"Vahşi"yi Batı icat etti. Bu icadı, sahneye koyduğu türlü oyunlarla, dramalarla, gösterilerle, göstericilerle, inanılmaz hikâyelerle ve müzelerle gerçekleştirdi.
Bu olaylar sonradan unutuldu. Ama buna rağmen, "vahşinin icadı", kolonyal tarih ile bilim ve eğlence tarihinin; onlarla, bir asırdan fazla zamandır (1875-1958) uluslararası ilişkileri şekillendiren görkemli dünya fuarlarının kavşağında duruyor. Bu dönem, insan sergilerinin, insanat bahçelerinin çağıydı; "bilimsel ırkçılık" zamanıydı. İnsanların, "canavarları", "egzotikleri", oldukları gibi değil, olmaları gerektiği gibi gördükleri zamanlardı: Farklı yaratıklar. Aşağılık yaratıklar. Ötekiler.
16. yüzyıldaki kimi "numune"lerden, "Hotanto Venüsü"nün teşhir edildiği 19. yüzyılın "etnik gösterileri"ne kadar, Batı, bütün dünyadan durmadan yeni gruplar, aileler ve sanatçılar topladı. Kimini zorla, kimini kontratla. Millet meraklıydı, güçlü hisler arıyordu, ve "vahşi" gösterileri bu arayışa gayet iyi uydu.
Kolonyal fetihlerin yükselişine koşut olarak, olay 19. yüzyılda büyük boyutlar kazandı. Bir kuşaktan daha kısa bir sürede, hayvanlar gibi sergilenen kimi tutsaklardan, organize truplara dönüştü. Bu gösterilerden taşan kalabalıklar daha da fazlasını talep ediyordu. Bilim adamları "yaşayan numuneler" teşhir etmeye başladılar. Batı, olağanüstü, ama bir o kadar da gelip geçici dev tiyatrolar kurdu.
İster dünya fuarlarında veya kolonyal sergilerde, ister insanat bahçelerinde, sirklerde veya tiyatrolarda, isterse müzelerde, toplam bir milyar dört yüz milyon kişi "vahşi"lerin gösterilerini izledi.
Erkek ve kadınların sergilenerek onlarla izleyiciler arasına mesafe konması; onların farklı ve aşağılık türler olarak sunulmaları; normalle anormal arasında, insanlığın iki farklı formu arasında bir kırılma yaratıyordu. Son yirmi yıldır insanat bahçeleri üzerine yapılan tarihsel araştırmalarda incelenen bu kırılma sürecidir. Bu araştırmalar sırasında binlerce fotoğraf, kartpostal, film, afiş, resim, baskı, gazete yazısı ve illüstrasyon keşfedildi. Bu sayede, Tokyo'dan Hamburg'a, Şikago'dan Londra'ya, Paris'ten Barselona'ya, St. Louis'ten Brüksel'e, Basel'den Johannesburg'a kadar birçok merkezde kurulan ve vahşileri sergileyen sahnelerle kamuoyunun nasıl ikna edildiğini, yanıltıldığını ve manipüle edildiğini gördük. Ancak şimdi, ırkçı, ayrımcı, ve öjenist düşüncelerin, görünürde hiçbir şiddet olmadan ve eğlendire eğlendire kamuoyuna nasıl sindirildiğini anlayabiliyoruz. Ve böylece ötekine ait görüşümüzü değiştirmek için, hayal dünyamızı kolonyalizmden temizlemek gerektiğini kavrıyoruz.
Pascal Blanchard’ın Human Zoos: The Invention of the Savage başlıklı kitaba yazdığı önsözden seçilmiş pasajlar [der. Gilles Boetsch, Nanette Jacomijn Snoep (Paris: Musée Quai Branly, 2011), s. 16].
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder