Bu Blogu Takip Et

Sayfalar

Translate

19 Mayıs 2011 Perşembe

Lokman Hekim ve Şahmeran Kültürü

Lokman Hekim ve Şahmeran Kültü
Bu bilgeliğe sahip olanların asıl ilgi alanı "bitkilerdir". Bitkilerin sırlarına vakıftırlar ve bitkilerle konuşabilmektedirler. Her bir bitkinin ne işe yaradığını hem büyüsel hem de şifa amaçlı bilirler ve içsel olarak en doğru karışımları yaparlar.
Rivayetlere göre bu sırları, Şahmeran'ın etini yiyerek bitkilerin dilini öğrenen Lokman Hekim'den elde etmişlerdir. Anadolu inancında lokman hekim tüm bitkilerle konuşabilen ve onların sırlarını öğrenebilen bir bilgedir. Hikâye kültüre göre değişse de, lokman hekimin sunduğu bilgelik aynıdır; Bitkilerin sırlarını taşır ve bu sırları aktarmayı amaç edinir.
Bu bilgeliğe göre, her bitki kendisine ait bir bilinci taşımaktadır. Fiziksel görünümü de içerdiği bilgeliğin veya şifanın parçasını yansıtır. İşe yaramayan bitki yoktur sadece doğru kullanımı vardır. Kimisi kaynatılarak, kimisi balla veya ona göre bir macunla karıştırılarak, kimisi de taze olarak tüketilmelidir. Çok hassas bir konudur ve yanlış karışımlar çok ciddi zehirlenmelere sebep olabilmektedir.
Sadece bizim kültürümüzde bu bitkilere odaklı sistem mevcut değildir. Eski kültlerdeki sadece bitkilerle ve bitki Majisiyle uğraşan Hedgewitch ve Ayurveda’da bitki bilimiyle uğraşan gruplar bu kültürümüze benzetilebilir. Aynı şekilde bitkilerle konuştuğu söylenen Kızılderili bilgeliğiyle de çok benzerdir. Hatta bazı Psikedelik Şamanik öğretilerde, bu bitki karışımları (özellikle sanrılandırıcılar) kullanılmaktadır. Halüsinojenik (sanrılandırıcı) bitkilerin doğru karışımlarıyla, evrensel boyutta yolculuk edildiği hatta bu sanrılara sebep olan bitkilerle konuşulduğu rivayet edilmektedir. Bu Anadolu dışındaki antik medeniyetlere göre, bu kilit sanrılandırıcı bitki ve mantarlar, bitkilerin ve evrenin sırrını öğrenmenin en kısa yoludur.

Anadolu’da da bu kültür hepimizin evinde ve ailesinde devam etmektedir. Hepimiz, annemizden, anneannemizden ya da babaannemizden, nane-limon kabuğu, elma-armut- tarçın çubuğu karışımı ve çeşitli oların karışımları gibi farklı tarifler duymuşuzdur. Özellikle Anadolu bitki çeşitliliği yönünden çok bereketli topraklara sahiptir. Neredeyse yetişmeyen bitki yoktur. Bu yüzden bu sırların, bu topraklar üzerinde devam etmesi gayet doğal gözükmektedir.

Lokman Hekim ve Şahmeran Kültü

Lokman Hekim ve Şahmeran Kültü
Bu bilgeliğe sahip olanların asıl ilgi alanı "bitkilerdir". Bitkilerin sırlarına vakıftırlar ve bitkilerle konuşabilmektedirler. Her bir bitkinin ne işe yaradığını hem büyüsel hem de şifa amaçlı bilirler ve içsel olarak en doğru karışımları yaparlar.

Şerbetliler

Şerbetli deyimi halk arasında tüm zehirli böcek, akrep ve yılanlara karşı korunan anlamına gelir. Şerbetliler bu tür zehirli varlıklardan korunanlardır ve genelde bazı şerbetliler başkalarındaki bu zehirleri çıkarabilmekte ve diğer zehirli akrepleri kontrol edebilmektedirler. Halk arasında ocaklılarda olduğu gibi bir ritüele sahip olan şerbetlenme geleneği de atadan ataya geçer. Şerbetli, şerbetini yani elini bir başka akrabasına (torununa, çocuğuna) verir. Bu eli alan kişi, başkalarındaki yılan ve akrep zehirlerini çıkarabilme ve onları etkisiz hale getirebilme yeteneklerine sahiptirler. Genelde köydeki insanları bu şekilde şifalandırırlar ve zehri vücut içinde kontrol edebilirler. Anadolu'da hala çokça karşılaşılmaktadır.
Şifacılar
Anadolu kültüründeki şifacıların birçok farklı çeşidi vardır. Her şifacının yöntemi farklıdır. Yine birçoğunda el verme ritüeline denk geliriz. Şifacılarda el verme geleneği, ocaklılara nazaran daha farklı olmaktadır.

Ocaklılar

Ocaklama deyimi bir Anadolu mistiğinin (genelde şifayla, görüyle ve bazı büyüsel formülle uğraşan yaşlı bayanların) aileden gelen birine el vererek, ona sırlarını aktarmasıdır. Bu kişilere ocaklı denmektedir. Genelde yaşlı ocaklı, yeni doğmuş bebeği zeytinyağı ile kutsayarak, alın çakrasına enerji yüklemekte ve kendi büyüsel-görüsel yetilerini bebeğe aktarmaktadır. Burada okunan bazı dualarla zeytinyağı göz kapaklarına ve alnına dayanmakta ve nefes verilerek aktarım yapılmaktadır. Bu şekilde bir el verme işlemiyle kişinin ruhsal bağlantısı güçlenmekte ve ocaklayan kişinin tüm ruhsal hafızası-yetileri, bir sonraki nesle geçirilmektedir.
İçerisinde birçok Animist ve panteist geleneği de bulundurduğu için ocaklılara “Anadolu cadıları” deyimi de kullanılmaktadır. Bunun sebebi büyüsel yöntemlerdir ve cadılık prensiplerine çok benzer kuralların olmasıdır. Lakin bu Animist ve Panteist gelenek İslami motiflerle süslenmiştir. Ortaya tam anlamıyla farklı bir kültür çıkmıştır.

Kültür incelendiğinde Kuran'dan bazı sureler ve Animist inançlarla bezenmiştir. Bunların yanı sıra bolca tekerlemeler mevcuttur.

Anadolu Mistikleri

Anadolu toprakları, sırlara ve eski hikâyelere ve mistiklereev sahipliği yapmaktadır. Bu mistikler, Anadolu topraklarında farklı isimlerle anılmıştır ama her biri farklı bir yolu ve farklı bir hikâyeyi anlatır.

Anadolu, doğunun ve batının bilgeliğini içinde barındırmaktadır. Birçok kültüre, medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu kültür birliğiyle yoğrulmuştur. Eski mistik medeniyetlerin yükselişlerini yaşadığı, erenlerin göçler ile yerleştiği

Analar Diyarı: Anadolu

Analar Diyarı: Anadolu
Anatolie (Güneşin doğduğu yer) kelimesinden türediği söylenilse de yeniden şekillenen Türk tarihi ile isminin ana kökünden türemiş olması daha büyük bir ihtimal...
Ulu önderimizin "Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. " ifadesi de buna işaret etmektedir.
Uygarlığın doğduğu, bağrında kendine has binlerce bitki ve hayvanı barındıran; insanlık tarihinin en önemli yeridir Anadolu. Bursa Belen Tepe'de ortaya çıkan son bulgularla insanlık tarihi Anadolu'da M.Ö. 400000 yılına kadar uzanmaktadır.
Binlerce yıllık tarihinde kadınların egemen olduğu bu coğrafya pek çok ünlü, güçlü kadına da ev sahipliği yapmıştır. Anatanrıça inancının da doğduğu yer olmuştur. Ve diğer kıtalarda yayılış göstermiştir. Elde edilen bulguların ışığında Anadolu'da 16000 yıl öncesine dayanan bu inanç; adı gibi dinlerin anası olabilir...
Analığı, üremeyi, dişiliği, hayatın sürmesini ve dolayısıyla bereketi simgeleyen tanrıça, ayakta, oturmuş ya da uzanmış olarak betimlenir; düzgün vücüdu her zaman tasvir konusudur. Heykellerin bir bölümünde doğum yaparken görülür. Otururken ya da doğum anındaki bazı heykellerde yanında iki leopar bulunur. Ana tanrıçanın kutsal hayvanı olan leopar, hayvanların kraliçesi olduğunu ve doğa üzerindeki sınırsız egemenliğini simgeler. Bazen kollarında, çeşitli efsanelere göre tanrıçanın hem çocuğu, hem de sevgilisi olan Attis'i taşır.
Anadolu'da kimi zamanlarda farklı isimlerle anılmıştır. Ana tanrıça isimleri Artemis, Kibele, Kubaba, Afrodit (Venüs) ve diğer tanrıçalar Nike, Hestia,Demeter, Persephone ve niceleri...
Artemis

Hangi Yüzyıldayız? Yüzyıl Hesaplama Bilgisi

Milattan Önce Ve Milattan Sonra Anlamı

Kaçıncı Yüzyıldayız ? Yüzyıl Nasıl Hesaplanır?
21.yüzyılın il çeyreğindeyiz. YÜZYIL (Asır):Yüz yıllık bir zaman dilimine denir. 0-100 yıl= Bir yüzyıldır. YÜZYIL HESAPLAMASI: Miladi takvimde başlangıç yılı “0” dır.Buna göre; 1.Yy = 1 Ocak 0 tarihinde başlar31 Aralık 99 tarihinde sona erer. 2.Yy = 1 Ocak 100 tarihinde başlar 31 Aralık 199 tarihinde sona erer. 0- 25 yıl = Çeyrek yy’dır. 0-50 yıl = Yarım yy ve ilk yarıdır. 0-75 yıl = İkinci yarının ilk çeyreğidir. Bir yy’da dört çeyrek vardır.Buna göre yy okunuşları şöyle yapılır. Örnek: 1881 yılı = 19.yüzyılın ikinci yarısının ikinci yani son çeyreğidir.( Veya 19.yy dördüncü çeyreğidir.) 2050 yılı = 21. yüzyılın ikinci yarısının ikinci çeyreğidir. M.Ö’YE AİT YÜZYILLARIN OKUNUŞU: Örnek: M.Ö. 1881 yılı = 19.yy 1.yarının ilk çeyreğidir. M.Ö. 2050 yılı = 21.yy 1. yarının ikinci çeyreğidir. NOT:Örneklerden de anlaşılacağı gibi M.S. ile M.Ö. de yüzyıllar aynı okunuryarı asır ile çeyrek asır kavramları ters okunur.Milattan önceki yılların önüne mutlaka “M.Ö.” ifadesi yazılmalıdır.”0” dan sonraki yıllar “M.S.” diye tanımlanır.