sınırlar koyar, gerçeğimizi yaşamamıza engel olur, bizim olan karşısında direnişimizde fiziksel olarak dış dünya deneyimimiz olarak ortaya çıkar. Bu deneyimler bazen kendi istek ve arzularımızın gerçekleşememesi olduğu gibi bazen de hastalık ifadeleri olarak ifade bulur.
Aslında mücadele edişimizle direnç gösterişimiz birbirinin aynısıdır, aynasıdır. Mücadele olmadan direniş olmaz, direniş olmadan da mücadele olmaz. Yolunda gitmeyen bir şey yoksa mücadele de yok demektir. Yaşamımızda başımıza gelen olayların bizim kendimizin oluşturduğu gerçeğinin farkındalığında değilsek, istemediğimiz olaylar başımıza geldiğinde dış dünyada bir şeylerin bize karşı direndiğini algılarız. Bu direniş algısıyla dış dünyadaki bir şeyleri değiştirmek için mücadele içine gireriz. Oysaki olan olayla bizim içsel inançlarımızın bağlantısı olduğundan mücadelemizde inançlarımızla sınırlı kalır. Oysa içimizde olan dışımızda olan ile aynıdır. İçimiz dışımızın birebir yansımasıdır. Bu gerçeği reddedişimiz, bir anlamda kendi gerçeğimize kendimizin direnç göstermesi demektir. Aslında bakıldığında kendi kendimizi bloke eden ve kendimizi sınırlayan bir bakış açısıdır bu. Kendi gerçeğimizi yaşamamıza kendimizin engel olduğu bir gerçekliktir. Seçeneksizlik oluşturan bu durum giderek içsel dengenin bozulmasına ve bizim özdeğerlerimize ulaşma hedefimizden uzaklaşmamıza neden olur. Paradoks o ki aslında hem arzu ve istekleri gerçekleştirmek isteyen, hem de aynı zamanda bu duruma kendimizin engel olmasına izin veren durumundayız. İşte bu durum illüzyonun ta kendisidir. Durumu tam tersine çevirdiğimizde ve dış dünya gerçeklerimizin oluşum kaynağının kendi içsel inanç sistemimizden ve arzu ve isteklerimiz için belirlediğimiz değerlerimizden kaynaklandığını farkedip kabullenirsek o zaman direniş ve mücadele sona erecektir. Bu durumda teslimiyet kendini ifade edecektir. Çünkü ortada değişmesi ve dönüşmesi gereken bir takım içsel kayıtlar var demektir. Bu kayıtların değişimi ve dönüşümü için ilk adım farkındalıktır. İkinci adım farkındalık süreci içinde algılama biçimimizi yeniden gözden geçirmektir. Bu süreçte nelere niçin direnç gösteriyoruz? Neleri oldurmak için mücadele ediyoruz? Bunu niçin yapıyoruz? Bu şekilde davranmak bize ne kazandırıyor? Ne kaybettiriyor? . Egolarımız bizi nasıl yönlendiriyor? Yönlendiriyor mu? Bize ne göstermeye çalışıyor? Teslimiyet süresince kendimize soracağımız sorular bunlar olacaktır. Bu soruları sakin ve içtenlikle kendi içimize sorduğumuzda, aldığımız cevapların kendi bilinçaltımızda olduğunu görebiliriz. İşte o cevaplarla aslında gerçekten dış dünya deneyimlerimizin gerçek nedenlerinin bilinçaltımızda gelişimimiz için ihtiyacımız olan içsel istek ve arzularımız olduğunu farkederiz. Bu farkındalık içsel barışı sağlayacaktır ki zamanla bu barış dış dünyamızda istek ve arzularımızın tezahür edişi olarak yansıyacaktır. Teslimiyet içinde aktif olarak eyleme geçmek yaşamımızda direniş ve mücadelenin yerini alacağı için artık özdeğerlerimizi gerçekleştirmemize bir engel kalmamış demektir. Böylece yaşamımız daha anlamlı ve daha keyifli, mutlu, bolluk, bereket içinde sürecektir.

Alternatif tıp, şifalı bitkiler, Yoga, Meditasyon, Reiki, Feng Shui Metafizik / Parapsikoloji Mistisizm, Spiritüalizm, Okultizm ... Astroloji Burçlar,fallar,tarot,Rüya Analizi